2 Temmuz 2013 Salı

Sahih-i Buhari Bölüm 10

Bölüm 10

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ

 Hz. Peygamber'in mu'cizeleri RESÛL-İ EKREM'İN PARMAKLARI ARASINDAN SU FIŞKIRIŞI VE BU SU İLE ÜÇ YÜZ KADAR KİMSENİN İÇMESİNE VE ABDEST ALMASINA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Medîne çarşısının bir semti olan) Zevrâ'da iken (ikindi namazının vakti yaklaşmıştı ve abdest suyu arayıp bulamamışlardı. Bunun üzerine) Resûlullah'ın huzûruna bir kap (içinde bir miktar su) getirildi. Müteâkıben Resûlullah elini kab(ın içindeki suy)a koydu. Hemen parmakları arasından su fışkırmağa başladı. Orada bulunan cemâat abdest al(ıncaya kadar devâm et)ti. (Enes İbn-i Mâlik'in râvîsi) Katâde der ki: Ben, Enes İbn-i Mâlik'e: - Orada kaç kişi idiniz? diye sordum. O da: - Üç yüz, yâhut üç yüz kadar, diye cevap verdi. 1465

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Hz. Peygamber'in mu'cizeleri RESÛL-İ EKREM'İN SU MU'CİZESİ VE BİR SEFERDE PARMAKLARI ARASINDAN SU AKTIĞI HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Öyle dediği rivâyet olunmuştur: biz (Peygamber'in Ashâbı) âdet hilâfı olan umûru, bereket ve hayır sayardık. Siz ise bunlar (ın hepsin)i korkutmak (için izhâr edilir) sanıyorsunuz. Biz bir seferde Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulunduk. Suyumuz azalmıştı. (Kafile aşırı bir susuzluk karşısında kalmıştı.) Bunun üzerine Resûlullah: - Haydi bana bir mikdar su artığı bulup getiriniz! dedi. Ashâb, içinde az bir mikdar su bulunan bir kap getirdiler. Resûlullah bu kabın içine elini koydu. Sonra Ashâb'a: - Haydi temiz ve mübârek suya geliniz! (Abdest alınız!). Suyun artışı ise Allah'tandır, buyurdu. Ve hakîkaten Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in parmakları arasından su kaynayıp aktığını gördüm. Yine biz, (Resûlullah'ın yanında) yemek yenirken taâmın Subhâna'llah dediğini işitirdik. 1466

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Kıyâmet alâmetleri RESÛL-İ EKREM'İN İSTİKBÂLE ÂİT HABERLER VERMESİ MU'CİZESİ HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den: Siz ayakkapları keçe olan bir kavim ile muhârebe etmedikçe kıyâmet kopmaz! dediği rivâyet olunmuştur. 1467

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Kıyâmet alâmetleri RESÛL-İ EKREM'İN İSTİKBÂLE ÂİT HABERLER VERMESİ MU'CİZESİ HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Kıyâmet kopmaz, tâ ki, siz Arablar yabancı milletlerden Hûz ve Kirman halkı ile muhârebe etmedikçe" demiş (ve bu iki iklim halkını) yüzleri kırmızı, burunları basık, gözleri küçük, yüzleri -deri üstüne deri kaplanmış kalkanları gibi- kalın etli, ayakkapları da yün (keçe çarık) diye tavsîf buyurmuştur. 1468

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Fitneden kaçmak;Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler BU ÜMMETİN HELÂKİ KUREYŞ KABÎLESİNDEN BİR KAÇ TECRÜBESİZ GENCİN ELİNDE OLACAĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Gelen bir rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kureyş'ten bir kısım insanlar (ileride) müslümanları (fitne ile), ölüme sürükleyecekler, buyurdu. Orada bulunan Ashâb: - Yâ Resûla'llah! Bize ne (yolda hareket etmemiz) emir buyurulur? diye sordular. Resûlullah: - Keşki nâs onlardan uzak bulunsalar, buyurdu. 1469

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler;İslâm milletinin helâki Kureyş'ten birkaç gencin elindedir BU ÜMMETİN HELÂKİ KUREYŞ KABÎLESİNDEN BİR KAÇ TECRÜBESİZ GENCİN ELİNDE OLACAĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Kendisi (fıtraten) doğru sözlü (olan ve Allah tarafından) doğruluğu tasdîk olunan Resûlullah'ın: - Ümmetimin ölümü Kureyş'ten bir kaç gencin ellerindedir! buyurduğunu işittim. (Mecliste bulunan Mervân, Ebû Hüreyre'ye: - Gençler mi? demesi üzerine) Ebû Hüreyre: - İstersen filân oğulları, diye adlarını anabilirim! demiştir. 1470

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Fitneden kaçmak;Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler İSTİKBÂLE ÂİT PEYGAMBERİMİZİN HABERLERİNİ EN ÇOK NAKLEDEN HUZEYFE İBN-İ YEMÂN'IN MÜHİM BİR RİVÂYETİ Huzeyfe b. el-Yemânî Rivâyete göre, şöyle demiştir: Nâs, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e (geleceğe âit) hayır (lı işler) den sorarlardı. Ben de (tersine İslâm ümmetine gelecek) şerden -o şerrin bana erişmesinden korkarak- sorardım. Bu endîşe ile bir kere: - Yâ Resûla'llah! Biz vaktiyle câhiliyet devrinde şirk ve küfr içinde idik. Sonra Allah'ın Peygamber'i şu İslâm umdeleriyle bize geldi. Bu hayır ve saâdetten sonra, gelecek bir şer ve fitne var mıdır? diye sordum. Resûlullah: - Evet vardır, buyurdu. Ben: - O şerden ve fitneden sonra bir hayır ve salâh var mıdır? dedim. Resûlullah: - Evet, bir hayır ve salâh vardır. Fakat onun içinde bâzı şerr-ü fesâd bulunacak (hayırı bulandıracak, safvetini bozacak) buyurdu. Ben: - O hayrın (temizliğini bulandıran) kiri nedir? diye sordum. Resûlullah: - O devrin âmirlerinden bir zümre, ümmeti, benim sünnetim hilâfına idâre edecekler. Sen o devrin âmir ve vâlîlerinden bâzılarının hareketlerini (ma'rûf bulup) tasvîb, bâzılarının hareketlerini de (münker bulup) red edeceksin! buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Bu karışık hayır devrinden sonra yine bir şerr-ü fesad devri hulûl edecek midir? dedim. Resûlullah: - Evet edecektir. O devirde bir takım dâîler (çığırtkanlar) halkı Cehennem kapılarına çağıracak. Her kim onların da'vetine icâbet ederse, onu Cehennem'e atacaklar, buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Bu da'vetçileri bize vasfetseniz! dedim. Resûlullah: - Onlar bizim milletimizden insanlardır. Bizim dilimizle (bizim azîz duygularımıza seslenerek) konuşurlar. (Halbuki gönüllerinde hayırdan eser yoktur) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! O (uğursuz) devir bana yetişirse (ben o devirde yaşarsam) nasıl hareket etmemi emredersiniz? dedim. Resûlullah: - İslâm cemâatine mütâbaat, ve onların devlet reîsine mutâvaat eyle! (Devlet reîsi zulmederse, seni divğr, malını alırsa bile sözünü dinle, itâat eyle!) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Onlar cemâat hâlinde değiller (de bozgunculukla parçlanmışlar) sa, başlarında devlet reîsi de yoksa, dedim. Resûlullah: - O fırkaların hepsinden ayrıl! (Evine çekil!). Velev ki bu i'tizâl, bir ağaç kökünü ısırman sûretiyle (meşakkatli) olsa bile. Artık ölüm erişinceye kadar bu i'tizâl üzere bulun! buyurdu. 1471

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Hz. Peygamber'e yalan isnadı;Hz. Peygamber'in haber verdiği fitneler BU BÂBDA HAZRET-İ ALÎ'NİN HÂRİCÎLERİ KASTEDEREK BİR RİVÂYETİ Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre, şöyle demiştir: Ben size Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (dilin) den bir şey haber verdiğimde (onu bir hakîkat olarak kabûl ediniz!) And olsun ki, gökten düş (erek öl) mem bana Peygamber'in dilinden yalan uydurmaktan daha sevimlidir. Fakat benimle sizin aranızda görüştüğümüz sıra size bir şey haber verdiğimde (ta'rîz etmiş olabilirim). Çünkü (muhâvere de bir harptir) harp (ise) hud'adır, (söz üstünlüğü de zaferidir). Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: - Âhır-zamanda yaşları küçük, tecrübeleri kıt bir zümre yetişecektir. Onlar (Hâricîler gibi mahlûkatın hayırlısı olan) Peygamber'in teblîgatından bahsedecekler. Fakat bunlar (şiddetle atılan) okun av (ı delerek av) dan öte çıktığı gibi İslâm (dînin) den hemen çıkıvereceklerdir. Onların îmanları boğazlarından öte geçmiyecektir. Siz onlara nerede rast gelirseniz hemen öldürünüz. Çünkü (bunlar bozguncudur) bunları öldürmekte, öldüren kişiye kıyâmet gününde ecr-ü sevâb vardır. 1472

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ İslâm'ın kemâle ereceği İSLÂM'IN İLK GÜNLERİNDE RESÛL-İ EKREM'İN ÇOK GEÇMEDEN İSLÂM ŞEVKET VE KUDRETİNİN CEZÎRETÜ'L-ARAB'A YAYILACAĞINI HABER VERMESİ MU'CİZESİ HAKKINDA HABBÂB İBN-İ ERET HADÎSÎ Habbâb b. el-Erett Rivâyete göre, şöyle demiştir: (İslâm'ın ilk günlerinde bir gün) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Kâ'be'nin gölgesinde kaftanın yastık ederek dayandığı bir sırada kendisine (Kureyş müşriklerinin işkencelerinden) şikâyet etmiştik: - Yâ Resûla'llah! Bizim için Allah'dan nusrat, (müşriklere galebemizi) dileyemez misin? (Bunların zulmünden) halâsımız için Allah'a duâ edemez misin? demiştik. Resûlullah şöyle buyurdu: - (Ashâbım, sabrediniz!) Sizden önceki ümmetler içinde öyle (mazlûm) kişi bulunmuştur ki, müşrikler tarafından onun için yerde bir çukur kazılır, o (zavallı) kişi o çukura (başı meydanda kalarak) gömülürdü. Sonra bir testere getirilir. Başı üstüne konularak ikiye bölünürdü de (bu işkence) o mü'mini dîninden döndüremezdi. (Bir başkasına da) demir taraklarla etinin altındaki kemiği ve siniri taranı (larak işkence edi)lirdi de işkence o mü'mini dîninden çeviremezdi. Ashâbım! Allah'a yemîn ederim ki, şu İslâm dîni her halde ve muhakkak sûrette kemâle erecektir. Bir derecedeki, bir süvari (yalnız başına) San'a'dan Hadramut'a kadar (selâmetle) gidecek, Allah (Azze ve Celle) den başka hiç bir şeyden korkmıyacaktır. Yâhut (yolcu) koyun sâhibi (ise) koyunu üzerine kurt saldırmasından korkacaktır. Fakat Ashâb'ım acele ediyorsunuz! 1473

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Hz. Peygamber'in huzûrunda bağırmak RESÛL-İ EKREM'İN SÂBİT İBN-İ KAYS (RADİYA'LLÂHU ANH) İ CENNETLE MÜJDELEMESİ VE SÂBİT'İN DE YEMÂME MUHÂREBESİNDE ŞEHÎD OLMASI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir ara Sâbit İbn-i Kays'i kaybetmiş (görememiş) ti. (Sâbit İbn-i Kays'e ne oldu; hiç görünmiyor? diye sordu.) Ashâb'dan birisi: - Yâ Resûla'llah! Ben Sâbit'in hâl ve şânını sizin için öğrenirim! dedi. Ve o zât Sâbit'e gitti. Onu, evinde başını eğerek oturur bir halde bulmuş ve: - Ne haldesin? diye sormuş. O da: - Hâlim yaman kötü!. (Sâbit:) sesini Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in sesinden ziyâde yükseltir bir kimsedir. Onun şimdiye kadar işlediği hayır ve ibâdet hiç olmuştur. Artık Sâbit cehennemliktir, diye cevap vermiş. Bu adam da Resûlullah'a gelerek Sâbit şöyle söyledi, diye haber vermiştir. O Sahâbî ikinci def'a Sâbit'in yanına büyük bir müjde ile dönüp gitmiştir. Şöyle ki: Resûlullah Efendimiz o Sahâbî'ye: - Sâbit'e git, ona: Sen cehennemlik kişilerden değilsin, belki cennetlik bahtiyarlardansın, de! buyurmuştur. 1474

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti;Sekînet BERÂ' İBN-İ ÂZİB (RADİYA'LLÂHU ANH) İN RİVÂYET ETTİĞİ SEKÎNE HADÎSİ Berâ' b. Âzib Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ashâb'dan) bir kişi (Üseyd İbn-i Hudayr, bir gece) Kehf (Sûresin) i okumuştu. Evinde de bir atı vardı. Bu sırada at ürkmeğe, deprenmeğe başladı. Bunun üzerine Üseyd: Yâ Rab, Sen âfetten emîn kıl! diye duâ etti. Hemen Üseyd'i duman gibi bir şey, yâhut bir bulut kapladı. Sonra (Üseyd) bu vâkıayı Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e hikâye etti. Resûlullah: - Oku ey kişi, durma oku! (Bu tecellîyi ganîmet bilerek her gece Kur'ân oku!). Çünkü o bulut gibi görülen şey Sekîne idi. (Allah'ın sekîneti, vekarı, rahmeti hâmil olan bir mahlûku idi.) Kur'ân dinlemek için, yâhut Kur'ân'ı tebcîl için inmişti, buyurdu. 1475

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Hasta ziyâreti;Hastalık küçük günahlara kefârettir RESÛL-İ EKREM'İN HASTA ZİYÂRETİNDE: "HASTALIĞIN ZARARSIZ GEÇMİŞ OLSUN, GÜNAHLARINA KEFFÂRETTİR İNŞÂ-ALLÂH!" BUYURMAK ÂDETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere İyâde (hasta, hatırı sormak) için (Kays İbn-i Ebî Hâzım adında) bir a'râbîyi ziyârete gitmişti. İbn-i Abbâs der ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem İyâde için bir hastanın yanına gittiğinde ona: zararsız geçmiş olsun, günahlarına kefârettir inşâ-Allah, demek i'tiyâdında idi. Bu a'râbîye de: - Hastalığın zararsız geçmiş olsun, günahlarına keffârettir inşâ-Allah, duâsında bulundu. A'râbî ise Resûlullah'a: - Sen, günahlarına keffârettir; geçmiş olsun, diyorsun, fakat hiç de öyle (geçici bir hastalık) değildir. Belki ergin bir ihtiyar hasta üzerinde (harâreti) galeyân edip onu kabirleri ziyârete gönderen hummâ hastalığıdır, di(yerek Resûlullah'ın duâsını karşıla)dı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Şu halde pek iyi (öyle olsun!) buyurdu. 1476

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Bir mürtedin fecî âkıbeti YEHÛDÎLERLE HIRİSTİYANLARIN MÜSLÜMANLIĞI İÇİNDEN YIKMAK İÇİN BÂZI KİMSELERİN MÜSLÜMAN OLUP SONRA İRTİDÂD EDEREK MÜSLÜMANLIK ALEYHİNDE TEFEVVÜHATTA BULUNMALARI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre, şöyle demiştir: (Neccar oğullarından) Hiristiyan bir kişi vardı. Sonra müslüman olmuştu. Bakare ve Âl-i İmrân (Sûrelerini) okumuştu. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e de vahiy kâtipliği yapmıştı. Bu adam sonra geri, Hiristiyanlığa döndü. (Ve kaçarak Hiristiyan câmiasına ihtihâk etti. Hiristiyanlar onu yüksek makamlara çıkardılar) Bu mürted: Muhammed bir şey bilmez. Yalnız benim kendisine yazdığım şeyleri bilir, demeğe başladı. Ve (aradan çok bir zaman geçmeden) Allah onu (kavmi içinde boynunu vurdurup) öldürdü. Hiristiyanlar defnettiler. Fakat sabah olunca gömüldüğü yer onu dışına atmıştı. Bunun üzerine Hiristiyanlar: bu Muhammed ile Ashâb'ın işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu (meydanda) bıraktılar, diye iftirâ ettiler. Ve derin bir çukur kazarak onun içine bıraktılar. Fakat sabah olunca gömüldüğü yerin onu (yine) dışına attığı görüldü. Hiristiyanlar yine: Bu, Muhammed ve Ashâb'ının işidir. Onların arasından çıkıp kaçtığı için bu din kardeşimizin ölüsünden kefenini soydular ve onu kabrin dışında bıraktılar, dediler. Ve bir yerde yine bir çukur kazdılar, güçleri yettiği derecede derinleştirdiler. Fakat sabah olunca o yerin onu dışına attığı görüldü. Bunun üzerine Hiristiyanlar bu işin kullar tarafından yapılmadığını anladılar. Ve onu açıkta bıraktılar. 1477

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ  RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ CÂBİR'E BİR MU'CİZE OLARAK SAÇAKLI ODA DÖŞEMELERİNE NÂİL OLACAĞINI BİLDİRMESİ VE BU SÛRETLE TAHAKKUK ETMESİ Câbir b. Abdullâh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Câbir (evlendiği sırada) Resûlullah: - Câbir, etrâfı saçaklı oda döşeleriniz var mı? diye sordu. Câbir: - Bizde öyle döşeler nereden olacak! diye cevap verdi. Resûlullah: - Fakat yemîn edebilirim ki, yakında sizin öyle süslü döşeleriniz olacaktır, buyurdu. (Mu'cize olarak hakîkaten ağır döşeleri oldu. Câbir der ki, ben kadınıma:) - Şu süslü döşelerini gözümün önünden kaldır! derdim. O da bana: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Sizin yakında süslü ev döşeleriniz olacaktır! buyurmadı mı? derdi. Bunun üzerine ben de bu mefrûşâtı yerinde bırakırdım. 1478

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ  RESÛL-İ EKREM BİR MU'CİZE OLARAK SA'D İBN-İ MUÂZ'A MEKKE MÜŞRİKLERİNDEN ÜMEYYE İBN-İ HALEF'İN KENDİ ELİYLE ÖLECEĞİNİ HABER VERMİŞ VE HAKÎKATEN BEDİR GAZÂSINDA RESÛL-İ EKREM'İN ELİYLE ÖLMÜŞTÜR Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre Müşârün-ileyh, (Kureyş eşrâfından) Ümeyye İbn-i Halef'e: - Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğime göre, seni Muhammed öldüreceğini söylüyor, dedi. Ümeyye: - Beni mi öldürecek? diye sordu. Sa'd: - Evet, (seni öldürecek, dedi.) Ümeyye: - Muhammed bir söz söylerse, onun yalan olmak ihtimâli yoktur, dedi. Ve hakîkaten Allah Ümeyye'yi (bir mu'cize olarak) Bedir (gazâsın) da öldürdü. Bu hadîste bir vâkıa rivâyet olunmuştur ki, şu hadîs o vâkıadan bir parçadır. 1479

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Cebrâil (A.S)'ın Hz. Peyganber'e Dihye sûretinde gelişi PEYGAMBERİMİZİN KADINLARINDAN ÜMM-İ SELEME'NİN CİBRÎL'İ DİHYE SÛRETİNDE GÖRÜLDÜĞÜNE DÂİR ÜSÂME İBN-İ ZEYD HADÎSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Rivâyete göre, Cibrîl aleyhi's-selâm (bir insan güzeli olan Dihyetü'l-Kelbî sûretinde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelmişti. Bu sırada Resûlullah'ın yanında (Peygamber'in kadınlarından) Ümm-i Seleme bulunuyordu. Cibrîl, Resûlullah ile konuşmağa başladı. Sonra kalkıp gitti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Seleme'ye: - Bu kimdir? diye sordu. Yâhut buna benzer bir sorgu söyledi. Ümm-i Seleme: - Bu Dihye'dir! dedi. Ümm-i Seleme der ki: Allah'a and ederim ki, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Cibrîl'den (aldığı vahyi Ashâb'a) haber vermek üzere îrâd ettiği hutbesini işitinceye kadar ben Cibrîl'i hiç şüphesiz Dihye sandım. (Râvî der ki:) Ümm-i Seleme, ya böyle ve yâhut buna benzer bir söz söyledi. 1480

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ  RESÛLULLÂH'IN ÖNCE EBÛ BEKR'İN, SONRA ÖMER'İN HALÎFE İNTİHÂB OLUNACAĞINI GÖRDÜĞÜ BİR RÜ'YÂ ÜZERİNE BİLDİRİLMESİNİN BİR MU'CİZE OLDUĞU Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Bir kere rü'yâmda) nâsı bir meydanlıkta toplu olarak gördüm. O sırada Ebû Bekr kalktı. (Halkı sulamak için kuyudan) bir, yâhut iki kova su çekti. Fakat Ebû Bekr'in su çekmesinde za'f ve güçlük vardı. Allah Ebû Bekr'i mağfiret etsin (mağfiret edecektir de). Sonra (bu küçük kovayı Ömer aldı. Ve alınca bu kova Ömer'in elinde büyük bir kovaya tahavvül etti. Ben, halk içinde Ömer'in gördüğü işi işliyebilecek kuvvette kavî ve kâmil bir kişi görmedim. En sonu nâs o meydanı develerin sulak ve eylek yeri edindiler. 1481

İSLÂM'DA NÜBÜVVET ALÂMETLERİ Recim YAHÛDÎLER TEVRAT'DAKİ RECM ÂYETİNİ RESÛL-İ EKREM'DEN SAKLAMIŞLARDI. RESÛLULLÂH'IN TEVRÂT OKUMADIĞI HALDE TEVRÂT'TA RECM ÂYETİ BULUNDUĞUNU YEHÛDÎLERE BİLDİRMESİ BİR MU'CİZE OLDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre (Medîne'de) birtakım Yahûdîler Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelerek içlerinden bir erkekle bir kadının zinâ ettiğini hikâye ettiler, (ve ne hükmedersiniz? dediler). Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem onlara: - Siz, Recim (hükmü) hakkında Tevrât'ta ne bulursunuz? diye sordu. Onlar: - Biz zinâ edenleri teşhîr ederiz, bunlar bir değnekle de döğülürler. Abdullah İbn-i Selâm bunlara: - Yalan söylediniz!. Tevrât'ta Recim (âyeti) vardır, dedi. Bunun üzerine Tevrât'ı getirdiler. Ve kitabı açtılar. Yahûdîlerden birisi (Abdullah İbn-i Surya) elini Recim âyeti üzerine koyarak ondan önceki ve sonraki âyetleri okumağa başladı. Abdullah İbn-i Selâm ona: - Elini kaldır! dedi. O da elini kaldırınca Recim âyeti görülüverdi. Yâhûdîler: - Yâ Muhammed! Abdullah İbn-i Selâm doğru söylemiştir: Tevrât'ta hakîkaten Recim âyeti vardır, dediler. Bunun üzerine (Resûlullah zinânın vukuu hakkında şâhid istedi. Dört Yahûdî zânî ve zâniye aleyhinde vech-i mahsûs üzere şehâdet ettiler.) Resûlullah da bunların recmolunmalarına hükmetti de recmolundular. 1482


AYIN İKİYE BÖLÜNMESİ MU'CİZESİ

 Ayın ikiye ayrılması mûcizesi;Hz. Peygamber'in mu'cizeleri İNŞİKÂK-I KAMER HÂDİSESİNİN BİR ÇOK ASHÂB TARAFLARINDAN RİVÂYET OLUNDUĞU Abdullâh b. Mes'ûd Gelen bir rivâyette şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zâmanında ay ikiye bölündü de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Şâhid olunuz! buyurdu. 1483

AYIN İKİYE BÖLÜNMESİ MU'CİZESİ Hz. Peygamber'in mu'cizeleri BARİKÎ URVE'YE RESÛL-İ EKREM'İN KAZANÇ DUÂSI VE BU DUÂNIN TAHAKKUKU Kİ, BU DA NÜBÜVVET NİŞÂNESİ BİR MU'CİZEDİR Bârıkî Urve Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem kendisine bir (kurbanlık) koyun alması için Urve'ye bir dînar vermişti. O da bir dînar ile iki koyun almış, sonra bu koyunların birisini bir dînâra satarak Resûlullah'a bir dînar ve bir koyunla gelmişti. Bunu üzerine Resûlullah Urve'ye alım ve satımında bereket olması sûretiyle duâ etti. Ve bundan böyle Urve, toprak satın alsa ondan da herhalde kazanır oldu. 1484


EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI

 Ebû Bekr;Hz. Ebûbekr'in fazîleti EBÛ BEKR RADİYA'LLÂHU ANH'İN FAZİLETİ HAKKINDA Cübeyr b. Mut'im Rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna bir kadın gelmişti. (Avdet ederken) Resûlullah kadına (tekrar) mürâcaat etmesini emîr buyurmaları üzerine, kadın sanki Resûlullah'ın vefâtından kinâye ederek: - Ya ben gelir de seni bulamazsam? diye sordu. salla'llahu aleyhi ve sellem: - Şâyet beni bulamazsan Ebû Bekr'e mürâcaat et! diye cevâb verdi. 1485

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Ebû Bekr;Hz. Ebûbekr'in fazîleti;İlk müslümanlar BEŞ KÖLE VE İKİ KADIN İLE BERÂBER EBÛ BEKR'İN İLK MÜSLÜMAN CÂMİASINI TEŞKÎL ETTİĞİNE DÂİR AMMÂR HADÎSİ Ammâr b. Yâsir "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i (ilk) gördüğümde onun berâberinde (ilk müslüman olarak) beş köle, iki kadın, bir de Ebû Bekr'den başka kimse yoktu" dediği rivâyet olunmuştur. 1486

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Ebû Bekr;Hz. Ebûbekr'in fazîleti EBÛ BEKR İLE ÖMER ARASINDAKİ MÜTEKÂBİL HÜRMETİ BİLDİREN EBÜ'D-DERDÂ' HADÎSİ Ebü'd-Derdâ' Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanında oturduğum sıra, bir de Ebû Bekr'in elbîsesinin eteğini dizkapakları açılıncaya kadar toplayarak (telâşla) geldiği görüldü ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bize: - Herhalde arkadaşınız birisiyle çekişmiş olacak, buyurdu. Sonra Ebû Bekr gelip selâm verdi. Ve: - Yâ Resûla'llah! Benimle Hattâb-oğlu arasında bir münâzaa vuku' buldu. Fakat bu münâkaşada ben Ömer'e tecâvüz etmiştim. Sonar pişmân oldum da Ömer'den kusûrumun affını diledim. Fakat Ömer imtinâ' etti. Ben de huzûrunuza geldim, dedi. Bunun üzerine Resûlullah üç kere: - Allah seni mağfiret etsin yâ Ebâ Bekr! buyurdu. Sonra Ömer de bu dargınlıktan nedâmet ederek ve Ebû Bekr'in evine giderek: Ebû Bekr burada mı? diye sormuş. Ev halkı: Hayır, burada değil, diye cevap vermeleri üzerine Ömer de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna geldi. Ve ona selâm verdi. Bu sırada Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in sîmâsı (nın rengi) değişmeğe başladı. Hattâ Ebû Bekr (Resûlullah'ın Ömer'e itâb etmesinden) korktu da iki dizi üzerine çökerek iki kere: - Yâ Resûla'llah! Vallahi bu işde ben Ömer'den ziyâde ileri gitmişimdir, dedi. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (hepimize hitâb ederek): - Şüphesiz ki, Allah beni size Peygamber göndermişti. Bunu size teblîğ ettiğimizde hepiniz beni yalanlamıştınız da (Nübüvvetime yalnız) Ebû Bekr inanmıştı. Ve uğrumda canını, malını fedâ etmişti, buyurdu. Sonra Resûlullah iki kere: - Şimdi Ashâbım! Siz, (bu azîz) dostumu bu nisbetiyle, ve bu husûsiyetiyle bana bırakırsınız değil mi?. buyurdu. (Râvî Ebü'd-Derdâ' der ki:) Ebû Bekr hakkında izhâr olunan bu ta'zîm üzerine ba'de-mâ onun hatırı için incitilmedi. 1487

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Ebû Bekr;Hz. Âişe'nin fazîleti;Hz. Ebûbekr'in fazîleti;Hz. Ömer'in fazîleti;Sahâbenin fazîleti RESÛL-İ EKREM'İN: İNSANLARIN BANA EN SEVİMLİ OLANI EBÛ BEKR, SONRA ÖMER'DİR, BUYURDUĞU Amr İbn-i 'Âs Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Amr'ı, Zât-ı Selâsil (gazâsı için teçhîz olunan) asker üzerine kumandan nasbedip göndermişti. Râvî Amr der ki: (Bu gazâdan döndüğümüzde) Resûlullah'ın huzûruna girdim. Ve: - Yâ Resûla'llah! Ashâb içinde size en sevimli kimdir? diye sordum. Resûlullah: - Âişe'dir! buyurdu. Ben: - Erkeklerden kimdir? dedim. Resûlullah: - Âişe'nin babası! buyurdu. Ben: - Sonra kimdir? dedim. Resûlullah: - Ömer İbn-i Hattâb buyurdu. Sonra Resûlullah bir takım ricâlin adlarını saydı. (Amr İbn-i Âs der ki: Resûlullah beni en sonraya bırakır korkusiyle sustum da başkalarını sormadım). 1488

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Kibirlenmek EBÛ BEKR'İN TEVÂZUU HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kim ki giydiği libâsını kibirlenerek (yerde) sürüklerse, Kıyâmet gününde Allah ona rahmet nazariyle bakmaz, buyurmuştu. Ebû Bekr: - Yâ Resûla'llah! Benim libâsımın iki tarafından birisi -ben onu sürünmekten korumazsam- muhakkak yerde sürünür! (Ne buyurulur?) diye sordu. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Sen kaftanını sürüklemeyi kibirlenerek işler değilsin! diye cevap verdi. 1489

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Sahâbenin fazîleti EBÛ BEKR'İN CENNET'LE MÜJDELENDİĞİNE DÂİR EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre, müşârün-ileyh bir kere evinde abdest alıp dışarı çıkmıştı. Ebû Mûsâ (rivâyetine devâm ederek) der ki: Evden çıkınca: Artık bugün muhakkak Resûlulluh salla'llahu aleyhi ve sellem'in meclisine gitmek, ve bütün gün herhalde maiyyetlerinde bulunmak bana lâzımdır, diye ahdettim. Râvî der ki: Ebû Mûsâ bu niyetle Mescid (-i Saâdet)'e geldi. Ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i sordu. Mescid'de bulunanlar: Resûlullah Mescid'den çıktı ve şu cihete yönelip gitti, dediler. Ben de Mescid'den çıkıp Resûlullah'ı sora sora peşisıra gittim. Nihâyet Resûlullah'ı Erîs kuyusu (nun bulunduğu bosta) na girmiş buldum. Ben de kapının yanına oturdum. Bu bostanın kapısı, hurma dalından yapılmıştı. Nihâyet Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem kazâ-yi hâcet edip abdest aldı. Ben de kalkıp Resûlullah'ın yanına vardım. Gördüm ki, Resûlullah Erîs kuyusuna ve kuyu ağzındaki bileziğinin ortasına oturmuş ve (serinlemek için) iki baldırını açarak kuyuya sarkıtmıştı. Ben Resûlullah'a selâm verdim. Sonra geri dönüp kapının yanına oturdum. Ve kendi kendime: Artık bugün ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kapıcısı olurum, diye karar verdim. Bu sırada Ebû Bekr radiya'llahu anh gelmişti. Kapıyı çaldı. Ben: O kimdir? diye sordum. Ebû Bekr! dedi. Biraz müsâade ediniz! dedim. Sonra gittim; Yâ Resûla'llah! Şu bekleyen Ebû Bekr'dir; (huzûrunuza gelmek için) müsâade istiyor, dedim. Resûlullah: İzin ver ve onu Cennet'le müjdele! buyurdu. Geri döndüm. Ebû Bekr'e: Giriniz! Hem Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem seni Cennet'le müjdeler, dedim. Ebû Bekr girdi. Ve kuyu bileziğinde Resûlullah'ın sağ tarafına isâbet eden yere oturdu. Ve baldırlarını açarak Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yaptığı gibi ayaklarını kuyuya sarkıttı. Sonra ben dönüp (kapı yanındaki yerime geldim) oturdum. Ben (evden çıkarken) kardeşimi abdest alıp arkamdan bana yetişmek üzere bırakmıştım. Kardeşimi kastederek: Allah filân hakkında hayır ve saâdet kastederse şimdi o da buraya gelir, diye hatırladım. Bu sırada birisi kapıyı salladı. Kimdir o? dedim. Ömer İbnü'l-Hattâb'dır! diye cevap verdi. Biraz müsâade ediniz! dedim. Sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldim, selâm verip: Yâ Resûlullah, şu bekleyen Ömer İbnü'l-Hattâb'dır; müsâade istiyor, dedim. Resûlullah: İzin ver, ve onu Cennet'le müjdele! buyurdu. Geldim ve Ömer'e: Giriniz! Ve Resûlullah seni Cennet'le müjdeledi, dedim. Ömer de girdi. Ve kuyu ağzındaki bileziğin Resûlullah'ın sol tarafına tesâdüf eden yerine oturdu. O da iki ayağını kuyuya sarkıttı. Sonra ben kapı yanındaki yerime dönüp oturdum. Yine (kardeşimi hatırlıyarak): Allah filân hakkında hayır ve saâdet dilerse, o da buraya gelir (bu saâdete erişir) dedim. Yine bir adam geldi, kapıyı depretti. Kimdir o? dedim. Osman İbn-i Affân'dır, dedi. Biraz müsâade ediniz! dedim. Ve Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelip haber verdim.. Resûlullah: İzin ver, onu da kendisine erişecek belâ ve imtihan üzerine Cennet'le müjdele! buyurdu. Ben de geldim ve Osman'a: Giriniz! Resûlullah seni, cenâbınıza erişecek belâ ve musîbet üzerine Cennet'le müjdeledi, dedim. O da girdi. Fakat kuyu bileziğini dolmuş buldu da Resûlullah'ın karşısında başka tarafa oturdu. 1490

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Sahâbenin fazîleti;Sahâbeye ta'n etmemek PEYGAMBER'İN ASHÂB'INA SÖVMEKTEN NEHYE DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Gelen rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Ey müstakbel müslümanlar!) Sakın Ashâbı'ıma sebb ü şetm etmeyiniz. (Onların şeref ve fazîleti yüksektir. Bakınız!) Sizden birinin Uhud (dağı) kadar altın sadaka verdiği farzedilse, bu (muazzam sadakanın sevâbı) Ashâb'dan birisinin iki avuç (hurma) sadakası (fazîleti)ne erişemez. (Hattâ) bunun yarısına da ulaşamaz. 1491

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Ebû Bekr;Hz. Ebûbekr'in fazîleti;Hz. Osman'ın fazîleti;Hz. Ömer'in fazîleti;Sahâbenin fazîleti UHUD DAĞI ÜZERİNDE DUYULAN BİR DEBREM ÜZERİNE PEYGAMBERİMİZ'İN: UHUD USLU OL! ÜSTÜNDE BİR PEYGAMBER, BİR SIDDÎK, İKİ ŞEHİT VAR, HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere Ebû Bekr, Ömer, Osman (radiya'llahu anhüm) ile birlikte Uhud'e çıkmıştı. Orada bulundukları sırada dağ deprendi. Bunun üzerine Resûlullah: Ey Uhud, uslu dur! Bil ki, üstünde bir Peygamber, doğru seciyeli bir zât, iki de şehîd bulunuyor, buyurdu. 1492

EBÛ BEKR ES-SIDDÎK RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Hz. Ömer'in fazîleti PEYGAMBERİMİZ'İN HER VESÎLE İLE: BEN, EBÛ BEKR, ÖMER ŞURAYA GİTMİŞTİK, BURAYA GİTMİŞTİK, ÇIKMIŞTIK, DİYE DÂİMÂ BU İKİ DOSTUNU YÂD ETMESİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ömer İbnü'l-Hattâb (vefât ettiğinde, ve hayır ile şehâdet) ettiğimiz sıra ben, bir cemâat içinde ayakta idim, Ömer (in nâşı) tabutuna konmuştu. Cemâat Ömer İbnü'l-Hattâb için Allah'a duâ ettiler. Birisi omuzuma dirseğini koymuş şöyle diyordu: - Ey Ömer! Allah sana rahmet etti. Ben, Allah'ın muhakkak seni, iki dostunla (Resûlullah ve Ebû Bekr'le) berâber bulunduracağını kuvvetle umuyorum. Çünkü ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in çok def'a bir düziye: "Ben, Ebû Bekr ve Ömer'le şöyle oldum; ben, Ebû Bekr ve Ömer'le şöyle işledim; ben Ebû Bekr ve Ömer'le şuraya gittim" dediğini işitmiştim. Bunun için ben, Allah'ın seni (Hücre-i Saâdet'te) iki dostunla berâber bulunduracağını kuvvetle umardım. (İbn-i Abbâs der ki:) bir de dönüp baktım ki: Bu hitâbe sâhibi, Alî İbn-i Ebî Tâlib radiya'llahu anh'dir. 1493


ÖMER İBN-İ HATTÂB RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI

  ÖMER'İN CENNET'LE MÜJDELENDİĞİNE DÂİR CÂBİR VE ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSLERİ Câbir b. Abdullâh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Bir kere rü'yâmda) ben, kendimi Cennet'e girmiş gördüm. Ve orada Ebû Talha'nın karısı Rümeysâ ile karşılaştım. Bir de gürültüsüz, sâkin bir ayak sesi işittim. Ve: - Kimdir bu? diye sordum. Cibrîl: - Bilâl'dir! diye cevab verdi. Cennet'te bir de (muhteşem) köşk gördüm. Avlusunda bir câriye vardı. Ben: - Bu köşk kimindir? diye sordum. Cibrîl: - Ömer'indir! diye cevap verdi. Onun içine girmek ve bakmak (gezip görmek) istedim. Fakat ey Ömer! Senin kıskançlığını hatırladım, (diye lâtîfe etti). Bunun üzerine Ömer: - Babam, anam sana kurban olsun yâ Resûla'llah!. Sana karşı mı kıskancım? diye cevap verdi. 1494

ÖMER İBN-İ HATTÂB RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Ebû Bekr;Hz. Ebûbekr'in fazîleti;Hz. Ömer'in fazîleti;Hz. Peygamber'i sevmek;Kişi sevdiği iledir ÖMER'İN CENNET'LE MÜJDELENDİĞİNE DÂİR CÂBİR VE ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSLERİ Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Bir kimse Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e Kıyâmetten suâl edip: - Yâ Resûla'llah! Kıyâmet ne zaman kopacak? dedi. Resûlullah ona (hakîmâne bir üslûb ile): - O sâate, o güne ne hazırladın? diye sordu. Sâil: - Hiç bir şey hazırlamadım. Yalnız ben, Allah'ı ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i sever (bir adam) ım! dedi. Resûlullah da: - Öyle ise sen, sevdiklerinle berâber (bulunacak) sın! diye müjdeledi. Enes İbn-i Mâlik der ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in bu: Sen, sevdiklerinle berâbersin! müjdesine sevindiğimiz gibi hiç bir şey bizi sevindirmedi. Yine Enes der ki: - Ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i, Ebû Bekr'i, Ömer'i severim. Onlara olan bu aşk ve muhabbetim sebebiyle (kıyâmette) onlarla berâber olacağımı (Allah'ın inâyetinden) umarım. Velev ki onların hayır işlerine benzer hayır ve ibâdet işlememiş olayım. 1495

ÖMER İBN-İ HATTÂB RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI Hz. Ömer'in fazîleti RESÛL-İ EKREM: ÖMER, ALLAH TARAFINDAN MÜLHEMDİR, BUYURMUŞTUR Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Benî İsrâil'den sizden önce gelip geçen anlar içinde (Allahu Teâlâ tarafından mülhem) öyle kimseler vardı ki, onlar peygamberler (pâyesinde) olmadıkları halde kendilerine haber ilhâm olunurdu. Eğer ümmetim içinde de bunlardan bir kimse bulunursa (ki, şüphesiz bulunacaktır) o da muhakkak Ömer'dir. 1496


OSMÂN İBN-İ AFFÂN RADİYA'LLÂHU ANH

 Hz. Osman'ın fazîleti BEDİR, UHUD GAZÂLARİYLE BÎAT-İ RIDVÂN'DA BULUNAMADIĞININ SEBEPLERİNİ ABDULLÂH İBN-İ ÖMER'İN ÎZÂHI Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Mısırlılardan birisi Abdullah İbn-i Ömer'e gelerek: - Ey İbn-i Ömer! Uhud günü Osman, (harbe iştirâk etmeyip) kaçmıştır, bilir misin? diye sordu. İbn-i Ömer: - Evet! diye cevab vermiş. Sorucu: - Onun Bedir gazâsından da çekinip gizlendiğini de bilir misin? demiş, İbn-i Ömer: - Evet biliyorum! diye cevap vermiş. O kimse: - Osman Bîat-i Rıdvan'da bulunmamıştır; bunu da biliyor musun? demekle İbn-i Ömer: - Evet biliyorum! diye tasdîk etmiş. (Bu kimse sorgularına aldığı tasdîk cevaplarını fikrine uygun bulup tahsîn ederek): - Allahu Ekber, demiş. Bunun üzerine İbn-i Ömer (bu adamın yanlış düşüncelerini düzeltmek üzere): - Yâhu şöyle gel bakayım! Sana hakîkati bildireyim, diye şöyle îzâh etmiştir: Uhud harbi günü Osman'ın firârı keyfiyeti: Ben çok iyi bilir, sana da bildiririm ki, Cenâb-ı Hak Uhud'de bulunmamak kusûrunu afv ve bundan mütevellid günâhını mağfiret etmiştir. Bedir gazâsından gaybûbeti ise, Osman'ın refîkası olan Resûlullah'ın kızı (Rukayye) nin Bedir seferi sırasında ağır hasta bulunması ve Resûlullah'ın Osman'a: Ey Osmân, senin için Bedir'de hazır bulunan bir gazî sevâbı ve bir gazî ganîmet sehmi vardır; buyurup izin vermiş olması sebebiyledir. Bîat-i Rıdvân'da bulunamaması da (Mekke'ye vazîfe ile gönderilmiş olmasındandır). Eğer Mekke havâlîsinde Osman'dan ziyâde şeref ve nüfüz sâhibi bir kimse bulunsaydı, muhakkak Resûlullah Osman'ın yerine onu gönderirdi. Resûlullah Osman'ı gönderip o Mekke'ye gittikten sonra Bîat-i Rıdvân icrâ edilmişti. Osman'ın bu şerefli bîatten mahrûm olmaması için Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem sağ eline işâret ederek: İşte bu, Osman'ın elidir, buyurup onunla sol eli üzerine vurdu da: İşte bu, Osman için bîattir, buyurdu. Abdullah İbn-i Ömer Mısır'lı sorucuya (bu îzâhâtı verdikten sonra): - Sana verdiğim bu cevaplarla berâber artık şimdi gidebilirsin! dedi. 1497


ALÎ İBN-İ EBÎ TÂLİB RADİYA'LLÂHU ANH

 Hz.Ali'nin fazîleti RESÛL-İ EKREM'İN ALÎ İLE FÂTIMA'YI TALTÎFİ;PEYGAMBERİMİZİN KIZI FÂTIMA'YI ESİR İSTİHDÂMINDAN MEN'İ VE BUNDAKİ YÜKSEK GÂYE Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre, Fâtıma radiya'llahu anhâ bir ara değirmen çevirmekten eline hastalık gelmişti. O sırada Nebî salla'llahu Aleyhi ve sellem'e getirilen esirlerden bir hizmetçi istemek üzere gelmişti. Fâtıma Resûla'llah'a gittiğinde onu bulamadı. Yalnız Âişe'yi buldu ve ona derdini anlattı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem geldiğinde Âişe, Fâtıma'nın geldiğini haber verdi. Hazret-i Alî der ki: Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bize geldi. Ve bizi yatağımızda yatarken buldu. Hemen ben kalkmağa davranırken Resûlullah bize: - Yerinizde durunuz! buyurdu. Ve ikimizin arasına oturdu. Hattâ ben göğsümün üstüne dokunan iki ayağının serinliğini hissettim. Sonra Resûlullah: - İyi dinleyiniz! Sizin benden istediğiniz esir hizmetçiden daha hayırlı size bir şey öğreteyim mi? Siz (gece) yatağınıza girdiğinizde otuz dört def'a Allahu Ekber; otuz üç kere de Sübhâna'llah dersiniz, otuz üç def'a da El-Hamdü li'llah dersiniz. Bu yolda zikir size hizmetçiden hayırlıdır! buyurdu. 1498


ZÜBEYR İBN-İ AVVÂM RADİYA'LLÂHU ANH
 Hz. Zübeyr'in menkıbeleri KUREYZA'YA KARŞI ÎFÂ ETTİĞİ HİZMETTEN DOLAYI RESÛL-İ EKREM'İN: EY ZÜBEYR ANAM VE BABAM SANA KURBAN OLSUN! BUYURMASI Abdullah İbn-i Zübeyr Rivâyete göre, şöyle demiştir: Ahzâb (Hendek gazâsı) günü ben, Ebû Seleme'nin oğlu Ömer ile berâber (çocuk olduğumuzdan, Peygamber'in) kadınlar (ın) ın yanında bulunduk. Bir de baktım ki (babam) Zübeyr, atının üstünde iki üç kere Benî Kurayza'ya gidip geliyor. Ben (evimize) dönüp geldiğimde babama: - Ey baba! Ben seni Benî Kureyza'ya gidip gelirken gördüm, dedim. Babam: - Yavrucuğum! Sen beni (öyle) gördün mü? dedi. Ben de: - Evet! dedim. Babam (bu hareketinin sebebini bildirerek) dedi ki: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: Benî Kurayza'ya kim gider de onların (vaziyeti) haberiyle bana gelir, (bildirir?) dedi. Ben de (icâbet edip) gittim. Gelince Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem, bana babasiyle anasını bir arada yâdederek: - Zübeyr, babam, anam sana kurban olsun! buyurdu. 1499


TALHA RADİYA'LLÂHU ANH

 Talha b. Ubeydillâh'ın menkıbeleri TALHA'NIN NESEBİ, UHUD SEFERİNDEKİ HİZMETLERİ, VÜCÛDÜNÜ PEYGAMBER'E SİPER ETMESİ Talha b. Ubeydi'llâh Rivâyete göre, şöyle demiştir: (Uhud seferinde) harbin kızıştığı öyle saatler oldu ki: O zamanlarda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in maiyetinde benimle Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'dan başka kimse kalmadı. 1500

TALHA RADİYA'LLÂHU ANH Talha b. Ubeydillâh'ın menkıbeleri TALHA'NIN NESEBİ, UHUD SEFERİNDEKİ HİZMETLERİ, VÜCÛDÜNÜ PEYGAMBER'E SİPER ETMESİ Talha b. Ubeydi'llâh Rivâyete göre, Talha, (Uhud harbinde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i eliyle (düşman taarruzundan) sıyânet etmiş ve (bu sırada) eli, (bir ok isâbet ederek) yaralanmış, nihâyet çolak olmuştur. 1501


SA'D İBN-İ EBÎ VAKKÂS RADİYA'LLÂHU ANH

 Sa'd b. Ebî Vakkas menkıbeleri NESEBİ VE BENÎ ZÜHRE'DEN OLDUĞU Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre, müşârün-ileyh: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Uhud günü beni taltîf ve tebcîl için babasiyle anasını birlik yâdederek: (Babam, anam sana kurban olsun!) buyurdu, demiştir. 1502


PEYGAMBERİMİZ'İN DÂMATLARINDAN EBÜ'L-ÂS

 Hz. Peygamber'in hısımları RESÛLULLÂH'IN KIZLARI ÜZERİNE DÂMATLARININ EVLENMELERİ HARÂM OLDUĞUNA DÂİR RİVÂYETLER Misver İbn-i Mahreme Rivâyete göre: Alî bir ara Ebû Cehl'in kızı ile nişanlanmak istemişti. Alî'nin bu arzusunu Fâtıma duyarak Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelip: - Babacığım! Herkes seni kızlarına darılmış (da onlara bakmıyor) sanıyor. Bak işte Alî, Ebû Cehl'in kıziyle nişanlanıyor! dedi. Bunun üzerine Resûlullah kalktı (bir hutbe îrâd etti). Misver der ki: Resûlullah bu hıtbesinde şahâdet getirdikten sonra şöyle dediğini işittim: - Besmele, Hamdele ve şahâdetten sonra derim ki: (Zeyneb'i) ben, Ebü'l-Âs İbn-i Rebî' a nikâh ettim. O bana (Zeyneb üzerine evlenmeyeceğine) söz verdi. Ve bana karşı (verdiği sözde) doğru hareket etti. (Yalan çıkmadı). Fâtıma da benden ayrılmış bir cüz'dür. Muhakkak ki, ben, ona karşı fenâlık yapılmasını çirkin görürüm. Vallahi, Resûlullah'ın kızı, Allah'ın düşmanı (Ebû Cehl') in kızı ile, bir erkeğin yanında birleştirilmez!. Bunun üzerine Alî, Ebû Cehl'in kızı ile evlenmeyi bıraktı. 1503

PEYGAMBERİMİZ'İN DÂMATLARINDAN EBÜ'L-ÂS Hz. Peygamber'in hısımları RESÛLULLÂH'IN KIZLARI ÜZERİNE DÂMATLARININ EVLENMELERİ HARÂM OLDUĞUNA DÂİR RİVÂYETLER Misver İbn-i Mahreme Şöyle dediği de rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Abd-i Şems oğullarından dâmâdı (Ebü'l-Âs')ı bir kere yâd etti ve onun hısımlığını pek güzel övdü: - O, bana söz verdi, sözünde gerçek çıktı ve bana verdiği va'di yerine getirdi, buyurdu. 1504


ZEYD İBN-İ HÂRİSE İLE OĞLU ÜSÂME RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI

 Üsâme b. Zeyd'in menkıbeleri ÜSÂME'NİN KUMANDANLIĞI VE BUNA İ'TİRAZLAR Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Rumlar üzerine göndermek üzere) bir fırka mücâhid techîz etmiş ve buna Üsâme İbn-i Zeyd'i emîr ve kumandan ta'yîn etmişti. Bâzı kimseler Üsâme'nin emâretine i'tirâz ve dedikodu etmişlerdi. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (asabîleşerek bir hutbe îrâd etti. Ve hutbesinde): - Siz, şimdi Üsâme'nin kumandanlığına ta'n ediyorsunuz. (Size hatırlatırım ki): Siz, bundan önce onun babasının emâretine de dil uzatmıştınız. Allah hakkı için Zeyd emârete nasıl tâmamiyle lâyıksa ve o, bana nâsın en sevimlilerinden biri ise, hiç şüphesiz şu Üsâme de babasından sonra bana nâsın en sevimlilerindendir, buyurdu. 1505

ZEYD İBN-İ HÂRİSE İLE OĞLU ÜSÂME RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI İz takibi;Üsâme b. Zeyd'in menkıbeleri BİR KÂİFİN BABA, OĞULUN NESEBİNE ŞEHÂDETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem yanımda iken (müdleci) bir kaif bir izci gelmişti. Üsâme İbn-i Zeyd ile Zeyd İbn-i Hârise (küçük bir kaftan altında) yan yatmışlar (ayakları meydanda uyuyorlar)dı. Kaif (şöyle baktı: - Şu ayakların bâzısı öbürlerinden olmuştur! dedi. Kaifin bu sözü ile Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in (hutût-ı veçhiyesi şimşek çakar gibi nurlar saçarak) yüzü güldü. Ve buna hayret ederek bu hayretini bana da bildirdi. 1506

ZEYD İBN-İ HÂRİSE İLE OĞLU ÜSÂME RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI Üsâme b. Zeyd'in menkıbeleri ÜSÂME'YE PEYGAMBERİMİZİN BÜYÜK SEVGİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet olunmuştur: Mahzûm oğulları (eşrâf)ından (Fâtıma adlı) bir kadın (mücevherat) çalmıştı. (Kureyş): - Bu (kadının cezâdan affı)nı Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e kim arzedebilir? diyorlardı ve hiç bir kimse Resûlullah'a söylemeğe cesâret edemiyordu. Nihâyet Üsâme İbn-i Zeyd (cesâretlenerek) söyledi. Bunun üzerine Resûlullah: - (Tuhaf şey? Vaktiyle) Benî İsrâli, bunların arasında büyükler ve nüfûz sâhipleri çalarsa, onları bırakırlardı da zayıf olanlar çalarsa, onların ellerini keserlerdi. (Emîn olmalıdır ki:) Eğer (kızım) Fâtıma çalmış olsaydı, onun da elini keserdim! buyurdu. 1507

ZEYD İBN-İ HÂRİSE İLE OĞLU ÜSÂME RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI Üsâme b. Zeyd'in menkıbeleri ÜSÂME'YE PEYGAMBERİMİZİN BÜYÜK SEVGİSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Üsâme'yi Hasen (İbn-i Alî) ile berâber (kucağına) alarak: - Allahım! Sen bunları sev! Çünkü ben bunları seviyorum, temennîsinde bulunduğu rivâyet olunmuştur. 1508


ABDULLÂH İBNİ ÖMER RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI

 Abdullah b. Ömer'in fazîleti PEYGANBERİMİZ'İN ABDULLAH İYİ KİŞİDİR BUYURMASI Hafsa Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in, kendisine: Abdullah hakîkaten iyi bir kişidir, dediği rivâyet olunmuştur. 1509


AMMÂR VE HUZEYFE RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI

  HUZEYFE İBN-İ YEMÂN'IN MENKABESİ Ebü'd-Derdâ' Şöyle rivâyet olunmuştur: Şam mescidinde bir kere Ebü'd-Derdâ'nın yanına bir genç (Alkame İbn-i Kays-i Nehaî gelip) oturmuş da: - Allahım! (Adlarını bilmediğim bir cemiyet içine geldim.) Bana burada iyi bir âşinâ ihsân buyur! diye kendisine bir dost temmenî etmiş. Bunun üzerine Ebü'd-Derdâ': - Sen kimlerdensin (ve nerelisin?) diye sormuş. Alkame: - Kûfe ahâlîsindenim! (Buraya ilim tahsîli için geldim) diye cevap vermiş. (Râvî der ki:) Ebü'd-Derdâ': - Hani Resûlullah'ın sırrına (gizli haberlerine) vâkıf olan ve kendisinden başka o sırları kimse bilmeyen -yâni Huzeyfe- sizin içinizde değil midir? dedi. Alkame: - Evet (Kûfe'de) aramızdadır! diye cevap verdi. Ebü'd-Derdâ': - Hani Resûlullah'ın duâsı üzerine Allah'ın şeyta(n şerri)nden kurtardığı Ammâr aranızda değil midir? dedi. Alkame: - Aramızdadır! diye cevap verdi. Ebü'd-Derdâ': - Hani Peygamber'in o misvâkini veya sırrını, (Peygamber'in giydiği nalınlarını, dayandığı müttekâsını ve su kabını) taşıyan (İbn-i Ümmü Abd yâni İbn-i Mes'ûd) sizin içinizde değil midir? dedi. Alkame: - İçimizdedir! dedi. Ebü'd-Derdâ': - (Şu halde aranızda Ashâb'ın bu kadar büyük ulemâ ve fukahâsı varken sen buralarda ne arıyorsun ey oğul? dedi. Sonra:) - Abdullah İbn-i Mes'ûd: ...(âyetinden sonraki âyet)i nasıl okuyor? dedi. Alkame: -... diye okur! dedi. Ebü'd-Derdâ': - (Vallahi Resûlullah'ın bana okuttuğu böyledir; Resûlullah'dan müşâfeheten, ağız ağıza böyle öğrendim. Fakat) şu Şamlılar yok mu? Bana karşı ...(kırâetinde) ısrâr ediyorlar da en sonu beni, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğim kırâetten caydırmak istiyorlar! dedi. 1510


EBÛ UBEYDE İBN-İ CERRÂH RADİYA'LLÂHU ANH

 Ebû Ubeyde b. El-Cerrâh'ın fazîleti EBÛ UBEYDE'NİN FÜTÛHÂTI VE ADÂLETİ Enes b. Mâlik Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Her Peygamber ümmetinin güvendiği bir kimsesi vardır. Ey Muhammed ümmeti, bizim mu'temedimiz de Ebû Ubeyde İbn-i Cerrah'dır!" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1511


HASEN VE HÜSEYİN RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI

 Hz. Hasan ile Hüseyin'in fazîleti HASEN VE HÜSEYİN RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HAKKINDA BERÂ', ENES VE İBN-İ ÖMER RİVÂYETLERİ Berâ' b. Âzib Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'i gördüm ki, o, Hasan İbn-i Alî'yi omuzuna alarak: Allahım, ben bunu seviyorum, bunu Sen de sev! buyuruyordu, dediği rivâyet olunmuştur. 1512

HASEN VE HÜSEYİN RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI Hz. Hasan ile Hüseyin'in fazîleti HASEN VE HÜSEYİN RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HAKKINDA BERÂ', ENES VE İBN-İ ÖMER RİVÂYETLERİ Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e hiç bir kimse Hasan İbn-i Alî radiya'llahu anhumâ kadar çok benzer değildi, dediği rivâyet olunmuştur. 1513

HASEN VE HÜSEYİN RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI Hz. Hasan ile Hüseyin'in fazîleti HASEN VE HÜSEYİN RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HAKKINDA BERÂ', ENES VE İBN-İ ÖMER RİVÂYETLERİ Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet olunmuştur: İbn-i Ömer'e (Iraklı) bir kimse sinek öldüren ihramlı kişi (nin hâlin)den sormuştu. İbn-i Ömer (hayret ederek): - Irak halkı sinek (öldürmek cinâyet olup olmadığını) soruyorlar. Halbuki onlar (vaktiyle) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kızı (Fâtıma')nın oğlu (Hüseyn')i öldür(mekten çekinme)mişlerdi. (O Hüseyin ki, kardeşi Hasan'la haklarında) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Onlar benim dünyâdan (öpüp kokladığım) iki Reyhân'ımdır, buyurmuştur. 1514


ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ

 Abdullah b. Abbas'ın fazîleti İBN-İ ABBÂS'A PEYGAMBERİMİZİN DUÂSI Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere beni bağrına bastı da: - Allahım buna hikmet öğret! Bir rivâyette de: Allahım buna kitab (Kur'ân) öğret! diye duâ buyurdu. 1515


HÂLİD İBN-İ VELÎD RADİYA'LLÂHU ANH'İN MENÂKIBI

 Hâlid b. Velid'in menkıbeleri HAZRET-İ HÂLİD'E SEYFU'LLÂH LÂKABININ VERİLMESİ Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Zeyd'in, Ca'fer'in, İbn-i Revâha'nın şehîd olduklarını (minber üzerinde) haber verdiği rivâyet olunmuştur. Enes, Hadîsin geri kalan kısmını da zikretmişti ki, bu da yukarıda (Tecrîd'de) geçti. Sonra Enes (rivâyetine devâm ederek): - En sonu sancağı Allah'ın kılıçlarından bir kılıç (olan Hâlid eline) aldı. Nihâyet Allah mücâhidlere (zafer ve halâs kapısın) açtı, demiştir. 1516


SÂLİM İBN-İ MA'KIL RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN MENÂKIBI

 Hz. Peygamber zamanında Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi bilenler KUR'ÂN'I EN GÜZEL OKUYANLARDAN OLDUĞU Abdullâh b. Amr b. Âs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Kur'ân okumayı dört kişiden iste(yip al)ınız! buyurduğunu işittim: Abdullah İbn-i Mes'ûd'dan -Resûlullah isimleri saymağa İbn-i Mes'ûd'dan başladı- Ebû Huzeyfe'nin kölesi Sâlim'den, Übey İbn-i Kâ'b'dan, Muâz İbn-i Cebel'den. 1517


ÂİŞE RADİYA'LLÂHU ANHÂ'NIN FAZÎLETİ

 Hz. Âişe'nin fazîleti HAZRET-İ ÂİŞE'NİN MENÂKIBI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Gelen bir rivâyete göre, Âişe-i Sıddîka kardeşi (Zâtü'n-Nitâkayn) Esmâ'dan âriyet bir gerdanlık almıştı. Sonra bu gerdanlığı (bir seferde Beydâ mevkiinde) kaybetmişti. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem, Ashâb'ından bâzı kimseleri -ki, Üseyd İbn-i Hudayr da aralarında idi- onu aramağa gönderdi. Onlara bu sırada namaz vakti erişmişti. (Su bulamıyarak) abdestsiz namaz kılmışlardı. Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelince, bunu arzetmişlerdi. Bu vâkıa üzerinedir ki, Teyemmüm âyeti nâzil olmuştur. Bundan sonra râvî Urve, hadîsin geriye kalan kısmını rivâyet etmiştir. Hadîsin bu parçası ise Teyemmüm bahsinde geçmiştir. 1518


MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ

 Ensârın fazîleti;Medîne'ye hicret BUÂS HARBİ EVS VE HAZREC KABÎLELERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Buâs günü, Allah'ın kendi Resûl'ü salla'llahu aleyhi ve sellem için hazırladığı bir gündür ki, bu (muhârebe) nin (netîcesi) üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (Medîne'ye) hicret etmişti. Bir halde ki (hicret sırasında) muhârib (Evs ile Hazrec) lerin cemiyetleri dağılmış, eşrâfı öldürülmüş ve yaralanmıştı. Bu perîşanlık üzerine Allah, muhâriplerin (Ensâr'ın) İslâm câmiasına girmeleri için bu günü Peygamber'i salla'llahu aleyhi ve sellem'e hazırlamıştır. 1519

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti;Hicret HİCRET FAZÎLETİ OLMASAYDI BEN ENSÂR'DAN OLURDUM, HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Eğer Hicret (dînî bir emir ve ibâdet) olmasaydı muhakkak ben (kendimi) Ensâr'dan (bir kişi saymış) olurdum! buyurmuştur. 1520

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârı sevmek;Ensârın fazîleti ENSÂR'IN FAZÎLETİ HAKKINDAKİ RİVAYETLER Berâ' b. Âzib Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, demiştir: Ensâr (fazîletli insanlardır). Onları ancak mü'min olan sever, hiç şüphesiz onlara münâfık olan da buğuz ve adâvet eder. Kim ki Ensâr'ı sever, Allah da onu sever; her kim de Ensâr'a buğuz ve adâvet eder, Allah da ona adâvet eder. 1521

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti ENSÂR'IN FAZÎLETİ HAKKINDAKİ RİVAYETLER Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir takım (Ensâr) kadınlarının ve çocuklarının düğün aşından dönerek (neş'eli) geldiklerini gördü de ayağa kalkıp dikilerek: - (Ey Ensâr kadınları ve çocukları!) Allah şâhid olsun ki, siz bana insanların en sevimlilerindensiniz! dedi ve bu sözünü üç kere tekrarladı. 1522

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti ENSÂR BANA NÂSIN EN SEVİMLİSİDİR, HADÎSİ Enes b. Mâlik Gelen bir rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Ensâr'dan bir kadın, kendi çocuğu ile berâber Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelmiş (ve bir hâcetini arzetmiş) ti. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem cevap verdi, sonra iki kerre: Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki: Siz Ensâr cemâati bana insanların en sevimlilerindensiniz, buyurdu. 1523

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti ENSÂR'IN AHFÂDINA RESÛL-İ EKREM'İN DUÂ BUYURMASI Zeyd b. Erkam Rivâyete göre şöyle demiştir: Ensâr: - Yâ Resûla'llah; her peygamberin etbâı (kendi sünnetine uyan ashâbı) vardır. Biz de bütün kanâatimizle sana uymuşuzdur. Allah'a duâ buyursanız da bizim etbâ' (ve ahfâd) ımızı, biz (im seciyyemizde kimseler) den kılsa! demişlerdi. Bunun üzerine Resûlullah onların dilekleri veçhile: - (Allah'ım, Ensâr'ın zürriyetlerini kendilerine itâatli kıl! diye) duâ buyurdu. 1524

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti MEDÎNE'DE ENSÂR MAHALLERİNİ RESÛL-İ EKREM'İN HAYIR İLE YÂD ETMESİ Ebû Humeyd Ensârî-i Sâidî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Ensâr'ın hayırlı mahalleleri" buyurduğu rivâyet olunmuştur. Râvî Ebû Humeyd (devamla) hadîsin yukarıda geçen mâ-ba'dini de zikretmiştir. Sonra râvînin beyânına göre Sa'da İbn-i Ubâde Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - Yâ Resûla'llah! Ensâr'ın hayırlı mahalleleri sayılırken biz (Sâide oğulları) sona bırakılmışız! demiş. Resûlullah da: - Hayırlılardan olmanız size yetişmez mi? buyurmuştur. 1525

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti ENSÂR'IN MUHÂCİRLERİ NEFİSLERİNE TERCÎH ETMELERİ Üseyd İbn-i Hudayr Rivâyet olunmuştur: Ensâr'dan bir kişi: - Yâ Resûla'llah! Beni zekât âmili veya bir beldeye vâli ta'yîn buyurmaz mısınız?. Nasıl ki, filânı (Muhâcirlerden Amr İbn-i Âs'ı) ta'yîn ettiniz! diye ta'rîz eyledi. Resûlullah cevâben: - "Ey Ensâr cemâati! Benden sonra yakında siz, (Böyle dünyâ işlerinde) başkalarının size tercîh edildiği zamâna kavuşacaksınız!. Bununla berâber yine siz sabrediniz!. Nihâyet (kıyâmet günü) kevser havuzunda bana mülâkî olacaksınız!." -Enes İbn-i Mâlik'ten gelen bir rivâyette- "sizin bana mülâkat yeriniz kevser havuzudur!" buyurdu. 1526

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti;İsar;Misâfir ağırlamak HAŞR SURESİ DOKUZ NOLU ÂYET-İ KERÎMESİNİN TEFSÎRİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, bir kişi (Ebû Hüreyre'nin kendisi) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldi: - (Yâ Resûla'llah! Açlıktan zayıfladım, tahammülüm kalmadı! diye şikâyet etti). Resûlullah onu (it'âm için) kadınlarına gönderdi. Kadınlar: - Bizim yanımızda sudan başka bir şey yoktur! diye iâde ettiler. Bunun üzerine Resûlullah yanında bulunanlara: - Şu açı kim taâmına ortaklar, yâhut kim konuklar? buyurdu. Ensâr'dan bir kişi ayağa kalktı: - Ben! diye cevab verdi. Ve misâfir ile (evine) eşinin yanına gitti. Ve: - Haydi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in misâfirlerini ağırla! dedi. Fakat kadın: - Çocukların azığından başka evimizde bir şey yok ki! diye cevab verdi. Kocası: - O yemeğini getir, ışığını yak; çocuklarını da uyut! dedi. Kadın da akşam yemek yenileceği sırada yemeğini hazırladı, ışığını yaktı; çocuklarını da uyuttu, sonra kalktı, kandili düzeltir gibi oynayıp söndürdü. Bu sûretle karı, koca kendilerini misâfire yemek yiyor gibi göstermeğe teşebbüs ettiler. İkisi de aç gecelediler, sabah olunca ev sâhibi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gitti. Resûlullah onu görünce şöyle buyurdu: - Bu gece Allah sana güldü; yâhut karı, koca sizin güzel hareketinize hayret etti ve Allah Azze ve Cel: (ve Ensâr, kendilerinin fakr ü ihtiyâcı olsa bile misâfir ve Muhâcirleri nefislerini tercîh ederler) kavl-i şerîfini inzâl buyurdu. 1527

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti RESÛL-İ EKREM'İN VEFÂTINDAN ÖNCE ÎRÂD ETTİĞİ SON HUTBESİNDE ENSÂR HAKKINDAKİ VASİYYETİ Enes b. Mâlik Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: (Resûlullah'ın ölüm hastalığı sırasında) Ebû Bekir ile Abbâs radiya'llahu anhümâ Ensâr toplantılarından birine uğramışlardı ki, Ensâr orada ağlıyorlardı. Ebû Bekir veya Abbâs: - Sizi nasıl bir fâcia ağlatıyor? diye sordu. Ensâr: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in bizimle berâber oturduğu zamânı hatırlıyoruz. (Onu kaybedeceğiz korkusiyle ağlıyoruz) dediler. Ebû Bekir, yâhut Abbâs, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanına girdi. Ve Resûlullah'a Ensâr'ın bu teessürünü arzetti. Enes İbn-i Mâlir (rivâyetine devamla) der ki: - Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem, başına (siyah) bir kumaş kenariyle bir çatkı çatmış olduğu halde mescide ve minbere çıktı bugünden sonra Resûlullah bir daha minbere çıkmadı. (Bu da son hutbesi oldu). Enes İbn-i Mâlik der ki: Resûlullah hemen minbere çıktı. Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra: - Ashâb'ım, size Ensâr'ı vasıyyet ederim. Çünkü onlar, benim cemâatimdir ve sırdaşlarım, emînlerimdir. Onlar, üzerlerine düşen yardım vazîfesini (Akabe gecesi söz verdikleri gibi) yerine getirdiler. Şimdi (vazîfe mukabilindeki) hakları kalmıştır (ki, Cennettir.) Şu halde siz Ensâr'ın iyilik edenlerine teveccüh ve ikrâm ediniz!. (Hudûdun gayri) fenâlık yapanların kusurlarından da vazgeçiniz ve afvediniz! buyurdu. 1528

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ensârın fazîleti BU HUSUSTA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (ölüm hastalığından bir gün evvel) üzerinde bir ridâ ile ve ridâsını iki omuzu üzerine koyarak, ve (ağrıyan başı) üzerinde de siyah bir kumaş parçası çatmış olduğu halde (mescide) çıktı; tâ (minbere varıp) üzerine oturdu. Ve Allah'a hamd ve senâda bulunduktan sonra (Emmâ ba'du) diye başladığı bir hutbesini şu sûretle îrâd buyurdu: - Ey nâs! Hiç şüphesiz müslümanlar çoğalıyor; fakat Ensâr (günden güne) azalıyor. Hattâ onlar yemek içinde tuz mesâbesinde (azalmış) bulunuyorlar. Şu halde (ey Muhâcirler) sizden her kim -bir kimseye zarar verebilecek yâhut menfaati dokunacak- bir iş başına geçerse, Ensâr'ın iyilerinin hasenâtını alsın, kötülerinin seyyiâtını afvetsin! 1529

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Sa'd b. Muaz'ın fazîleti ENSÂR'DAN SA'D İBN-İ MUÂZ'IN FAZÎLETİ Câbir b. Abdullâh Ben, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Arş, Sa'd İbn-i Muâz'ın ölümü için titremiştir" buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur. 1530

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Übey b. Kâ'b'ın fazîleti ENSÂR'DAN ÜBEY İBN-İ KÂ'B, MUÂZ İBN-İ CEBEL, EBÛ ZEYD, ZEYD İBN-İ SÂBİT TARAFLARINDAN KUR'ÂN-I KERÎM'İN MUSHAFTA CEM' OLUNDUĞU HAKKINDAKİ ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Übey İbn-i Kâ'b'a: - Allah bana: ...sûresini muhakkak sana okumaklığımı emretti, buyurdu. Übey: - Yâ Resûla'llah! Allah benim adımı da (açıkça) andı mı? diye sordu. Resûlullah: - Evet andı! diye tasdîk buyurdu. Bunun üzerine Übey İbn-i Kâ'b (sevincinden) ağladı. 1531

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Hz. Peygamber zamanında Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi bilenler ASR-I SAÂDET'TE KUR'ÂN'I EZBERLEYENLER Enes b. Mâlik Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında Kur'ân'ı dört zat ezberlemişti ki, dördü de Ensâr'dandır: Übey İbn-i Kâ'b, Muâz İbn-i Cebel, Ebû Zeyd, Zeyd İbn-i Sâbit'tir. Enes İbn-i Mâlik'e, Ebû Zeyd kimdir? diye soruldu. O da: Amucalarımın biri! diye cevap verdi. 1532

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Ebû Talha'nın fazîleti ENSÂR'DAN EBÛ TALHA VE UHUD GAZÂSINDAKİ HAMÂSET MENKABESİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü asker hezîmete uğrayıp Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanından dağıldığı sırada Ebû Talha Resûlullah'ın huzûrunda -deriden kalkanını ona siper yaparak- sebât etmiş bulunuyordu. Ebû Talha, mehâretli bir kemankeşti. Yayının kirişi sertti; oku hızlı giderdi. Uhud günü Ebû Talha (çok ok attığından) iki, yâhut üç (yay) kırmıştı. O gün Ebû Talha'nın yanından -terkisi yayla dolu olarak- geçen her mücâhide Resûlullah: - Terkindeki yayları Ebû Talha'nın önüne boşalt (o atsın) derdi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem düşman (okçuları) na bakmak için ayağa kalkarsa hemen Ebû Talha: - Babam, anam sana kurban olsun yâ Resûla'llah sakın yükselme! Düşman oklarından bir uğursuz okun sana isâbet etmesinden korkarım; işte göğsüm, senin göğsünün önünde (siper) dir! derdi. Uhud günü hakîkî bir vâkıa da Ebû Bekr'in kızı Âişe ile (annem) Ümm-i Süleym'i (mücâhitler arasında) görmekliğimdir: Bu iki kadın elbîselerini çemremişlerdi; dizlerinin=bacaklarının halhallerini görmüştüm. Bunlar arkalarında kırbalar, çeviklikle su taşıyorlar, mecrûhların ağızlarına döküyorlardı. Kırbalar boşalınca sür'atle geri dönüp gelerek kırbaları dolduruyorlar, sonra gelip mecrûh mücâhitlerin ağızlarına boşaltıyorlardı. Yine Uhud günü (düşmana havâle ettiği ağır darbelerle) Ebû Talha'nın elinden iki, yâhut üç kere kılıcı düşmüştü. 1533

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Abdullah b. Selâm'ın müslüman oluşu, menkıbeleri ABDULLÂH İBN-İ SELÂM VE AHKAF 10 NOLU ÂYETİN ÎZÂHI Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: (Şimdi) yeryüzünde gezen hiçbir kimse için "bu ehl-i Cennettir" dediğini işitmedim. Ancak Abdullah İbn-i Selâm müstesnâdır. (O Cennetliktir) ve: ...âyeti sonuna kadar İbn-i Selâm hakkında nâzil olmuştur. 1534

MENÂKIB-I ENSÂR BAHSİ Rüyâ ABDULLÂH İBN-İ SELÂM'IN BİR RÜ'YÂSI VE RESUL-İ EKREM TARAFINDAN TA'BÎR BUYURULMASI Abdullah İbn-i Selâm Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında bir rü'yâ görmüştüm ve onu Resûlullah'a arzetmiştim. (Şöyle ki:) rü'yâmda kendimi sanki bir bahçede gördüm -diyerek o bahçenin genişliğini, yeşilliğini zikretti- o bahçenin bir tarafında demir bir direk vardı. Bu direğin alt tarafı yerde, yukarısı gökte idi, yukarısında da tutunacak bir kulp, bir çenber vardı. Bana: - Haydi bu direğe çık! denildi. Ben: - Gücüm yetmez! dedim. Bunun üzerine yanıma bir hizmetçi geldi. Ve arkamdan elbîsemi çıkardı. Bunun üzerin direğin tâ tepesine kadar çıktım. Ve kulpu yakaladım. Bana: Halkayı iyi tut, bırakma! diye tenbîh edildi. Bunun üzerine direğin kulpu elimde olarak uyandım, ve bu rü'yâmı Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e arzettim. Resûlullah (ta'bîr ederek): - Gördüğün bahçe İslâm dînidir. Direk de İslâm dîninin direği (Tevhîd) dir. O kulp da çok sağlam (olan îman) dır. Sen ölünceye kadar İslâm dîni üzerine yaşayacaksın, (Cennetlik olacaksın!) buyurdu. 1535


RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI

 Hz. Hatice'nin fazîleti HAZRET-İ ÂİŞE'NİN HAZRET-İ HADÎCE HAKKINDA KISKANÇLIĞI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadınlarından ihçbirisi hakkında ben; Hadîce'ye karşı kıskançlığım derecesinde kıskanç değildim. Halbuki ben Hadîce'yi (Resûlullah almazdan önce vefât etmişti). Fakat Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem, onu (yanımda) çok anardı. Çok def'a koyun keserdi sonra da etini, budunu parçalardı. Daha sonra Hadîce'nin sâdık (kadın) dostlarına gönderirdi. Bâzı def'a ben, (sabırsızlanarak) Resûlullah'a: - Sanki yeryüzünde hiç kadın yok da yalnız Hadîce mi var! diye ta'rîz ederdim; Resûlullah da: - Hadîce (şöyle) idi, Hadîce (böyle) idi (diye mahâsinini sayar) ve ondan çocuklarım var! buyururdu. 1536

RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI Hz. Hatice'nin fazîleti RESÛL-İ EKREM HİRÂ DAĞINDA İKEN HAZRET-İ CİBRÎL'İN HADÎCE (RADİYA'LLÂHU ANHÂ)YI CENNETLE MÜJDELEMESİ Ebû Hüreyre "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Hırâ' dağında iken) yanına Cibrîl gelmiş de şöyle demiştir" dediği rivâyet olunmuştur: Yâ Resûla'llah! İşte şu Hadîce'dir; sana doğru geliyor. Yanında bir kap var; içinde katık, yâhut taâm, yâhut şerbet var. Hadîce sana geldiğinde ona, Rabb'inden ve benden selâm söyle! Ve Cennet'te inciden yapılmış bir sarayla da müjdele ki, onun içinde (Hadîce'nin hoşlandığı gibi) gürültü, patırdı yok ve çalışmak, çablamak da yok! 1537

RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI Hz. Hatice'nin fazîleti HAZRET-İ ÂİŞE'NİN HAZRET-İ HADÎCE'Yİ DİŞİ DÖKÜLMÜŞ KOCAKARI DİYE TAVSÎFİNE RESÛL-İ EKREM'İN DARILMASI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Bir kere Hadîce'nin hemşîresi Hâle Bint-i Huveylid (Medîne'ye gelip) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna girmek için izin dilemişti. Resûlullah (iki hemşîrenin seslerindek benzeyişle) Hadîce'nin (vaktiyle) istîzânını hatırlayarak hâl-i tegayyür etti ve: Allah'ım, istîzân edeni Hâle kıl! diye duâ etti. Âişe der ki: Artık kıskandım da (Hadîce'yi kasdederek): - Yâ Resûla'llah! (İhtiyarlıktan) ağzının (dişlerini dökülüp) iki tarafında diş etlerinin kızartısından başka bir beyazlık kalmıyan ve zamânın (tekallübâtı) içinde ölen ihtiyar Kureyş kadınlarından bir kocakarının nesini anarsın?. Allah onun yerine sana, ondan daha hayırlısını vermiştir! diye Resûlullah'ı karşıladım. 1538

RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI  EBÛ SÜFYÂN'IN KARISI HİND'E PEYGAMBERİMİZİN CEVABI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Utbe İbn-i Rabîa kızı Hind, bir kere Resûlullah'ın huzûruna gelerek: - Yâ Resûla'llah! Vaktiyle yeryüzünde ev, bark sâhibi âilelerden hiçbir âile yoktu ki, onların zelîl olmaları, senin hânedânının zelîl olmasından bana daha sevgili olsun! Sonra bugün yeryüzünde hiçbir âile de yoktur ki, onların azîz olmaları, senin hânedânının izzet ve saâdeti derecesinde bana sevimli olsun! dedi. Resûlullah da Hind'e: - Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, ben de sana nisbetle senin gibiyim! diye cevab verdi. Hadîsin geri kalan kısmı ise yukarıda geçti. 1539

RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI  ZEYD İBN-İ AMR İBN-İ NUFEYL HAKKINDA İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (nübüvvet ve) vahiy gelmezden önce Beldah vâdîsinin alt tarafında Zeyd İbn-i Amr İbn-i Nüfeyl ile buluşmuştu. Bu sırada Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e (Kureyş tarafından) bir sofra ve bir mikdar yemek takdîm olundu. (Resûlullah yemedi; Zeyd'e takdîm ettim) Zeyd de yemekten çekindi. Sonra Zeyd (Kureyş'e karşı): Ben, sizin ansâbınız nâmına kestiğiniz hayvanların etinden yemem, ben, yalnız üzerine Allah'ın adı anılarak kesilen hayvan etini yerim! dedi. (Abdullah İbn-i Ömer rivâyetine devamla der ki:) Muhakkak ki Zeyd İbn-i Amr, Kureyş'e karşı bu yoldaki zebîhalarını ayıplardı da bu âdetlerini reddederek ve nazarlarında büyütüp canlandırarak: - Ey Kureyş! Koyun bir mahlûktur ki, onu Allah yaratmıştır ve istifâdesi için gökten yağmur yağdırmıştır. Yerden de gıdâsını bitirmiştir. Sonra siz (Allah'ın yarattığı, besleyip büyüttüğü) bu hayvanı, Allah adının başkası bir ad anarak kesiyorsunuz? (Bu, akla, insâfa muvâfık mıdır?) derdi. 1540

RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI Yemin CÂHİLİYYET ZAMÂNINDA BABALAR ADINA EDİLEN YEMİNDEN NEHYOLUNDUĞUNA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Ashâb'ım! İyi biliniz ki, her kim yemîn etmek zorunda kalırsa, yalnız Allah adına and içsin, (başka bir şeye yemîn etmesin!). Kureyş, babaları üstüne yemîn ederlerdi de Resûlullah onlara: Babalarınızın üstüne and içmeyiniz! buyurdu. 1541

RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ HADÎCE İLE İZDİVÂCI Hz. Peygamber'in bi'seti;Şâir Lebîd'in bir mısraı;Ümeyye b. Ebi's-Salt ŞAİR LEBÎD İLE ÜMEYYE İBN-İ EBİ'S-SALT HAKLARINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Şâir (sınıfın)ın söylediği en doğru söz Lebîd'in: ...kelâmıdır. Ümeyye İbn-i Ebi's-Salt da (şiirlerinde) müslüman olmağa yaklaşmıştı. 1542


MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI

  PEYGAMBERİMİZİN MEKKE'DE VE MEDÎNE'DE PEYGAMBERLİKLE GEÇEN HAYÂTI MÜDDETİNE ÂİD İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e kırk yaşında iken (vahiy) indirildi. (Vahiy geldikten sonra) Mekke'de on üç yıl ikamet etti. Sonra hicretle emrolunup Medîne'ye hicret etti. Medîne'de de on sene oturdu. Sonra salla'llahu aleyhi ve sellem vefât etti. 1543

MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI Müşriklerin Hz. Peygamber'e eziyetleri MÜŞRİKLERİN PEYGAMBERİMİZE EZÂLARI Abdullâh b. Amr b. Âs Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Abdullah İbn-i Amr'dan: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem hakkında müşriklerin irtikâb ettikleri fezâhatin en ağırından (bir şey bildirmesi) sorulmuştu. Abdullah şöyle anlatmıştır: Günün birisinde Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hicr-i Kâ'be'de namaz kılıyordu. Bunun üzerine Ukbe İbn-i Ebî Muayt çıkageldi. Ukbe Resûlullah'ın ridâsını (toparlayıp onun mübârek) boynuna koyarak onu şiddetli bir sûretle boğmağa başlamıştı ki, bu sırada Ebû Bekir karşı geldi. Nihâyet Ukbe'nin omuzunu tuttu ve onun tecâvüzünü Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den def'etti. Ve "Fazîletli bir adamı, Rabb'im, Allah! diyor diye öldürecek misiniz?" meâlindeki âyeti sonuna kadar okudu. 1544

MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI Cinler CİN VÂKIASI VE CİNLERİN KUR'ÂN DİNLEMELERİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre İbn-i Mes'ûd'a: - Cinden bir zümre Kur'ân dinlemek istedikleri gece, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e cinni kim bilirdi? diye soruldu. O da: - Cinni, bir ağaç (Sakız ağacı) bildirdi! diye cevab verdi. 1545

MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI Cinler RESÛL-İ EKREM'E NAZÎBEYN CİNLERİNİN HEY'ETİ GELDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre müşârün-ileyh, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in maiyyetinde abdest ve istincâ suyu için küçük bir kırba taşırdı. -Ebû Hüreyre hadîsinin bu kısmı yukarıda geçti- Buradaki rivâyetinde de salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu ziyâde etmiştir: - Bana Nasîbîn cinlerinin bir hey'eti geldi. Amma (bunlar) ne hoş cin! Ben de onların istifâdeleri için Allahu Teâlâ'ya: - Cinler, uğradıkları her kemik ve tezek makulesi üzerinde her halde (kendileri için) bir taam (hayvanları için de yem) bulalar! diye duâ ettim. 1546

MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI  HABEŞİSTAN'A BİRİNCİ MUHÂCERET. VE İLK HİCRET EDENLER. VE HÜSNÜ KABÛL GÖRDÜKLERİ Hâlid (İbn-i Saîd) kızı Ümm-i Hâlid (Eme) Rivâyete göre şöyle demiştir: Habeşe (muhâceretin) den döndüğümde ben bir kızcağızdım. (Babamla Resûlullah'ın huzûruna geldim) de Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bana softan siyah bir elbîse giydirdi. Üstünde damgalar vardı. Resûlullah o damgalara "Güzel güzel" diyerek eliyle dokunmağa başlamıştı. 1547

MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI Hz. Peygamber'in Ebû Tâlib'e şefâati RESÛL-İ EKREM'İN EBÛ TÂLİB İÇİN ŞEFÂATİ Abbâs b. Abdülmuttalib Rivâyete göre bir kere Abbas, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - Yâ Resûla'llah! Amucam (Ebû Tâlib hakkında şefâat) den seni nasıl bir alıkoydu? Allah'a yemîn ederim ki, o, seni her zaman tecâvüzden muhâfaza ederdi. Ve senin hesâbına düşmanlarına karşı asabîleşirdi! dedi. Resûllulah şöyle cevab verdi: - Şimdi Ebû Tâlib topuklarına kadar -dibi yakın- ateşten bir çukur içindedir. Eğer benim (şefâatim) olmasaydı muhakkak o, Cehennem'in en derin çukurunda bulunurdu. 1548

MEB'ASÜ'N-NEBÎ SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM BÂBI Hz. Peygamber'in Ebû Tâlib'e şefâati EBÛ TÂLİB'İN ÎMÂNI HAKKINDAKİ RİVÂYETLER VE BUNLARIN ZAYIF OLDUKLARI Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanında amucası (Ebû Tâlib hakkında hayırhâhlığı) bahsedildiğinde Ebû Saîd, Resûlullah'ın şöyle buyurduğunu işitmiştir: Umarım ki şefâatim amucama faydalı olacaktır. Şefâatimle amucam topuklarına çıkabilen ateşten bir çukura konulacak, oradan beyni kaynayacaktır. 1549


İSRÂ' VE Mİ'RÂC HADÎSİ

 İsrâ ve Mi'rac;Mi'râc MÜŞRİKLERİN İSRÂ'YI İNKÂR ETTİKLERİ MÜŞRİKLERİN SUALLERİNE PEYGAMBERİMİZİN CEVÂBI Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir: (Mescid-i Aksâ'ya sefer ettiğimi söylediğimde) Kureyş beni yalanlayınca (Mescid-i Harâm'a gidip) Hicir'de ayakta durdum. Müteâkıben Allah bana, Beyt-i Makdis'i ile gözümün arasındaki mesâfeyi kaldırdı da (denemek için ne sordularsa) Mescid-i Aksâ'ya bakarak onun nişânelerinden Kureyş'e haber vermeğe başladım. 1550

İSRÂ' VE Mİ'RÂC HADÎSİ İsrâ ve Mi'rac;Mi'râc İSRÂ' VE Mİ'RÂC HAKKINDA MÂLİK İBN-İ SA'SAA HADÎSİ Mâlik İbn-i Sa'saa Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem İsrâ ve seyâhat ettirildiği gece (nin esrârın) dan Ashâbına haber verip buyurmuştur ki: Bir kere ben Hatîm'de yatmış (uyurla uyanık arası) bulunuyordum. -Birçok rivâyet tariklerinde râvî Katâde Hatîm yerinde Hicir rivâyet etmiştir-. Bu sırada bana gelen Cibrîl geldi de (göğsümü) yardı. -Râvî Katâde Enes İbn-i Mâlik'in: "Şuradan şuraya kadar yardı" dediğini işittim, demiştir ki, râvî bu işâret olunan mahallin boğaz çukurundan kıl bittiği yere kadar yâni ön mahalli olduğunu bildirmiştir- ve kalbimi çıkardı. Sonra içi îmân (ve hikmet) dolu bir tas getirildi. Kalbim de (Zemzem suyu ile) yıkandıktan sonra için îmân (ve hikmet) dolduruldu. Sonra eski hâline iâde olundu. Daha sonra katırdan küçük ve merkepten büyük beyaz bir binit getirildi. -Râvî (Enes İbn-i Mâlik): "Bunun adı Burak'tır ki o, adımını gözünün irişebildiği yerin müntehâsına atardı" demişti:- Ben bunu üzerine bindirildim. Cibrîl de benimle yollandı, bana refâkat etti. (Sonra ben Cibrîl ile berâber Beyt-i Makdis'e vardım. Namaz kıldım. Bütün peygamberler de benimle kıldılar. Sonra âlî makamlara çıkılacak bir Mi'rac, bir merdiven kuruldu Buna Cibrîl ile bindirildim ve onunla berâber yükseldim) Nihâyet dünyâ semâsına vardı. Cibrîl gök kapısını çaldı. (Hâzin, bekçi melek tarafından): - Kim o? denildi. Cibrîl: - Cibrîl'im! dedi. (Hâzin tarafından): - Yanındaki kimdir? diye soruldu. Cibrîl: - Muhammed! diye cevap verdi. (Hâzin tarafından): - Yâ (göğe çıkmak için) ona (vahiy ve Mi'râc da'veti) gönderildi mi? diye soruldu. Cibrîl: - Evet gönderildi! diye tasdîk etti. (Hâzin tarafından): - Merhabâ gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu? denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben birinci semâya varınca orada Âdem (peygamber)le karşılaştım. Cibrîl bana: - Bu senin baban Âdem'dir; ona selâm ver! dedi. Ben de selâm verdim. Âdem selâmıma mukabele etti. Sonra: - Merhabâ hayırlı, iyi oğlum, sâlih peygamber! dedi. Sonra Cibrîl benimle yukarı yükseldi. Tâ ikinci semâya geldi. Bunun da kapısını çaldı: - Kim o? denildi. Cibrîl: - Cibrîl'im! dedi. - Yanındaki kimdir? denildi. Cibrîl: - Muhammed! diye cevap verdi. - Ya! Ona vahiy ve Mi'râc gönderildi mi? denildi. Cibrîl: - Evet gönderildi! dedi. - Merhabâ gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben ikinci semâya varınca orada Yahyâ ve Îsâ (peygamberler) ile karşılaştım. Yahyâ ile Îsâ teyze oğullarıdır. Cibrîl bana: - Bu gördüklerin Yahyâ ve Îsâ'dır; bunlara selâm ver! dedi. Ben de onlara selâm verdim. Onlar da selâmıma mukabele ettiler. Sonra: - Merhabâ hayırlı kardeş, sâlih peygamber! dediler. Sonra Cibrîl benimle üçüncü semâya yükseldi. Bunun da kapısın çaldı. - Kim o! denildi. Cibrîl: - Cibrîl'im! dedi. - Yanındaki kimdir? denildi. Cibrîl: - Muhammed! dedi. - Ya ona vahiy ve Mi'râc gönderildi mi? denildi. Cibrîl: - Evet gönderildi! dedi. Hâzin tarafından: - Merhabâ gelen zâta! Bu gelen kişi ne güzel yolcu, denildi. Ve hemen gök kapısı açıldı. Ben üçüncü semâya vardığımda Yûsuf (peygamber) ile karşılaştım. Cibrîl: - Bu gördüğün Yûsuf'tur; ona selâm ver! dedi. Ben de Yûsuf'a selâm verdim. O da mukabele etti. Sonra: Merhabâ hayırlı kardeş, sâlih peygamber! dedi. Sonra Cibrîl benimle yükseldi. Tâ dördüncü semâya vardı. Bunun da kapısını çaldı. 1551

İSRÂ' VE Mİ'RÂC HADÎSİ İsrâ ve Mi'rac;Mi'râc;Rüyâ;Şecere-i mel'ûne;Zakkum ağacı İSRÂ' VE Mİ'RÂC'IN UYKUDA GÖRÜLEN BİR DÜŞ OLMAYIP GÖZLE GÖRÜLEN BİR VÂKIA OLDUĞUNA DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Allahu Teâlâ'nın: "Habîbim! Bizim sana (İsrâ' gecesi) göstermiş olduğumuz rü'yâyı (âyetleri) nâs için bir fitne, bir belâ olmaktan başka bir şey kılmadık" kavlindeki (rü'yâ) hakkında İbn-i Abbâs: "O rü'yâ, gözün gördüğü âyetlerdir ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e Beyt-i Makdis'e sefer ettirildiği gece gösterildi" demiştir. İbn-i Abbâs (âyetin bakıyesindeki): "Kur'ân'da lâ'net edilmiş olan şecere" de zakkum ağacıdır, demiştir. 1552

İSRÂ' VE Mİ'RÂC HADÎSİ Hz. Peygamber'in Hz. Âişe ile evlenmesi PEYGAMBERİMİZİN HAZRET-İ ÂİŞE İLE NİŞANLANMASI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben altı yaşında bir kız iken Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem beni akd ve nikâh eylemişti. (Üç sene sonra) biz Medîne'ye hicret ettik. Hâris İbn-i Hazrec oğullarının menziline indik. Müteâkıben ben, sıtmaya tutuldum. Bu cihetle saçım döküldü. (Hastalıktan kurtulduktan sonra) saçım gürleşti, uzayıp omuzlarıma döküldü. Bir kere ben, arkadaşlarımla berâber salıncakta oynarken annem Ümmü Rumân bana doğru geldi ve beni çağırdı. Ben de annemin yanına geldim. Beni ne edeceğini bilmiyordum. Annem elimi tuttu. Tâ evin kapısı önün (e geldiğimizde ora) da beni durdurdu. Ben de yorgunluktan kaba kaba soluyordum. Nihâyet soluğum biraz yatıştı. Sonra annem biraz su aldı. Onunla yüzümü, başımı sıvazladı. Sonra beni eve koydu. Evde Ensâr'dan birtakım kadınlar hazır bulunyordu. Bunlar bana: - Hayır ve bereket üzere geldin, hayırlı kısmet getirdin! di(ye alkışla) dılar. Annem beni bu kadınlara teslîm etti. Bunlar da benim kılığımı, kıyâfetimi düzlediler ve Resûlullah'a teslîm ettiler. Beni hiçbir şey sıkmadı. Ancak Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i habersiz görünce sıkıldım. (Resûlullah bir sedir üzerine oturmuştu. Yanında Ensâr erkeklerinden, kadınlarından oturanlar vardı. Beni Resûlullah yanına oturttu). Ensâr kadınları beni Resûlullah'a takdîm ettiklerinde ben dokuz yaşında bir kızdım. 1553

İSRÂ' VE Mİ'RÂC HADÎSİ Hz. Peygamber'in Hz. Âişe ile evlenmesi;Rüyâ PEYGAMBERİMİZİN HAZRET-İ ÂİŞE İLE NİŞANLANMASI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hazret-i Âişe'ye şöyle demiştir: - Ey Âişe sen iki kere rü'yâmda bana gösterildin. Öyle sanıyorum ki ben, bir ipekli kumaş parçasında senin sûretini görmüştüm de (Cibrîl tarafından): Bu resmin sâhibi senin müstakbel zevcendir! denilmişti. -Şimdi ben (yüzünden) anlıyorum ki, o sûret sen idin- Cibrîl'in o sözü üzerine ben: Eğer şu rü'yân Allah tarafından gösterilmiş ise Allah'ın takdîri infâz buyurulur, diyordum. 1554


RESÛLULLÂH İLE ASHÂB'ININ MEDÎNE'YE HİCRETİ BÂBI

 Ebû Bekr;Habeşistan hicreti;Hz. Ebûbekr'in fazîleti;Hz. Peygamber'le Hz. Ebûbekr'in Medîne'ye hicretlerine âit teferruat;İlk müslümanların gizli ibâdetleri;Medîne Mescidinin inşâsı (Mescid-i Nebî);Medîne'ye hicret MEDÎNE'YE HİCRET HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in zevcesi Âişe radiya'llahu anhâ'dan rivâyete göre şöyle demiştir: Babamla anamın İslâm dîniyle mütedeyyin olmıyarak yaşadıklarını hiç hatırlamadım. O zamanlarda bir günümüz geçmezdi ki, o günde sabah ve akşam vakitlerinde Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bize gelmemiş olsun. Müslümanlar (Kureyş müşrikleri tarafından) ezâ ve işkenceye uğrayınca (Resûlullah Habeşistan'a hicrete izin vermiş) Ebû Bekir de Habeşe diyârı tarafına hicret etmek üzere (Mekke'den) çıkmıştı. Ebû Bekir Berkü'l-ğımâd mevkiine gelince kendisine İbnü'd-Değıne kavuşmuştu. İbnü'd-Değıne Kare kabîlesinin ulusudur. Ebû Bekir'e: - Nereye gitmek istiyorsun? diye sordu. Ebû Bekir de: - Beni kavmim (in ezâsı) çıkardı. Şöyle tenhâ bir yere çekilmek ve orada Rabb'ime ibâdet etmek istiyordum! demekle İbnü'd-Değıne: - Ey Ebû Bekir! Senin gibi bir zât, ne yurdundan çıkar, ne de (başkaları tarafından) çıkarılır. Bir hakîkattir ki, sen, herkeste bulunmıyan (en değerli) bir mahı ihsân edersin; akrabânı ziyâret eylersin; reşîd olmıyan âile efrâdının yükünü çekersin; misâfiri ağırlarsın; hayır işlere yardım edersin!. Şimdi ben senin için bir hâmîyim. Haydi (Mekke'ye) dön de kendi memleketinde Rabb'ine ibâdet et! demiştir. Bunun üzerine Ebû Bekir geri dönmüş, İbnü'd-Değine de kendisiyle berâber yollanmıştır. (Mekke'ye gelince) İbnü'd-Değıne o akşam Kureyş eşrâfını dolaşarak onlara: - Ey Kureyş! Ebû Bekir gibi muhterem bir zât şüphesiz ki, ne memleketinden darılıp çıkar, ne de çıkar (ılmağa mecbûr ed) ilirdi. Ey Kureyş! Siz, şu âlî fazîletleri hâiz olan bir adamı memleketinden çıkarmak mı istersiniz? O, hayır işlere yardım eder; o, akrabâyı ziyâret eyler; o, âile yükünü çeker; o, misâfiri ağırlar; o, kimsede bulunmıyan en kıymetli malı ihsân eder! diyerek Ebû Bekir'i emânına aldı. Kureyş de İbnü'd-Değıne'nin Ebû Bekr'i emânına almasını reddetmedi. Hakkındaki bu sözlerini yalanlayıp ahd ü emânını reddetmediler. Ve İbnü'd-Değıne'ye: - Ebû Bekr'e söyle! O, (bir şeye karışmasın!) Evinde Rabb'ine ibâdet etsin; evinde namaz kılsın; ne dilerse okusun! Fakat okuduğu ile bize ezâ vermesin; alenî okumasın!. Çünkü biz, kadınlarımızı ve çocuklarımızı dalâle düşürmesinden korkarız! dediler. Kureyş'in bu sözlerini de İbnü'd-Değıne Ebû Bekr'e söyledi. Ebû Bekir de bu şerâite göre evinde Rabb'ine ibâdet etmek, namazını âşikâre kılmamak, evinin dışında Kur'ân okumamak üzere ikamet etti. Bir zaman sonra Ebû Bekir için bunu muhâlifi bir re'y hâsıl oldu da evinin önünde bir mescid yaptı. Burada namaz kılmağa, Kur'ân okumağa başladı. Bunun üzerine müşrik kadınları ve çocukları Ebû Bekir'in ibâdet ve kırâatine taaccüb ederek ona bakmak için birbirlerini itiyor ve onun üzerine düşüyorlardı. Ebû Bekir ince yürekli idi. Çok ağlardı. Kur'ân okuduğu vakit bir türlü göz yaşların tutamazdı. Ebû Bekr'in bu hâli Kureyş müşriklerinin eşrâfını korkuttu da onlar İbnü'd-Değıne'ye haber gönderdiler. İbnü'd-Değıne de onların yanına geldi. Kureyş: - Biz Ebû Bekir hakkında -evinde Rabb'ine ibâdet etmek üzere- himâye ve siyânetine müsâade etmiştik. Ebû Bekir ise bu haddi tecâvüz ederek evinin önünde bir mescid yapmış, içinde alenî namaz kılmağa, Kur'ân okumağa başlamıştır. Doğrusu biz, kadınlarımızın, çocuklarımızın iğfâl edilmesinden korkuyoruz. 1555

RESÛLULLÂH İLE ASHÂB'ININ MEDÎNE'YE HİCRETİ BÂBI Medîne'ye ilk hicret edenler MEDÎNE'YE İLK HİCRET EDEN ASHÂB HAKKINDA BERÂ' (RADİYA'LLÂHU ANH) HADÎSİ Ensâr'dan Berâ' İbn-i Âzib Rivâyetine göre şöyle demiştir: Bize ilk önce hicret edenler Mus'ab İbn-i Umeyr ve İbn-i Ümm-i Mektûm'dur. Bunlar Medîne müslümanlarına Kur'ân okuturlardı. Sonra Bilâl, Sa'd İbn-i [Ebî Vakkas], Ammâr İbn-i Yâsîr hicret ettiler. Daha sonra Ömer İbn-i Hattâb -Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Ashâbından yirmi kişi ile- hicret etti. Bunlardan sonra da Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Ebû Bekir ve Âmir İbn-i Füheyre ile) hicret buyurdu. Artık ben Medîne halkını Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in teşrîfine ferahlandığı gibi bir şeye ferahlandığını görmedim. Hattâ (Benî Neccâr'dan) genç kızlar "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem geldi" diye sevinmeğe başladılar. Ben de Resûlullah henüz hicret etmeden önce -mufassaldan sayılan sûrelerle berâber- ...(sûresin)i okumuştum. 1556

RESÛLULLÂH İLE ASHÂB'ININ MEDÎNE'YE HİCRETİ BÂBI Hz. Peygamber'in Medîne'ye hicret sırasında bir mağarada gizlenmesi HİCRET SIRASINDA MAĞARADA GEÇİRİLEN TEHLİKELİ BİR ZAMAN HAKKINDA EBÛ BEKR HADÎSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben (hicrette) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber bir mağarada bulundum. Bir ara başımı kaldırdım, (baktım). O anda Kureyş câsuslarının ayaklarını gördüm. Bunun üzerine: - Yâ Resûla'llah! Bunlardan bir kaçı gözünü aşağı eğse (de baksa muhakkak) bizi görür! dedim. Resûlullah: - Sus yâ Ebâ Bekr! İki yoldaş ki, Allah onların üçüncüsü ola (endîşe edilir mi?) buyurdu. 1557

RESÛLULLÂH İLE ASHÂB'ININ MEDÎNE'YE HİCRETİ BÂBI Hz. Peygamber'le Hz. Ebûbekr'in Medîne'ye hicretlerine âit teferruat;Hicretten sonra Medine'de doğan ilk müslüman çocuk MUHÂCİR ÂİLELER ARASINDA İLK DOĞAN ÇOCUK Esmâ' b. Ebî Bekr Rivâyete göre müşârün-ileyhâ (Mekke'de iken oğlu) Abdullah İbn-i Zübeyr'e hâmil olmuştu. Esmâ' der ki: Ben gebelik müddetimi tamamlıyarak (Mekke'den) çıktım. (muhâcir olarak) Medîne'ye geldim. Kubâ'ya indim. Abdullah'ı orada doğurdum. Sonra nevzâdı Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e getirdim de kucağına koydum. Bunun üzerine Resûlullah bir hurma istedi. Onu çiğneyip çocuğun ağzına tükürdü. Bu sûretle oğlumun mîdesine ilk giren şey, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in tükrüğü oldu. Sonra Resûlullah hurma çiğnemiyle çocuğun damağını uğdu. En sonra çocuğa duâ buyurdu: Bereket ve saâdet temennî eyledi. Ve nihâyet Abdullah İbn-i Zübeyr, (Hicret'den sonra Medîne'deki muhâcir) müslüman âileleri içinde ilk doğan çocuk oldu. 1558

RESÛLULLÂH İLE ASHÂB'ININ MEDÎNE'YE HİCRETİ BÂBI  HİCRET'TEN SONRA MEKKE'YE GİDENLERİN ÜÇ GÜNDEN FAZLA MEKKE'DE KALMALARI RESÛL-İ EKREM YASAK ETMİŞTİR Alâ' İbn-i Hadremî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Sadar tavafından sonra muhâcir için (Mekke'de oturmağa) üç (gece ruhsat verilmiş) dir, dediği rivâyet olunmuştur. 1559

RESÛLULLÂH İLE ASHÂB'ININ MEDÎNE'YE HİCRETİ BÂBI Medîne'de yahûdilerle ilk münâsebetler HİCRET SIRASINDA MEDÎNE YEHÛDÎLERİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: (Hicreti müteâkib) Yehûd (hahamların) dan on kişi bana îmân etmiş olsaydı, yehûdun hepsi bana îmân etmiş olurlardı! buyurmuştur. 1560


MEGÂZÎ BAHSİ

 Hz. Peygamber'in bizzat bulunduğu gazâlar;Uşeyre Gazâsı GAZÂLAR VE PEYGAMBERİMİZİN İŞTİRÂK ETTİĞİ İLK GAZÂ = UŞEYRE GAZÂSI Zeyd b. Erkam Rivâyete göre müşârün-ileyhe (Râvî Ebû İshâk tarafından): - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem gazâlardan kaçında bizzat bulunup harp etti? diye soruldu. Zeyd İbn-i Erkam: - On dokuz gazâda! diye cevap verdi. (Sonra) - Ya sen kaç gazâda Resûlullah ile berâber gazâ ettin? denildi. O da: - On yedi! dedi. - Bunlardan hangisi ilk gazâ idi? denildi. İbn-i Erkam - El-Useyre, yâhud el-Uşeyre! diye cevab verdi. 1561


BÜYÜK BEDİR GAZÂSI

 Bedir Gazâsı HARB ŞÛRÂSI VE MÜZÂKERESİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben, Mikdâd İbn-i Esved (in ağzın) dan gayet kesin bir söz duydum ki, o sözün sâhibi olmak bana, ona kıyâs olunabilen her kıymetli sözden çok daha sevimlidir. Mikdâd, müşrikler üzerine harakete da'vet ederek Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna gelerek: - Yâ Resûla'llah! Biz (Muhammed ümmetleri) Mûsâ kavminin (Mûsâ Peygamber'e): haydi sen ve Rabb'in (düşmana karşı) gidip muhârebe ediniz! (de biz burada oturalım dedikleri gibi) diyemeyiz! Lâkin biz, senin sağında, solunda ve önünde, arkanda düşmanla çarpışırız! dedi. İbn-i Mes'ûd der ki: Mikdâd'ın bu (ateşli) sözü üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yüzü parladığını ve Mikdâd'ın sözüne sevindiğini gördüm. 1562

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bedir gâzilerinin sayısı BEDİR'DE MÜSLÜMANLARIN MÜŞKÜL VAZİYETLERİNİ TASVÎR EDEN VE MELEKLERLE İMDAT OLUNDUKLARINI BİLDİREN ENFÂL SÛRESİ ÂYETLERİ Berâ' b. Âzib Rivâyete göre demiştir ki: Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'in Ashâb'ından Bedir'de hazır bulunanların sayısı, Tâlût'un (Erdün) nehrini kendisiyle berâber geçen ashâbının gibi sayısı üçyüz on bu kadardır. Berâ' (devamla): Hayır vallahi Tâlût ile berâber nehri, yalnız mü'min olan geçti! demiştir. 1563

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI  BEDİR'DE MÜSLÜMANLARIN MÜŞKÜL VAZİYETLERİNİ TASVÎR EDEN VE MELEKLERLE İMDAT OLUNDUKLARINI BİLDİREN ENFÂL SÛRESİ ÂYETLERİ Zürekî Rifâa İbn-i Râfi' Ravi, Ensâr'dan ve Bedir'de hazır bulunan mücâhidlerden idi- der ki: Bedir harbi sırasında bir ara Cibrîl aleyhi's-selâm Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldi de: - Yâ Resûla'llah, içinizdeki Bedir kahramanlarını ne mertebe sayarsınız? diye sordu. Resûlullah: - Müslümanların en fazîletli sîmâları sayarız! buyurdu. Yâhud buna benzer bir söz söyledi. Cibrîl: - Biz de meleklerden Bedir'de hazır bulunanları böylece meleklerin hayırlısı addederiz! dedi. 1564

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bedir Gazâsı;Bedir Gâzasında Allâh'ın yardımı;Bedir gâzilerinin fazîleti MELEKLERİN HARBE FİİLEN İŞTİRÂK ETTİKLERİNE DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Bedir günü: (Ey Ebâ Bekir!) İşte şu Cibrîl'dir. (Allah tarafından sana yardımcı geldi). Atının başını (ve gemini) tutmuş, harb silâhı (ve zırhı) üzerinde (hücûma müheyyâ bir halde!) buyurmuştur. 1565

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bedir Gazâsı İBN-İ MES'ÛD'UN KUREYŞ ORDUSU BAŞ KOMUTANI EBÛ CEHİL'İN KAFASINI KOPARIP PEYGAMBER'İN HUZÛRUNA GİRMESİ Enes b. Mâlik Gelen rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Acabâ Ebû Cehil ne iş gördü, ne oldu? Kim bakıp anlar? buyurdu. İbn-i Mes'ûd: - (Ben bakar, anlarım diyerek) gitti ve Ebû Cehil'i Afrâ' (kadı)nın iki oğlu (Muâz ile Muavviz) tarafından vurularak, son nefesinde ölüm hâlinde buldu. İbn-i Mes'ûd: - Â, sen misin Ebû Cehil? (vuruldun mu?) dedi. Râvî der ki: Sonra da İbn-i Mes'ûd Ebû Cehil'in sakalından yakalayıp (çekti.) Ebû Cehil: - Sizin öldürdüğünüz kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? Yâhud kendi kavminin öldürdüğü kişinin fevkinde bir kimse var mıdır? dedi. 1566

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bedir Gâzasında ölen müşrikler KUREYŞ MAKTULLERİNE RESÛL-İ EKREM'İN HİTÂBI Ebû Talha Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: Bedir günü (harb sonunda) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Kureyş eşrâfından yirmi dört kişinin cesedlerinin bir araya kaldırılmasını emretti de bunlar Bedir kuyularından pis bir kuyuya atıldılar. Bu sûretle pis kuyu yeni pislikleri ihtivâ ediyordu. Bir de Resûlullah, düşman bir kavme galib olunca onun açık bir sâhasında üç gün kalmak âdeti idi. Bedir harbinin üçüncü günü olunca da Resûlullah devesinin getirilmesini emretti. Yol ağırlığı deveye yüklenip bağlandı. Sonra Resûlullah yürüdü. Ashâb'ı da kendisinin peşi sıra yürüdüler. Ve birbirlerine: Herhalde Resûlullah bâzı hâcet için gidiyor sanırız, dediler. Nihâyet Peygamber Efendimiz maktullerin atıldığı kuyunun bir tarafında durdu ve maktullerinin kendi adlariyle, babalarının adlariyle çağırmağa başladı da: - Yâ filân İbn-i filân, yâ filân İbn-i filân! Siz Allah'a ve Resûlullah'a itâat etmiş olsaydınız itâatiniz sizi sevindirir mi idi? (Şüphesiz sevindirirdi). Ey maktuller! Biz, Rabb'imizin bize va'dettiği nusret ve zaferi muhakkak sûrette gerçek bulduk. Siz de (bâtıl) Rabbinizin va'dettiği (mevhûm) nusret ve zaferi gerçek buldunuz mu? buyurdu. Râvî Ebû Talha der ki: Bunun üzerine Ömer: - Yâ Resûla'llah! Kendilerinde hayat eseri bulunmıyan şu cesedlere ne söylersin? dedi. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Muhammed'in hayâtı yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, benim söylediğim sözleri siz, onlardan daha iyi işitir değilsiniz! buyurdu. 1567

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bedir Gazâsı;Bedir hatırası kılıç ZÜBEYR (RADİYA'LLÂHU ANH) İN BEDİR HARBİ HÂTIRASI BİR HARBESİ Zübeyr b. Avvâm Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bedir günü ben, Ubeyde İbn-i Saîd İbn-i Âs'a kavuştum. O baştan ayağa kadar zırhlanmış ve silâhlanmıştı. Onun yalnız iki gözü görünüyordu. Ona Ebû Zâti'l-Keriş denilirdi. Bana: - Ben Zâtü'l-Keriş'im! diye meydan okudu. Ben de hemen ona harbemi saldırdım ve gözüne vurup yerleştirdim. Ubeyd hemen öldü. Zübeyr der ki: Ayağımı onun üstüne koydum. Sonra harbemi olanca kuvvetimle çekip çıkardım. Fakat harbemin iki tarafı eğrilmişti. (Zübeyr'in oğlu Urve'nin rivâyetine göre bu harbe kıymetli bir harb hâtırası olduğu için) onu Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Zübeyr'den (âriyet) istemiş, Zübeyr de vermişti. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ve vefât ettiğinde Zübeyr geri aldı. Sonra Ebû Bekir istedi, ona da verdi. Ebû Bekir'in vefâtı üzerine de isteyip almıştı. Bu def'a, Ömer istemiş. Ona da vermiş, ve vefâtında almıştı. Sonra Osman istemiş, ona da verip şahâdeti üzerine Hazreti Alî'ye, sonra da Alî evlâdına geçmiştir. Alî evlâdından da Zübeyr'in oğlu Abdullah isteyip almış, ve Abdullah İbn-i Zübeyr katloluncaya kadar onun yanında bulunmuştur. 1568

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bedir Gazâsı GENÇ KIZLARIN ZAFER MENKABELERİNİ TERENNÜMÜ Muavviz kızı Rübeyyi' Rivâyete göre şöyle demiştir. Ben gelin olduğumun kuşluk vaktinde Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem evlenme törenime gelmişti. O sırada birtakım kızcağızlar def çalarak babalarımızdan Bedir gazâsında şehîd olanların menkabelerini yâd ediyorlardı. Nihâyet bu kızlardan birisi: - İçimizde bir Peygamber vardır ki, o yarın ne olacağını bilir! dedi. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem câriyeye: - Kızım öyle söyleme, evvelce söylemiş olduklarını inşâd eyle! buyurdu. 1569

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Canlı hayvan resmi bulunan ev;Köpek bulunan evler İÇİNDE CANLI HAYVAN RASMİ BULUNAN EVE RAHMET MELEKLERİ GİRMEZ Ebû Talha Ravi, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile Bedir'de hazır bulunmuştu- rivâyete göre Resûlullah: İçinde kelb ve (canlı hayvan) sûreti bulunan eve (rahmet) melekler(i) girmez! buyurmuştur. 1570

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI  HAZRET-İ HAFSA'NIN İLK KOCASI BEDİR ŞEHÎDİ HUNEYS (RADİYA'LLÂHU ANH) Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Ömer'in kızı (hemşîrem) Hafsa Sehim'li Hufâze'nin oğlu Huneys'ten dul kalmıştı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Ashâbından olan Huneys, Bedir muhârebesinde hazır bulunmuş (ve oradan yaralı gelerek) Medîne'de ölmüştü. (Babam) Ömer demişti ki: Osmân İbn-i Affân'a kavuştum; ona Hafsa'yı (almasını) teklîf ettim ve: - Ey Osmân! İstersen Ömer'ın kızı Hafsa'yı sana nikâh edeyim? dedim. O da: - Bu işi bir düşüneyim, dedi. Birkaç gün bekledim. Sonra kavuştuğumda: - Şu günümde evlenmek doğru olmadığını anladım! dedi. Sonra Ebû Bekir'e kavuştum. Ona da: - İstersen Ömer'in kızı Hafsa'yı sana nikâh edeyim! dedim. Sonra Ebû Bekir sustu; ve bana bir cevab vermedi. Ben de Osmân'a kızmaktan ziyâde Ebû Bekir'e sinirlendim. (Osman bir cevab olsun vermiş ve özür dilemişti). Birkaç gün daha eğlendim. Sonra Hafsa'yı Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem istedi. Ben de Resûlullah'a nikâh ettim. Bu ara Ebû Bekir bana kavuştu da şöyle özür diledi: - Ey Ömer! Hani sen, Hafsa'yı bana teklîf edip de sana bir cevab veremediğim zaman bana darılmıştın sanırım! Öyle mi? diye sordu. Ben de: - Evet, doğrudur! dedim. Bunun üzerine Ebû Bekir: - Senin teklîfine cevab vermekten beni bir şey men' edemezdi. Ancak şu var ki ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Hafsa'yı almak istediğini bana söylediğini iyi biliyordum da Resûlullah'ın sırrını duyurmak istemiyordum. Şâyed Resûlullah Hafsa hakkındaki düşüncesini bıraksaydı onu, muhakkak ben kabûl ederdim. 1571

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Bakara Sûresinin son âyetleri BAKARA SÛRESÎNİN SON İKİ AYETİNİN TEFSİRİ Bedir gazîsi Ebû Mes'ûd (Ukbe) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Bakara Sûresi'nin sonunda iki âyet (var) dır ki, onları her kim bir gecede okursa (o gece düşmandan eminlik ve Allah'a kulluk için) bu âyetler ona yetişir!" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1572

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI Kelime-i tevhîd söyleyen öldürülmez SAVAŞ ANINDA TEVHİD KELİMESİNİ GETİREN ÖLDÜRÜLMEZ Kinde'li Mikdâd İbn-i Amr'dan Rivâyete göre -ki, müşârün-ileyh Mikdâd, Zühre oğullarının andlaşmış dostu idi ve Bedir'de hazır bulunan Ashâb'dandı- şöyle demiştir: Ben bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - Yâ Resûla'llah! Şöyle bir mes'ele hakkında ne buyurulur? Ben kâfirlerden bir kişi ile karşılaşıp vuruşsam da, o, benim iki elimden birisini kılıciyle vurup koparsa, sonra benden kaçıp bir ağaca ilticâ etse de: Ben Allah için müslümân oldum:... dese, ben onu tevhîd kelimesini söyledikten sonra öldürebilir miyim? dedim. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Hayır, onu öldürme! buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah: O, benim iki elimden birisini kesti, kopardı da tevhid kelimesini elimi kopardıktan sonra söyledi! dedim. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: - Sakın onu öldürme! Eğer öldürürsen o, senin onu öldürmezden evvelki vaziyetindedir! (Çünkü müslümân olmuştur; kanı ma'sumdur, taarruzdan mahfuzdur). Sen de, onun söylediği tevhîd kelimesini söylemezden evvelki vaziyetindesin! (Çünkü kanın kısâs ile mubâh olmuştur.) 1573

BÜYÜK BEDİR GAZÂSI  MUT'İM İBN-İ ADİY HAKKINDA RESÛL-İ EKREM'İN YÜKSEK TEVECCÜHÜ Cübeyr b. Mut'im Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem müşriklerin Bedir maktulleri hakkında şöyle buyurmuştur: Ey Cübeyr! Eğer (baban) Mu'tim İbn-i Adiy sağ olsaydı, sonra şu kokmuş cîfeler hakkında şefâat etseydi hiç şüphesiz ben bunları Mut'im'e (diri diri ve fidye-i necât almaksızın) bağışlardım. 1574


BENÎ NADÎR'İN TEHCÎRİ VAK'ASI

 Benî Nadîr Gazâsı;Benî Nâdir yahûdilerinin sürülmesi MEDÎNE YEHÛDÎLERİNİN ÜÇ KISMI Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah'a karşı (önce) Nadîr, (sonra) Kureyza (oğulları) harb açtılar. Bunun üzerine Resûlullah Benî Nadîr'i (yerlerinden) sürüp çıkardı. (Benî) Kureyza'yı ise yerlerinde bıraktı. Ve onlara (bir şey almamak sûretiyle) lûtfetti. Nihâyet Kureyza da (ahdini bozarak) harb etti. Resûlullah da onların erkeklerini öldürdü ve kadınlarını, çocuklarını, mallarını da müslümanlar arasında bölüştürdü. Şu kadar ki bunlardan bâzıları Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e dehâlet etmişlerdi, Resûlullah onlara aman verdi. Onlar da müslümân oldular. Bu sûretle Resûlullah Medîne yehûdîlerinin hepsini -ki bunlar, Abdullah İbn-i Selâm'ın kabîlesi olan Kaynuka' oğullarıdır- ve Benî Hârise yehûdîlerini, (hulâsa) Medîne yehûdîlerinin hepsini Medîne'den sürgün etti. 1575

BENÎ NADÎR'İN TEHCÎRİ VAK'ASI Benî Nâdir hurmalıkları HURMA AĞAÇLARININ KESİLMESİ VE YAKILMASI Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (muhâsara sırasında) Benî Nadîr'in (yaş) hurma ağaçlarını (harb îcâbı olarak) yaktırdı. Ve kes (ilmesini emret)ti. Bu harb mıntıkası (Benî Nadîr'in hurmalığı olan) Büveyre (mevkii) dir. Bunun üzerine şu (meâldeki) âyet nâzil oldu: Herhagni hurma ağacını kestinizse, yâhud kökleri üzerinde dikili bıraktınızsa (bu hareketiniz) hep Allah izniyledir. Ve fâsıkları perîşan etmek içindir. 1576

BENÎ NADÎR'İN TEHCÎRİ VAK'ASI Peygamberler mîras bırakmaz BENÎ NADÎR ARÂZÎSİ HARBSİZ ALINDIĞI İÇİN GANÎMET OLMAYIP RESÛL-İ EKREM'E VE BEYTÜ'L-MÂL'E ÂİD OLDU Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadınları Osman'ı Ebû Bekir'e gönderip Allah'ın, Resûlü salla'llahu aleyhi ve sellem'e tahsîs buyurduğu hurmalıklardan "sümün (=sekizde bir) hisselerini" istediler. Ben de onları karşılıyarak kendilerine: Allah'dan sakınmaz mısınız? Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: [Biz (Peygamberler câmiasının terikesine) vâris olunmaz. Bizim bıraktığımız her mal sadakadır (mülkiyeti beytülmâle ait vakıftır) derdi. Bu sözle Resûlullah kendisini kasdederek: Ancak Muhammed'in âilesi bu mal (ın gelirin) den istifâde edebilir! buyurdu] dedim. Ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadınlarının mürâcaatı, benim kendilerine vâkı' olan bu ihbârım üzerine sona erdi. 1577

BENÎ NADÎR'İN TEHCÎRİ VAK'ASI Kâ'b b. Eşref'in katli YEHÛDÎ ŞÂİRİ KÂ'B İBN-İ EŞREF'İN KATLİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere Ashâb'a: - Kâ'b İbn-i Eşref (i öldürmek) için kim hazırdır? diye sordu. Çünkü o, Allah'a ve Resûlüne ezâ etmiştir! buyurdu. Muhammed İbn-i Mesleme: - Yâ Resûla'llah! İster misin onu ben öldüreyim? dedi. Resûlullah: - Evet, isterim! buyurdu. İbn-i Mesleme: - Öyle ise (Kâ'b'a hakkınızda hoşlanacağı) bir şey söylememe müsaade buyurunuz! dedi. Resûlullah: - Ne istersen söyle! buyurdu. Bunun üzerine Muhammed İbn-i Mesleme Kâ'b'a vardı: - Şu kişi (yâni Resûlullah) bizden sadaka istedi. Ve bize güç vergi teklîf etti. Ben de ödünç bir şey almak için sana geldim! dedi. Kâ'b da İbn-i Mesleme'nin dediği gibi söylendi: - Muhakkak o, sizin usancınızı daha artıracaktır! sözünü de ekledi. Muhammed İbn-i Mesleme: - (Ne yapalım) bir kere ona uymuş bulunduk. Onu derhal bırakmak istemiyoruz. Bakacağız, onun hâli ne olur, sona erinceye kadar bekliyeceğiz. Şimdi biz, senin bir vesk, yâhud iki vesk ödünç (hurma) vermeni istiyoruz! dedi. Bunun üzerine Kâ'b: - Pek iyi, siz bana rehin veriniz! dedi. İbn-i Mesleme ile refikleri: - Rehin olarak ne istersin? diye sordular: Kâ'b: - Kadınlarınızı! dedi. Onlar: - Kadınlarımızı sana nasıl rehin edebiliriz. Bugün sen arabın en güzel bir sîmâsısın! (Kadın gönlü akıverir!) dediler. Kâ'b: - Öyle ise oğullarınızı rehin veriniz! dedi. Onlar: - Oğullarımızı nasıl rehin ederiz? Sonra bunların biri hakkında: Bir, iki deve yükü hurmaya rehin olundu! diye sövülür ki, bu bize ebedî bir ardır (silinmez bir lekedir); lâkin biz sana silâhımızı, zırhımızı terhîn edelim! dediler. (Kâ'b muvâfakat ederek) kendisine gelmesi için İbn-i Mesleme'ya zaman ta'yîn etti. Muhammed İbn-i Mesleme bir gece Kâ'b'a geldi. (Kale dışından seslendi.) Yanında Kâ'b'ın süt kardeşi Ebû Nâile vardı. Kâ'b bunları kale içine da'vet etti ve misâfirleri karşılamak için onların yanına indi. Kâ'b'ın karısı kocasına: - Bu saatte nereye çıkıyorsun? diye i'tirâz etti ise de Kâ'b: - Bu seslenen Muhammed İbn-i Mesleme ile kardeşim Ebû Nâile'dir! diye karşıladı. Kadın: - Emîn ol ben bir ses işittim ki, ondan kan damlıyor (şer seziliyor)! dedi. Kâ'b: - O benim kardeşim Muhammed İbn-i Mesleme ile süt kardeşim Ebû Nâile'dir. Hem, kerîm olan bir genç, geceleyin kılıç darbesine çağrılsa bile, o çağrıya muhakkak icâbet eder, dedi (ve yanlarına indi). Muhammed İbn-i Mesleme kendisiyle berâber iki kişi de kaleye soktu. Bir rivâyette bunlar Ebû Abs İbn-i Cebr, Hâris İbn-i Evs, Abbâd İbn-i Bişr (olmak üzere üç) dür. Muhammed İbn-i Mesleme bu arkadaşlarına (önce) şöyle kumanda etmiş: Kâ'b gelince ben onun başını tutup saçını koklarım. Siz benim Kâ'b'ın başını sıkıca yakaldığımı görünce hemen kılıçlarınızı çekip Kâ'b'ı vurunuz! demişti. (Hadîsin râvîsi Amr İbn-i Dînâr) bir kere de İbn-i Mesleme'nin arkadaşlarına: Kâ'b'ın başını size de koklatırım! dediğini de rivâyet etmiştir: Şimdi Kâ'b İbn-i Eşref mükellef giyimli ve hamâilli olarak, etrâfına güzel koku saçarak misâfirlerin yanına indi.
Bunun üzerine İbn-i Mesleme: - (Aman bu ne güzel koku) bugünkü gibi güzel koku (ömrümde) duymadım! diye yaklaştı. Kâ'b: - (Ne sanıyorsun) Arabın en âsil ve en güzel kokulu kadınları sînemde yaşıyor! dedi. Muhammed İbn-i Mesleme: - Başını, saçını koklamama müsaade eder misin? dedi. Kâ'b: - Evet ederim! dedi. İbn-i Mesleme kendi kokladı. Sonra arkadaşlarına da koklattı, sonra: Bana bir daha koklamağa müsaade eder misiniz? dedi. Kâ'b: - Evet dedi. Bu defa İbn-i Mesleme Kâ'b İbn-i Eşref'in başını sımsıkı yakaladı. Ve arkadaşlarına: - Haydi kılıç darbesine tutup vurunuz! dedi. Bu sûretle İbn-i Eşref'i öldürdüler. Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelip haber verdiler. 1578

BENÎ NADÎR'İN TEHCÎRİ VAK'ASI Ebû Râfi'in katli AZGIN YEHÛDÎ VE MÜSLÜMAN DÜŞMANI EBÛ RÂFİ'İN KATLİ Berâ' b. Âzib Rivâyete göre şöyle demiştir. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Ensâr'dan birtakım kimseleri yehûdî Ebû Râfi' (i öldürmek)e gönderdi. Bunlar üzerine de Abdullah İbn-i Atîk'i bey yaptı. Ebû Râfi', Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e ezâ eder ve aleyhinde (ki her harekete mâlen) yardım eylerdi. Bu (zengin yehûdî) Hicaz toprağında kendisine âid (müstahkem) bir kalede otururdu. Abdullah İbn-i Atîk ile arkadaşları kaleye yaklaştıklarında gün batmıştı. Köy halkı da (deve, sığır, koyun gibi) yaylım hayvanlariyle mer'adan dönmüşlerdi. Bu vaziyet üzerine Abdullah İbn-i Atîk arkadaşlarına: - Siz yerinizde oturunuz da ben (Ebû Râfi'nin kalesine) gideyim. Ve (kale) kapıcılarına nezâketli bulunayım. Bu sûretle kaleye girebileceğimi sanırım! dedi, kale kapısına doğru yürüdü. Nihâyet kapıya yaklaştı. Sonra (kendisini saklamak üzere) maşlahına büründü. Sanki bir ihtiyâcını gideriyordu. Artık halk tamâmiyle kaleye girmişti. Bu sırada kale kapıcısı: - Ey Allah'ın kulu, kaleye girmek istersen hemen gir! Zîrâ ben kapıyı kapamak istiyorum! dedi. Ben de hemen girdim. Ve (merkeb ahırına) gizlendim. Halkın kaleye girmesi üzerine kapıcı kapıyı kilitledi ve anahtarları bir direğe astı. İbn-i Atîk der ki: Hemen kalktım: Anahtarları alarak kapıyı açtım. Ebû Râfi'nin yanında akşamdan sonra gece sohbeti yapılırdı. Ve bu sohbet, kalenin üst katlarında yapılırdı. Bu gece sohbeti sona erip dostları Ebû Râfî'in yanından dağılınca hemen ben yanına çıktım. Ve her kapıyı açtıkça iç tarafından sürmeliyordum. Düşünmüştüm ki, eğer Ebû Râfi'in adamları beni anlarlarsa herifi öldürünceye kadar bu iyi fırsatı bana bırakmazlar. Bu sûretle Ebû Râfi'in yattığı odaya kadar vardım. O, karanlık bir oda içinde, âilesinin arasında (yatmış) idi. Odanın neresinde olduğunu kestiremedim. Anlamak için: - Ebû Râfi'! diye seslendim: - Kim o? diye cevâb verdi. Hemen ben ses tarafına yaklaştım. Ve kılıcımla ilk darbeyi yerleştirdim. Fakat dehşet içinde idim, bir iş göremedim (öldüremedim). Ebû Râfi' haykırdı. Hemen ben odadan dışarı çıktım. Ve kısa bir zaman eğlenip sonra odaya (tekrar) daldım da (sesimi değiştirerek): - Bu feryat nedir, yâ Ebâ Râfi'? dedim. - Anan Cehennem'e! Sen seslenmeden önce birisi beni oda içinde kılıçla vurdu! dedi. Abdullah İbn-i Atîk der ki: Ona bir darbe daha yerleştirdim, iyice yaraldım. Fakat yine öldüremedim. Sonra kılıcın keskin ucunu karnına bastım. Nihâyet Ebû Râfi' arkasına devrildi. Bu defa herifi öldürdüğümü anladım ve hemen kapıları birer birer açmağa başladım. (Bu sûretle savuşup) kale merdiveninin tâ son basamağına varmıştım. Burada yere erdiğimi sanarak ayağımı atmıştım. (Meğer daha sona gelmemiş olduğumdan) mehtaplı bir gecede merdivenden düştüm. Baldırım kırıldı. Hemen bir sargı ile bu kırığı sardım, sonra yürüdüm. Kapıya kadar varıp orada oturdum. Ve kendi kendime: Şunu öldürüp öldürmediğimi iyice anlayıncaya kadar bu gece kaleden çıkmam, dedim. Horoz ötmeğe başlayınca ölü i'lâncısı kale sûrunun üstüne durup:
- Hicâz ahâlîsinin tâciri Ebû Râfî'in ölümünü bildiririm! diye i'lân etti. Bunun üzerine ben artık arkadaşlarımın yanına gittim. Onlara: - Artık halâs, Allah Ebû Râfi'i katletti (ve haydi yürüyünüz) dedim. Nihâyet Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna vardım. Vâkıayı arzettim. (Ayağımın kırıldığını duyunca) bana: Ayağını uzat! buyurdu. Ben de ayağımı uzattım. Resûlullah ayağımı sıvazladı. Sanki hiç ağrı duymamışa döndüm. 1579


UHUD GAZÂSI

 Uhud Gazâsı RESÛL-İ EKREM'İN ASKERÎ TA'BİYESİ VE ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ ÂYETLERİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre şöyle demiştir: Bir er kişi Uhud günü Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - Yâ Resûla'llah! Bana (lûtfen) bildirir misin, ben öldürülürsem nerede bulunacağım? diye sordu. Resûlullah: - Cennet'te! buyurdu. Bunun üzerine o kişi elindeki (yemekte olduğu) hurmaları hemen yere atarak harbe girişti. Sonra şehîd oluncaya kadar vuruştu. 1580

UHUD GAZÂSI Uhud Gazâsı MELEKLERİN HARBE İŞTİRÂKİ Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud harbinde Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i iki kişi (Cibrîl ve Mîkâîl) ile berâber gördüm. Bunlar Resûlullah nâmına harb ediyorlardı. Üzerlerinde beyaz elbîse vardı. Âdem oğullarının en şiddetli savaşları gibi en şiddetli harb ettiler. Bu iki kişiyi ben, ne Uhud'dan önce, ne de sonra görmedim. 1581

UHUD GAZÂSI Ok atmak;Uhud Gazâsı SA'D İBN-İ EBÎ VAKKÂS'IN PEYGAMBER'İN HUZÛRUNDA KEMAN-KEŞLİĞİ Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ok kabındaki oklarını çıkarıp bana verirdi de: Ey Sa'd! Babam, anam sana kurban olsun, at! derdi. 1582

UHUD GAZÂSI Uhud Gazâsı RESÛL-İ EKREM'İN REBÂİYYE DİŞİNİN KIRILDIĞINA VE MÜBÂREK YÜZÜNÜN CERÎHADÂR OLDUĞUNA DÂİR ENES HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in başı yarıldı da Resûlullah: Peygamberlerini yaralayan bir kavim nasıl necat bulur? di (ye Allahu Teâlâ'ya şikâyet et)ti. Bunun üzerine: Habîbim! Onlara âid muâmeleden seni ilgilendiren bir cihet yoktur (emir ancak Allah'ındır) meâlindeki âyet nâzil oldu. 1583

UHUD GAZÂSI Uhud Gazâsı RESÛL-İ EKREM'İN DÜŞMANLAR ALEYHİNDE NAMAZDA BEDDUÂ ETTİĞİNE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre İbn-i Ömer [Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (yaralanıp dişi kırılınca) sabah namazının son rek'atında rükû'dan başını kaldırıp: (Allah kendisini öven kişinin övgüsün işitti. Rabb'imiz! Övülme yalnız Sen'in hakkındır) dedikten sonar onun: Allah'ım filâna, filâna, filâna ilen! dediğini işitmiştir. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: ... kavl-i şerîfini ...'e kadar inzâl buyurdu. 1584

UHUD GAZÂSI Hz. Hamza'nın şehit edilişi HAZRET-İ HAMZA'NIN ŞEHÂDETİ HAKKINDA UBEYDULLÂH İBN-İ ADİY HADÎSİ;HAZRET-İ HAMZA'NIN KÂTİLİ VAHŞÎ'NİN, MÜSEYLİMETÜ'L-KEZZÂB'I KATLİ Ubeydullah İbn-i Adiy İbn-i Hıyâr Rivâyete göre, Ubeydullah (Hazret-i Hamza'nın katili) Vahşî'ye: - Bize Hamza'nın katlini anlatır mısın? diye sordu. O da: - Evet, diyerek şöyle anlattı: Hamza Bedir harbinde Tuayme İbn-i Adiy İbn-i Hıyâr'ı öldürmüştü. Efendim olan Cübeyr İbn-i Mut'im bana: Eğer amucam Tuayme'ye bedel Hamza'yı öldürürsen sen hürsün! dedi. Vahşî der ki: Ayneyn yılı halk Medîne'ye sefere çıkınca -Ayneyn Uhud dağı cânibinde bir dağdır. Bununla Uhud arasında bir vâdî vardır- ben de halk ile berâber harbe çıktım. Harb nizâmında sıralandığımızda (Kureyş tarafından Siba' çıktı. Cenk edecek mübâriz istedi. Buna karşı Abdulmuttalib'in oğlu Hamza çıktı. Ey Siba', ey Ümm-i Enmar kadınınoğlu! Allah'a ve Resûlullah'a muhâlefet etmek mi istersin? dedi. Vahşî der ki: Sonra Hamza, Siba' üzerine yürüdü. Herif dünkü gün gibi (yok) oldu. Vahşî (sözüne devâm ederek) dedi ki: Bu sırada ben Hamza'yı vurmak için bir taş arkasına gizlendim. Ve bana yaklaşınca harbemi (kısa mızrağımı) ona attım ve mızrağımı Hamza'nın kasığına yerleştirdim. Mızrak Hamzâ'nın tâ iki oyluk üstünün arasından çıkmıştı. İşte bu mızrak Hamza'yı olduğu yere çökertti (öldü). Mekkeliler harbden dönerken ben de onlarla berâber geri döndüm. Ve Mekke'de İslâm dîni yayılıncaya kadar orada oturdum. (Mekke'nin fethi üzerine) Tâif'e kaçıp gitmiştim. O sırada Tâifliler (toptan müslümân olduklarını arzetmek üzere) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir hey'et gönderdiler. Bana da (korkma git) Resûlullah elçiyi ürkütmez dediler. Ben de hey'etle berâber yola çıktım. Tâ Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna kadar vardım. Resûlullah beni görünce: - Sen Vahşî misin? buyurdu. Ben: - Evet! dedim. Resûlullah iki def'a: - Hamza'yı sen mi katletmiştin? buyurdu. - Bu iş, size erişen haber vechile oldu! dedim. Resûlullah: - Yüzünü benden saklamağa gücün yeter mi? buyurdu. Vahşî dedi ki: Ben de hemen huzurdan çıktım. Resûlullah vefât edip de (Ebû Bekir zamânında) Müseylimetü'l-Kezzâb çıkınca (kendi kendime) tam sırasıdır, muhakkak ben Müseylime'ye karşı çıkarım. Umarım ki, ben Müseylime'yi tepelerim de bu hizmetimle Hamza'ya karşı irtikâb ettiğim cinâyeti karşılarım! dedim. Ve Müseylime üzerine sevk olunan ordu ile hareket ettim. Bu muhârebede galib, mağlûb olan oldu. Bir de ne göreyim? Yıkık bir duvarın karaltısında bir kişinin (Müseylime'nin) durduğunu gördüm. Herif: Sanki esmer bir deve (benzi kül gibi), başının saçı dağınık bir halde. Vahşî der ki: Hemen (Hamza'yı vurduğum) harbemi attım... Onun iki memesi arasına yerleştirdim. (Bir halde ki:) Harben herifin tâ iki küreği arasından çıktı. Bunun üzerine Ensâr'dan bir kişi maktûle doğru koştu ve başına bir kılıç darbesi indirdi. 1585

UHUD GAZÂSI Uhud Gazâsı RESÛLULLÂH (S.A.V)UHUDDA ŞEHİT OLAN MUBAREK DİŞİYLE İLGİLİ EBÛ HÜREYRE HADİSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (Uhud günü mubârek) rebâiye dişine işâret ederek: Peygamberine şu cinâyeti irtikâb eden bir kavim hakkında Allah'ın intikamı şiddetli oldu! buyurdu. (Yine) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (kendi eliyle) Allah yolunda öldürdüğü kişi hakkında Allah'ın intikamı şiddetli oldu! buyurdu. 1586

UHUD GAZÂSI Düşmanı takip etmek;Uhud Gazâsı MEKKE'YE DÖNEN MÜŞRİKLERİN TA'KÎB OLUNMASI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Uhud günü Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e isâbet eden istenilmedik fenâlık erişmiş ve müşrikler geri dönmüş ise de Resûlullah geri dönmelerinden endîşede idi. Bu cihetle: Düşmanların ardı sıra kim gidip ta'kîb eder? buyurdu. Bu da'vet üzerine Ashâb'dan yetmiş kişi icâbet etti ki, Ebû Bekir ile Zübeyr radiya'llahu anhümâ bunların içinde idiler. 1587


AHZÂB VE HENDEK HARBİ

 Hendek Gazâsı RESÛL-İ EKREM'İN BİZZAT HENDEK KAZMAYA İŞTİRÂKİ HAKKINDA CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre şöyle demiştir: Hendek günü biz (Peygamber'in Ashâb'ı) istihkâm kazarken bir ara çok sert bir yere rastgelmiştik. Bunun üzerine Ashâb Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldiler. - Yâ Resûla'llah! Hendekte (taş parçası gibi) şöyle sert bir damar rastgeldi, diye haber verdiler. Resûlullah: - Hele ben hendeğe ineyim (göreyim) buyurdu. Sonra Resûlullah karnına (açlıktan) bir taş parçası sarılmış olarak kalktı. Çünkü biz, (hendek kazarken) üç gün yiyecek, içecek bir şey tatmamıştık. Resûlullah (hendeğe indi). Ve sivri balyozu eline aldı. Bu kayaya vurmakla o sert kaya, en ince kum gibi dağıldı. 1588

AHZÂB VE HENDEK HARBİ Hendek Gazâsı AHZÂB SEFERİ, MÜŞRİKLERİN SON TECÂVÜZÜ OLACAĞINI VE BUNDAN SONRA MÜSLÜMANLARIN TECÂVÜZÜ GEÇECEKLERİNİ RESÛL-İ EKREM'İN HABER VERMESİ Süleymân İbn-i Surad Rivâyete göre Ahzâb günü (Arab kabîleleri vatandan def' edildikten sonra) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: (Artık bundan böyle) biz, müşriklere karşı (tecâvüzî) harb edeceğiz. Onlar bize harb edemiyecekler, (biz onlara doğru yürüyeceğiz! buyurdu. Râvî Süleymân İbn-i Surad, bunu kulağımla işittim! demiştir). 1589

AHZÂB VE HENDEK HARBİ Benî Kureyza Gazâsı HARBİN SON SAFHASI Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zaman zaman şöyle buyururdu. Allah'dan başka İlâh yoktur. Yalnız bir O vardır. Allah ordusunu azîz kıldı. Kulu (Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem) e de yardım etti. Bir başına da Arab kabîlelerine galebe etti. Son söz: Allah'tan başka hiçbir şey (in hakîkî varlığı) yoktur. 1590


BENÎ KURAYZA SEFERİ

 Benî Kureyza Gazâsı HAZRET-İ SA'D'İN DE NAKZ-I AHDEDEN BU VATAN HÂİNLERİNİN MUHÂRİBLERİNİN ÖLDÜRÜLMESİNE, KADINLARININ, ÇOCUKLARININ ESÎR EDİLMELERİNE HÜKMETMESİ;BU MEHÂBETLİ HÜKMÜN İNFÂZI VE AHZÂB SÛRESİ ÂYETLERİ Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre şöyle demiştir: Kureyza halkı Sa'd İbn-i Muâz'ın hükmüne boyun eğdi de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Sa'd'a haber gönderdi. Sa'd, bir merkeb üzerinde geldi. Mescide yaklaşınca Resûlullah Ensâr'a: - Haydi ulunuza ayağa kalkınız (istikbâl edip indiriniz!). Sonra Resûlullah Sa'd'a: Şunlar (Benî Kureyza) senin hükmüne râzı oldular! buyurdu. Sa'd da: - Bunların harb edenleri öldürülür, kadınları ve çocukları da esîr edilmelidir! dedi. Bunun üzerine Resûlullah: - Ey Sa'd, Azîz ve Celîl olan Allah'ın hükmüne uygun hükmettin! buyurdu. Râvî (Hükmu'llah yerinde) çok defa Hükmü'l-Melik diye rivâyet etmiştir. 1591

BENÎ KURAYZA SEFERİ Cephede namaz;Korku namazı;Zâtü'r-Rika' Gazâsı ZÂTÜ'R-RİKÂ' GAZÂSI Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem, yedinci gazâsı olan Zâtü'r-Rika' gazâsında Ashâbına korku içinde namaz kıldırmıştı. 1592

BENÎ KURAYZA SEFERİ Zâtü'r-Rika' Gazâsı BU ADIN VERİLMESİNİN SEBEBİ HAKKINDA EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile biz bir gazâya çıktık. Altı kişilik bir çete idik. Bir devemiz vardı. Nöbetleşe biniyorduk. Artık ayaklarımız delinmişti. Benim de iki ayağım delinmiş, tırnaklarım dökülmüştü. Bunun için ayaklarımızda bez parçası sarıyorduk. Ayaklarımıza bu sûretle bez parçası sardığımız için bu sefere Zâtü'r-Rika' gazâsı denildi. 1593

BENÎ KURAYZA SEFERİ Cephede namaz;Korku namazı;Zâtü'r-Rika' Gazâsı BU MUHÂREBEDE KILINAN KORKU NAMAZI VE BU NAMAZIN NASIL KILINDIĞI HAKKINDA SEHL HADÎSİ Sehl İbn-i Ebî Hasme Ravi, müşârün-ileyh Zâtü'r-Rika' günü Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber hazır bulunup korku namazı kılanlardandır- şöyle rivâyet olunmuştur: Askerin bir kısmı Resûlullah ile berâber (namaz için) saf bağlandı. Öbür kısmı da düşman karşısında saf bağladı. Resûlullah kendisiyle berâber bulunanlarla bir rek'at kıldı. Sonra Resûlullah ayakta durdu. Kendisiyle bir rek'at kılanlar kendi başlarına (bir rek'at daha) kılarak (iki rek'atı) tamamladılar. Sonra çekildiler ve düşmanın yüzüne karşı saf bağladılar. Ve (düşman karşısında bulunan) öbür tâife gelip Resûlullah'ın geri kalan bir rek'at namazını onunla birlikte kıldılar. Sonra Resûlullah (Tahiyyatta oturdu. Namazdan çıkmayıp) oturmakta devâm etti. Cemâat de bir rek'at kendi başlarına kılıp tamamladılar. Sonra Resûlullah bunlarla berâber selâm verdi. 1594

BENÎ KURAYZA SEFERİ Zâtü'r-Rika' Gazâsı BU HARB SEFERİNDE RESÛL-İ EKREM'E SÛİKASDE VE BU FENÂLIĞA CÜR'ET EDEN BEDEVÎNİN MÜSLÜMÂN OLMASI HAKKINDA CÂBİR HADÎSİ VE RESÛL-İ EKREM'İN BİR MU'CİZESİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre Câbir (Zâtü'r-Rika' seferinde) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber Necid tarafına gazâya gitmişti. Resûlullah bu gazâdan döndüğü zaman Câbir de onunla berâber dönmüştü. Dönüşte (muz ve sakız ağacı gibi) ulu ağacı çok bir vâdîde Resûlullah -kafileye gün ortası sıcağı irişmekle- istirahat için râhilesinden inmişti. Sefer halkı da ağac altında gölgelenmek üzere meşcere içinde dağılmışlardı. Resûlullah da bir sakız ağacı altına inerek kılıcını o ağaca asmıştı. Câbir der ki: Biraz uyumuştuk ki, Resûlullah'ın bizi çağırdığını işittik ve hemen yanına geldik. Bir de ne görelim Resûlullah'ın yanında (müşriklerden) bedevî bir arab oturuyor. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (bedevînin hâlini anlatarak) buyurdu ki: Şu bedevî arab ben uyurken (gelmiş), kılıcımı alarak kınından çekmiş. Bu sırada hemen uyandım. Kılıç, kınından sıyrılmış olarak bunun elinde idi. Bu halde bana bedevî: - (Şimdi benden korkar mısın? diye sordu. Ben: - Hayır, korkmam! dedim. Bedevî:) - Benim tecâvüzümden şu anda seni kim koruyabilir? dedi. Ben de: - Allah korur! dedim. (Bu sırada Cibrîl bunun göğsüne bir yumruk vurmuştu da kılıç elinden düşmüştü. Bunun üzerine Resûlullah kılıcı eline alarak a'râbîye: - Şimdi seni benden kim kurtarabilir? buyurdu. Bedevî: - Hiçbir kimse kurtaramaz! diye cevab verdi. Resûlullah sonra bize): - Ashâbım, bakıp ibret alınız! Bu vak'anın kahramânı şu oturan bedevîdir! buyurdu. Sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem onu cezâlandırmadı. 1595

BENÎ KURAYZA SEFERİ Müreysi' Gazâsı MÜREYSÎ' DENİLEN BENÎ MUSTALIK GAZÂSI VE BU SEFERİN VUKÛU TÂRİHİ VE SEBEBİ Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre şöyle demiştir: Benî Mustalık gazâsında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber sefere çıkmıştık. Ve arab esirlerinden birçok kadın esirlere kavuşmuştuk. O günlerde kadınlara karşı arzumuz artmış ve bekârlık bize çok güç gelmişti. (Esir kadınlara yaklaşmak, fakat çocuk yapmamak için) azl etmeği de düşünüp azletmek istiyorduk. Ancak Resûlullah aramızda iken (bunun hükmünü) ona sormadan nasıl azlederiz? dedik de bu mes'eleyi Peygamber'den sorduk. Resûlullah: Bunu yapmamanızda bir beis yoktur. (Azil yapmamanız vâcib kılınmamıştır). Fakat Allah'ın ezelî ilminde kıyâmet gününe kadar vücud bulacak olan her zî-hayât, bu dünyâda her halde vücud bulacaktır! diye cevab verdi. 1596

BENÎ KURAYZA SEFERİ Binit üzerinde namaz;Enmâr Gazâsı RESÛL-İ EKREM'İN HÂL-İ SEFERDE DEVE ÜZERİNDE ŞARKA DOĞRU NÂFİLE NAMAZ KILDIĞINA DÂİR CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre Câbir: Ben Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Enmâr gazâsında devesi üzerinde yüzü şark cihetine doğru nâfile namaz kıldığını gördüm! demiştir. 1597

BENÎ KURAYZA SEFERİ Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü BU SEFERE İŞTİRÂK EDENLER VE HUDEYBİYE KUYUSU VE PEYGAMBER'İN BİR MU'CİZESİ HAKKINDA BERÂ' HADÎSİ Berâ' b. Âzib Rivâyete göre şöyle demiştir: (Ey gençler) siz, büyük fethi, Mekke'nin fethi sayarsınız. -Vâkıa Mekke'nin fethi (Kur'ân'ın şahâdet ettiği) paklak bir fetih ve zafer idi- Halbuki biz büyük fethi, Hudeybiye günündeki Rıdvân bîati addederiz (ki, o gün cihâd için Resûlullah'a verdiğmiz sözden Allah râzı olmuştur) Biz o gün Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in maiyetinde yüzer mevcutlu on dört bölük (bin dört yüz) er idik. Hudebyibe bir kuyudur. Biz oraya varınca kuyunun suyunu tamâmen çekmiştik de içinde bir katre su bırakmamıştık. Bu hal Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e arzedildi. Resûlullah kuyunun yanına geldi, kenarına oturdu. Sonra içinde biraz su bulunan bir kab istedi. Getirilen su ile abdest aldı sonra ağzını çalkaladı. Ve (gizlice) duâ etti. Sonra bu abdest ve çalkantı suyunu kuyuya döktü. Bunun üzerine biz az bir zaman kuyuyu (Peygamber'in emriyle) bu halde bıraktık. Sonra kuyu bize istediğimiz kadar su verdi. Hem biz, hem hayvanlarımız (göç edinceye kadar) suya kandık. 1598

BENÎ KURAYZA SEFERİ Bî'at-ı rıdvan;Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü BÎAT-İ RIDVÂN Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre şöyle demiştir: Hudeybiye günü Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bize: Ey Hudeybiye seferinde bulunan Ashâbım, siz yeryüzündeki insanların en hayırlısısınız! buyurdu. Biz ise bu seferde bin dört yüz kişi idik. Bugün (gözlerimde amâ olmayıp) görebilseydim altında bîat ettiğimiz ağacın (kendisin değil) yerini size muhakkak gösterirdim!. 1599

BENÎ KURAYZA SEFERİ  ŞECERE-İ RIDVÂN Süveyd b. Nû'mân Şecere-i Rıdvân Ashâb'ından olan Süveyd İbn-i Nu'mân radiya'llahu anh'den: Rivâyete göre müşârün-ileyh: (Biz, Resûlullah ile berâber Hayber'e sefere gittiğimizde) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile Ashâbına kavut getirildi de ağızlarında evirip çevirip çiğne(yerek ye) diler. (Sonra ağızlarını çalkalayıp namaz kıldılar). 1600

BENÎ KURAYZA SEFERİ  FETİH SÛRESİ'NİN NÜZÛLÜNE DÂİR HAZRET-İ ÖMER'İN RİVÂYETİ Ömer b. el-Hattâb Rivâyete göre (Hudeybiye seferinden dönüşte) bir gece Ömer, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber gidiyordu. Bu sırada Ömer İbn-i Hattâb Resûlullah'a bir şey sordu. Fakat Resûlullah (vahiy ile meşgul bulunduğundan) Ömer'e cevab vermedi. Ömer sonra yine sordu. Resûlullah bu def'a da cevab vermedi. Ömer, (Resûlullah işitmedi sanarak) sonra bir daha sordu. Resûlullah yine cevab vermedi. Bunun üzerine Ömer içinden kendi kendisine: - Ey Ömer! Anan seni kaybetsin (de yok olasın!.) Bak üç kere Resûlullah'a (sorguda) ısrâr ettin de bu sorguların hepsinde Resûlullah sana cevab vermedi! dedi. Ömer (rivâyetine devâm ederek) der ki: Bunun üzerine devemi sürdüm. Sonra hakkımda (tevbih-âmiz) Kur'an inmesinden korkarak müslümanların önüne geçtim. Fakat çok beklemedim. Bir çağırkanın bana seslendiğini işittim. Ve (kendi kendime): Şimdi hakkımad Kur'ân inmiş olmasından hakîkaten korktuğumu i'tirâf ettim. (Ve bu korku içinde) Resûlullah'ın huzûruna geldim de selâm verdim. Resûlullah bana (son derece beşâşet içinde): - Yâ Ömer! Bu gece bana bir sûre indirildi ki, emîn ol o sûre bana, üstüne güneş doğan her şeyden çok sevimlidir! buyurdu. Sonra Resûlullah: "Habîbim biz senin istikbâlin nâmına hakîkaten parlak bir feth ü zafer (kapısı) açtık" mealindeki âyeti okudu. 1601

BENÎ KURAYZA SEFERİ Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü HUDEYBİYE SEFERİNİN SAFAHÂTI HAKKINDA MİSVER HADÎSİ Misver İbn-i Mahreme Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hudeybiye yılında Ashâb'dan yüzer bölüklü on bu kadar kıt'a (nın başın) da sefere çıkmıştı. (Medîne'nin mîkatı yâni ihramlanma yeri olan) Zülhuleyfe'ye geldiğinde kurbanlık develerinin boyunlarına kurban nişânesi olan boğmuklarını taktı; hörgüçlerini bıçakla çizip kanatarak nişanladı. Ve buradan i'tibâren ömre (niyeti) ile ihramlandı. Resûlullah Huzâa (kabîlesin) den (Yüsr İbn-i Süfyân adlı) bir gözcüsünü de (intikşâf için) ileri gönderdi. Kendisi de (maiyyetiyle berâber) yollandı. Tâ Gadîrü'l-Eştât mevkiine kadar ilerledi. Burada Resûlullah'ın gözcüsü Yüsr geldi. - Yâ Resûla'llah! Kureyş, senin aleyhinde birçok halk toplanmış ve Ehâbîş (denilen kabîleler)i de aleyhinde ittifâkına almıştır. Müşrikler seninle muhakkak harb edecekler, ve Kâ'be'yi ziyâretten seni men' edip Mekke'ye girmeğe mâni' olacaklar! dedi. Bu haber üzerine Resûlullah (Ashâbını toplayıp istişâre sûretiyle onlara): - Ey nâs, bana fikrinizi söyleyiniz! Bizi Kâ'be'yi ziyâretten men' etmek istiyen şu müşriklerin âilelerine ve evlâtları üzerine akın etmeyi muvâfık buluyor musunuz? Bakınız, bu sırada müşrikler bize karşı gelirlerse (onlara harb ederiz ve galib geliriz). Çünkü Allah Azze ve Cell câsûsumuzu müşrikler (in gözün) den esirgendi. Eğer müşrikler üzerimize gelmezse, bu düşmanlarımızı (evlâd ve ıyalleri, malları) nehb ü garât edilmiş bir halde bırakırız! buyurdu. Resûlullah'ın bu mütâleası üzerine Ebû Bekir: - Yâ Resûla'llah, sen şu Beyt-i Harâm'ı ziyâret kasdederek yola çıktın; ne bir şeyi öldürmek, ne de bir kişi ile harb etmek istemezsin! Şu halde Kâ'be'ye doğru yürü! Her kim bizi Kâ'be'yi ziyâretten men' ederse onunla vuruşuruz! dedi. (Bunun üzerine) Resûlullah: - Allah adına güvenerek haydi yürüyünüz! buyurdu. 1602

BENÎ KURAYZA SEFERİ Bî'at-ı rıdvan;Hudeybiye Gazâsı ve Sulhü BÎAT-İ RIDVÂN HAKKINDA İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre Abdullah'ın babası Ömer İbn-i Hattâb Hudeybiye günü oğlunu Ensâr'dan bir kişinin yanında bulunan atını getirmek için göndermişti. (Harb için üstüne binmek istiyordu). Abdullah Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i Şecere-i Rıdvân altında Ashâb ile (harb ve cihad üzere) andlaşır bir halde buldu. Halbuki Ömer bu mubâyaayı bilmiyordu. Abdullah Resûlullah'a bîat edip sonra atı almağa gitti. Ve atla Ömer'e geldi. O sırada Ömer, harb için zırhını giymekle meşguldü. Abdullah babasına ağaç altında Resûlullah'ın Ashâb'tan ahd ve and aldığını bildirdi. Râvî der ki: Hemen Ömer bîat yerine gitti. Kendisiyle berâber oğlu da gitti. Nihâyet Ömer Resûlullah'a bîat etti. İşte halk arasında şu: "Abdullah İbn-i Ömer, babası Ömer'den önce müslüman oldu!" diye görüşülen söz budur. 1603

BENÎ KURAYZA SEFERİ Sa'y KAZÂ ÖMRESİ HAKKINDA İBN-İ EBÎ EVFÂ HADÎSİ Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (kazâ) ömresi yaptığı zaman biz de berâber idik. Resûlullah Kâ'be'yi tavâf etti; biz de kendisiyle berâber tavâf ettik. O namaz kıldı; biz de onunla kıldık. Resûlullah Safâ ile Merve arasında sa'yetti. Bu sırada biz Resûlullah'ı, Mekke halkından herhangi birisinin bir sûretle zararı dokunmasından koruyorduk. 1604

BENÎ KURAYZA SEFERİ Zikared Gazâsı ZÎ-KARED GAZÂSI HAKKINDA SELEM İBN-İ EKVA' HADÎSİ Seleme İbn-i Ekva' Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben bir sabah namazı ezânı okunmazdan önce (Gabe ormanlığı tarafına gitmek üzere) yola çıkmıştım. O günlerde Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in sağmal develeri Zî-Kared mer'asında yayılımda idi. İbn-i Ekva' der ki. Giderken yolda Abdurrahmân İbn-i Avf'in oğlu bana kavuştu ve: - Resûlullah'ın sağmal develeri (çapulcular tarafından) sürülüp götürüldü! dedi. Buhârî bu vak'ayı uzun bir metin ile rivâyet etmişti ki, bu rivâyet yukarıda (Cihâd bahsinde) geçti. Buhârî burada hadîsin sonunda (ziyâde olarak) şunu rivâyet etmiştir: İbn-i Ekva' der ki: Sonra Medîne'ye döndük. Resûlullah beni Medîne'ye girinceye kadar devesi üzerinde terkisine aldı. 1605


HAYBER GAZÂSI

 Hayber Gazâsı HAYBER YOLUNDA ÂMİR'İN ŞİİR İNŞÂDI VE HAYBER'DE ŞEHÂDETİ Seleme İbn-i Ekva' Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber, Hayber gazâsına çıkmıştık. Bir gece giderken kafileden bir kişi Âmir (İbn-i Ekva') a: - Ey Âmir! Kısa vezinli şiirlerinden bize bir parça dinletsene? dedi. Âmir, şâir bir kişi idi. Bunun üzerine Âmir hayvanından aşağı indi. Ve şu (meâldeki) şiirini (güzel sadâ ve edâ ile) okuyarak kafile develerini yollandırdı. "Allah'ım! Sen bize hidâyet etmemiş olsaydın, bize doğru yolu göstermemiş ve bize rahmet etmemiş olsaydın (biz, muhakkak şaşırırdık). Rabb'im -hayâtım Sen'in rızân uğrunda fedâ olsun!- Bizi işleye-geldiğimiz geçmiş günahlarımızdan yarlığa! Ve gönüllerimize sükûnet ve metânet koy! Düşmana kavuştuğumuzda da ayaklarımızı sâbit kıl (sürçtürme!) Rabb'imiz! Din düşmanları bizi fenâlığa da'vet ettiklerinde imtinâ ederiz. O düşmanlar ki, onlar müşrikleri haykırarak üzerimize da'vet etmişlerdir." Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Şiir inşâd edip develeri yollandıran kimdir? diye sordu. Ashâb: - Âmir İbn-i Ekva'dır! dediler. Resûlullah: - Allah Âmir'e rahmet etsin! diye duâ etti. Kafileden bir kişi (Ömer İbn-i Hattâb): - Yâ Nebiyya'llah! Duânız berekâtiyle Âmir Cennet'i hak etti. Âmir'in şahâdeti vâcib oldu. Âmir'le (ve onun şiir ve hamâsetiyle) müstefîd olmamız için keşki onu bize bağışlasaydınız! dedi. Nihâyet Hayber'e geldik. Ve Hayber halkını muhâsara ettik. (Fakat muhâsar yirmi gün sürmüştü), hattâ bize şiddetli bir açlık isâbet etmişti. Sonra Allahu Teâlâ müslümanlara Hayber kalelerinin birer birer fethini müyesser kıldı. Hayber'in müslümanlara fethi müyesser olduğu günün akşamında mücâhitler akşam olunca yer yer ateş yakmışlardı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu ateşler nedir, niçin yakıyorlar? diye sordu. Ashâb: - Et pişirmek için! diye cevab verdiler. Resûlullah: - Hangi et, ne eti? diye sordu. Ashâb: - Yerli merkeblerin eti! diye cevab verdiler. Resûlullah: - Onu dökünüz kaplarını da kırınız! buyurdu. Ashâb'dan birisi (Ömer İbn-i Hattâb): - Yâ Resûla'llah! Eti döküp kaplarını yıkasak olmaz mı? diye sordu. Resûlullah: - Yâhud öyle yapınız! buyurdu. Hayber'de muhârib kavim harb saffı bağlayınca (Âmir, arabların en cenkçi pehlivanı Merhab'e karşı mübâriz çıkmıştı. Fakat) Âmir'in kılıcı kısa idi. Âmir bu kısa kılıcını vurmak için bir yehûdînin (Merhab'ın) baldırına saldırmıştı. Fakat kılıcının keskin yüzü dönüp Âmir'in diz kapağına isâbet etmekle kahraman şâir bu cerîhadan vefât etmiştir. Râvî der ki: (Bunun üzerine bâzı kimseler Âmir'in bu şekilde vefâtını intihâr sayarak cihâdının mükâfatsız kalacağını iddia etmekle Seleme İbn-i Ekva', amucası hakkında bu iddiadan müteessir olmuştu). Resûlullah ile Ashâbı Hayber'den döndükleri sıra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem beni gördü. Ve iki elimi tutarak bana: - Ey Seleme, sana ne oldu? (Benzin kaçmış, yeis içindesin!) dedi. Ben de Resûlullah'a: - Yâ Resûla'llah babam, anam sana kurban olsun!. Bâzı kimseler (amucam) Âmir'in gazâsının bâtıl ve şehâdetinin mükâfatsızlığını iddia etmişlerdir! dedim. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu iddiada bulanan kişi yalan söylemiştir. Âmir için iki ecr ve sevab vardır ve bu muhakkaktır: biri Allah yolunda cihad sevâbı, öbürü cehdi ve bu uğurda son kudretini sarfetmesinin mükâfâtı olarak. -Sonra Resûlullah iki parmağını birleştirerek- muhakkak ki Âmir şehîddir. Yeryüzünde gezen Arab ırkından Âmir'in benzeri pek az bulunur; ve bir rivâyette: Pek az yetişir! buyurdu. 1606

HAYBER GAZÂSI Hayber Gazâsı HAYBER YEHÛDÎLERİNİN MUHÂRİB OLANLARININ ÖLDÜRÜLDÜĞÜNE VE KADINLARININ, ÇOCUKLARININ ESİR EDİLDİĞİNE DÂİR ENES HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber (e yakın bir yer) e gece vakti gelmişti. Bu hadîs Namaz bahsinde geçti. Buradaki rivâyetinde Buhârî şunu ziyâde etmiştir: Resûlullah Hayber halkının muhârib olanlarını öldürdü. Nesillerini ve oğullarını, kızlarını da esîr etti. 1607

HAYBER GAZÂSI Hayber Gazâsı SEHL İBN-İ SA'D'IN HAYBER HÂTIRASI Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber'e gazâya giderken mücâhidler bir vâdîye eriştiklerinde yüksek sesle: "Allah uludur, Allah uludur, Allah'dan başka İlâh yoktur!" diye tekbîr almışlardı. Bunun üzerine Resûlullah onlara: Nefesinize acıyınız! (Yavaş tekbîr getiriniz! Çünkü) siz ne sağırı çağırıyorsunuz, ne de gaibe sesleniyorsunuz. Muhakkak ki siz, iyi işiten ve size çok yakın olan Allah'a duâ ediyorsunuz. O her zaman sizinle berâberdir! buyurdu. (Râvî Ebû Mûse'l-Eş'arî der ki:) bu sırada ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in binitinin arkasında idim. Ben de: - Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi'llâh = Kulun ihâtası ve kuvveti yoktur. Ancak bu, Allah'ın inâyetiyle hâsıldır! demeğe başladım. Resûlullah benim sesimi işitti Ve: - Ey Abdullah İbn-i Kays! (Ebû Mûse'l-Eş'arî) diye seslendi. Ben de: - Buyurunuz yâ Resûla'llah, emrinizi almağa hazırım! dedim. Resûlullah: - Ey Abdullah, sana Cennet hazînelerinden büyük bir hazîne değerinde bir kelimeye (bir cümleye) delâlet edip bildireyim mi? buyurdu. Ben de: - Bildir, yâ Resûla'llah; babam, anam sana fedâ olsun! dedim. Resûlullah: - O kelime, Lâ havle ve lâ kuvvete illâ bi'llâh'dır! buyurdu. 1608

HAYBER GAZÂSI  SEHL İBN-İ SA'D'IN HAYBER HÂTIRASI Sehl b. Sa'd Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber harbinde müşrik yehûdîlerle karşılaşıp cenk etmişlerdi. (O günün harbi sona erip) Resûlullah askerî karargâhına, öbürleri (düşman) de askerî merkezlerine dönmüşlerdi. Fakat Resûlullah'ın Ashâb'ı içinde (Kuzman adında) bir kişi vardı ki, o, düşman ordusundan ayrı düşen, yâhud orduya iltihak etmemiş bulunan (kıyıda bucakta bulduğu) yehûdînin peşini bırakmayıp amansız ta'kîb ediyor ve onu vuruyordu. (Bu adamın cengâverliği Resûlullah'a arzolunup:) - Yâ Resûla'llah! Bizden hiçbir kişi filânın gösterdiği kahramanlık derecesinde kifâyet gösteremedi! denildi. Bunun üzerine Resûlullah: - Fakat o Cehennemliklerden! buyurdu. (Ashâb Peygamber'in bu haberini zihinlerinde büyüttüler. Hattâ) Ashâb'dan bir kişi (Huzâî Eksüm): - Öyle ise ben bunu tarassud eder, gözlerim (ve onu ta'kîb ederim!) dedi. Râvî İbn-i Sa'd der ki: Huzâî, bu Kuzman'la berâber harb sâhasına çıktı; o, harb saffının neresinde durduysa o da onunla berâber durdu. Ve o, harbde ne derece çeviklik gösterdiyse Huzâî de onunla berâber gösterdi. Râvî İbn-i Sa'd der ki: Nihâyet Kuzman ağır bir sûrette yaralandı. (Bu ağır darbe acısiyle) ölümün everek (intihar kasdiyle) kılıcı (nın demiri)ni yere koydu. Ve kılıcın ağzını (keskin çalım yerini) iki memesi arasına koyarak kılıcın üstüne yüklendi. Ve bu sûretle kendisini öldürdü. Bunun üzerine Huzâî Eksüm Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e vardı. Ve: - Yâ Resûla'llah, şehâdet ederim ki, sen muhakkak Allah'ın Peygamberi'sin! dedi. Resûlullah: - Sana ne oldu? (Bu şehâdetin sebebi nedir?) diye sordu. Huzâî: - Yâ Resûla'llah! Önün sıra hani şu Cehennemliklerden olduğunu haber verdiğin kişi (Kuzman) yok mu? Hakîkaten o Cehennemliklerdendir! dedi. Ve (hâdiseyi şöyle hikâye etti): Yâ Resûla'llah! Kuzman'ın Cehennemliklerden olduğuna dâir haberinizi halkın i'zâm etmesi üzerine ben: Bu adamı ta'kîb ve tarassud ederim! demiştim. Ve hakîkaten ardı sıra çıkıp onun her hareketini araştırdım. Nihâyet bu adam ağır sûrette yaralandı ve ölümünü everek kılıcının demirini yere, keskin ağzını iki memesi arasına koydu. Sonra kılıcının üstüne yüklendi. Ve bu sûretle nefsini öldürdü. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - İnsanlar arasında bir sınıf vardır ki, halka görünüşe göre ehl-i Cennet'e yaraşan hayırlı işler yapar. Halbuki o, Cehennemliklerdendir. Yine insanlardan bir kısım da vardır ki, halka görünüşüne göre Cehennemliklere âid kötü işler yapar. Halbuki o, Cennetliklerdendir! buyurdu. 1609

HAYBER GAZÂSI İslâm fâcir kişi ile kuvvetlenir SEHL İBN-İ SA'D'IN HAYBER HÂTIRASI Sehl b. Sa'd Sehl İbn-i Sa'd hadîsinin Ebû Hüreyre'den gelen bir rivâyet tarîkinde de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kalk yâ Bilâl, halka i'lân et ki: Cennet'e girmez, ancak mü'min olan gider. (Bu müntehirin mücâhedesine gelince) muhakkak ki Allah, İslâm dînini (dilerse) fâcir bir kişi ile te'yîd edip kuvvetlendirir, buyurmuştur. 1610

HAYBER GAZÂSI Harp yaralıları;Hayber Gazâsı;Şifa için okunmak SEHL İBN-İ SA'D'IN HAYBER HÂTIRASI Seleme İbn-i Ekva' Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Hayber günü ben baldırımdan ağırca vurulmuştum. Hemen Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldim. Resûlullah üç def'a nefes etti. O saatte ağrı ve ıztırab hissetmedim. 1611

HAYBER GAZÂSI Hayber Gazâsı RESÛL-İ EKREM'İN HAZRET-İ SAFİYYE İLE İZDİVÂCI Enes b. Mâlik Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber (den dönüşte onun) la Medîne arasında üç gün ikamet buyurdu. Bu müddet zarfında Safiyye ile izdivâcı vâkı' oldu. Ben de müslümanları velîme taâmına da'vet ettim. Bu ziyâfette ekmek, et yoktu. Ziyâfete müteallık hiç bir şey yoktu. Yalnız Resûlullah Bilâl'e sofra yaymasını emretmişti. Sofra yayıldığında üstüne hurma, akt denilen ekşi yoğurtlu taâm, bir de tereyağı konulmuştu. (Yemek esnâsında) müslümanlar aralarında: - Safiyye mü'minlerin analarından birisi (hür bir kadın) mıdır, yoksa Resûlullah'ın mülk-i yemîni (bir câriye) midir? dediler. Bir kısım müslümanlar da: - Eğer Resûlullah Safiyye'yi örterse, o, Ümmehât-ı mü'minîn birisidir. Eğer örtmezse, Safiyye Resûlullah'ın mülk-i yemîn câriyesidir! mütâleasında bulundular. Resûlullah göç etmeğe karar verince binidinin arkasına Safiyye için bir taht kurdu. Ön tarafına da perde çekti. 1612

HAYBER GAZÂSI Ehlî merkep eti;Hayber Gazâsı;Mut'a nikâhı BU SEFERDE MUT'A NİKÂHININ VE BİNİT MERKEB ETİNİN YASAK OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ALÎ HADÎSİ Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber günü kadınların Müt'a sûretiyle nikâh edilmesini ve ehlî merkeplerin etinin yenilmesini yasak etmiştir. 1613

HAYBER GAZÂSI Süvarilere verilen ganîmet HAYBER GANÎMETİNDEN GÂZÎYE BİR, ATINA İKİ PAY VERİLDİĞİNE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber günü süvârî gazîlerin atları için iki pay, yayalara bir pay verdi! dediği rivâyet olunmuştur. 1614

HAYBER GAZÂSI  CA'FER-İ TAYYÂR (RADİYA'LLÂHU ANH)IN HABEŞE MUHÂCİRLERİYLE HABEŞİSTAN'DAN DÖNÜŞÜ VE HAYBER'DE RESÛL-İ EKREM'E MÜLÂKÂTI Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş'arîler) Yemen'de iken Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Peygamber ba's olunduğu ve Medîne'ye hicret ettiği haberi bize irişmişti. Biz de ben ve kardeşlerim -ki, biri Ebû Bürde, öbürü de Ebû Rühm'dür; ben kardeşlerimin en küçükleri idim.- Kavmimiz (Eş'arîler) den elli üç kişi refâkatinde Resûlullah cânibine muhâcir olarak (Yemen'den) çıkmıştık. Biz bir gemiye bindik. Fakat (havanın muhâlefetiyle) gemimiz bizi Habeşe hükümdârı Necâşî'nin memleketi sâhiline bıraktı. Orada Ca'fer İbn-i Ebî Tâlib radiya'llahu anh'e kavuştuk. Bir müddet onunla berâber Habeşistan'da kaldık. Nihâyet hepimiz yola çıktık. Ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber'i fethettiği sıra kendilerine kavuştuk. Ordudaki mücâhidlerden bâzı kimseler bize yâni gemi yârânına: - Hicret şerefini kazanmakta biz sizi geçtik! diyorlardı. Bir kere de Esmâ' Bint-i Umeys -ki bizimle Habeşe'den gelenlerden idi- (zevci Ca'fer'le birlikte) Peygamber'in kadını (ve Ömer'in kızı) Hafsa'yı -ki, o da vaktiyle bir muhâcir kafilesi içinde Habeşistan'a hicret etmişti- ziyâret etti. Esmâ' Hafsa'nın yanında iken Ömer radiya'llahu anh de kızının odasına girdi. Ömer Esmâ'yı görünce Hafsa'ya: - Bu kadın kimdir! diye sordu. Hafsa: - Umeys kızı Esmâ' 'dır! dedi. (Ömer Esmâ' 'nın Habeşistan hicretine ve deniz boşluğuna işâret ederek): - A, bu kadın Habeşli Esmâ' mıdır? Vay bu kadın deniz yolcusu Esma' mıdır? diye tekrar tekrar lâtîfe etti. Esmâ' da: Evet! diye tasdîk etti. Ömer Esmâ' 'ya: - Medîne'ye hicret fazîletinde biz sizi geçtik! Biz Resûlullah'a sizden daha lâyık, daha yakın bulunuyoruz! demesi üzerine Esmâ' titizlenerek şöyle müdâfaada bulundu: - Hayır? Siz, hiç öyle değilsiniz! Vallahi Resûlullah ile hicret eden sizlerin Resûlullah açlarını doyurdu, câhillerini okuttu (adam etti). Biz de Habeşistan'da, Resûlullah'a uzaklarda, müslümanlara kinle, adâvetle dolu bir muhitte, bir toprakta azâb ve ıztırâb içinde bulunuyorduk. Bütün bu mezâhimi biz, Allah'ın ve Resûlullah'ın rızâsı uğrunda iktihâm ettik. Ey Ömer! Allah adına yeminler olsun ki, bütün bu dediklerini gidip Resûlullah'a arzedinceye kadar ne bir lokma yemek yiyeceğim, ne bir yudum su içeceğim. Ey Ömer, biz uzak illerde azâb olunuyorduk ve korku içinde yaşıyorduk. (Sizin Peygamber'in sâyesinde saâdet içinde yaşadığınız gibi değil). Bu hakîkatleri şimdi gidip Resûllulah'a arzedeceğim. Resûlullah'a da soracağım (ve cevab isteyeceğim). Ey Ömer! (Şuna emîn ol ki, Resûlullah'a arzederken) ben ne yalan söylerim, ne de dilim yalan söylemeğe tenezzül eder. Bu muhâveremize bir kelime bile ziyâde etmem. Bu sırada Hafsa'nın odasına Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem gelmekle Esmâ': - Yâ Resûla'llah! Ömer şöyle şöyle söyledi, diye hikâye etti. Resûlullah: - Sen ona ne cevab verdin? diye sordu. Esmâ': - Ben de şöyle şöyle cevab verdim! diye müdâfaasını da anlattı. Bunun üzerine Resûlullah: - Bu hususda Ömer bana sizden daha lâyık ve yakın
değildir. Hakîkat şudur ki, Ömer ve Ömer'le hicret eden arkadaşları için (Medîne'ye), bir hicret sevâbı vardır. Ey gemi yoldaşları, emîn olunuz ki, sizin için iki hicret fazîleti vardır (birisi Necâşî'ye, öbürüsü Resûlullah'a. 1615

HAYBER GAZÂSI  RESÛL-İ EKREM'İN EŞ'ARÎLERİ SENÂSI VE GANÎMETTEN PAY VERDİĞİNE DÂİR EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Eş'arî yârânı (Kur'ân ehlidirler. Onlar) ın ben gece vakti (işlerinden yâhud mescidden dönüp) evlerine girdikleri zaman okudukları Kur'ân seslerini pek iyi tanırım. (Sefer hâlinde) onların (ordu içindeki) konak yerlerini de gece vakti (geçerken) Kur'ân seslerinden anlarım. Velev ki ben, Eş'arî (kardeş) lerin indikleri bu konak yerlerini gündüz görmemiş olayım! Eş'arîlerden (düşmanı sözleriyle iknâ eden) hakîm kimse de vardır ki, o, bir süvârî, veya bir düşman müfrezesine kavuştuğu zaman onlara: Arkadaşlarım size burada kendilerine intizâr etmenizi emreder! di (yereke korku)tur. 1616

HAYBER GAZÂSI  RESÛL-İ EKREM'İN EŞ'ARÎLERİ SENÂSI VE GANÎMETTEN PAY VERDİĞİNE DÂİR EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz (Eş'arîler Ca'fer ve ashâbiyle berâber Habeşe'den) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hayberi fethettikten sonra Resûlullah'a gelmiştik. Fakat Resûlullah ganîmetten bize de bir pay ayırdı. Halbuki Hayber fethinde hazır bulunmıyan bizden başka hiçbir kimseye pay ayırmamıştır. 1617


ÖMRETÜ'L-KAZÂ'

 Hz. Peygamber'in Hz. Meymâne ile evlenmesi MEYMÛNE (RADİYA'LLÂHU ANHÂ) İLE İZDİVAC Abdullâh b. Abbâs Gelen rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Meymûne'yi ihramlı iken (Mekke'de) nikâh edip ihramdan çıktıktan sonra da zifâf olmuştur. Meymûne (Serif mevkiin) de vefât etmiştir. 1618


MÛTE GAZÂSI

 Mut'a Savaşı RESÛL-İ EKREM'İN TÂYİN ETTİĞİ ÜÇ KOMUTAN HAKKINDA İBN-İ ÖMER HADÎSİ;BU KOMUTANLARIN ARKA ARKAYA ŞEHÂDETLERİ VE HÂLİD İBN-İ VELÎD (RADİYA'LLÂHU ANH)IN KUMANDAYI ELİNE ALMASI VE MUVAFFAKIYYETLE NETÎCELENMESİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Mûte harbinde Zeyd İbn-i Hârise'yi komutan tâyin edip: Eğer Zeyd katlolunursa Ca'fer komutandır. Ca'fer de katlolunursa Abdullah İbn-i Revâha komutandır, buyurdu. Râvî Abdullah İbn-i Ömer der ki: Bu gâzâda ben de mücâhidler içinde bulundum. Biz Ca'fer İbn-i Ebî Tâlib'i (Şehîd edildikten sonra) maktuller arasında aradık. Onun vücûdunda doksan bu kadar süngü ve ok yarası bulduk!. 1619

MÛTE GAZÂSI Ca'fer b. Ebî Tâlib'in şehit oluşu;Kelime-i tevhîd söyleyen öldürülmez RESÛL-İ EKREM'İN LÂ İLÂHE İLLÂ'LLÂH DİYEN ÖLDÜRÜLMEZ HAKKINDAKİ ÜSÂME İBN-İ ZEYD HADİSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bizi (Cüheyne kabîlesinden) Hurka üzerine (cihâda) göndermişti. Sabah vakti düşmana mülâkî olup onları inhizâma uğramıştık. Ensâr'dan bir mücâhidle ben Fezârîlerden (Mirdas İbn-i Nehîk adlı çoban) bir kişiye kavuştuk. Fezârî bizi görünce aklı başından giderek şuursuz bir halde: Lâ ilâhe illâ'llah! dedi. Bunun üzerine Ensârî arkadaşım çekildi. Fakat ben kargımı Fezârîye yerleştirdim, nihâyet öldürdüm. Medîne'ye geldiğimizde bu vâkıa Resûlullah'a erişmiş. Resûlullah bunu duyunca bana: - Ey Üsâme! Bu adamı Lâ ilâhe illâ'llah dedikten sonra niçin öldürdün? diye sordu. Ben de: - O, ölümden kaçmak için söyledi! dedim. Resûlullah ise, bu: Niçin öldürdün? suâlini hiç durmadan tekrâr ediyordu. Üsâme (mübâlâğa edip) nihâyet ben: Keşke bugünden önce müslüman olmayaydım? temennîsinde bulundum, demiştir. 1620

MÛTE GAZÂSI Gazâ kumandanları SELEME İBN-İ EKVA'IN RESÛLULLÂH MAİYETİNDEKİ GAZÂLARI Seleme İbn-i Ekva' Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber yedi gazâda bulunup düşmanla cenk ettim. Resûlullah'ın techîz edip gönderdiği seriyyelerden dokuz seriye içinde de gazâya gittim. Bu seriyyelerden birisinde bize Ebû Bekir komutan olmuştu. Bir kere de Üsâme İbn-i Zeyd radiya'llahu anhümâ. 1621

ıÜüMEKKE'NİN FETHİ GAZÂSI

 Mekke fethi MEDÎNE'DE TOPLANAN ORDU MEVCÛDU ON BİN OLDUĞUNA DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Mekke'nin fethi seferine) Medîne'den Ramazan (ın onun) da çıktı. Kendisiyle berâber on bin mücâhid vardı. Bu hareket (târihi) Medîne'ye kudûmundan i'tibâren sekizinci yılın başında ve altı ay geçedir. Bu târihte Resûlullah maiyetindeki müslümanlardan techîz edilen ordusiyle berâber Mekke'ye doğru yollandı. Kendisi oruç tutuyordu. Ashâbı da oruçlu idiler. Kedîd mevkiine varınca -ki, bu Usfân ile Kudeyd arasında bir sudur.- Resûlullah iftar etti. Mücâhidler de iftar ettiler. 1622

MEKKE'NİN FETHİ GAZÂSI Huneyn savaşı;Savaşta oruç SEFERİYKEN ORUÇ TUTULMAYACAĞI HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Huneyn seferine Ramazan'da çıktı. Halk muhtelifti: Kimi oruçlu, kimi oruçsuzdu. Resûlullah (sefere çıkarken) devesine binince içi süt veyâhud su dolu bir kab istedi. Onu eline aldı, yâhud râhilesine koydu. Sonra halkın yüzüne baktı. Bunun üzerine oruçsuz olanlar oruçlulara: Artık orucunuzu bozunuz! dediler. 1623

MEKKE'NİN FETHİ GAZÂSI Mekke fethi GECE PEYGAMBER EMRİYLE YER YER ATEŞ YAKILMASI VE KUREYŞ'E İSLÂM ORDUSUNUN KUDÛMU BİR ŞEHR-ÂYÎN İLE BİLDİRİLMESİ;EBÛ SÜFYÂN'IN GECE YAKALANMASI VE MÜSLÜMÂN OLMASI;FERDÂSI GÜN ORDUNUN HAREKETİNİ HAYRANLIKLA SEYRETMESİ;PEYGAMBER'İN BAYRAĞI HACUN MEVKİİNE DİKİLDİ;KOMUTANLARA MEKKE'YE NASIL GİRECEKLERİ HAKKINDA TA'LÎMÂT Urve b. Zübeyr Şöyle rivâyet olunmuştur: Mekke'nin fethi yılında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Medîne'den hareket edince bu haber Mekke'de Kureyş arasında hemen duyuldu. (Kureyş eşrâfından) Ebû Süfyân, Hakîm İbn-i Hizâm, Büdeyl İbn-i Verka' Resûlullah'ın hareketine dâir haber almak üzere Mekke dışına çıktılar. Medîne'ye doğru yönelip tâ Merrü'z-Zahrân'a kadar yürüdüler. Bir de burada (gece vakti) birçok ateşler yakıldığını gördüler. Bu ateşler hacıların Arafat'ta arefe gecesi yaktıkları ateşlere benziyordu. Bu müthiş ateşle karşılaşan Ebû Süfyân (hayret) ederek: Bu ne ateştir! Vallahi, hakîkaten arefe gecesi ateşlerine benziyor! dedi. Büdeyl İbn-i Verka' da: (Huzâî) Ömer ve oğullarının ateşleri olduğuna hükmetti. Ebû Süfyân: Hayır, Huzâîlerin ateşi bundan çok azdır! diye karşıladı. Bu sırada Resûlullah'ın muhâfızlarından bir kısmı Ebû Süfyân ile arkadaşlarını gördüler ve yetişip bunları yakalayarak Resûlullah'ın huzûruna getirdiler. Ebû Süfyân hemen müslüman oldu. Resûlullah Merrü'z-Zahrân'dan hareket ederken Abbâs'a: - Sen Ebû Süfyân'ı al, ordunun geçeceği yolun dar bir yerine götür de süvârîlerin izdihâmını, İslâm ordusunun ihtişâmını görsün! buyurdu. Abbâs da öyle dar bir geçit yerine oturttu. (Ordu harekete başlayınca) Arab kabîleleri Resûlullah ile berâber alay alay Ebû Süfyân'ın önünden geçmeğe başladılar: Önce bir alay (alay sancağı ile) geçti. Ebû Süfyân Abbâs'a: Bu alay hangi kabîledir? diye sordu. Abbâs: Gıfâr kabîlesidir! dedi. Ebû Süfyân: Benimle Gıfâr arasında ne münâsebet ve adâvet var ki buraya kadar geliyor? diye hayretini bildirdi. Sonra Cüheyne kabîlesi (sancağı ile) geçti. Ebû Süfyân evvelki gibi sordu. Sonra Sa'd İbn-i Huzeym geçti. Bunu da öyle sordu. Sonra Süleym kabîlesi sancağiyle geçti. Yine o sûretle sordu. Nihâyet Ebû Süfyân'ın ömründe eşini görmediği hamâset örneği bir ketîbe karşı geldi. Abbâs'a: Bu alay hangi kabîledir? diye sordu: Abbâs: Ensâr'dır! dedi. Ensâr'ın başında Sa'd İbn-i Ubâde bulunuyordu. Ensâr'ın bayrağını taşıyordu. Sa'd İbn-i Ubâde, (Uhud ve Ahzâb baş komutanı) Ebû Süfyân'ın önünden geçerken: Ey Ebû Süfyân, bugün Melhame (en büyük harb ve kıtâl) günüdür; bugün Kâ'be'de kan dökmek helâl kılındığı bir gündür! dedi. (Bu mehâbetli hitabtan sarsılarak) Ebû Süfyân, Abbâs'a: Ey Abbâs, bugün senin Kâ'be'yi ve Mekke halkını ve beni himâye edeceğin güzel bir gündür! dedi. Sonra bir alay daha geldi. Bu alay (sayıca) alayların en azı idi. (Bu da Resûlullah'ın mevkibi idi). Bu mevkibde Resûlullah ile (Muhâcir ve Ensâr'dan bir kısım) Ashâbı bulunuyordu. Resûlullah'ın sancağını da Zübeyr İbni'l-Avvâm çekiyordu. Resûlullah Ebû Süfyân'ın önünden geçerken, Ebû Süfyân: - Yâ Resûla'llah! Sa'd İbn-i Ubâde'nin ne söylediğini duydunuz mu? dedi. Resûlullah: - Sa'd ne söyledi? diye sordu. Ebû Süfyân: - Şöyle şöyle söyledi! diye Sa'd İbn-i Ubâde'nin sözlerini haber verdi. Resûlullah: - Sa'd yanlış söylemiştir. Bugün Allah'ın (ezan sesleriyle) Kâ'be'ni şânını i'lâ edeceği bir gündür. Bugün Kâ'be'nin (Tevhîd libâsiyle) kisveleneceği bir gündür! buyurdu. (Resûl-i Ekrem Kasvâ adlı devesine binmişti. Etrâfında tekbîr sesleri göklere yükseliyordu. Resûlullah'ın mevkibi ve ordusu bu sûretle yürüdü). Hadîs'in râvîsi Urve der ki: Resûl-i Ekrem, bayrağının Hacun mevkiine dikilmesini (Zübeyr'e) emretti. 1624

MEKKE'NİN FETHİ GAZÂSI Mekke fethi RESÛL-İ EKREM'İN DEVE ÜSTÜNDE FETİH SÛRESİ OKUYARAK MUHTEŞEM BİR MEVKİBLE KÂ'BE MESCİDİNE KUDÛMU Muâviye b. Ebî Süfyân Şöyle rivâyet edildiğini işittim! dediği rivâyet olunmuştur: Mekke'nin fethi günü Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i devesi üzerinde gördüm. O, sesini işittirecek derecede yükselterek Fetih Sûresi okuyordu. Râvî Muâviye der ki: Halkın etrâfıma toplanması düşüncesi olmasaydı Abdullah İbn-i Mugaffal'ın (Resûlullah'ın okuyuşunu hikâye ederken) sesini yükselttiği gibi ben de yükseltirdim. 1625

MEKKE'NİN FETHİ GAZÂSI Huneyn savaşı;Mekke fethi KÂ'BE ETRÂFINDA DİKİLİ BULUNAN 360 PUT RESÛL-İ EKREM TARAFINDAN DEĞNEKLE DOKUNULARAK BİRER BİRER YERE SERİLDİĞİNE DÂİR İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ;KÂ'BE'NİN İÇİNİN DE BU ASIRDÎDE PUTLARDAN TEMİZLENİŞİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre şöyle demiştir: Mekke'nin fethi günü Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Harem-i Şerîfe) girdi. Halbuki Kâ'be'nin etrâfında ibâdet için dikilmiş (kurşunla tahkîm edilmiş) üç yüz altmış put vardı. Resûllah elindeki değnekle bunlara dürtüyor ve şöyle diyordu: Hak geldi, bâtıl gitti, helâk oldu. Hak geldi, halbuki (ölen bâtıl) ne îcâda, ne de öleni diriltmeye muktedir değildir. 1626

MEKKE'NİN FETHİ GAZÂSI Mekke fethinin Arabistan'daki akisleri ARAB KABÎLELERİNİN TAKIM TAKIM MÜSLÜMAN OLMAYA BAŞLAMASI Amr İbn-i Selime Rivâyete göre şöyle demiştir: Biz âile ve kabîlece halkın yol uğrağı bir yerde oturduk. Bize kervanlar uğrarlardı. Biz de yolculara: - Bu insanlara ne oluyor? Şu kişiye (Resûlullah'a) ne oluyor? diye sorardık. Onlar da bize: - O zat, Allah kendisini Peygamber gönderdi, ve ona vahyetti sanır. Yâhud Allah şu kitabı ona vahyetti sanır! di(ye Resûlullah'tan öğrendikleri bâzı âyetleri bize haber veri)rlerdi. Ben de o sözü (Kur'ân'ı) ezberledim. Sanki o âyetler gönlüme yapışmış (nakşolunmuş) du. Esâsen (Kureyş'den başka) Arab kabîleleri de Müslümân olmak için Mekke'nin fethini gözlüyorlardı. Ve: - Peygamberlik iddiaeden bu adamı kendi kavmi (Kureyş) ile başbaşa kendi hallerine bırakınız! Eğer o, Kureyş'e galib gelirse hiç şüphesiz o, sözünde doğru hak bir Peygamber'dir! derlerdi. Vaktâki, Mekke fâtihleri muzaffer oldular, bütün Arab kavmi İslâm câmiasına koştu. Babam (Selime) de kavmimle berâber Müslüman olmağa can attı. Mekke'den dönüp gelince bize: - Vallahi ben size bir hak Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanından geliyorum; o, bize: Filânca namazı şu vakitte kılınız! di (ye bütün namaz vakitlerini bildir)di. Namaz vakti gelince de biriniz ezân okusun ve Kur'ân'ı en çok bileniniz size imâmet etsin! buyurdu, dedi. Bunun üzerine kabîle halkı batkılar. İçlerinde benden çok Kur'ân bilen bir kimse bulunmadı. Çünkü ben köyümüze uğrayan kervanlardan Kur'ân öğrenmiş bulunuyordum. Bu cihetle kabîle halkı beni önlerine imâmete geçirdiler. Halbuki ben o sırada altı, yâhud yedi yaşında çocuktum. Üzerimde de (elbîse olarak yalnız) bir bürde vardı. Secde ettiğimde avret yerinden yukarı toplanır (açılır) dı; bu hâli gören kabîlemizden bir kadın (cemâate hitâb ederek): - İmâmınızın kılığını gözümüzden örtseniz a! dedi. Bunun üzerine cemâat (Ummân kumaşı) satın alıp bana bir gömlek biç (ip dik) diler. Bu gömleğe sevindiğim kadar hiç bir şey ile ferahlanmadım. 1627

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder