Bölüm 11
HUNEYN SEFERİ
Harp yaralıları HUNEYN SEFERİNE DAİR HADİS Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ Rivâyete göre müşârün-ileyhin kolunda bir kılıç darbesi (nin eseri) vardı. Abdullah: Ben bu yarayı Huneyn günü Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber muhârebede bulunduğum sırada vurularak aldım, demiştir. 1628
HUNEYN SEFERİ Evtas gazâsı EVTAS GAZÂSI VE EBÛ ÂMİR'İN ŞEHÂDETİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Huneyn gazâsından fâriğ olduktan sonra (amucam) Ebû Âmir'i bir fırka asker üzerine komutan yaparak Evtâs'a gönderdi. Ebû Âmir, (birkaç bin düşmanla buraya kaçıp gelen düşman komutanlarından) Düreyd İbn-i Sımme ile burada karşılaştı. Vuku' bulan muhârebede Düreyd katlolundu. Askerlerini de Allah hezîmete uğrattı. Ebû Mûse'l-Eş'arî (rivâyetine devâm ederek) der ki: Resûlullah beni de (amucam) Ebû Âmir ile berâber göndermişti. Bu sırada Ebû Âmir'in dizine Cüşem kabîlesinden birisi tarafından bir ok atılmıştı. Okcu okunu Ebû Âmir'in diz kapağına yerleştirmişti. Hemen ben Ebû Âmir'e koştum: Ey amuca, sana kim ok attı? diye sordum. Ebû Mûsâ'ya (bana): işte ok atan katilim şudur! diye gösterdi. Ben hemen katile doğru koştum, yetiştim. Katil beni görünce dönüp kaçmağa başladı. Ben herifi ta'kîb ettim. Hem koşuyor, hem: (kaçmaktan) utanmaz mısın, niçin durmuyorsun? diye haykırıyordum. Herif kaçmaktan vazgeçti, (bana döndü). Her ikimiz kılıcımızla vuruşmağa başladık. En sonu hasmımı öldürdüm. Sonra (Ebû Âmir'in yanına geldim): Ey Ebâ Âmir, Allah düşmanını öldürdü! dedim. Amucam bana: Şu oku dizimden çek, çıkar! dedi. Ben de hemen çıkardım. Fakat okun yerinden pek çok su boşandı, (Amucam hayâtından ümîdin kesti.) Bana: Ey kardeşim oğlu! Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e selâm söyle ve bana istiğfâr etmesini ricâ et! dedi ve beni kendi yerine mücâhidler üzerine komutan yaptı. Az bir zaman yaşayıp sonra vefât etti. (Evtâs seferinden) dönüp geldiğimde hâne-i Saâdet'de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna girdim. Resûlullah hasırdan örülmüş ve üzerine (ince) şilte serilmiş bir taht üstünde yatıyordu. Hasırın örgüleri vücûdunun arkasına ve iki tarafına iz etmiş bulunuyordu. Ben, Resûlullah'a zaferimizi ve Ebû Âmir'in şahâdetini ve: Resûlullah benim için istiğfâr etsin! diye vasıyet ettiğini arzettim. Bunun üzerin Resûlullah abdest suyu istedi ve abdest aldı. Sonra ellerini kaldırıp: Allah'ım, kulcağızın Ebû Âmir'i yarlığa! diye duâ etti. Duâ ederken (ellerini o kadar kaldırmıştı ki) ben, iki koltuğunun beyazlığını gördüm. Sonra Resûla'llah, benim için de mağfiret dile! diye ricâ ettim. Resûlullah benim için de: Rabb'im, Abdullah İbn-i Kays'ın günâhını afveyle, ve kıyâmet gününde onu en âlî ve güzel makama koy! diye duâ buyurdu. 1629
HUNEYN SEFERİ Tâ'if Gazâsı TÂİF'İN MUHÂSARASI HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Ümm-i Seleme Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Tâif'in muhâsarası sırasında) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem yanıma gelmişti. O sırada yanımda (kardeşim Abdullah İbn-i Ümeyye ile kölesi) Muhannes bulunuyordu. Bir de işittim ki, Muhannes, kardeşim Abdullah'a (hayâsızca) şöyle söylüyordu: Ey Abdullah! Doğru söyle! Allah yarın size Tâif'in fethini müyesser kılarsa sana gereken Gaylân'ın (şişman) kızını yakalamaktır. O kız ki (semizlikten karnı) dört büklüm karşılar, sekiz büklümle de arkaya döner! Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Bu makule adamlar, bir daha yanınıza sakın girmesin! buyurdu. 1630
HUNEYN SEFERİ Tâ'if Gazâsı TÂİF'İN MUHÂSARASI HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Tâif seferinde Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şehri günlerce muhâsara ettiği halde Benî Sakîf'ten hiçbir mağlûbiyet haberi gelmemişti. Bu cihetle Resûlullah (bâzı Ashâbiyle istişâre ederek): İnşâ-Allah yarın döneceğiz! diye (muhasaraya son vereceğini) orduya i'lân etmişti. Fakat bu haber mücâhidlere ağır gelerek: Tâif'i fethetmeden nasıl gideriz? diye i'tirâz ettiler. -Râvî Süfyân bir kere de: nasıl döneriz? diye rivâyet etmiştir-. Bu i'tirâz üzerine Resûl-i Ekrem: Öyle ise yarın sabah harbe hazır olun! buyurdu. Ferdâsı sabah harb başladı. (Düşman müthiş müdâfaada bulundu. Attığı ok, taş, kızgın demir çivilerle) Ashâb'dan pek çoğu yaralandı. Bunun üzerine Resûlullah: İnşâ-Allah yarın döneceğiz! buyurdu. Bu def'a bu karar onları sevindirdi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de Ashâb'ın bu meserretine güldü. 1631
HUNEYN SEFERİ Babadan başkasına intisap TÂİF MUHÂSARASINDA EBÛ BEKRE (RADİYA'LLÂHU ANH) MENKABESİ Sa'd b. Ebî Vakkâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittik, dedikleri rivâyet olunmuştur: Her kim babasından başka bir kimseye -babası olmadığını bile bile- intisâb eder (de: babamdır! der) se o kimseye Cennet haram olur. 1632
HUNEYN SEFERİ Tâ'if Gazâsı TÂİF MUHÂSARASINDA EBÛ BEKRE (RADİYA'LLÂHU ANH) MENKABESİ Sa'd b. Ebî Vakkâs (Sa'd İbn-i Ebî Vakkas ile Ebû Bekre hadîsinin) diğer bir rivâyet tarîkında şöyle vârid olmuştur: Bu iki râvîden birisi (Sa'd İbn-i Ebî Vakkas,) Allah yolunda iki ok atan kimsedir. Öbürüsü (Ebû Bekre) de Tâif halkı (kölelerinden müslüman olanlar) içinde Tâif kalesinin üstüne çıkmış (ve orada makara ile aşağı inmişti). Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna gelmişti. Yine bu hadîsin diğer bir rivâyet tarîkında: Ebû Bekre Tâif'ten kaçan yirmi üç müslümanın üçüncüsü olarak Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelmişti, deniliyor. 1633
HUNEYN SEFERİ Tâ'if Gazâsı PEYGAMBERİMİZİN EBÛ MUSA VE BİLÂL'E MÜŞDESİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Gelen rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Tâif seferinden dönüşünde) Mekke ile Medîne arasında Ci'râne mevkiine nâzil olduğunda ben Resûlullah'ın huzûrunda bulunuyordum. Bu sırada Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir a'râbî geldi. Ve: - Bana verdiğin sözü hâlâ yerine getirmiyecek misin? dedi. Resûlullah: - (Ganîmet malını yakında taksîm edeceğimi, biraz sabredersen sevab kazanacağını) sana müjdelerim! buyurdu. Bedevî arab: - Bu müjdeleri bana vere vere çoğalttın, dedi. Bunun üzerine Resûlullah asabîleşen bir kimse hey'etinde Ebû Mûsa ile Bilâl'e dönerek: Bu bedevî verdiğim müjdemi reddetti, siz kabûl ediniz! buyurdu. Ebû Mûsâ ile Bilâl de: Kabûl ettik! dediler. Sonra Resûlullah içi su dolu bir bardak, bir kap istedi. Bu kap içinde ellerini ve yüzünü yıkadı. (Ağzındaki bir miktar suyu da) buna ilâve etti. Sonra Ebû Mûsa ile Bilâl'e: Bu sudan içiniz ve yüzünüze, göğsünüze sürünüz! Size müjde veririm, buyurdu. Ebû Mûsâ ile Bilâl de su kabını aldılar. Ve Resûlullah'ın emri vechile yaptılar. Resûlullah'ın kadını Ümm-i Seleme perde arkasından: - Oğullarım, o sudan ananıza da ikrâm ediniz! diye seslendi. Onlar da ondan bir miktar Ümm-i Seleme'ye ikrâm ettiler. 1634
HUNEYN SEFERİ Huneyn savaş ganimetlerinin taksimi;Müellefe-i Kulûb HUNEYN GANÎMETİNİN TAKSÎMİ DAİR ENES İBN-İ MÂLİK (RADİYA'LLÂHU ANH)HADİSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre şöyle demiştir: (Huneyn ganîmetinin sûret-i taksîmi hakkında Ensâr'ın i'tirâzı üzere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ensâr'dan çoklarını (bir çadır altında) topladı. (Îrâd ettiği hutbesinde ezcümle) şunları söyledi: Şüphesiz ki, Kureyş câhiliyyet devrine yakındır. Ve (harb görmüş) musîbet-zededir. İstedim ki, onların bu bozuk vaziyetlerini düzelteyim, ve bu sûretle onları (İslâm harîmine) ısındırayım. (Bunun için onlara çok pay verdim). Siz memnûn olmaz mısınız ki, herkes aldığı dünyâlıkla (âilesine) dönüp giderken, siz, Resûlullah ile birlikte evlerinize dönüp gidesiniz?. Ensâr (bir ağızdan): - Râzıyız, memnûnuz yâ Resûla'llah! diye bağrıştılar. Bunun üzerine Resûlullah: - Ey Ensâr! İnsanlar açık bir vâdîye sülûk etseler de Ensâr dar bir dağ yolunu ihtiyâr etse muhakkak ben dar veya bol Ensâr'ın yolunda giderim! buyurdu. 1635
HUNEYN SEFERİ Benî Cezîme seriyyesi YANLIŞ BİR İCTİHAD İLE ESİRLERİN KATLİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hâlid İbn-i Velîd'i (üç yüz elli kişilik bir kuvvetle) Benî Cezîme üzerine gönderdi. Hâlid İbn-i Velîd bunları İslâm'a da'vet etti. Fakat bunlar: "Biz müslümân olduk!" demesini beceremediler. Bunun yerine: "şirkten çıktı, müslüman olduk!" demeğe başlamışlardı. Bunun üzerine Hâlid bunlardan bir kısmını öldürmeğe, bir kısmını da esîr etmeğe başladı. Ve seriyyede bulunan herkese kendi esîrini öldürmesini emretti. Şimdi ben: Vallahi esîrimi öldürmem. (Muhâcir ve Ensâr) arkadaşlarımdan hiçbirisi de öldürmiyecektir! dedim. (Benî Süleym ise öldürmüşlerdi). Sefer sonunda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna vardığımızda bu hâli arzettik. Bunu duyunca Resûlullah elini kaldırarak iki kere: Allah'ım Hâlid'in işlediği şu işten Sana sığınırım! diye duâ etti. 1636
HUNEYN SEFERİ Âmire itâat ABDULLÂH İBN-İ HUZÂFE KOMUTASINDAKİ SERİYYE-İ ENSÂRÎ Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir müfreze hazırlayıp Ensâr'dan birisini (Abdullah İbn-i Huzâfe'yi) komutan ta'yîn ederek göndermişti. Ve mücâhidlere, komutanlarına itâat etmelerini emretmişti. (Her nasılsa yolda) emîr, maiyyeti (nin bâzı harektleri)ne sinirlenerek: - Resûlullah size, bana itâat etmenizi emretmedi mi? diye sordu. Onların da: - Evet emretti! demeleri üzerine: Haydi bana odun toplayınız! dedi. Mücâhidler odun topladılar. Bu def'a da: Odunu ateşleyiniz! emrini verdi. Mücâhidler odunu yakınca da: - Bu ateşe giriniz! diye emretti. Şimdi (askerin bir kısmı) girmeğe hazırlanmışlardı. Fakat öbür kısmı onları tutarak: - Ne yapıyorsunuz? Biz, ateşten Resûlullah(ın himâyesin)e sığınmış kimseleriz! di(yerek onları önle)yorlardı. Onlar bu muhâvereye devâm ederken nihâyet ateş söndü. Komutanın da sinirleri yatıştı. Bu vâkıa Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e irişince: - Eğer mücâhidlere bu ateşe girselerdi kıyâmet gününe kadar ateşten çıkamazlardı. (Çünkü âmire) itâat, ma'kul ve meşrû' olan emirler hakkındadır! buyurdu. 1637
HUNEYN SEFERİ Kur'ân-ı Kerîm okumak;Mürtedlerin öldürülmesi;Nâfile ibâdeti tâkat dâhilinde yapmak MUÂZ İLE EBÛ MÛSÂ'NIN YEMEN VÂLİLİĞİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ebû Mûsâ ile Muâz İbn-i Cebel'i Yemen'e (vâli, hâkim, zekât âmili) göndermişti. Yemen iki mıntıka olup Resûlullah bunlardan her birisini bir mıntıkaya me'mûr etmişti. Sonra (bunlara verilen ta'lîmât cümlesinden olarak): halka kolaylık gösteriniz de zora koşmayınız ve müjde veriniz; (mûnis olunuz) da ürkütmeyiniz! buyurdu. Sonra bunlardan her biri me'mûriyet mahalline gitti. Alî (rivâyetine devamla) der ki: Bu ikisinden her birisi kendi mıntıkasını dolaşıp arkadaşının mıntıkasına yaklaştığında arkadaşını (ziyâretle) dostluğunu yenilemek ve ona âsanlık temennî etmek i'tiyâdında idiler. Bir kere Muâz kendi mıntakasını dolaşıp arkadaşı Ebû Mûsâ'nın vilâyetine yaklaştığında devesine binerek dostunu ziyârete gitmişti. Ebû Mûsâ'nın bulunduğu yere vardığında onu bir yere oturmuş, etrâfına da bir sürü halk toplanmış bir vaziyettebuldu. Aynı zamanda yanında iki eli boğazına bağlı birisinin durduğunu gördü. Muâz (bu garib vaziyeti istiknâh ederek) Ebû Musâ'ya: - Ey Abdullah İbn-i Kays (Ebû Mûsâ'nın adıdır) bu ne iştir? diye sordu. Ebû Mûsâ: - Bu elleri bağlı duran (yehûdî) bir kişidir. Müslümân olduktan sonra irtidâd etmiştir! dedi. Muâz İbn-i Cebel de: - Bu mürted öldürülmedikçe devemden inmem! dedi. Ebû Mûsâ: Bunun katli için mi geldin, haydi in! dediyse de Muâz: Bu mürted öldürülünceye kadar inmem! di(ye ısrâr et)di. Bunun üzerine Ebû Mûse'l-Eş'arî'nin emri ile mürted yehûdî öldürüldü. Sonra da Muâz devesinden indi. (Esnâ-yı sohbette) Muâz, Ebû Mûsâ'ya: - Kur'ân (hatmin)i nasıl ve ne zaman okursun? diye sordu. Ebû Mûsâ da: - Günün müteaddid zamanlarına ayırarak okurum. (Bir saatte ve bir def'ada okumam) dedi. Bu def'a da Ebû Mûsâ: - Ey Muâz! Ya sen nasıl okursun? diye sordu. O da: - Ben gecenin ilk zamânında uyurum. Sonra uykumdan bir kısmını uyumuş olarak kalkarım ve Allah'ın takdir buyurduğu kadar Kur'ân okurum. (Ve namaz kılarım). Namazımda Allah'tan sevab umduğum gibi uykum husûsunda da Allah'dan sevab umarım! dedi. 1638
HUNEYN SEFERİ İçki;Uyku HER SEKİR VEREN ŞEY HARAMDIR Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ebû Mûse'l-Eş'arî'yi Yemen'e gönderirken Resûlullah'a Yemen'de yapılan içkiler(in şer'î mâhiyetlerin) den sormuştu. Resûlullah da: - Bu içkiler nedir? dedi. Ebû Mûsâ da: - Biti' (denilen baldan ma'mûl içki) ile Mizr (denilen darı, arpa ve mısırdan yapılan içki) dir! diye cevâb verdi. Resûl-i Ekrem (umûmî bir düstûr olarak): - Her sekir veren şey haramdır! buyurdu. 1639
HUNEYN SEFERİ Yemen seriyyeleri HAZRET-İ ALÎ'NİN GANÎMET MALI İÇİN YEMEN'E GÖNDERİLMESİ Berâ' b. Âzib Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlulah salla'llahu aleyhi ve sellem bizi Hâlid İbn-i Velîd ile berâber Yemen'e göndermişti. Bundan sonra da Alî İbn-i Ebî Tâlib'i, Hâlid İbn-i Velîd'in yerine gönderdi. Ve Alî'ye: Evvelce Hâlid İbn-i Velîd'in yanında Yemen'e giden mücâhidlere i'lân et; Bunlardan seninle berâber düşman ta'kîbine gitmek istiyenler, gidip ta'kîb etsinler, (yeni ganîmetten müstefîd olsunlar) dileyenler de gitmeyip dönsünler! buyurdu. Bu emir üzerine ben de Alî ile berâber düşman ta'kîb edenler arasında bulundum. Berâ' İbn-i Âzib (rivâyetine devamla) der ki: Bu seferde ben pek çok okıyye para iğtinâm ettim. 1640
HUNEYN SEFERİ Ganîmet mallarından kumandan hissesi HAZRET-İ ALÎ'NİN GANÎMET MALI İÇİN YEMEN'E GÖNDERİLMESİ Büreyde b. el-Husayb-ı Eslemî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Haccetü'l-Vedâ' 'dan önce) Alî'yi (ganîmet malının) beşte birini almak için (Yemen'e) Hâlid İbn-i Velîd'e göndermişti. Bu seferde ben de Alî'den hoşlanmaz oldum. Çünkü Alî (ganîmetten hissesine bir câriye almış, sabahleyin de) gusletmişti. Ben de sinirlenerek Hâlid İbn-i Velîd'e: Şu Alî'yi görmüyor musun (bak ne yaptı?) dedim. En sonu Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna geldiğimizde Alî'nin bu hareketini Resûlullah'a da arzettim. Bunun üzerine Resûlullah: Ey Büreyde, Alî'ye sinirleniyor musun? buyurdu. Ben de: Evet! diye tasdîk ettim. Resûlullah: Hayır Alî'ye darılma!. Çünkü onun ganîmet malının beşte birindeki hissesi, aldığı câriyeden daha çoktur, buyurdu. 1641
HUNEYN SEFERİ Falcı;Müellefe-i Kulûb;Yemen seriyyeleri HAZRET-İ ALÎ'NİN GANÎMET MALI İÇİN YEMEN'E GÖNDERİLMESİ;YEMEN GANÎMETİNİN TAKSÎMİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Alî İbn-i Ebî Tâlib radiya'llahu anh Yemen'den Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e tabaklanmış bir meşin içinde henüz toprağından tasfiye edilmemiş altın cevheri göndermişti. Ebû Saîd (rivâyetine devâm ederek) der ki: Resûlullah bu altın cevherini şu dört kişi arasında paylaştırdı: Uyeyne İbn-i Bedir, Akra' İbn-i Hâbis, Zeydü'l-Hayl. (Râvî der ki:) dördüncüsü ya Alkame idi, yâhud Âmir İbn-i Tufeyl idi Peygamber'in Ashâbından bir kişi (bu taksîme i'tirâz ederek): Bu ihsâna biz bunlardan müstahak idik, demişti. Bu söz, Resûlullah'a erişince: (Acâib?) siz bana i'timâd etmiyor musunuz? Ben göktekilerin bile emîniyim! Sabah, akşam bana gök yüzünün haberi (vahiy) geliyor! buyurdu. Bunun üzerine -iki gözü çökük, yanağının iki elmacığı çıkık, alnı yüksek, gür sakallı, başı traşlı, izârını yukarı çemremiş (tam vahşî ve mürtecî)- bir kişi ayağa kalkıp: - Yâ Resûla'llah, Allah'tan kork! demişti. Resûlullah onu: - A hortlayası kişi! Ben, yeryüzündeki insanların Allah'tan korkmağa lâyık (ve en çok korkan)ı değil miyim? cevâbiyle karşıladı. Sonra bu kişi arkasına dönüp gitti. Hâlid İbn-i Velîd: - Yâ Resûla'llah (izin ver de) şunun kafasını vurayım! dedi. Resûlullah: - Yok vurma! Bunun da ileride namaz kılan bir kişi olması umulur! buyurdu. Bunun üzerine Hâlid: - Yâ Resûla'llah! Namaz kılanlardan öyle kimseler vardır ki, onlar gönüllerinde olmıyan şeyi dilleriyle söylerler, dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - (Ey Hâlid) ben nâsın kalblerini açmağa, karınlarını yarmağa me'mûr değilim! buyurdu. Râvî der ki: Sonra Resûlullah o (mürtecî) kişi dönüp giderken arkasından bakıp şöyle buyurdu: - Şunun soyundan öyle bir nesil türeyecektir ki, onlar her zaman güzel sesle Allah Kitâbı'nı okuyacaklar. Fakat Kur'ân'ın halâveti onların hançerelerini ileri geçmiyecektir. Onlar -ok avı (sür'atle delip) çıktığı gibi- dinden çıkacaklar! Râvî Ebû Saîd der ki: Öyle sanıyorum ki, sonra Resûlullah: "Eğer ben bunların zamânına yetişmiş olsaydım Semûd (ve Âd kavimlerin) in (toptan) helâk olduğu gibi muhakkak bunları (toptan) öldür (mesini Allah'tan dile)rdim!" buyurdu. Cerîr (İbn-i Abdillah Becelî) radiya'llahu anh hadîsi ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Cerîr'e: Şu Zü'l-Halasa'dan gönlümü rahatlandırmaz mısın? dediği yukarıda geçti. Buhârî buradaki rivâyetinde de şu ma'lûmâtı verdi: Cerîr der ki: Zü'l-Halasa Yemen'de Has'am ile Becîle kabîleleri arasında bir beyt idi. İçinde dikilmiş bir taş vardı. Ona ibâdet olunur (, kurban kesilir)di. Cerîr, Yemen'e vardığında bu put ma'bedinde (muhâfız) birisi oklarla (hayır ve şerden) kısmet arıyordu, (falcılık ediyordu). Bu falcıya: Haberin olsun Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (in me'mûru) şuradadır. Eğer senin fal attığını görürse boynunu vurur!denildi. -Râvî der ki:- Falcı fal oklarını atmakla meşgul olduğu sırada Cerîr cürüm üstüne çıkageldi. Ve falcıya: Şimdi sen ya bu okları kırar ve "Lâ ilâhe illâ'llah" diye şehâdet getirirsin, yâhud senin boynunu vururum! dedi. Muhâfız falcı hemen fal oklarını kırdı. Ve şehâdet getirdi. (Cerîr şirk ma'bedini yaktı, yıktı). 1642
ZÜ'L-HALASA GAZÂSI
Hz. Ebûbekr'in halifeliği;Zü'l-Halasa Seferi BU SIRADA PEYGAMBER'İN VEFÂTI;YEMEN MÜLÛKÜNDEN ZÛ-KELÂ' VE ZÛ-AMR'İN MÜSLÜMÂN OLMALARI Cerîr b. Abdullâh el-Becelî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Yemen'de bulundum. (Avdet ederken) Yemen ahâlîsinden iki kişiye kavuştum ki: Zû-Kelâ' ve Zû-Amr idi. (Yol üstü) bunlara Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (in menkabelerin) den haber veriyordum. Bunlardan Zû-Amr bana: Sen sâhibin Resûlullah'ın hal ve şânından haber verinsen (ben de sana haber vereyim ki) o üç gündenberi ölmüş bulunuyor, dedi. Bunlar benimle berâber (Medîne'ye) yollandılar. Yolun bir merhalesinde bulunduğumuz sırada Medîne tarafından birkaç süvârî bize yaklaştı. Bunlara (bu acı haberi) sorduk. Onlar da: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (ebediyet âlemine) alındı. Ve Ebû Bekir halîfe intihab olundu. (Bu intihabtan) halk memnundur! dediler. Bunun üzerine Zû-Kelâ' ile Zû-Amr bana: Sâhibin Ebû Bekir'e bizim buraya kadar geldiğimiz ve Allahu Teâlâ dilerse ileride avdet etmek de istediğimizi bildir! dediler. Ve Yemen'e dönüp gittiler. 1643
SEYFÜ'L-BAHR GAZÂSI
Ölü balık eti;Sâhil seferi SEYFÜ'L-BAHR GAZÂSI Câbir b. Abdullâh Şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem sâhil tarafına bir kuvve-i seferiyye göndermiş ve bunlar üzerine Ebû Ubeyde İbn-i Cerrâh'ı Emîr ta'yîn etmişti. Bu seferî kuvvet üçyüz neferden ibâret idi. (Câbir der ki:) Biz yola çıktık. Yolun bir kısmında bulunduğumuz sıra azığımız tükendi. Bunun üzerine Ebû Ubeyde mücâhidlere yanlarında ne kadar erzak varsa getirmelerini emretti. Getirilen erzâk bir araya topladı ki, bu toplanan erzak iki dağarcık hurmadan ibâretti. Bu hurma ile Ebû Ubeyde her gün azar azar vererek bizi geçindiriyordu. Nihâyet bu da sona ermişti. Bir derecede ki, herkesin payına günde birer hurma düşüyordu. (Câbir bu vak'ayı anlatırken) Câbir'in râvîsi Vehb İbn-i Keysân tarafından ona): - Günde bir hurma sizin gıdânıza nasıl yetiştirdi? diye sordu. Câbir de: - (Sen ne diyorsun?) Bu bir hurma da tükenince onun yokluğunun acısını da tattık. Sonra deniz sâhiline varmıştık, bir de ne görelim? Deniz sâhilinde küçük dağ gibi bir balık bulunuyordu. (Bunu deniz sâhiline atmıştı). Hey'et-i seferiyyemiz on sekiz gün bu balığın etini yediler, sonra Ebû Ubeyde'nin emriyle balığın iki (kaburga) kemiği dikildi. Sonra yine Ebû Ubeyde'nin emriyle hazırlanan bir süvârî bu iki kemiğin altından geçti. Fakat onlardan birisine dokunmadı. 1644
SEYFÜ'L-BAHR GAZÂSI Sâhil seferi HAZRET-İ CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Gelen bir rivâyette de şöyle demiştir: (Denize vardığımızda) Deniz bizim için sâhile "Anber" denilen bir balık atmıştı. Bu balığın etinden biz yarım ay yedik ve onun yağiyle yağlandık. Nihâyet vücutlarımız ve gücümüz, kuvvetimiz yerlerine geldi. Diğer bir rivâyette de Câbir der ki: Ebû Ubeyde bize bu deniz mahlûkunun etinden yiyiniz! dedi. (Biz de yedik), Medîne'ye dönüp geldiğimizde bu vak'ayı Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e arzettik. Resûlulah da: Azîz mücâhidler, yiyiniz! Allah onu denizden merzuk olasınız için çıkarmıştır. Yanınızda varsa bize de yediriniz! diyerek tasvîb buyurdu. Askerden bâzıları o balık etinin pastırmasından bir parça Resûlullah'a getirdi. Hazret-i Peygamber de yedi. 1645
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ
Hz. Peygamber'e gelen elçiler EŞ'ARÎLER HEY'ETİ Abdullah İbn-i Zübeyr Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Hicret'in dokuzuncu yılında) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e Temim oğullarından süvârî bir hey'et gelmişti. (Bunlar İslâm olduktan sonra) Ebû Bekir: - Yâ Resûla'llah, bunlara Ka'ka' İbn-i Ma'bed İbn-i Zürâre'yi emîr ta'yîn buyursanız! demişti. Bunun üzerine Ömer: - Hayır, o olamaz, Akra' İbn-i Hâbis'i ta'yîn buyurunuz yâ Resûla'llah! dedi. Ebû Bekir: - Sen muhakkak bana muhalefet etmek istiyorsun! dedi. Ömer: - Hayır, sana muhâlefet etmek istemem! dedi. Bu sûretle Ebû Bekir ile Ömer biribirleriyle mücâdele etmişlerdi. Hattâ sesleri yükselmişti. Bunun hakkında şu mealdeki iki âyet-i kerîme nâzil olmuştur: "Ey îmân eden kullar! Allah'ın ve Resûlü'nün (emirleri) önüne geç (erek nizâ' et) meyiniz!. Ve Allah'tan korkunuz! Çünkü Allah (sizin sözlerinizi) işitir, (işlerinizi de) bilir. Ey mü'minler! Seslerinizi Peygamber'in sesinden üstün yükseltmeyiniz! Ve ona, biribirinize bağırır gibi yüksek söylenmeyiniz! Çünkü ibâdetleriniz hiçe iner de haberiniz olmaz". 1646
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ Hz. Peygamber'e gelen elçiler SÜMÂME İBN-İ ÜSÂL'IN MÜSLÜMÂN OLMASINA DAİR EBÛ HÜREYRE HADİSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Necd tarafına bir süvârî müfrezesi göndermişti. Bu müfreze Benî Hanîfe'den Sümâme İbn-i Üsâl denilen bir kişiyi esîr edip getirdiler. Ve mescidin direklerinden birisine bağladılar: Resûlullah mescide çıktığında Sümâme'ye: - Yâ Sümâme, yanında ne var? (Gönülünden ne geçiriyorsun ve benden ne umuyorsun?) buyurdu. Sümâme: - Gönlümde hayır (ümîdi) var yâ Muhammed! (Çünkü sen zulüm etmezsin, afvedersin). Eğer sen beni öldürsen kanlı bir cânîyi öldürmüş olursun. Ve eğer bana (afv ni'meti) in'âm edersen ni'mete karşı şükreden bir kişiye in'âm etmiş olursun. Eğer (fidye-i necâtım için) mal istersen, ne kadar dilersen, işte malım, (veririm) dedi. Bu muhâvereden sonra Sümâme bağlı olarak bırakıldı. Ferdâsı gün olunca yine Resûlullah Sümâme'ye: - Ey Sümâme gönlünde ne var, ne umuyorsun? dedi. O da: - Yâ Resûla'llah, dün arzettiğim veçhile bana afv ni'meti ihsân edersen ni'mete karşı şükreden kimseye ihsân etmiş olursun! dedi. Resûlullah o gün de bağlı olarak bıraktı. Nihâyet üçüncü gün Resûlullah: - Ey Sümâme, yanında ne var bakalım? buyurdu. Sümâme de: - Dün arzettiğim dileğim var! dedi. Resûlullah: - Artık Sümâme'yi salıveriniz! dedi. Sümâme bırakılınca hemen mescidin yakınında bir suya koştu. Gusledip sonra mescide girdi. (Resûlullah'ın huzûruna vardı) ve: - Eşhedü en lâ ilâhe illâ'llah ve eşhedü enne Muhammeden Resûlullah! dedi. Sonra şu sözleri söyledi: - Yâ Muhammed! Vallahi şu yer üzerinde bana senin yüzünden daha düşman hiçbir yüz yoktu. Fakat bu sabah, senin mubârek sîman bana yüzlerin en sevimlisi göründü. Vallahi dinlerden hiçbir din bana senin dîninden ziyâde düşman gelmezdi. Fakat bu sabah senin dînin bana göre dinlerin en sevimlisidir. Vallahi memleketlerden hiçbir şehir bana senin belden kadar menfûr değildi. Yâ Resûl! Ben ömre etmeğe niyet ettiğim sırada senin süvârîlerin beni yakalamıştı. Şimdi siz ne re'y edersiniz? dedi. Resûl-i Ekrem, Sümâme'yi (dünyâ ve âhiret saâdetiyle) müjdeledi, ve ömre etmesini emir buyurdu. Sümâme ömre için Mekke'ye varınca boş boğazın birisi ona: - Dîninden başka bir dîne mi döndün? dedi. O da şöyle karşıladı: - Hayır, vallaih ben dinden çıkmadım. Fakat ben, Muhammed Resûlullah ile berâber müslüman oldum (hak dîne girdim). Vallahi ben (din dediğiniz şirke) dönmem. Ve Peygamber izin vermedikçe size Yemâme'den bir buğday tânesi gelmiyecektir!. 1647
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ Esved-i Ansî;Hz. Peygamber'e gelen elçiler;Müseylemetu'l-Kezzâb MÜSEYLEMETÜ'L-KEZZÂB: YALANCI PEYGAMBER Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında Müseylimetü'l-Kezzâb (Medîne'ye) gelmişti. O: - Eğer Muhammed kendisinden sonra beni halef kılarsa kendisine uyarım! dedi. Müseylime, kavminden kalabalık bir hey'etle gelmişti. Resûlullah Müseylime'nin yanına gitti. (Hatîb-i Resûlullah denilen) Sâbit İbn-i Kays İbn-i Şemmâs da Resûlullah ile berâber gitmişti. Resûlullah'ın elinde hurma dalından bir değnek bulunuyordu. Resûlullah -kavmi içinde oturan- Müseylime'nin tâ karşısında durdu. (Onunla İslâm hakkında görüştü. Müseylime nübüvvet pâyesinden kendisine bir hisse verilmesini istedi.) Resûl-i Ekrem: (Değil nübüvvetten bir pay,) şu dal parçasını benden istesen onu bile sana vermem. Sen de Allah'ın, hakkındaki hüküm ve takdîrini tecâvüz edemezsin! (O hüküm kezzâb, maktûl, cehennemî olmandır.) Eğer sen bana ve Hakk'a muhâlefet edersen, Allah seni muhakkak helâk eder. Ve ben muhakkak sanırım ki, sen, -onda gördüğüm eşkâle göre- (rü'yâmda) bana gösterilen (meş'ûm) kişisin! İşte bu zât (hatîbim) Sâbit'tir. Benim tarafımdan sana (îcâp eden) cevâbı verecektir! buyurdu. Sonra Müseylime'nin yanından dönüp gitti. (Râvî) İbn-i Abbâs der ki: Ben Ebû Hüreyre'ye Resûl-i Ekrem'in Müseylimetü'l-Kezzâb'a: Eşkâl benzeyişine göre sen, muhakkak bana rü'yâmda gösterilen meş'ûm şahıs olacaksın! sözünün mâhiyetini sordum. Ebû Hüreyre bana şöyle cevâb verdi: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bir kere ben uyurken rü'yâmda iki kolumda iki altın bilezik gördüm, bunlar kadın zîneti olduğu için bu rü'yâm beni kederlendirdi. Sonra rü'yâmda bana bu bileziklere üflemekliğim vahyolundu. Ben de bunlara üfledim. Bunların ikisi de uçtu. Ben bu iki bileziği benden sonra türeyecek iki yalancı (Peygamber) ile te'vîl ettim ki, bunun birisi Ansî (Esved) dir. Öbürüsü de Müseylime'dir. 1648
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ Esved-i Ansî;Müseylemetu'l-Kezzâb ESVED ANSÎ: YALANCI PEYGAMBER Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bir kere uyurken rü'yâmda bana yerde medfûn hazîneler getirildi. Ve avucumun içine iki altın bilezik konuldu. Bu rü'yâm bana ağır geldi. Sonra Allah bana bunlara üflemekliğimi vahyetti. Ben de üfledim. Hemen ikisi de gitti. Ben bu bilezikleri iki yalancı (türedi Peygamber) ile te'vîl ettim ki, ikisi arasında bulunduğum San'alı (Esved-i Ansî) ile Yemâme'li (Müseylime) dir. 1649
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ Hz. Peygamber'e gelen elçiler;Li'ân;Mülâ'ane;Necran Hıristiyanlarının Medîne'ye gelişi NECRANLILARLA YAPILAN MUÂHEDE Huzeyfe b. el-Yemânî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Necrân (hıristiyanların)ın iki ulusu (Abdülmesîh) Âkıb ile Seyyid (Eyhem) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelmişlerdi. Resûlullah ile mülâane etmek istiyorlardı. Huzeyfe der ki: Âkıb ile Seyyid'den biri, arkadaşına: - Sakın Muhammed'le mülâaneye girişme! Vallahi Muhammed eğer Peygamberse, bir lâ'n eder (ve dünyâ, âhiret Allah'ın rahmetinden uzak bulunmamıza bir duâ eder) ki, ne biz, ne de bizden sonra gelecek evlâd ve ahfâdımız felâh bulmayız! dedi. Bu mütâlâa üzerine Necranlıların bu iki reîsi, Resûlullah'a gelerek: - (Hıristiyan kalacağız. Fakat) bizden istediğin vergiyi vereceğiz! Şu kadar ki, bizimle Necrân'a emniyetli bir zâtı (me'mûr) gönderiniz! Göndereceğiniz bu kimse her halde emîn olsun! dediler. Resûlullah da: - Ben de muhakkak sûretle sizinle bi-hakkın emniyetli ve mu'temed bir kişiyi gönderirim! buyurdu. Resûlullah'ın bu sözü üzerine Ashâb'ı (bu yüce emniyet ve i'timad kime tevcih buyurulacak diye) intizâr ettiler. Bu halde Resûl-i Ekrem: - Kalk yâ Ebâ Ubeyde İbn-i Cerrâh! buyurdu. Ebû Ubeyde ayağa kalkınca da onu göstererek: - İşte bu gördüğünüz sîmâ İslâm ümmetinin emînidir! buyurdu. Enes radiya'llahu anh'in Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den bir rivâyetinde de Peygamberimiz: Her ümmetin bir emîni vardır. İslâm ümmetinin emîni de Ebû Ubeyde İbn-i Cerrâh'dır! buyurmuştur. (Ve cizye cibâyeti için Ebû Ubeyde'yi göndermiştir). 1650
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ Eş'arîlerin Medîne'ye gelişleri;Yemini bozmak YEMENLİLERİ PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN SENÂSI Ebû Mûsâ el-Eş'arî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Resûlullah Tebûk seferi hazırlığında bulunurken) biz Eş'arîlerden bir cemâat Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna vardık. Binmek ve zâd ü zahîremizi yüklemek için deve istedik. Fakat Resûl-i Ekrem imtinâ etti. Biz tekrar binit ve yük devesi istedik. Bu def'a Resûlullah veremiyeceğine yemîn etti. Sonra Resûlullah çok beklemedi, kendisine bir deve ganîmeti getirildi. Bunun üzerine bize -iki ile dokuz yaş arasında- beş deve verilmesini emir buyurdu, biz develeri tesellüm edince (kendi aramızda): Biz Resûlullah'a (bize deve veremiyeceğine dâir) yemînini unutturduk. Biz bundan sonra hiçbir zaman necât bulmayız! dedik. Bu mütâlea üzerine ben hemen Resûlullah'ın huzûruna vardım. Ve: - Yâ Resûla'llah! Sen bize deve yükliyemem! (deve veremem) diye yemîn etmiştin, halbuki bize (yükliyecek deve verdin). Resûlullah: - Evet (hakîkaten ben yemîn ettim. Sonra da deve verdim) fakat ben, yemîn edilen şeyin başkasını yemîn edilenden hayırlı sanınca yemînim üzerinde bağlı kalmam. Muhakkak o hayırlı olduğuna kanâat ettiğim şeyi ihtiyâr ederim! buyurdu. Bu hadîsin bir rivâyet tarîkında da vârid olmuştur ki: Ben yemînimi istisnâ etmiştim! 1651
RESÛL-İ EKREM'E GÖNDERİLEN KABÎLELERİN HEY'ETLERİ Eş'arîlerin Medîne'ye gelişleri;Kibir;Tevâzu;Yemenliler YEMENLİLERİ PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN SENÂSI Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Ashâbım: Size Yemen hey'eti geldi. Yemenliler gönül zarları çok ince, gönülleri çok yumuşak insanlardır. Îman Yemenlidir. (Allah bilgisi ve korkusu olan) hikmet de Yemenlidir. İftihar ve kibir, azamet deve sâhiblerindedir. Sükûnet ve tevâzu' da koyun sâhiblerindedir. 1652
HACCETÜ'L-VEDÂ'
RESÛLULLÂH'IN KÂ'BE'DE NAMAZI VE TAVÂFI Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Kâ'be dâhilinde kıldığı namaza dâir Abdullah İbn-i Ömer radiya'llahu anhümâ hadîsi yukarıda geçti. Buradaki rivâyette İbn-i Ömer (ziyâde olarak): Resûl-i Ekrem'in o namaz kıldığı yerde (kıymetli) kırmızı bir mermer vardı! demiştir. 1653
HACCETÜ'L-VEDÂ' Haram aylar;İlim tebliği;Kamerî aylar;Mü'minin ırzı haramdır;Mü'minin kanı haramdır;Mü'minin malı haramdır;Vedâ Haccı Hutbesi MİNÂ HUTBESİ'NE DAİR EBÛ BEKRE RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem devesi üstüne oturduğu ve deveni dizgini birisi (Bilâl) tarafından tutulduğu halde îrâd ettiği hutbesinde şöyle buyurmuştur: "(EY NÂS! Mütemâdiyen dönmekte olan) zaman (ve yıl, ay dediğimiz vakit ölçüsü bugün,) Allah'ın gökleri, yerleri yarattığı günkü (ilk) vaziyetine dönmüştür (ve yıl, ay o ilk hesâba tâbi' bulunuyor ki:) bir yıl, ay ölçüsiyle on iki aydır. Bunlardan dördü haram (yasak) aylardır ki, üçü arka arkaya Zülka'de, Zülhicce, Muharrem'dir. (Dördüncüsü) Mudar'ın ayı olan Receb'dir. O, Cümâd (el-âhir) ile Şa'bân arasındadır". Sonra Resûlullah: - "(Ey mü'minler!) Bu ay hangi aydır?" diye sordu. Biz: - "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dedik. Resûlullah sükût etti. Biz Resûlullah bu aya eski adından başka bir ad verecek sandık. Sonra: - "Zülhicce (ayı) değil midir?" buyurdu. Biz: - "Evet, Zülhiccedir!" dedik. Resûlullah: - "Bu içinde bulunduğumuz hangi beldedir?" buyurdu. Biz: - "Allah ve Resûlü daha iyi bilir!" dedik. Resûlullah sustu. Bir derecede ki, biz Resûlullah Mekke'ye yeni ad verecek sandık. Sonra Resûlullah: - "Mekke şehri değil midir?" buyurdu. Biz: - "Evet Mekke'dir!" dedik. Resûlullah: - "Bugün hangi gündür?" diye sordu. Biz: - "Allah ve Resûlü bilir!" dedik. Yine Resûlullah sükût etti. Hattâ biz, bugüne eski adından başka bir ad verecek sandık. Resûlullah: - "Yevmü'n-Mahr (kurban kesim günü) değil midir?" buyurdu. Biz: - "Evet, yevmü'n-nahr'dir!" dedik. (Bu mukaddemelerden sonra) Resûlullah, (mal, can, ırz masûniyetine işâret ederek) buyurdu ki: - "Şu halde iyi biliniz ki, bu şehrinizde, bu beldenizde bu gününüzün haram olduğu gibi (birbirinize) kanlarınız(ı dökmek), mallarınız(ı almak), namuslarınız (ı selbetmek) de haramdır. (Her türlü taarruzdan masûndur.) Muhakkak ki siz, Rabbinize kavuşacaksınız. O zaman bütün bu işlerden sorulacaksınız! EY NÂS! Aklınızı başınıza toplayınız da benden sonra birbirinizin boynunu vuracak sûrette dalâlete, vahşete düşerek (câhiliyet devrine) dönmeyiniz! EY NÂS! Bu nasîhatlerimden mütenebbih olup bunları burada hazır bulunanlarınız, burada bulunmıyanlarınıza teblîğ etsin! Olabilir ki, kendisine teblîğ olunan bâzı kimse, burada bulunup işiten bir kısım kimseden daha iyi anlayıp bellemiş olur!" Bundan sonra Resûlullah iki kere: -"Teblîğ ettim mi?" buyurdu. Biz: - "Evet ettin!" dedik. Resûlullah: - "Şâhid ol yâ Rab!" dedi. Sonra: - "Burada hazır bulunanlar bulunmıyanlara teblîğ etsin!" buyurdu. 1654
HACCETÜ'L-VEDÂ' Vedâ Haccı RESÛL-İ EKREM'İN TRAŞ OLMASI Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Vedâ Haccı'nda başını traş etti. Ashâbından bir kısmı da traş oldu. Bâzısı da saçlarını kestirdi. 1655
HACCETÜ'L-VEDÂ' Vedâ Haccı RESÛL-İ EKREM'İN HACC VE GAZÂ SAYISI Zeyd b. Erkam Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem on dokuz defa gazâ etmiştir. Medîne'ye hicret ettikten sonra da bir defa haccetmiştir. Öbür haccı ki, Haccetü'l-Vedâ'dır, bundan sonra haccetmemiştir. 1656
TEBÛK GAZÂSI
Tebük Gazâsı EŞ'ARÎLERİN HARBE İŞTİRAKLERİ HAKKINDA EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARİ HADİSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyet olunmuştur: Hemşehrilerim Eş'arîler (Tebûk seferinde) kendilerine binit hayvanı istemek üzere beni Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e göndermişlerdi. Çünkü hemşehrilerim Tebûk gazâsında Resûlullah ile berâber güçlük askeri içinde bulunmak istiyorlardı. Bu teklîf üzerine (Resûl-i Ekrem'e gittim): Arkadaşlarım Eş'arîler kendilerine mekkâre hayvanı vermenizi arzetmek üzere beni huzûrunuza gönderdiler! dedim. Resûlullah: Vallahi ben sizi hiçbir hayvana bindirmem! buyurdu. O sırada Resûlullah bilmediğim bir sebeble asabî bir halde bulunduğu için ben de kendisini tasdîk ettim. Ve Resûlullah'ın reddetmesinden mahzûn ve bana karşı gönlünde bir dargınlık bulunmasından endîşe ederek kederli bir halde geri döndüm. Arkadaşlarımın yanına dönüp geldiğimde de Resûlullah ne dediyse onlara haber verdim. Bunun üzerine çok beklemedim, ancak bir saat kadar bir zaman geçmişti. Bilâl'in bana: Ey Abdullah İbn-i Kays! diye seslemdiğini işittim: Ben hemen cevab verdim. Bilâl: Resûlullah seni da'vet ediyor, hemen icâbet et (gel) dedi. Resûlullah'ın huzûruna varınca o sırada Sa'd (İbn-i Ubâde) den aldığı (ikişer ikişer iple bağlı) altı deveyi gösterek bana: Şu çifti al, şu çifti de al. Bunlarla arkadaşlarının yanına git. Ve onlara: "Allah, yâhud Resûlullah sizi bu develere yükle(mek dile)r, artık bunlara bininiz, de! buyurdu". Ben de bu develerle arkadaşlarımın yanına gittim. Ve: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem sizi bu develere yüklemek ister. Lâkin ben vallahi sizin bir kaçınız benimle berâber Resûlullah'ın (bundan önce) söylediği sözü işiten bir kimsenin yanına gidinceye (ve bunun mâhiyetini açıklayıncaya) kadar sizin yakanızı bırakmak. İsterim ki siz, Resûlullah'ın söylemediği bir sözü ben size hikâye etmiş olduğumu sanmayasınız! dedim. Onlar da bana: - Vallahi sen bizim nazarımızda doğru sözlüsündür. Bununla berâber ne yapmak arzu edersen onu da yap! dediler. Bunun üzerine Ebû Mûsâ (el-Eş'arî) hemşehrilerinden birkaç kişi ile gitti. Bunlar Resûlullah'ın Eş'arîleri önce reddi, sonra onlara develeri vermesine dâir sözlerini işiten kimselerin yanlarına vardılar. Bunlar da Ebû Mûsâ'nın hemşehrilerine hikâye ettiği gibi Peygamber'in sözlerini anlattılar. 1657
TEBÛK GAZÂSI Tebük Gazâsı HAZRET-İ ALÎ'NİN MEDÎNE'DE VEKİL BIRAKILMASI Sa'd b. Ebî Vakkâs Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Tebûk gazâsına çıkmış ve (çıkarken) Alî radiya'llahu anh'in (Medîne'de) vekil bırakmıştı. Fakat Hazret-i Alî: Yâ Resûla'llah! Beni çocuklar ve kadınlar içinde vekil mi bırakıyorsunuz? demesi üzerine: Yâ Alî! Bana nisbetle sen, Mûsâ'ya nisbetle Hârun menzilesinde olmağa râzı olmaz mısın? Şu kadar ki, benden sonra Peygamber yoktur! buyurdu. 1658
TEBÛK GAZÂSI Tebük Gazâsından geri kalan üç mücâhit TEBÛK SEFERİ;KÂ'B İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Kâ'b İbn-i Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Tebûk gazâsından başka Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in ettiği gazâların hiçbirisinden geri kalmadım. Gerçi Bedir gazâsında bulunamadım. Fakat Resûlullah Bedir gazâsına (gitmeyip) geri kalanlardan hiçbir kimseyi azarlamadı. Şübhesiz ki Resûlullah Bedir seferine (cihâd maksadiyle değil Şam'dan gelen) Kureyş kervanını kasdederek çıkmıştı. Nihâyet Cenâb-ı Hak müslümanlarla düşmanlarını vakitsiz olarak (yolda) birleştirdi. Halbuki ben, Akabe gecesi -biz (Ensâr) İslâm(a yardım etmek) üzere bîat ettiğimiz zaman- Resûlulah ile berâber hazır bulundum. Hâlâ benim için Bedir'de hazır bulunmak, Akabe'de bulunmak derecesinde sevimli değildir. Her ne kadar Bedir gazâsı halk arasında Akabe bîatinden çok anılırsa da. Benim Tebûk seferinden geri kalışım vâkıasına gelince, hakîkaten ben o gazâdan tahallüf ettiğim sıradaki kadar hiçbir zaman kuvvet ve suhûleti hâiz olmamıştım. Vallahi Tebûk seferinden önce hiçbir vakit yanımda iki devem bir arada cem' olmamıştı. O gazâ sırasında ise iki devem vardı. Bir de Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in âdeti, bir gazâya gitmek isteyince tevriyeli bir ifâde ile maksadının hilâfını ifhâm etmekti. (Bu sûretle hareket edeceği ciheti gizlerdi). Fakat Resûlullah bu Tebûk gazâsında (maksadını gizlemedi. Çünkü) şiddetli sıcak bir mevsimde sefer etmişti. Uzak ve tehlikeli bir yolculukla ve çok kuvvetli bir düşmanla karşılaşmıştı. Bu cihetle Resûlullah gazâ ihtiyaçlarını ona göre hazırlasınlar diye müslümanlara maksadını îzâh etti. Ve gitmek istediği cihet(in Şam taraf)ı olduğunu haber verdi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber sefer eden müslümanlar da çoktu. Mücâhidlerin künyelerini dîvan defteri almıyordu. Kâ'b (rivâyetine devamla) der ki: Hiçbir kimse de gizlenmek istemiyordu. Ancak Allah tarafından vahiy nâzil olmadıkça Resûlullah'a kapalı kalır (bilemez) sanan kimseler saklanmışlardı. Resûlullah bu gazâya meyva ve hurmalar idrâk edip ağaç sâyelerinde gölgelenecek bir zamanda gitmişti. Resûlullah ile müslümanlar gazâ hazırlığiyle meşgul oldular. Ben de onlarla berâber yola hazırlanmak için sabahleyin (evden çıkıp) dolaşırdım. Hiçbir iş görmeden (akşam üzeri) döner gelirdim. Ve kendi kendime: Hazırlanmağa kudretim, vaktim müsâiddir! derdim. Bu (ihmalcilik) bende durmayıp devâm etmişti. Nihâyet herkes gerçekten hazırlandı. Ve bir sabah Resûlullah ile müslümanlar sefere çıktılar. Halbuki ben sefer cihâzından hiçbir şey hazırlamamıştım. Ve kendi kendime: (Adam sende) bir, iki gün sonra ben de hazırlanır, sonra gazîlere iltihak ederim! derdim. Ordu (Medîne'den) ayrıldıktan sonra yine ben sabah vakti hazırlık için çıktım. Fakat bir iş görmeden geri döndüm. Sonra ertesi sabah çıktım, yine boş döndüm. Bu hal bende böyle devâm etti. Nihâyet mücâhidler sür'atle yol aldılar. Gazâ da (elimden) kaçtı. Bununla berâber ben yine gideyim de orduya da yetişeyim diye azmetmiştim. Keşke bunu olsun yapaydım. Fakat bu da bana müyesser olmadı. Resûlullah gazâya gittikten sonra çarşıya, pazara çıktığım ve halk arasında dolaştığım sıra beni en ziyâde mahzun ve mükedder eden bir şey vardı. O da halk arasında (îmânı yerinde, vücûdu zinde kimse) görmemekliğim; ancak ya nâsiyesine nifak damgası vurulmuş kimselerden bir kişi, 1659
PEYGAMBER'İN KİSRÂ VE KAYSER'E GÖNDERDİĞİ MEKTUPLAR
Mukadderatını kadınlara teslim eden milletler KİSRÂ'NIN KIZI ŞEHİNŞÂH OLUNCA PEYGAMBERİMİZ, MUKADDERÂTINI KADINA VEREN MİLLET FELÂH BULMAZ, BUYURMUŞTUR Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Cemel (vak'ası) günlerinde cemel yârânına katılarak (Alî'ye karşı) onlarla birlikte harb etmeğe başladıktan sonra -(vaktiyel) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğim bir kelime (bir fıkra) ile Allah bana hayır ve menfaat ihsan buyurdu (da cemel yârânına iltihak etmedim). Ebû Bekre (o bir kelime ve cümleyi bildirerek) der ki: Fars halkının Kisrâ Perviz'in kızını kendilerine şehinşâh intihab ettikleri haberi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e irişince: Mukadderâtını bir kadının eline veren millet felâh bulmaz! buyurdu. 1660
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ
Hz. Fâtma'nın fazîleti;Hz. Peygamber'in hastalığı HAZRET-İ FÂTIMA'YA VEFÂTINI SÖYLEMESİ VE ONUN DA AĞLAMASI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem sebeb-i vefâtı olan hastalığı sırasında Fâtıma radiya'llahu anhâ'yı yanına çağırdı. Ve ona gizli bir şey söyledi Fâtıma ağladı. Sonra bir daha çağırıp gizli bir şey söyledi. Bu def'a da Fâtıma güldü. Biz bu ağlamanın ve gülmenin sebebini sorduk. Fâtıma: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bana sebeb-i vefâtı olan bu hastalık netîcesinde Hak cânibine alınacağını söyledi. Bunun üzerine ağladım. Sonra ben, hânedânının kendisine ilk ulaşanı (ve Cennetlik kadınların ulusu) olacağımı söyledi. Buna da güldüm, dedi. 1661
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in hastalığı RESÛL-İ EKREM'İN DÜNYÂ Nİ'METİYLE ÂHİRET SAÂADETİ ARASINDA ALLÂHU TEÂLÂ TARAFINDAN MUHAYYER BIRAKILMASINA DÂİR RİV3AYET Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Resûlullah'ın: "Hiçbir Peygamber dünyâ (ni'meti) ile âhiret (saâdeti) arasında muhayyer kılınmadıkça vefât etmez" dediğini çok işitirdim. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in de sebeb-i mevti olan hastalığında boğazı kısılıp sesi değişerek ihtizâr hâlî geldiğinde: ... âyetini sonuna kadar okuduğunu işitmiştim. Artık anladım ki Resûlullah da bu iki dilek arasında muhayyer bırakılıyor (da o, âhireti ihtiyâr ediyor). 1662
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in hastalığı RESÛL-İ EKREM'İN DÜNYÂ Nİ'METİYLE ÂHİRET SAÂADETİ ARASINDA ALLÂHU TEÂLÂ TARAFINDAN MUHAYYER BIRAKILMASINA DÂİR RİV3AYET Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem sıhhatte iken birçok defalar: "Hiçbir Peygamberin rûhu Cennet'teki durağını görmedikçe kabzolunmaz. Sonra (durağına gitmek) arzusuna bırakılır, yâhud muhayyer kılınır" buyurmuştu. Vaktâki hastalanıp rûhu kabzolunmak zamânı gelince (mübârek) başı benim dizimde bulunduğu bir sırada üzerine bir baygınlık geldi. Sonra ayılınca gözü açılıp evin tavanına doğru dikildi. Sonra: Allah'ım, beni Refîk-ı A'lâ zümersine kat! diye duâ buyurdu. Bunun üzerine ben: Artık Resûlullah şimdi bizi ihtiyâr etmiyor, dedim. Ve bildim ki Resûlullah'ın bu temennîsi, sıhhatli zamânında vaktiyle bize söylediği bir haber (in kendisinde tecellîsi) dir. 1663
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in hastalığı RESÛL-İ EKREM'İN HASTALIĞINDA REFÎK-İ A'LÂ'YA İLTİHAK DUÂSI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Gelen rivâyet göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem her zaman hastalandığında Muvvize sûrelerini okuyup kendi (elleri) ne üflemek (ve ondan ifâkat için) eliyle vücûdunu sıvamak i'tiyâtında idi. Sebeb-i vefâtı olan hastalığa tutulunca Resûlullah'ın nefes ettiği Muavvize sûreleriyle ben de kendisine nefes etmeğe (ve hastalıktan ifâkat niyetiyle mübârek) eline üfleyip kendi eliyhe vücûdun meshetmeğe başladım. 1664
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Refîk-i A'lâ RESÛL-İ EKREM'İN HASTALIĞINDA REFÎK-İ A'LÂ'YA İLTİHAK DUÂSI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem vefât etmezden önce bana arkasnı dayamış bir vaziyette iken kendisine kulak verdim: Allah'ım günahlarımı bağışla bana merhamet et ve beni Refîk-ı A'lâ'ya iriştir, diye duâ ettiğini işittim. 1665
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in vefâtı PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN HAZRET-İ ÂİŞE'NİN SÎNESİNDE VEFÂTI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in (mübârek) başı benim çenemle göğsüm arasında olduğu halde vefât etti. Bu cihetle ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den sonra hiçbir kimsenin ölümünün şiddetinden asla korkmam. 1666
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in hastalığı;Hz. Peygamber'in vefâtı;Hilâfet HAZRET-İ ABBÂS'IN HAZRET-İ ALÎ'YE HİLÂFET TEKLÎFİ;HAZRET-İ ALÎ'NİN HİLÂFET TEKLÎFİNİ REDDİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle rivâyet olunmuştur: Alî İbn-i Ebî Tâlib radiya'llahu anh Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in vefâtı hastalığında yanında çıkmıştı. Nâs: - Yâ Ebe'l-Hasen! Resûlullah (bu gece) nasıl sabahladı? diye sordular. Alî: - Allah'a hamdolsun hastalıktan ifâkat bularak sabahladı. diye cevâb verdi. Alî'nin bu cevâbı üzerine onun elini (babam) Abbâs radiya'llahu anh tutarak Alî'ye: - Vallahi üç gün sonra başkasına kul, köle olacaksın! Çünkü ben kesin olarak sanırım ki, Resûlullah bu hastalığından yakında ölecektir. Ben Abdü'l-Muttalib oğullarının ölüm sırasında yüzlerini (n ne şekil aldıklarını tecrübemle) bilirim. Şimdi sen biz (Hâşimîler) nâmına Resûlullah'a git, bu (hilâfet), iş (i) kimde bulunacağını Resûlullah'a sor! Hılâfet bize âid ise bunu (Resûlullah'ın sağlığında) bilelim. Bizden başkasına âid ise bunu da öğrenelim, ve bizi ona vasiyyet etsin, dedi. (Alî: - Bu işi bizden başka uman bulunur mu? dersin, diye sordu. - Vallahi bulunur sanırım, dedi.) Bunun üzerine Alî: - Vallahi bu işi biz Resûlullah'a sorar, o da bizi bundan men'ederse (iyi bil ki) Resûlullah (ın vefâtın) dan sonra halk (bununla istidlâl ederek) hılâfeti bize vermezler. Bu cihetle ben Resûlullah'a sormam (ve hilâfet istemem) diye yemîn etti. (Resûlullah'ın vefâtı üzerine Abbâs) Alî'ye: Elini uzat, bîat edeyim. (Beni görerek) halk da bîat edecektir, dediyse de Alî bu teklîfi de kabûl etmedi. 1667
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in vefâtı;Misvak kullanmak;Ölüm hali;Refîk-i A'lâ RESÛL-İ EKREM'İN SON SÖZÜ -HAZRET-İ MUHAMMED'İN "ALLÂH'IM! BENİ REFÎK-İ A'LÂ CÂMİASINDA KIL!" DUÂSI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Her zaman şöyle söylediği, rivâyet olunmuştur: Allah'ın bana ihsân ettiği ni'metlerinden birisi Resûlullah'ın benim odamda, benim nöbetimde (mübârek başı) benim göğsümün üstü ile gerdanımın arasında olarak vefât etmesidir. Bir de Allah'ın, onun vefâtı sırasında benim tükürüğümle onun tükürüğünü bir arada birleştirmesidir (Şöyle ki: kardeşim) Abdurrahmân elinde bir misvâkle odaya girmişti. Ben de Resûlullah'ı (göğsüme yan) dayamıştım. Onun misvâke dikkatle baktığını gördüm. Misvâki çok sevdiğini bildiğim için: Size misvâki alayım mı? diye sordum. Başı ile: Evet, diye işâret etti. Ben de misvâki yumuşatıp verince ağzında yürütüp fırçaladı. Bir de Resûlullah'ın yanında sahtiyandan ufak bir su kabı, içinde su ile berâber dururdu. Ara sıra iki elini bu kaba batırıyor ve ıslanan elleriyle yüzün sıvayor ve: Lâilâhe illâ'llah! Ölümün ne şiddetleri, sademeleri var, diyordu. Sonra elini kaldırdı. Tâ rûhu alınıncaya kadar: Allah'ım beni Refîk-i A'lâ câmiasında kıl, duâsına devâm etti. Ve bu duâ ile Hatemü'l-Enbiyâ'nın (mu'cizeler ihzâr eden mübârek) eli düştü. 1668
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in hastalığı;İlâç RESÛLULLÂH'IN HASTALIĞI HUMMÂ İDİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (baygın bir halde) hasta iken (ağzına) ilâç koymuştuk. O da bize: İlâç vermeyiniz, diye işâret etmeğe başlamıştı. Biz (Resûlullah'ın imtinâı) hastalar ilaçtan hoşlanmadığı içindir, dedik (ve ilâç vermeğe devâm ettik). Fakat ayılınca: Ben sizi ilâç vermekten men'etmedim mi? diye itâb etti. Biz yine: Hasta ilâçtan hoşlanmaz (onun için tekdîr ediyor) dedik. (Yine ilâç vermeğe devâm etmek istedik). Bunun üzerine Resûlullah: "Ev içinde bulunan herkes istisnâsız bu ilâçtan alacaktır. İşte ben ona bakıyorum. Yalnız Abbâs başka. Çünkü o, beni ilâçlamakta sizinle bulunmadı!" buyurdu. 1669
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in hastalığı HAZRET-İ FÂTIMA'NIN, BABASININ RAHATSIZLIĞINDAN DOĞAN TEESSÜRÜ VE PEYGAMBERİMİZİN TESELLÎSİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (in hastalığı vefâtı günü zevâle doğru çok ağırlaştı). Ağırlaşınca (sık sık) bayılmağa başladı. Bundan müteessir olan Hazret-i Fâtıma: Vay babamın ıztırâbına di(ye ağlamağa başladı). Resûl-i Ekrem Kızım! Bugünden sonra babanın üzerinde hiç ıztırab kalmıyacaktır di (ye tesellî et)ti. 1670
NEBÎ SALLA'LLAHU ALEYHİ VE SELLEM'İN HASTALIĞI VE VEFATI BAHSİ Hz. Peygamber'in yaşı PEYGAMBERİMİZİN ALTMIŞ ÜÇ YAŞINDA VEFÂTI RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in atmış üç yaşını tamamlayarak vefât ettiği rivâyet olunmuştur. 1671
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ
Fâtihanın fazîleti;Seb'ul-Mesânî FÂTİHA-İ ŞERÎFE'NİN TEFSÎRİ Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben bir kere mescidde namaz kılarken Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem beni çağırmıştı. Ben de icâbet edememiştim. (Namzadan sonra vardığımda): Yâ Resûla'llah namaz kılıyordum (geç icâbet ettim) diye i'tizâr ettim. Bunun üzerine Resûlullah: Allah (Kur'ân'da): "Ey mü'minler sizi, Resûlullah kendinize hayat verecek şeylere da'vet ettiği zaman Allah'a ve Resûlüne icâbet ediniz!" buyurmadımı? dedi. Sonra Resûlullah bana: - Ey Saîd, sen bu mescidden çıkmazdan önce sana muhakkak bir sûre öğreteceğim ki o, Kur'an'daki sûrelerin (sevâb cihetiyle) en büyüğüdür, buyurdu. Sonra elimi tuttu. Mescidden çıkmak istediği sıra ben: - Yâ Resûla'llah! Sana bir sûre öğreteceğim ki o, Kur'an'daki sûrelerin en büyüğüdür, demedin mi? dedim. Resûlullah: - O sûre ... dir ki (namazlarda) terâr olunan yedi âyet ve (bana ihsân olunan) Kur'an'dır buyurdu. 1672
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Şirk BAKARE SÛRESİ ÂYETLERİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre şöyle demiştir: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: Yâ Resûla'llah! Allah indinde hangi günah en büyüktür? diye sordum. Resûlullah: Allah seni yarattığı halde Allah'a benzer bir eş uydurmandır, buyurdu. Ben: Hakîkaten bu, büyük (günah)dır, dedim. Sonra hangi (günah büyüktür)? diye sordum. Resûlullah: Seninle berâber yemek yemesinden korkarak çocuğunu öldürmendir, buyurdu. Bundan sonra hangisi (büyüktür?) dedim. Resûlullah Komşunun haliylesiyle zinâlaşmandır buyurdu. 1673
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Benî İsrâîl'e veriler nimetler GAMÂM, MENN, SELVÂ Saîd İbn-i Zeyd Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Kızılımtırak beyaz mantar, Kudret helvası (gibi Allah'ın külfetsiz ni'metleri) nev'inden bir rızıktır. Suyu da göz ağrısına şifâdır" buyurmuştur. 1674
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Benî İsrâîl'e veriler nimetler BENÎ İSRÂÎL'İN FESÂDI BENÎ İSRÂÎL'İN BİR KÜSTAHLIĞI Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Allah tarafından) Benî İsrâîl'e: [Beyt-i Makdis'in kapısından eğilerek (tevâzu'la) giriniz ve: "Hıtta = Yâ Rab Dileğimiz, günahımızı affetmendir" deyiniz.] denildi ve onlar (tersine) kıçları üzere imekliyerek girdiler. Ve (emrolundukları kelimeyi) değiştirip hıtta yerine (istihfâf için) ... (mühmel kelimesin)i söylediler. 1675
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz.Ali'nin fazîleti;Hz. Peygamber zamanında Kur'ân-ı Kerîm'i en iyi bilenler NESH ÂYETİ NESH HADÎSİ;NESH-İ ŞERÎAT VE NESH-İ ÂYET Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Ömer radiya'llahu anh şöyle demiştir: Bizim en düzgün Kur'ân okuyanımız Übey (İbn-i Kâ'b)dır. En isâbetli hüküm verenimiz de Alî (İbn-i Ebî Tâlib) dir. Şüphesiz, biz, Übey İbn-i Kâ'b'ının usûlü kırâat ve edâsından çoğunu unutuyoruz. Bununla berâber Übey: Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğim hiç birşeyi bırakmam ve unutmam, iddiâsındadır. Halbuki Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: "Biz bir âyetten nesheder veya te'hîr edersek..." buyurmuştur. 1676
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Allâh'a oğul isnadı;Allâh'ı inkâr;Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri ALLÂHU TEÂLÂ'YI TENZÎH Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ buyurur ki: (Bâzı) Âdem-oğlu beni yalanlar. Halbuki beni tekzîb etmek ona yakışmazdı. Bâzısı da sebbeder (ülûhiyet sıfatımı tenkîs eder) halbuki bana sebbetmek ona yakışmazdı. Âdem-oğlunun beni tekzîbine gelince: O, (öldükten sonra) benim onu eskisi gibi iâde edip yaratmağa gücüm yetmez sanır. Bana sebbetmesi husûsu da "Benim oğlum var!" demesidir. Halbuki ben zevce veya veled edinmekten uzak bulunuyorum. 1677
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz. Ömer'in ilâhî hükümlere uygun görüşleri;Makâm-ı İbrâhim HAZRETİ ÖMER'İN ÜÇ DİLEĞİNİN Enes b. Mâlik Ömer radiya'llahu anh'in şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Üç şey (hakkındaki dileğim), Allah(ın vahyin)e tesâdüf etti. Yâhud Rabbim (in vahyi) ben (im dileğim) e muvâfık oldu: 1) Yâ Resûla'llah Makam-ı İbrâhim'i namazgâh ittihâz etseniz, dedim. (Bunun üzerine: ... âyeti nâzil oldu) 2) Yine ben: Yâ Resûla'llah huzûrunuza (maslahat îcâbı) sâlih, fâsik kimseler giriyor. (Kadınlarla görüşüyorlar). Ümmehât-ı Mü'minîn'e (= mü'minlerin anaları olan kadınlarınıza) örtünmelerini emretseniz, dedim. Bunun üzerine de Allah hicâb âyetini gönderdi. 3) Ömer der ki: Bir kere Resûlullah'ın (kıskançlık gösteren) bâzı kadınlarına darıldığını duymuştum. Bunun üzerine onların yanına giderek: Kadınlar! Ya (bu hıçınlığa) nihâyet verirsiniz, yâhud iyi biliniz ki Allah, sizin yerinize Peygamber'ine sizden daha hayırlı kadınlar verir, dedim. Nihâyet Peygamber'in kadınlarından birisinin (Ümm-i Seleme'nin) yanına varmıştım. Kadın bana: Ey Ömer! Resûlullah kadınlarına öğüt veremez mi ki, sen onlara va'zetmeğe kalkışıyorsun? Öğüt vermeğe ne selâhiyetin var ki, burada bize akıl hocalığı ediyorsun? demişti. Bunun üzerine de Azîz ve Celîl olan Allah: (Ey kadınlar! Şâyet sizi Peygamber boşarsa onun Rabb'i gerektir ki Peygamber'ine sizlerden daha hayırlı öyle zevceler verir ki, onlar müsilm mü'min, itâatli, tevbekâr, ibâdetli, oruçlu, dul, bâkir kadınlardır) meâlindeki âyet-i kerîmeyi gönderdi. 1678
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Tevrat tefsîri TEVRÂT METNİNİN İBRÂNÎ DİLİYLE YAZILMIŞ OLMASI VE YEHÛDÎLER'İN ARABCA TEFSÎRLERİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ehl-i Kitâb (olan yehûdîler) Tevrât'ı İbrânîce (metni) ile okurlar, Arab diliyle de müslümanlara tefsîr ederlerdi. Bu hususta Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Ashâbına siz Ehl-i Kitâb (ın sözlerin)i tasdîk, ne de tekzîb ediniz. Ancak: (Biz Allah'a ve bize indirilen Kur'ân'a îmân ettik...) deyiniz, buyurmuştur. 1679
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Nûh (A.S.);Sahâbenin fazîleti MUHAMMED ÜMMETİNİN HAZRET-İ NÛH'A ŞAHÂDETİ Ebû Saîd-i Hudrî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu rivâyet olunmuştur: Kıyâmet gününde (Allah cânibinden) Nûh (aleyhi's-selâm) çağırılacak. Nûh: Yâ Rab davetine icâbet ettim, dîvânına geldim, fermânına âmâdeyim diyecek. Allahu Teâlâ: (Emirlerimi ümmetime) teblîğ ettin mi? diye soracak. Nûh da: Evet ettim, diyecek. Bunun üzerine Allahu Teâlâ Nûh'un ümmetine Nûh size teblîğ etti mi? diye soracak. Nûh'un ümmeti de: Bizi öyle âhiret azâbından korkutan bir peygamber gelmedi, diyecekler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak Nûh'a: Ey Nûh! Teblîğ ettiğine kim şahâdet eder? diye soracak. O da: Muhammed ümmeti, diye cevâb verecek. Sonra Muhammed'le ümmeti Nûh'un, ümmetine Allah'ın ahkâmını teblîğ ettiğine şahâdet edecekler. Peygamberiniz de sizin üzerinize bir şâhid olacaktır. (Resûl-i Ekrem buyurur ki:) İşte şu beyanım, ... kavl-i şerîfinin mazmûnudur. 1680
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Vakfe HUMS ÂDETİ VE MÜZDELİFE VAKFESİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Kureyş ile Kureyş dîninde olan (Benî Amr, Sakîf, Huzâa) müşrikleri (câhiliyet devrinde) Müzdelife'de vakfe ederlerdi. Ve bunlara Hums (dinî hamâset) denilirdi. Bunlardan olmıyan Arab hacıları ise Arafat'ta vakfe ederlerdi. İslâm devri hulûl edince Allahu Teâlâ, Peygamber'i salla'llahu aleyhi ve sellem'e Arafat'a gitmesini ve orada vakfe edip sonra oradan dönmesini emretti. 1681
Allâh'tan dünya ve âhiret hayrı istemek;Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem her zaman: Yâ Allah!.. Rabbımız, bize dünyâda güzellik ver. Âhiret'te de güzellik ver ve bizi ateş azâbından esirge, diye duâ ederdi. 1682
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bakara Sûresi âyetlerinin tefsîri;Dilencilik;Gerçek fakir BAKARA 273 NOLU ÂYETİN TEFSÎRİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (Kur'ân'da adı geçen) Miskin (halkı dolaşıp) halkının kendisine bir hurma, bir iki lokma (yiyecek) verdiği şu (dilence makulesi) kimseler değildir. Hakîkî miskîn, (kendisini geçindirecek nafakaya mâlik olmadığı halde) halka el açıp istemekten çekinen şu iffet sâhibleridir. İsterseniz (Kur'ânın tarîf ve tavsîfini de) okuyunuz: (Buhârî'nin şeydi Saîd İbn-i Ebî Meryem der ki:) Ebû Hüreyre: "İsterseniz okuyunuz!" söziyle: "Onlar nâstan isrâr ile istemezler!" meâlindeki kavl-i şerifi kasdetmiştir. 1683
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Âl-i İmrân Sûresi âyetlerinin tefsîri;Müteşâbih âyetlere uyanlar ÂL-İ İMRÂN SÛRESİ ÂYETLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (Âl-i İmrân) Sûresi'nin: (Allah,) O Zü'l-Celâl'dir ki sana bu (mukaddes) kitâbı indirdi. O (nun âyetlerin) den bir kısmı muhkem (âyet) lerdir (meâlindeki) kavl-i şerîfiyle başlayan âyetini (ve hakîkaten hüsn-i nazâr ve zekâ sâhiblerinden başkası da düşünüp anlıyamaz) cümlesine kadar okudu. Hazret-i Âişe der ki: (Bundan sonra) Resûlullah Salla'llahu aleyhi ve sellem bana: "Yâ Âişe Kur'ân'ın (yalnız) müteşâbih âyetlerine uyan şu dalâlet sâhiblerini gördüğünde -ki, Allah onları (Kur'ân'da) zikr ve zem etmiştir- onlardan sakınınız!" buyurdu. 1684
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Âl-i İmrân Sûresi âyetlerinin tefsîri;Dâvada delil istenmesi;Yalan yere yemin;Yemin sanığa düşer YEMÎN ÂYETİ VE HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyet göre bir kere İbn-i Abbâs'a iki kadının dâ'vâsı arzolunmuştu. Bu kadınlar bir evde mest gibi sahtiyan metâı dikerlerdi. Bunlardan birisinin el ayasına öbür kadın tarafından bîz batırılmakla mecrûh kadın evden çıkıp mücrim kadın aleyhine da'vâ etti. Kadınların bu da'vâsı İbn-i Abbâs'a arzolundu. (Duruşma sırasında müddeî kadının beyyinesi ve şâhidi bulunmadığından müdde-i aleyhe yemîn etmek düşmüştü. Yalan yere yemîn etmesini önlemek için) İbn-i Abbâs Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu hikâye etmiştir. Eğer nâs mücerred da'vâlariyle (beyyinesiz, şâhidsiz) hak kazanacak olurlarsa kavmin malları, canları zâyi' olur. (Binâenaleyh müddeîden beyyine isteyiniz). Müddea-aleyhe (yemîn tevcîh ettiğinde de) Allah adına (yalan yere) yemîn etmenin fenâlığını (önce kendisine) hatırlatınız! Ve ona şu âyeti de: "Allah'ın ahdini ve kendi yemînlerini az bir paraya değişenler yok mu? İşte bunların âhirette hiç nasibi yoktur!". diye okuyunuz. Bu âyet-i kerîmedeki tahzîrler müddea-aleyh kadına okunup anlatılınca derhâl cürmünü i'tirâf etmiştir. (Bu da'vâda müddeî kadın dâ'vânın ibtidâsında cürmün müddea aleyh tarafından îka' edildiğine dâir yemîn etmek istedi ise de) İbn-i Abbâs müddeî kadına da: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Yemîn müddea-aleyhe düşe (n bir hak dı)r buyurdu, diye cevâb verdi. 1685
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Âl-i İmrân Sûresi âyetlerinin tefsîri;İbrâhim (A.S) ÂL-İ İMRÂN SURESİ 173 NOLU ÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: "Allah bize yetişir o ne güzel vekîldir" kelâmını İbrâhîm Salâvatu'llahi aleyh Nemrûd'un ateşine atıldığı sırada söylemiştir. Bir de Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem -kendisiyle Ashâbından bâzı kimselere müşrikler alyehinizde toplandılar, dedikleri ve bu sûretle müslümanları korkutmak istedikleri zaman- söylemiştir. Halbuki bu korkutmak teşebbüsü müslümanları îmânlarını ve irâdelerini arttırmıştı ve ... demişlerdi. 1686
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Âl-i İmrân Sûresi âyetlerinin tefsîri YEHÛDÎLERİN VE MÜNÂFIKLARIN MÜSLÜMANLARA EZÂLARI BU BÂBDA ÜSÂME HADÎSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Bedir vak'asından önce bir gün Fedek dokuması kaplı saçaklı palan vurulmuş bir merkeb üzerine binip (henüz çocuk bulunan) Üsâme İbn-i Zeyd'i terkisine alarak Hâris İbn-i Hazreç mahallesinde (ki evinde hasta bulunan) Sa'd İbn-i Ubâde'yi iyâdeye gitmişti. Giderken yolda Abdullah İbn-i Übey İbn-i Selûl'ün içinde bulunduğu meclise uğradı. Bu vak'a Abdullah İbn-i Übey müslümân olmazdan evvel idi. Bu mecliste müslümanlardan, puta tapan müşriklerden, yahûdîlerden karışık birtakım kimseler vardı. Abdullah İbn-i Revâha da bu meclisde bulunuyordu. Merkebin kaldırdığı toz, meclisi kaplamakla Abdullah İbn-i Übey kaftaniyle burnunu kapadı. Sonra: Bizim üzerimizi tozlatmayınız, dedi, Resûlullah onlara selâm verdi. Sonra da orada durup merkebden indi ve onları İslâm'a da'vet etti ve onlara Kur'ân okudu. Bunun üzerine Abdullah İbn-i Übey: - Ey kişi! Bu söylediklerin hak ve gerçekse bunlardan güzel bir şey olamaz. Fakat bizim meclisimize gelip de bizi bununla ezâlandırma. Kendi menziline git, sana gelen olursa ona anlat, dedi. Bunun üzerine (büyük şâir) Abdullah İbn-i Revâha: - Yâ Resûla'llah (İbn-i Übeyy'e bakma) meclislerimiz (e her zaman teşrîf buyur, huzûrunuz) da bizi Kur'ân (ın belâgati) ile ört, onun nurlariyle bürü. Biz duânızı, Kur'ân okumanızı çok severiz, dedi. Bunun üzerine müslümanlarla müşrikler, yahûdîler sövüşmeye başladılar. Hattâ birbirlerini öldürmeye yaklaştılar. Resûlullah ise onları dâimâ teskîn buyurdu. Nihâyet yatıştılar. Sonra Resûl-i Ekrem merkebine binip yürüdü. En sonu Sa'd Resûl-i Ekrem merkebine binip yürüdü. En sonu Sa'd İbn-i Ubâde'nin evine varıp girdi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Ensâr'ın ve Hazrec kabîlesinin ulularından olan) Sa'd'e: - Ey Sa'd! -Abdullah İbn-i Übeyy'i kasdederek- Ebû Hubâb'ın ne söylediğini duymadın mı? (Duymuş ol ki) o, şöyle şöyle söyledi (diye biraz önce geçen vak'ayı anlattı) Sa'd İbn-i Ubâde: - Yâ Resûla'llah! Siz İbn-i Übeyy'in kusûrunu affedin, biraz da ma'zûr görün. Sana Kur'ân indiren Cenab-ı Hakk'a yemîn ederim ki, Allah'ın irâdesi size nübüvvet vermek sûretiyle tecellî etti. Halbuki şu beldecik (Medîne) halkı İbn-i Übeyy(in başın) a tac giydirmeğe üzerine de melîke mahsûs sarık sarmağa, (bu sûretle kendilerine melik edinmeğe) hazırlanmışlardı. Vaktâki Allahu Teâlâ size ihsân buyurduğu hakk-ı nübüvvetle onların bu tasavvurlarını mümteni' bir hâle koydu. Bu mahrûmiyetle İbn-i Übey mahzûn ve mükedder oldu. Yâ Resûla'llah! İşte bu kederle İbn-i Übey gördüğünüz çirkin harekette bulunmuştur. (Siz afv buyurunuz) dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de afvetti. Esâsen Resûlullah ile Ashâbı bu husûsda vârid olan Allah'ın emri veçhile gerek müşriklerin, gerek ehl-i kitâbın kusurlarını avf edip ezâlarına sabrediyorlardı. En sonu Allahu Teâlâ (tedâfüî) harbe izin verdi. Bu müsâade üzerine. Resûlallah Bedir gazâsını ihtiyâr edip Allahu Teâlâ İslâm
ordusunun eliyle Kureyş müşriklerinin azmanlarını öldürünce İbn-i Übey İbn-i Selûl ile, onun, müşriklerden ve putlara tapanlardan yardakçıları: - Artık Bedir vak'ası Müslümanlığa teveccüh etmiş açık bir galebedir, dediler ve Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e İslâm üzere bîat edip müslüman oldular. 1687
Âl-i İmrân Sûresi âyetlerinin tefsîri Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında münâfıklardan birtakım kimseler Resûlullah gazâya çıktığı zaman ondan arkada kalırlardı. Ve Resûlullah geri kalıp (evlerinde) oturmalarına ferahlanırdı. Resûlullah muhârebeden dönüp geldiği zaman da (vâhî) birtakım özür arz ile yemîn ederler ve işlemedikleri bir iş ile kendilerinin medholunmalarını arzu ederlerdi. Münâfıkların bu nifak-kârâne vaziyetleri üzerine bunlar hakkında bu bâbın ünvânındaki âyet nâzil oldu. 1688
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Âl-i İmrân Sûresi âyetlerinin tefsîri ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre (Medîne vâlisi Mervân tarafından kapıcısı Râfi' vâsıtasiyle) İbn-i Abbâs'dan şöyle bir sorgu soruldu: - (Kur'ân'da bildirildiği üzere) kendisine verilen dünyâlıkla ferahlanan ve yapmadığı bir işle medh olunmağa sevinen her (müslüman) kişi azâb olunacak ise bütün müslümanlar her halde azâb olunacak (demek) dir? İbn-i Abbâs bu sûale şöyle cevâb vermiştir: (Âl-i İmrân Sûresi'ndeki) bu âyetle sizin aranızda ne münâsebet var? (Bu âyet yahûdîler hakkında nâzil olmuştur). Bir kere Resûlullah yahûdîleri çağırıp onlara (Tevrat'taki evsâfına dâir) bir suâl sordu. Onlar da suâlin hakîkî cevâbını sakladılar da onun başkasını haber verdiler. Bununla berâber verdikleri bu cevâb ile Resûlullah ındinde takdîr de olunduklarını sandılar ve hakîkati gizliyerek verdikleri cevâba sevindiler. 1689
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Başlık;Mehir;Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri;Yetimler NİSÂ' SÛRESİ ÂYETLERİ YETÎM MALININ SIYÂNETİ BU BÂBDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre (bir kere hemşîre-zâdesi) Urve, Azîz ve Celîl olan Allah'ın: (Yetimlerin haklarına adâlet edemiyeceğinizden korkarsanız) kavl-i şerîflerinin tefsîrini sordu. Âişe Hazretleri; şöyle cevâb verdi. Ey hemşîremoğlu, âyetteki "yetâma" ile murâd olunan, öksüz kızdır ki, o, velîsinin velâyet ve vesâyeti altında bulunup mâl hissesinde velîye ortak olur. Ve mâli, cemâli velîsinin hoşuna gider. Bu cihetle o sene velîsi onu zevce edinmek ister. Fakat mihrinde adâlet etmek ve başkasının verdiği kadar mihir vermek istemez. İşte (bu âyette) o çeşit velîlerin velâyeti altındaki yetîme kızları -haklarında adâlet ve onların mihirlerini en yüksek mıkdârına yükseltmedikçe- nikâh etmeleri nehiy olunup bunlardan başka kendilerine halâl olan kadınlardan nikâh etmeleri emrolunmuştur. Hazret-i Âişe (rivâyetine devâm ederek) der ki: Bu âyet nâzil olduktan sonra nâs, Resûlullah'a istiftâ edip sordular. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ'da şu âyeti inzâl buyurdu: "Habîbim senden kadınlar hakkınd fetvâ isterler. Onlara de ki. kadınlar (ın mîrâsı) hakkındaki fetvâyı Allah size veriyor. Kur'ân'da size karşı okunan âyetlerde şol kadınlardan öksüz kızları hakkındadır ki: onlara (ya mâline ve güzelliğine imrenip nikâh ettiği halde) mihr-i mislini vermeyiniz ve (yâhud fakir ve çirkin diye) nikâh etmek istemeyiniz!". Hazret-i Âişe (rivâyetine devâmla) der ki: Azîz ve Celîl olan Allah'ın: ... cümlesinin medlûlü, velâyetindeki öksüz kızcağızın mâli ve güzelliği az olunca onu nikâh etmek istemişdir. Hazret-i Âişe der ki: Bu mâl ve cemâli fakir olan öksüz kızlara rağbet etmediklerinden dolayı malına ve cemâline rağbet ettikleri yetîm kızları -adâlete riâyet etmedikçe- nikâh etmekden evliyâ-yı yetîm nehiy olundular. 1690
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Hasta ziyâreti;Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri;Verâset MÎRÂS ÂYETLERİ BU BÂBDAKİ CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Beni bir hastalığımda Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ebû Bekr radiya'llahu anh ile berâber yaya olarak Benî Selime (yurdun) daki evime gelerek ziyâret etmişlerdi. Resûlullah beni bir şey anlamaz derecede baygın bulmuştu. Bunun üzerine (abdest) suyu isteyip abdest almış sonra abdest suyundan bir mikdârını benim üzeriem serpmişti. Hemen ben ayıldım ve: Yâ Resûla'llah! Mâlimde (verâset husûsunda) ne sûretle tasarruf etmemi emredersiniz? diye sordum. (Şu meâldeki): "Allah çocuklarınız hakkında mîrâsı emrediyor!" kavl-i şerîfi nâzil oldu. 1691
Allâh'a oğul isnadı;Allâh'a şirk koşmamak;İmanda İhlâs;Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri;Rü'yetullah Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e bâzı kimseler gelerek: Yâ Resûla'llah! Kıyâmet gününde Rabbimizi görecek miyiz? diye sormuşlardı -Müellif Buhârî yukarda rivâyeti geçen Rü'yet hadîsini burada tekmîl zikretti-. Bundan sonra Resûl-ü Ekrem buyurdu ki: Kıyâmet günü hulûl ettiğnde bir dellâl: "Her ümmet neye ve kime tapıyor idiyse peşine düşsün!" diye ilân edecek. Bunun üzerine Allah'dan başka şeylere ve putlara, heykellere tapa-gelen ne kadar müşrikler varsa -onlardan hiç biri geri kalmaksızın- Cehennem'e dökülecekler. Artık ortalıkta yalnız Allah'a ibâdet eden gerek sâlih, gerek fâcir kimselerin (müşrik olmıyan) ehl-i Kitâb bakıyyelerinden başka kimse kalmayınca yahûdîler'den geri kalanlar çağrılacak ve onlara: Siz, kime ibâdet ederdiniz? diye sorulacak. Onlar: Allah'ın oğlu Uzeyre, diye cevâb verecekler. Bunun üzerine onlara: Yalan söylüyorsunuz. Allah hiç bir eş ve oğul edinmedi, denilecek. Şimdi siz ne istersiniz? diye sorulacak. Onlar da: Ey Rabbimi, çok susadık; bize su ihsân et, diyecekler. Bunun üzerine onlara: Haydi suya geliniz., diye işâret olunacak. Ve Cehennem'e doğru sevk olunacaklar. Cehennem onlara serâb gibi görülecek. (Su sanarak) biribirlerini çiğneyerek giderken Cehennem'e düşecekler. Sonra Nasârâ çağrılacaklar. Onlara da: Siz kime kulluk ederdiniz? diye sorulacak. Onlar da: Allah'ın oğlu Mesîh (Îsâ'ya) diyecekler. Onlara da: Yalan söylüyorsunuz. Allah ne eş, ne oğul edinmedi, denilecek ve ne dilekleri olduğu sorulacak. Onlar da yahûdîlerin sevk olundukları gibi Cehennem'e sevk olunacaklar. Artık ortada sâlih veya fâsık olarak Allah'a ibâdet ve ubûdiyyet eden mü'min muvahhidlerden başka kimse kalmayınca âlemlerin Rabbi onlara (mahlûkattan hiç bir şeye benzememek düstûriyle) bildikleri en yakın bir sıfatta tecellî edecek ve Allahu Teâlâ tarafından bu muvahhidlere: - Ya siz ne bekliyorsunuz? (Görüyorsunuz ya) her ümmet ibâdet ettiği şeyin ardına düşüyor, buyuracak. Onlar da: - Ey Rabbimiz biz dünyâda bu şirk ve küfür sâhiblerinden -kendilerine en çok muhtaç olmaklığımıza rağmen (dünyâda)- ayrı yaşadık. (Senin rızân için) bunlarla görüşmedik. (Şimdi onlara uyar mıyız?) Biz şimdi kendisine kulluk edegeldiğimiz Rabbimiz (in kerem ve inâyetin) i bekliyoruz, diyecekler. Bunun üzerine Cenâb-ı Hak iki, yâhud üç def'a: - Ben sizin Rabbinizim, buyuracak. Onlar da her def'asında: - Allah'a hiç bir şeyi şerîk etmeyiz, diyecekler. 1692
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm dinlemek;Kur'ân-ı Kerîm okurken ağlamak;Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri İBN-İ MES'ÛD'UN PEYGAMBERİMİZE NİSÂ' SÛRESİ'Nİ OKUMASI Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bana: Ey İbn-i Mes'ûd haydi bana Kur'ân oku, diye emretti. Ben de: - Yâ Resûla'llah! Kur'ân sana gönderildiği halde onu size nasıl okuyacağım? dedim. Resûl-i Ekrem: - Kur'ân'ı ben başkasından işitmeği çok hoşlanırım, buyurdu. Ben de Sûre-i Nisâ'yı okumağa başladım. Okurken ... âyetine gelince Resûl-i Ekrem: - Sus, buyurdu. O sırada gördüm, ki Resûlullah'ın iki gözü yaş döküyordu. 1693
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Bedir Gazâsı;Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri MEDÎNE'YE HİCRET ETMİYEN MÜNÂFIKLARIN FECÎ ÂKIBETLERİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre müslümanlardan (Mekke'de kalıp hicret etmiyen) bir takım kimseler Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında müşriklerle berâber olarak onların şirk câmiasını çoğaltıyorlardı. Bedir harbi sırasında düşman safları arasında bulunan bunlara ok atılıyor ve atılan ok varıp bunlardan birisine dokunarak öldürüyordu. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ'nın: ... kavl-i şerîfi nâzil oldu. 1694
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Nisâ Sûresi âyetlerinin tefsîri;Yûnus (A.S) HAZRET-İ YÛNUS'UN BİR MENKABESİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Her kim ben Yûnus bin Mettâ'dan hayırlıyım derse yalan söylemiştir" buyurmuştur. 1695
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Hz. Peygamber'in tebliğleri;Mâ'ide Sûresi âyetlerinin tefsîri MÂİDE SÛRESİ ÂYETLERİ RESÛL-İ EKREM'İN TEBLÎĞ-İ AHKÂMDA SADÂKATİ HİÇ BİR HAKÎKAT SAKLANMAMIŞTIR Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Her kim sana Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem Allah'ın ona gönderdiği İslâmî umdelerden bir şeyi sakladı (teblîğ etmedi) derse, muhakkak ki o yalan söylemiştir. Çünkü Allahu Teâlâ bana: "Ey Peygamberim, sana Rabbin tarafından indirilenlerin hepsini tebliğ et!" diye emrederdi. 1696
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ İğdiş edilme;Mâ'ide Sûresi âyetlerinin tefsîri;Mut'a nikâhı HADIMLIKTAN NEHİY HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Biz Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber gazâya giderdik. Bizim yanımızda kadınlar bulunmazdı. (Cins-i münâsebete şiddetli ihtiyâç duyardık.) Bunun üzerine: Yâ Resûla'llah: Erkekliklerimizi çıkarıp hadım olalım mı? diye sorduk. Resûlullah bizi iydişlenmekten nehyetti. Bundan sonra (muayyen bir zamân için) elbîse (gibi ücret mukabilinde) kadın eş almamıza izin verdi. Bundan sonra Abdullah İbn-i Mes'ûd ... âyetini okudu. 1697
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ İçkinin haram kılınması;Mâ'ide Sûresi âyetlerinin tefsîri ŞARABIN SÛRET-İ TAHRÎMİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (İçkinin harâm kılındığı sırada) bizde Fadîh denilen (ve hurma koruğundan ateşde kaynatılmadan yapılan) içkiden başka hamr nâmına başka bir şey yoktu. (Tahrîm günü) ben (babalığım Ebû Talha'nın evinde) Ebû Talha ile falan ve falan Sahâbe'ye Fadîh dağıtıyordum. O sırada hemen birisi geldi. Ve: Haberiniz yok mu? dedi. Meclisde bulunanlar: O da ne haberi? diye sordular. O da: İçki harâm kılındı, dedi. İşret yârânı bana: Ey Enes küp büyüklüğüne yakın cesâmetteki şarâb destilerini dök, diye emrettiler. Ve ben de emirlerini yerine getirdim. Enes İbn-i Mâlik der ki: Bu bir adamın sözü üzerine meclisde bulunanlar şarabın nasıl ve ne zaman harâm kılındığını araştırmaya lüzum görmediler ve o adamın haberinden sonra hiç şarab içmediler. 1698
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Mâ'ide Sûresi âyetlerinin tefsîri RESÛL-İ EKREM'E LÜZUMSUZ SUÂL SORULMASININ NEHYOLUNMASI Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir hutbe îrâd etmişti ki, ben Resûlullah'ın o hutbesi kadar müessir bir hutbe hiç işitmedim. O hutbesinde Resûlullah (ezcümle): Ey Ashâb'ım! Benim bildiğim hakayık-ı kâinâtı siz bilseydiniz muhakkak az gülerdiniz ve hiç şüphesiz, çok ağalardınız, buyurmuştu. Bu hitâbe üzerine Resûlullah'ın Ashâb'ı yüzlerine elbîselerin örtüp -içten gelen bir enîn ile- ağlıyorlardı. Bu umûmî teessür sırasında birisi: "Yâ Resûla'llah babam kimdir?" diye sordu. Resûl-i Ekrem: "Baban filândır" diye cevâb verdi. Bunun üzerine ünvândaki âyet nâzil oldu. 1699
KUR'ÂN-I KERÎMİN TEFSÎRİ BAHSİ Mâ'ide Sûresi âyetlerinin tefsîri DÜNYÂ VE ÂHİRET'TE FÂİDESİZ SUALLERDEN TAHZÎR OLUNMASI Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kısım kimseler istihzâ için suâl sorarlardı. Kimi: Babam kimdir? diyordu. Kimi devesini kaybedip devem nerededir? der idi. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ tamamlayıncıya kadar şu âyeti inzâl buyurdu. (Âyetin tamâmı unvânımızda terceme olundu. Bakınız.) 1700
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ
En'âm Sûresi âyetlerinin tefsîri EN'ÂM SURESİ 65 NOLU ÂYETİNİN TEFSÎRİ VE İHTİRÂSLARDAN MEN' VE TAHZÎRİ Câbir b. Abdullâh Şöyle rivâyet olunmuştur: "Yâ Muhammed de ki: Allah size üstünüzden bir azâb göndermeğe kadirdir" âyeti nâzil olunca Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Rabbım, Sen'in zâtına sığınırım!" dedi, "Yâhud ayaklarınızın altından bir azâb göndermeğe kadirdir" cümlesini müteâkıb: "Rabbim, Senîn zâtına sığınırım!" dedi. "Yâhud fırkalarınızı birbirine katıp bâzınızın hıncını bâzınıza tattırmağa kadirdir." cümlesini müteâkıb de Resûl-i Ekrem: "Bu hafiftir, yâhud bu kolaydır!" buyurdu. 1701
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ En'âm Sûresi âyetlerinin tefsîri;Secde âyetleri EN'ÂM SURESİ 90 ÂYETİNİN TEFSÎRİ VE İKTİDÂ OLUNAN PEYGAMBERLER Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre, (bir kere Tâbiî âlimi Mücâhid tarafından) Abdullah İbn-i Abbâs'a: Sâd Sûresi'nde (tilâvet) secde (si) var mıdır? diye sorulmuştu. O da: Evet vardır, dedi. Sonra İbn-i Abbâs: ... âyetini ... kavl-i şerîfine kadar okudu. Bundan sonra İbn-i Abbâs: "Ey Mücâhid'le arkadaşları! Peygamberimiz salla'llahu aleyhi ve sellem de, Peygamberlere uyması emrolunan kimselerdendir" dedi. 1702
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ En'âm Sûresi âyetlerinin tefsîri;Fuhuş GAYRET-İ İLÂHİYENİN BÜYÜKLÜĞÜ Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Mü'minleri Allah'tan ziyâde fenâlıklardan koruyan bir kimse yoktur. Mü'minlerin en büyük hâmîsi olduğu için Allahu Teâlâ açık, kapalı bütün fuhşiyâtı harâm kılmıştır. Bir de Allahu Teâlâ'dan ziyâde medh-ü senâyı seven kimse de yoktur. Bunun için Cenâb-ı Hak kendisini (Kur'ân'da bir çok evsâf-ı cemîle ile) medhetmiştir. 1703
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ A'raf Sûesi âyetlerinin tefsîri;Kusur bağışlamak A'RÂF SÛRESİ'NİN BİR ÂYETİ BU ÂYET HAKKINDA İBN-İ ABBÂS'IN BİR RİVÂYETİ Abdullah İbn-i Zübeyr Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Allahu Teâlâ, Peygamberi salla'llahu aleyhi ve sellem'e nâsın ahlâkından afvı iltizâm etmesini emretti. 1704
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Enfâl Sûresi âyetlerinin tefsîri;Fitne BİR HÂRİCÎ İLE İBN-İ ÖMER'İN MUHÂVERESİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre bir kere İbn-i Ömer'e (bir Hâricî tarafından müslümanlar arasındaki) fitne harbi hakkında re'yin nedir, (bu kıtâle niçin iştirâk etmiyorsun?) diye soruldu. O da sorana: "Fitne nedir bilir misin? Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem müşriklerle harb ederdi. Müşrikler üzerine harbe gitmek bir fitne (ve şirki izâle) içindi. Yoksa sizin kitâliniz gibi mülk ve saltanat üzerine açılmış harb değildir." diye cevâb verdi. 1705
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Cennet-i Adn;Tevbe Sûresi âyetlerinin tefsîri ARABLARDAN MÜNÂFIKLARIN AHVÂLİNİ TASVÎR EDEN ÂYET VE HADÎS Semüre b. Cündeb Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bize şöyle hikâye buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur: Bir gece bana iki melek gelip beni uykudan uyandırdı. Bunlar beni bir şehre götürdüler ki, o şehrin binâları altun ve gümüş tuğlalarla yapılmıştı. Bizi orada birtakım kimseler karşıladılar ki, onların vücûdlarının yarısı, senin gördüğün şeylerin en güzeli hilkatinde idi. Öbür yarısı da gördüğün en çirkin insana benziyordu. İki melek onlara: - (Niçin bu halde duruyorsunuz?) Haydi şu nehre gidip giriniz, dediler. Onlar de nehre girdiler. Sonra bize dönüp geldiler. Bir de gördük ki, onlardan o çirkinlik gitmiş ve en güzel bir insan sûretine değişmişti. Bu iki melek bana: - Burası Cennet-i Adin'dir, Şu (muhteşem) binâ da senin menzilindir, dediler. Melekler (sözlerine devâm edip): Hani o yarı vücûdları güzel ve yarı yerleri çirkin insanlar yok mu? Onlar da güzel ve hayır işleri, öbür kötü ve şer işlerle karıştıran kişilerdi. Allahu Teâlâ onların (günâhlarını i'tirâf ederek işledikleri hayır ve hasenât hürmetine) kötülüklerini afvetti, dediler. 1706
Allah kimine çok kimine az verir;Allâh'ın keremi sonsuzdur;Hûd Sûresi âyetlerinin tefsîri Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: "Ey kulum sen fukarâya nafaka ve sadaka ver ki, ben de sana vereyim!" buyurdu. Resûl-i Ekrem (devâm edip) der ki: Allah'ın hazîne-i keremi doludur, harcamak onu eksiltmez o gece ve gündüz dâimâ akar. Yine Resûl-i Ekrem (devâm edip) buyurur ki: Allah'ın göğü, yeri yarattığı gündenberi infâk ve in'âm ettiği ni'metlerin mâhiyetini bana bildirebilir misiniz? Onun bedî' kerem ve inâyetindeki ni'metlerden hiç bir şey eksilmemiştir. Çünkü O'nun tahtı (hudutsuz ni'met) deryâ (sı) üzerine kurulmuştur. Yed-i kudretinde de mîzân-ı adâlet ve terâzînin gözü (gâh) ağar, (gâh) yukarı yükselir. (Bu sûretle insanların kimisine çok, kimisine az rızık verir). 1707
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Allâ'ın zâlime mühlet vermesi;Hûd Sûresi âyetlerinin tefsîri;Zulüm HÛD SURESİ 102 NOLU ÂYETİNİN TEFSÎRİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Allah zâlime bir zaman mühlet verir, (hemen azâb etmez). En sonu bir kere yakaladı mı, artık bir daha onu salıvermez. Ebû Mûse'l-Eş'arî der ki: Bundan sonra Resûlullah: ... âyetini okudu. 1708
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Hicr Sûresi âyatlerinin tefsîri ŞİHÂB-I SÂKIB Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet olunmuştur ki, bu rivâyetiyle Ebû Hüreyre Nebû salla'llahu aleyhi ve sellem'e erişir: Cenâb-ı Hak gök yüzündeki meleklere bir emrin infâz olunmasını hükmettiği zaman Allahu Teâlâ'nın -düz bir taş üstünde (hareket ettirilen) zincir (sesi) gibi (mehâbetli) olan- bu ilâhî hükme melekler tamâmiyle inkıyâd ederek (korku ile) kanadlarını birbirine vururlar. Gönüllerinden bu korku gidince de melekler, Cebrâil ve Mikâil gibi mukarrebîn meleklerine: - Rabb'ınız ne söyledi? diye sorarlar. Mukarrebîn melekleri: - Allah'ın söylediği hak sözdür, diye Allah'ın hüküm ve takdîrini bildiririrler ve: Allah yücedir, Allah büyüktür, derler. Bu sûretle kulak hırsızı şeytânlar Allah'ın o emir ve tekdîrini işitirler. O sırada kulak hırsızı şeytanlar (yerden göğe kadar) birbirlerinin üstünde (zincirleme) dizilmiş (ve kulak hırsızlığına hazırlanmış) bulunurlar. Şeytanlar bu vaziyette iken bâzı def'â meleklerin muhâveresini işiten en üstteki şeytana bir ateş parçası yetişip altındaki şeytana o haberi işittirmeden onu yakar. Bâzı def'â da ateş erişmeyip altındaki şeytana haberi verir. O da altındakine vererek bu sûretle tâ yere kadar haber ulaşır ve sâhirin ağzına verilir. Şimdi sâhir o haberle berâber yüz yalan uydurup (halka söyler) ve emr-i İlâhî yer yüzünde tahakkuk edince sâhir doğru çıkmış olur. Ve ondan bu haberi işitenler halka: - Nasıl size vaktiyle şöyle şöyle olacak diye bunları birer birer haber vermedim mi idi? Gördünüz ya sâhirin gök yüzünden işittim dediğini sözüne hak ve doğru buluyoruz, derler. 1709
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Cimrilik;Deccâl;Erzel-i ömür;Hayat fitnesi;Hz. Peygamber'in duâları;Nahl Sûresi âyetlerinin tefsîri;Tembellik BUHL, KESEL, ERZEL-İ ÖMÜR Enes b. Mâlik Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem her zaman: Rabbim -cimrilikten, ağır canlılıktan, erzel-i ömürden kabir azâbından, deccâlın (ve yalancı insanların) iğfâlinden dirim ve ölüm fitnesinden- sana sığınırım, diye duâ ederdi. 1710
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ İsrâ sûresi âyetlerinin tefsîri;Kıtlık ŞEFÂAT-İ KÜBRÂ HADÎSİ EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANH'İN ŞEFÂAT-İ KÜBRÂ HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in sofrasına et yemeği getirildi. Ve kol tarafından bir parça ayrılıp önüne konuldu. Çünkü Resûlullah etin bu kısmını severdi. Ondan ön dişleriyle bir lokma kopardı. Sonra şöyle hikâye etti: Ben kıyâmet gününde bütün insanların ulusuyum. Bu neden, bilir misiniz? diyerek şöyle îzâh eyledi: Dünyâda önce ve sonra gelmiş, geçmiş ne kadar insanlar varsa bunların hepsi Allahu Teâlâ kıyâmet gününde düz ve geniş bir sâhada toplıyacaktır. Öyle düz ve geniş meydan ki orada bir çağırıcı selenince sesini herkese duyurabilecek ve bakan bir kişinin gözü mahşer halkını bir bakışda görebilecek. (Dağ tepe gibi görmeğe, işitmeğe bir mânî' bulunmayacak.) Bir de güneş (bütün harâretiyle) yaklaşak. Artık insanların gamı, meşakkati dayanılmaz ve tahammül olunmaz bir dereceye varacak. Bu sırada nâs biribirine: "Size irişen şu fâciayı görüyor musunuz? Rabb'inize delâlet edecek bir şefâatci bulmak çâresine niye bakmıyorsunuz?" diyecekler. Bunun üzerine mahşer halkının bâzısını bâzısına: Haydi Âdem'e gidiniz, deyip mahşer halkı Âdem aleyhi's-selâm'a gelerek: - Ey insan nev'inin babası! Allahu Teâlâ seni yed-i kudretiyle yarattı ve sana kendi rûhundan hayat verdi. Sonra meleklere emredip onlar da sana secde ettiler. Rabb'ine hakkımızda şefâat dile. Ey atamız, içinde bulunduğumuz şu müşkül vaziyeti görmüyor musun? Başımıza gelen şu musîbeti bilmiyor musun? diyecekler. Âdem de: - Rabb'im bugün celâllıdır. O derecede ki, ne bundan önce böyle bir gazab etmiştir, ne de bundan sonra bu türlü gazâb eder. Hem Cenâb-ı Hak beni Cennet meyvasından birini yemekten nehyetmiş iken ben âsî olup yemiştim. (Artık size şefâat edemem, şimdi ben kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim nefsim!. Siz benden başka bir şefâatci bulunuz: Nûh'a gidiniz, diyecek. Onlar da Nûh'a varacaklar. Ve: - Ey Nûh sen yer yüzünde Allah'dan başka şeye tapan insanlara risâlet vazîfesiyle gönderilen peygamberlerin hiç şüphesiz birincisisin. Allah sana (Kur'ân'da): "Çok şükreden kul" adını verdi. Lütfen hakkımızda Rabb'ine şefâat eyle. Ne acıklı vaziyette oluduğumuzu görmüyor musun, diyecekler. Nûh Peygamber de: - Azîz ve Celîl olan Rabb'im bugün celâllıdır. Bir derecede ki, Allahu Teâlâ ne şimdiye kadar böyle gazablanmıştır, ne de bundan sonra gazablanır. Benim de bir duâ endişem var: Vaktiyle kavmîmin helâki için duâ etmiştim. (Bu cihetle kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim, nefsim! Şimdi siz başka bir şefâatci arayınız, İbrâhîm'e gidiniz, diyecek. Onlar da İbrâhîm' aleyhi's-selâm'a varıp: - Ey İbrâhîm, sen yer yüzündeki insanlardan Allah'ın peygamberi ve Allah'ın dostu bir zatsın. Rabb'in Teâlâ'ya hakkımızda şefâat etsen. Şu acıklı hâlimizi görüyorsun, diyecekler. İbrâhîm Peygamber de onlara: - Bugün Rabb'imin celâl sıfatı tecellî etmiştir. Hem bir derecede ki, ne bundan evvel böyle gazab etmiştir; ne de bundan sonra. Ben (li-maslahatin) üç kere yalan
söylemiştim. (şimdi kendimi düşünüyorum): Vay nefsim, nefsim, nefsim! Artık siz başka bir şefâatci arayınız, Mûsâ'ya gidiniz, diyecektir. Onlar da Mûsâ Aleyhi's-selâm'a varıp: - Ey Mûsâ, sen Allah'ın peygamberisin. Allah, risâleti ile ve kelâmı ile seni insanlar üzerine fazîletli kıldı. Rabb'in Teâlâ'ya hakkımızda şefâat et. 1711
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Hz. Peygamber'in şefâati;İsrâ sûresi âyetlerinin tefsîri;Kıtlık MAKÂM-I MAHMÛD HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADİSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre şöyle demiştir: Kıyâmet günü insanlar küme küme, her ümmet peygamberinin peşinde (ileri, geri) dönüştürürler (ve büyük peygamberlere): Ey falan, şefâat et, ey falan, şefâat et, derler. En sonu şefâat dileği Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e erişip nihâyet bulur. Bu şefâat vâkıası Allahu Teâlâ'nın peygamberi Muhammed Mustafâ'yı Makam-ı Mahmûd'a gönderdiği gün vuku' bulur. (Ve herkes o gün Muhammed Mustafa'yı tebcîl eder.) 1712
İlk müslümanların gizli ibâdetleri;İsrâ sûresi âyetlerinin tefsîri;Kıtlık;Namazdan gizli kırâet Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Bu âyet nâzil olduğu sıra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (İslâm'ın ilk günlerinde) Mekke'de gizli yaşıyordu. Fakat Ashâbiyle namaz kıldığı zaman Kur'an okurken sesini yükseltiyordu. Müşrikler ise Kur'ân'ı duyunca hem Kur'ân'a, hem onu gönderene, hem de Kur'ân kendisine gelene küfrediyorlardı. Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ Peygamber'i salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - Habîbim! Namazda kırâatini açıklama. Sonra müşrikler işitirler de Kur'ân'a küfrederler. Kırâatini Ashâbından gizleme de. Sonra onlara duyuramazsın. Bunun ikisi arası bir yol ihtiyâr et, buyurdu. 1713
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Kehf Sûresi âyetlerinin tefsîri KEHF SÛRESİ ÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Kıyâmet gününde iri cüsseli, semiz bir kişi (hâsâb yerine) getirilir, (hayır ve sevâbı tartılır. Fakat) Allahu Teâlâ yanında bir sivrisineğin kanadı ağırlığında (bir sevâb) tartmaz] buyurduğu rivâyet olunmuştur. Sonra Ebû Hüreyre: Ey müminler! İsterseniz (bu rivâyetimi te'yîd için Hak Teâlâ'nın:) "Kıyâmet günü biz onların hayır işlerien hiç bir tartı tutturmayız!" kavl-i şerîfini okuyunuz, demiştir. 1714
Cennet ehli;Meryem Sûresi âyetlerinin tefsîri Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kıyâmet günü (ehl-i Cennet, Cennet'e, Cehennemlikler de Cehennem'e ayrıldıktan sonra) ölüm, aklı, karalı alaca bir koyun sûretinde getirilecek. Bir dellâl: Ey Cennet halkı, diye bağıracak! Cennet'tekiler hemen boyunlarını uzatıp başlarını kaldıracaklar ve (bulundukları yerden çıkacak) bakacaklar, Şimdi dellâl: Bunu bilir misiniz? diye sorar. Ehl-i Cennet'in hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Sonra dellâl: Ey Cehennem halkı, diye yüksek sesle seslenir! Onlar da boyunlarını uzatıp başlarını kaldırırlar. Ve (bulundukları berzahtan çıkıp korku içinde) bakarlar. Dellâl: Bunu biliyor musunuz, diye sorar. Onlar da hepsi onu görerek: Evet biliriz, bu ölümdür, derler. Bundan sonra koyun sûretindeki ölüm (Cennet'le Cehennem arasında) boğazlanır. Bundan sonra dellâl: "Ey Cennet halkı! Cennet'te ebedî yaşayacaksınız, artık ölüm yoktur. (Cehhennem halkına da) Ey Cehennem'likler siz de karargâhınızda ebedîsiniz, size de ölüm yoktur!" diyecek. Bundan sonra münâdî: ... Bu gaflettekiler ehl-i dünyâdır ... âyetini okur. 1715
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Çok soru sormak;Li'ân;Mülâ'ane;Nûr Sûresi âyetlerinin tefsîri;Zinâ şâhitleri MÜLÂANE ÂYETİ VE HADÎSİ Sehl b. Sa'd Rivâyete göre (Aclâm oğullarından) Uveymir, Benî Aclâ'nın ulusu olan Âsım İbn-i Adiyy'e gelerek şöyle sorar: - Siz ne dersiniz? Bir kimse karısiyle berâber bir kişiyi (zinâ üzerinde) bulsa, kadının kocası zânîyi öldürmeli, siz de onu (kısâsen) öldürmeli misiniz? Yoksa bu kimse ne yapmalı? (Bu halde zevc, dört şâhid getirmeğe gitse zânî işini görüp savuşacaktır. Sükût etse nâmusa taallûk eden bir şeye sükût etmiş olacaktır.) Lûtfen bu müşkül mes'eleyi bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e benim için sorsanız, der. Bunun üzerine Âsım, Resûlullah'a gelip: Yâ Resûla'llah! Diye (söz başlayıp) sordu. Fakat Resûl-i Ekrem bu sorguları hoşlanmayıp ayıbladı. Sonra Uveymir, Âsım İbn-i Adiyy'e: (Resûlullah ne söyledi? diye) sordu. O da Resûl-i Ekrem'e böyle mes'eleleri çirkin gördü ve ayıbladı, diye cevâb verdi. Bunun üzerine Uveymir: Vallahi ben çekinmem, bunu kendim Resûlullah'a sorarım, dedi, ve gidip: - Yâ Resûla'llah! Bir kimes karısıyle berâber bir kişiyi (zinâ üzerinde) bulsa, kadının zevci zânîyi öldürmeli, sonra siz de (kısâsan) onu öldürmeli misiniz? Yoksa bu adam ne yapmalı? diye sordu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Ey Uveymir! senin ve karın hakkında Allahu Teâlâ Kur'an (âyeti) gönderdi, dedi. Ve bu karı, kocaya Allahu Teâlâ'nın Kur'ân'da ta'lîm ettiği veçhile mülâane etmelerini emreyledi. Ve ilk önce erkek karısına karşı lânetle yemîn etti. (Sonra da kadın kocasına karşı aşağıdaki hadîsde bildirildiği veçhile yemîn eyledi). Sonra Uveymir: - Yâ Resûla'llah (bu kadınla geçinme savdı). Bu kadını nikâhımda tutarsam ona zulmetmiş olurum, deyip kadını boşadı. Ve Uveymir ile karısının bu vak'asından sonra lâ'netleşen çiftlerin -kocanın talâkıyle- ayrılmaları âdet oldu. Sonra Resûlullah meclisde hazır bulunanlara: - Bakınız, eğer bu kadın -vücûdu siyah, gözlerinin siyahı koyu, kıçının iki yanı bükük, baldırları kaba- kıyâfette bir çocuk getirirse, muhakkak ben Uveymir'in bu kadına zinâ isnâdında doğru olduğunu sanırım. Eğer kadın Keler fasilesinden kızılca kurt gibi kızıl bir çocuk doğurursa, bu def'a da ben şüphesiz kadına büthân ve iftirâ ettiğini sanırım, buyurdu. Sonra çocuk Resûlullah'ın Uveymir'i tasdik yollu tasvîr ettiği şekilde doğdu. Ve bu cihetle çocuk anası (Havle kadı)na nisbet ed(ilerek: "ibn-i Havle" diye çağır)ıldı. 1716
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Li'ân;Mülâ'ane;Nûr Sûresi âyetlerinin tefsîri;Zinâ haddi;Zinâ şâhitleri İSLÂM HUKÛKUNDA MÜLÂANE Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Hilâl İbn-i Ümeyye Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûrunda karısına Şerîk İbn-i Sehmâ' ile zinâ etti, diye söz attı. Resûlullah da Hilâl'e: - Dört şâhidini hazırla, yâhud arkana hâd (vurulur) buyurdu. Bunun üzerine Hilâl: - Yâ Resûla'llah! Bizim birimiz karısının üstünde bir erkek görürse, şâhid aramağa mı gidecek? (Şâhid getirinceye kadar işini görüp savuşmaz mı?) diye i'tirâz etti. Resûl-i Ekrem: - Sen şâhidlerini hazırla. Aksi takdirde arkana hadd-i kazf (seksen değnek) vurulur, demeğe devâm etti. Bunun üzerine Hilâl İbn-i Ümeyye: - Yâ Resûla'llah! Seni hak peygamber gönderen Allahu Teâlâ'ya yemîn ederim ki, muhakkak ben kesin olarak doğru söylüyorum. Ve emînim ki, Allah benim arkamı hadden kurtaracak bir vahiy, bir âyet gönderecektir, dedi. Bu sırada hemen Cibrîl indi ve Resûl-i Ekrem'e: ... âyetini tâ ... kavl-i şerîfine varıncaya kadar getirdi. Bunun üzerine Resûlullah, kadına haber gönderdi. Kocası Hilâl de hazır bulundu. İlk önce Hilâl (bundan evvelki hadîsde ve hâşiyesinde görüldüğü veçhile) şehâdet ve yemîn eyledi. Resûl-i Ekrem: Allah muhakkak bilir ki, sizin biriniz elbette yalancıdır. Şu halde ikinizden tövbekâr olan ve bu liân yemîninden rücû' eden var mıdır? buyurdu. Sonra Hilâl'in zevcesi Havle ayağa kalkarak ve (dört def'a) liân şehâdetiyle Allah'ı işhâd ederek yemîn ettikde beşinci yemîne sıra geldiğinde mecliste hazır bulunanlar kadını durdurarak: - Bak kadın, bu beşinci yemîn azâbı mûcibtir, ihtârında bulundular. Râvî İbn-i Abbâs der ki: Bu ihtâr üzerine kadın bir az ağırlaşıp durakladı. Hattâ biz kadını yemîn etmekten vaz geçecek ve geriye dönecek sandık. Sonra kadın kendini toparlayıp: - (Şimdiye kadar şerefle yaşamış) kavim ve kabîlemi, ben bundan sonraki günlerde rezil ve rüsvây etmem, diyerek liân yemînini yerine getirdi. Sonra Resûl-i Ekrem: - Bu kadına bakınız. Eğer gözleri sürmeli, iki kıçı iri, baldırları kalın bir tipde çocuk getirirse, çocuk Şerîk İbn-i Sehmâ'ya âittir, buyurdu. Kadın da hakîkaten böyle bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine Resûlullah: - Eğer Allah kitâbının (liân) hükmü infâz edilmemiş olsaydı benimle bu kadın için bir mâcerâ vardı. (Yâni ben o kadına hadd-i zinâ icrâ ederdim) buyurdu. 1717
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Furkân Sûresi âyetlerinin tefsîri;Kâfirin yüzükoyun haşredilmesi FURKAN SÛRESİ ENES İBN-İ MÂLİK HADİSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre bir kişi: Ey Allah'ın Peygamberi! Kâfir, kıyâmet gününde yüz üstü (ve baş aşağı veya sürüklenerek) nasıl haşrolunur? diye sordu. Resûl-i Ekrem: Dünyâda onu iki ayağı üzerinde yürüten Allahu Teâlâ, kıyâmet gününde yüz üstü yürütmeye kudretli değil midir? diye cevâb verdi. 1718
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Bedir Gazâsı;Bilmediğine bilmiyorum demek;Kıyâmet dehşeti;Rûm Sûresi âyetlerinin tefsîri RÛM SÛRESİ VE İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ;KUR'ÂN'DA ZİKROLUNAN DUHÂN Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre bir kere İbn-i Mes'ûd tarafından Kinde'de birisinin (Kur'an'da zikrolunan duhân hakkında:) - Kıyâmet günü bir duman gelecek. Kâfirlerin, münâfıkların kulaklarını sağır, gözlerini kör edecek. Mü'minler (in sıhhati üzerinde) yalnız nezle hastalığı gibi müessir olacak, dediği haber alınır. Bu haberi duyduğu sıra İbn-i Mes'ûd, bir şeye dayanarak istirahat ediyordu. Bu sözü duyunca (çok ehemmiyet verip) sinirlendi. Hemen toparlanıp oturarak şöyle demiştir: - Kişi bildiğini söylesin, bilmediği mes'ele hakkında da: "Allah bilir" desin. Çünkü insanın bilmediği bir şey hakkında: "Bilmiyorum" demesi de ilimden sayılır. Nasıl ki Cenâb-ı Hak Peygamberine: Yâ Muhammed, sen (kavmine): "Kur'ân'ı teblîğim mukabilinde sizden bir ücret, bir takdîr istemiyorum. Bilmediğim bir şeyi size satmağa çalışanlardan da değilim, de." kavl-i şerîfi ile hasımlarına karşı teblîgatında samîmi olduğunu yâdetmesini emretmiştir. (Duhân = duman mes'elesine gelince) bu (dünyâda cereyân etmiştir.) Kureyş'e âid (bir vâkıa) dır. (Kinde'linin sandığı gibi kıyâmete âid değildir.) Şöyle ki: Kureyş müşrikleri İslâm dînini kabulden çekinmeleri (ve muhâlefette çok ileri gitmeleri) üzerine Resûl-i Ekrem: - Allah'ım Yûsuf Peygamber'in kavmi aleyhine verdiğin yedi (yıl kıtlık) gibi Kureyş'e de yedi (yıl yokluk azâbı) vererek bana yardım et, diye duâ etti. Bunun üzerine Kureyş'i şiddetli bir kıtlık yakalamıştı. Bir çokları açlıktan kırıldı. Ölü etleri ve kemikleri yediler. Yerle gök arasındaki hava tabakasını herkes (göz za'fından, kuraklığın dehşetli sisinden) duman şekli gibi görüyordu. Bu çok ciddî ve şiddetli hal ve vaziyet üzerine (Kureyş reislerinden) Ebû Süfyân Resûl-i Ekrem'e gelerek: Yâ Muhammed, sen bize sıla-i rahm emrediyorsun. Kavmim ise (açlıktan) kırılmıştır. Artık onlar için duâ etsen, dedi. (Resûl-i Ekrem'in duâsı üzerine kaht ü gala kalktı). İbn-i Mes'ûd bu mutâlâaların ardı sıra: ... âyetini ... kavline kadar okudu. (Bu âyetlerde duhân azâbının açılacağı ve açıldığı bildiriliyor. Bu duman Kindelinin dediği gibi âhiret azâbı olsaydı) bu âhiret azâbı bir kere geldikten sonra Kureyş müşriklerinden kaldırılır mıydı? Kureyş müşrikleri (kaht ü galadan kurtulduktan) sonra yine küfürlerine, şirklerine döndüler. Bu dönekliğin cezâsını bildiren Allahu Teâlâ'nın: ... kavl-i şerîfindeki intikam günü Bedir günüdür. (Kindelinin sandığı gibi kıyâmet günü değildir. Alınan intikam da Kureyş'in Bedir'de katlolunmalarıdır.) Lizâm ile marâd da yine Bedir günüdür (ve müşriklerin Bedir'de esâretleridir). 1719
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Allâh'ın nimetleri;Başlık;Mehir;Secde Sûresi âyetlerinin tefsîri SECDE SÛRESİ VE EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den, Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ'nın şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Ben, iyi kullarım için -göz görmedik, kulak duymadık ve insan hayâline gelmedik (yakın meleklerin ve gönderilen peygamberlerine bile vâkıf olmadıkları)- birtakım ni'metleri hazırladım. Ey mü'min kulum, sen bildiğin ni'metleri şöyle bırak. (Onlar Allah'ın hazînesinde gizli ni'metleri yanında çok hafiftir). Râvî Ebû Hüreyre bundan sonra: ... âyetini okudu. 1720
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri HAZRET-İ RESÛL'ÜN ÂİLE HAYÂTI VE AHZÂB SÛRESİ ÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediğ rivâyet olunmuştur: Ben, nefislerini Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e hibe eden (ve mihirsiz nikâh olunan) Peygamber'in kadınlarını ayıplardım. Ve "Hiç kadın, kadınlığını (mihirsiz) hibe eder mi?" derdim. Vaktâki Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: ... âyetini inzâl buyurdu. O zaman (anladım ki, Allah Peygamber'ine mü'minlerin fevkınde bir hak ve yüksek bir irâde vermiştir) Ben Resûlullah'a: "Rabb'in Teâlâ (kadınlarının değil) ancak senin arzunun tahakkukuna müsâraat ediyor" dedim. 1721
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Bir yere girmek için izin istemek (istizan);İstizan HAZRET-İ RESÛL'ÜN ÂİLE HAYÂTI VE AHZÂB SÛRESİ ÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: ... âyet-i kerîmesi nâzil olduktan sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem biz kadınlarından nevbetinde bulunduğunu kadının gününde (öbür kadına gitmeğe teveccüh etmek isteyince) her zaman istîzân ederdi. Benden izin isteyince ben de ona: Yâ Resûla'llah, eğer izin vermek bana âid (bir hak) ise, ben senin üzerine hiç bir kimseyi ihtiyâr etmek istemem, diye cevâb verirdim. 1722
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Kadınların evden çıkması;Örtünmek;Şûrâ Sûresi âyetlerinin tefsîri TAHYÎR ÂYETİ HÂNE-İ SAÂDET'E GİRME ÂDÂBI;HİCÂB ÂYETİ KADINLARIN SÛRET-İ TESETTÜRLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Peygamberin kadınlarından Sevde -Hicâb âyeti nâzil olduktan sonra- bir lüzûm ve ihtiyâç üzerine evden çıkmıştı. Sevde iri yapılı bir kadındı. Bu cihetle onu (vaktiyle) bilenler (çarşaf içinde de endâmiyle) anlarlardı. Bu cihetle Ömer İbn-i Hattâb onu görünce (onun evi dışına) çıkmasına i'tirâz ederek: - Yâ Sevde, iyi bil ki, Vallahi sen bizce tanınmamış değilsin. Düşünsene sen, ne cesâretle evinin dışına çıkıyorsun? dedi. Hazret-i Âişe (rivâyetine devâm ederek) der ki: Bunun üzerine Sevde evine dönüp geldi. O sırada Resûlullah benim odamda akşam yemeğinde idi. Elinde de etli bir kemik vardı. Bu halde iken Sevde girdi ve: - Yâ Resûla'llah! Bâzı hâcetim için evimden çıkmıştım. Ömer bana şöyle şöyle söyliyerek i'tirâz etti, diye şikâyet eyledi. Hazret-i Âişe der ki: Bunun üzerine Allahu Teâlâ Resûl-i Ekrem'e vahiy gönderdi. Vahiy âsârı, Resûl-i Ekrem'den kaldırıldıktan sonra -ve elinde tutmakta olduğu et parçasını yere koymaksızın- Sevde'ye şöyle cevâb verdi: - Siz kadınların lüzûm ve ihtiyâç üzerine (mestûre olarak) evlerinden çıkmalarına izin verildi, buyurdu. 1723
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Bir yere girmek için izin istemek (istizan);İstizan SÜT-AMUCA KADINININ MAHREMİ KADININ ÖRTÜNMİYECEĞİ AKRABÂSI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Hicâb (âyeti) nâzil olduktan sonra (süt babam) Ebû Kuays'in kardeşi Eflah bana (ziyârete) gelip izin istemişti. Ben: - Bu hususta Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den istîzân edinceye kadar izin veremem. Çünkü beni Eflah'ın kardeşi Ebû Kuays'in karısı emzirdi, dedim. Bunun üzerine Resûlullah geldi. Ona: - Yâ Resâla'llah! Ebû Kuays'in kardeşi Eflah gelmiş benden izin istedi. Ben de senden istîzân etmeden izin vermekten çekindim, dedim. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - (Süt) amucana izin vermeğe ne mâni' var? buyurdu. Ben de: - Yâ Resûla'llah! Beni erkek emzirmedi. Ebû Kuays'in karısı emzirdi, dedim. Resûlullah bana: - Vay sağ eli tozasıca! Haydi izin ver, o senin (süt) amucandır, buyurdu. 1724
Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz. Peygamber'e salavât Kâ'b İbn-i Ucre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Bu âyet nâzil olduktan sonra Ashâb tarafından): - Yâ Resûla'llah! Sana selâm vermeyi biliyoruz. Fakat nasıl salât edeceğiz? diye soruldu. Resûlullah şu meâldeki salâtı ta'lîm buyurdu: - Allah'ım! Muhammed ile Muhammed'in ümmeti üzerine rahmetini dileriz. Nasıl ki, vaktiyle Sen'i İbrâhîm'in ümmeti üzerine rahmet etmiştik. Şüphe yok ki Allah'ım Sen Hamîd'sin, (rahmetinle övülmüşsün), Mecîd'sin, (yüksek kerem ve şeref sâhibisin). Allah'ım! Muhammed ile Muhammed'in ümmeti üzerine bereket ihsân eyle! Nasıl ki, vaktiyle İbrâhîm'in ümmeti üzerine feyz ve bereket ihsân etmiştin. Şüphesiz sen Hamîd'sin, sen Mecîd'sin. 1725
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz. Peygamber'e salavât ALLÂH'IN VE MELEKLERİN PEYGAMBERİMİZE SALÂTI Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre demiştir ki: Biz bir kere Resûlullah'a: Yâ Resûla'llah sana selâm vermeyi biliyoruz. Fakat nasıl salât edeceğiz? diye sorduk. Resûlullah bize şu meâldeki salât-ı şerîfeyi tâ'lîm buyurdu: - Allah'ım! Kulun ve peygamberin Muhammed'e rahmetini dileriz. İbrâhîme vaktiyle rahmet ettiğin gibi. Allahım! Muhammed ile Muhammed'in ümmeti üzerine bereket ihsân eyle. Vaktiyle İbrâhîm ile ümmetine bereket ihsân ettiğin gibi. 1726
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahzab Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz.Mûsâ;Mûsâ (A.S.) HAZRET-İ MÛSÂ'NIN HAYÂSI Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Mûsâ çok hayâlı kişi idi" dediği rivâyet olunmuştur. 1727
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Hz. Peygamber'in İslâm'a ilk âlenî dâveti;Sebe' Sûresi âyetlerinin tefsîri PEYGAMBERİMİZİN YAKIN AKRABÂSINI İLK DEF'A İSLÂM'A DÂ'VETİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Habîbim, en yakın kavim ve kabîleni Allah'ın azâbiyle korkut. meâlindeki âyet-i kerîme nâzil olduğunda) Bir gün Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Safâ (tepesine ve birbiri üzerine yığılmış büyük taş kümelerinin yanına vardı. En büyük bir kaya) ya çıktı. Sonra: Ey Kureyş buraya geliniz! Büyük bir iş karşısında bulunuyorsunuz! Diye seslendi. (Ve Ey Fihr oğulları, ey Adiy oğulları, ey Abd-i Menâf oğulları, ey Abdülmuttalib oğulları! Diye Kureyş'i oymak oymak çağırmağa başladı. Bütün) Kureyş Peygamber'in yanına toplandılar. Ve: Sana ne oldu? diye (niye çağırdığını) sordular. Sonra Resûl-i Ekrem (hitâbete başlayıp): - Ey Kureyş, bana söyleyiniz. Şimdi ben size: (Şu dağın eteğinde) düşman (süvârîsi var) sizi ya sabah baskınına, yâhud akşam baskınına uğratacaktır, diye haber versem beni tasdîk eder misiniz? diye sordu. Kureyş (bir ağızdan): - Evet tasdîk ederiz (çünkü bütün tecrübelerimizde seni doğru bulduk) dediler. Resûl-i Ekrem: - Öyle ise ben sizi şiddetli bir azâbın karşısında intibâha dâ'vete me'mûrum, buyurdu. (Resûl-i Ekrem'in bu dâ'veti hiç bir muhâlefetle karşılanmadı, yalnız) Ebû Leheb: - Ey Muhammed (yazık sana) helâke, hüsrâna uğrayasın. Bunun için mi bizi buraya topladın? demişti. (Ve yerden bir taş alıp atmak istemişti.) Bunun üzerine Allahu Teâlâ: (Ebû Leheb'in iki eli kurusun) âyetiyle başlıyan sûreyi inzâl buyurdu. 1728
Zümer Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre, müşriklerden birtakım kimseler adam öldürmüşler ve bir çok cinâyet irtikâb etmişler ve zinâ edip bunda da çok ileri gitmişlerdi. Bunlar bu kusurlariyle Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelerek: Yâ Muhammed! Senin teblîğ ve kendisine dâ'vet ettiğin İslâm dîni şüphesiz ki çok güzeldir. Eğer bize vaktıyle işlediğimiz bunca cinâyet ve sefâhatin keffâreti (ve arınmak yolu) bulunduğunu bildirseniz, demişlerdi. Bunun üzerine şu meâldeki âyetler nâzil oldu: Onlar ki, Allah ile birlikte başka bir Tanrıya duâ etmezler ve Allah'ın haram kıldığı canı haksız yere öldürmezler ve zinâ etmezler. Her kim de bunları yaparsa ağır cezâya uğrar. Kıyâmet günü ona iki kat azâb edilir. Ve muhakkak azâbda ebedî zelîl ve hakîr kalırlar. Ancak tevbe ve îmân edip hayır işliyenler başkadır. Çünkü Allah bu tövbekâr mü'minlerin kötülüklerini iyiliklerle değiştirir, çünkü Allah Gafûr, Rahîm bulunuyor. Bir de: ... âyet-i kerîmesi nâzil oldu. 1729
Zümer Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna yehûdî hahamlarından bir âlim geldi. Ve: Yâ Muhammed, biz (kitblarımızda Allah'ın şöyle tavsîf olunduğunu) buluyoruz, diye şöyle nakleyledi: Allah gökleri bir parmağında, yer tabakalarını da bir parmağında, bütün ağaçları bir parmağında, suları ve toprakları bir parmağında, öbür mahlûkatı da (beşinci) bir parmağında tutarak: Ben bütün kâinatın pâdişâhıyım, der. Yehûdî âliminin (Tevrat'tan naklettiği) bu haberi tasdîk ederek Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem o kadar güldü ki, hattâ sondaki dişleri göründü. Sonra Resûl-i Ekrem: ... âyetini okudu. 1730
Zümer Sûresi âyetlerinin tefsîri Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Allah (kıyâmet günü) bütün yer tabakalarını kabza-i kudretine alır. Gökleri de sağ eli içine dürer, büker de sonra (mahşer halkına): "İşte ben kâinatın şehinşâhıyım! Hani yeryüzünün (düzme) pâdişahları nerede?" diye hitâb eder. 1731
İki nefha arası;İnsan vucûdunda kuyruk sokumunun çürümeyeceği;Kıtlık;Zümer Sûresi âyetlerinin tefsîri Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İki nefha (Sûra iki üflenme) arasında fark vardır. Ebû Hüreyre'nin arkadaşları: Yâ Ebâ Hüreyre (bu fark) kırk gün mü? diye sordular. Ebû Hüreyre der ki: Cevâb vermekten çekindim. Birisi: kırk sene mi? diye sordu. Ebû Hüreyre der ki: (yine) cevâb vermekten çekindim. Bir başkası: kırk ay mı? diye sordu. Ebû Hüreyre der ki: (buna da) cevâb vermekten çekindim. (Çünkü günlerle, aylarla, yıllarda müddet tâ'yîn edecek bilgim yoktu.) (Ebû Hüreyre rivâyetine devâm ederek: Resûl-i Ekrem): İnsan (ın vücûdun) dan her cüz'ü çürür yalnız kuyruk sokumundaki cüz'ü çürümez, (İkinci) hılkat o cüz'ü ile yuğrulur (buyurdu demiştir). 1732
Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Kureyş (kabîlesin) den hiç bir batın (oba) yoktur, ancak onlar arasında Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e muhakkak bir karâbet (soyca bir yakınlık) vardır. Çünkü Resûlullah: "Ey Kureyş, hiç olmazsa sizinle aramdaki karâbetle riâyet ediniz!" buyurdu. 1733
Duhân Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullâh b. Mes'ûd Buhârî metninde bu âyetin tefsîrinde İbn-i Mes'ûd'un bir hadîsi vardır ki, bu hadîs yukarıda Rûm Sûresi'nin tefsîrinde geçti. (Bu cihetle burada Tecrîd'e alınmadı). Müellif Buhârî buradaki rivâyetinde şunu ziyâde etmiştir: "Müşrikler: Rabbimiz bu azâbı (bu boğucu dumanı) bizden kaldır! Biz mü'minleriz" diyecekler. Resûl-i Ekrem'e: Eğer biz, bu azâbı onların üstünden kaldırırsak yine şirke dönerler, denildi. Fakat (müşrikler Ebû Süfyân vâsıtasiyle duâ temmenî eylediklerinden) Resûlullah Rabb'ine duâ etti. Allahu Teâlâ da onlardan azâbı kaldırdı. Fakat onlar hemen şirke döndüler. Allahu Teâlâ da onlardan Bedr günü intikam aldı. 1734
Câsiye Sûresi âyetlerinin tefsîri;Dehre söğmek Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle demiştir: Allahu Teâlâ buyurur ki: Âdem oğlu derhe sebb-ederek beni ezâlandırır. Halbuki ben dehr (in yaradanı) yım. Her emir benim elimdedir. Geceyi, gündüzü ben idâre ederim. 1735
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Ahkâf Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hz. Peygamber'in tebessümü AHKAF SÛRESİ HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in eşi Âişe radiya'llahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in -küçük dilini görünciye kadar (ağzını açarak)- güldüğünü görmedim. O, yalnız gülümserdi. Hazret-i Âişe hadîsin gerisini de zikretmiştir ki, hadîsin bu parçası " ... " bahsinde geçmiştir. 1736
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Muhammed Sûresi âyetlerinin tefsîri;Sıla-i Rahm SILA-İ RAHM Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Allahu Teâlâ halkı yaratıp halktan fâriğ olduktan sonra Rahm (hısımlık, akrabâlık) ayağa kalkarak Allahu Teâlâ'nın (azamet) ridâsının, eteğine sarıldı. Bunun üzerine Allahu Teâlâ: Ne istersin? diye sordu. Rahm: Yâ Rab bu kıyâm ve ilticâm, kat'-ı rahmden Sana sığınmak makamıdır, (sana sığınıyorum) dedi. Cenâb-ı Hak: Ey Rahm, sen râzı olur musun? Senin Hakkına hürmet edenin ben de mükâfâtını vereyim, senin hakkını tanımayanı da cezâlandırayım, buyurdu. Rahm de: Evet râzıyım, dedi. Allahu Teâlâ da: İşte Sıla-i rahm edenlere etmiyenlerin hâli böyle olacaktır, buyurdu. Ebû Hüreyre isterseniz ... âyetini okuyunuz, demiştir. Ebû Hüreyre'den bir rivâyete göre de Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: isterseniz: ... kavl-i şerîfini okuyunuz, buyurmuştur. 1737
Kaf Sûresi âyetlerinin tefsîri Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Âhiret'te cehennemlikler Cehennem'e atılacaklar. Ve (her mücrim atıldıkça Cehennem): Daha ziyâde var mı? (Yerim var haydi getiriniz,) diyecek. Tâ (izzet ve şevket sâhibi olan Rabbimiz) ayağını basacak (onu horlıyacak). Bu def'a da Cehennem: Yetişir yetişir, diyecek. 1738
Cennetle Cehennemin nizası;Kaf Sûresi âyetlerinin tefsîri Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Cennet'le Cehennem biribirleriyel cenkleştiler. Şöyle ki: Cehennem ben kibirli ve zorlu kimselere tahsîs olundum, dedi. Cennet de: Bana ne oldu ki, bana nâsın yalnız zayıf ve sakat kısmı dâhil olur, dedi. Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ Cennet'e buyurdu ki: Sen benim rahmetim (in tecellî ettiği yer) sin. Ben kullarımdan rahmet etmek dilediğim kimselere seninle rahmetimi izhâr ederim. Cehennem'e de dedi ki: Şüphesiz ki, sen de azâbım (ın makarri) sin; kullarımdan azâb etmek istediğim kimselere seninle azâb ederim. Cennet'le Cehennem'den her ikisi için dolmak hakkı vardır. Fakat Cehennem'den her ikisi için dolmak hakkı vardır. Fakat Cehennem dolmak bilmez. En sonu Allah ona ayağını basar, (kahr ve tezlîl eder) O da: Yetişir, yetişir, yetişir, der. İşte o zaman Cehennem dolar ve cehennemdekiler birbirlerine karışıp toplanır. (Cehennem'e tıka basa doldurulmakla) Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ halktan hiç bir kimseye zulm etmez. Cennet'e gelince (onda boş yer kalmaz); Allahu Teâlâ (Cennet'in boşluklarını doldurmak için) yeniden birtakım halk yaratır (bunları iskân eder). 1739
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Tûr Sûresinin âyetlerinin tefsîri TÛR SÛRESİ TÛR SÛRESİ'NİN TEFSÎRİ TÛR-İ SÎNÂ, TÛR-İ TÎNÂ Cübeyr b. Mut'im Rivâyete göre müşârün-ileyh demiştir ki: Bir akşam namazında Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Tûr Sûresi okuduğunu işittim. Okurken şu: "Yoksa onlar bir menşe'siz (Kadir ve Kayyûm olan bir Allah'sız) mı yaratıldılar? Yoksa kendilerini yaratan onlar mıdırlar? Yoksa gökleri ve yeri onlar mı yarattılar? -Hayır, onlar şuursuzdurlar.- Yoksa Rabb'inin hazîneleri onların yanında mı? Yoksa onlar mı sulta ve velâyet sâhibleridir?" meâlindeki âyetler gelince (İbn-i Mut'im der ki: hayranlığımdan) gönlüm artık uçmağa yaklaştı. 1740
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Necm Sûresi âyetlerinin tefsîri;Yemin NECM SÛRESİ PUTLAR ADINA YEMÎN VE BU YEMÎNİN KEFFÂRETİ VE EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kim ki, yemin etse ve yemîninde Lât ve Uzzâ hakkı için dese (bunu keffâreti için) hemen: "Lâ ilâhe illa'llah" desin ve şu bir kimse de arkadaşına: "Gel seninle kumar oynıyalım" dese (oynıyacağı kumar parasını) fukarâya sadaka versin! 1741
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Kamer Sûresi âyetlerinin tefsîri KAMER SÛRESİ VE HZ. ÂİŞE HADİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe ... âyeti Mekke'de nâzil oldu. O sırada ben oyun oynıyan bir kızdım, dediği rivâyet olunmuştur. 1742
Rahmân Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullah İbn-i Kays Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur. İki Cennet vardır ki, bunların kapları ve eşyâları gümüşdendir. Diğer iki Cennet daha vardır ki, bunların kapları ve eşyâları da altındandır. Cennet-i Adin'deki ehl-i Cennet'le bunların Rab'lerine nazarları arasında Allah'ın yüzünde ridây-ı azamet ve kibriyâsından başka bir şey bulunmıyacaktır. 1743
Rahmân Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullah İbn-i Kays Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bir hakîkattır ki, Cennet'te içi boş inciden bir çadır vardır. Bunun eni altmış mil mesâfe devâm eder. Bunun her köşesinde bir âile bulunur ki başkası onları göremezler. Onlar birbirlerini ziyâret ederler. Hadîsin bâkî kısmı yakında geçti. 1744
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Müntahine Sûresi âyetlerinin tefsîri MÜMTEHİNE SÛRESİ &ABDULLÂH İBN-İ EBÎ BELTEA VAK'ASI Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre müşârün-ileyh: "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem beni, Zübeyr'i Mikdâd'ı gönderdi" di (ye rivâyete başla)yıp Hâtıb hakkında: "Ey mü'minler düşmanımı ve düşmanınızı dostlar yerine tutmayınız!" âyeti nâzil olduğunu haber verdi. 1745
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Müntahine Sûresi âyetlerinin tefsîri;Ölüye yas tutmak KADINLARIN RESÛL-İ EKREM'E BÎATLERİ ÜMM-İ ATIYYE'NİN HAL TERCEMESİ Ümmü Atıyye Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e (İslâm üzere) bîat ettik. Bunun üzerine Resûlullah bize: (Allah'a hiç bir şeyi şerîk kılmamamız,) hakkındaki âyeti okudu. Ve bizi meyyit üzerine çığlıkla mâtem tutmaktan nehyetti. Bunun üzerine kadınlardan birisi (ki, Ümm-i Atıyye kendisidir) bîat etmekten elini çekti. Ve: "Yâ Resûla'llah filân kadın benimle berâber (câhiliyyet mâtemi yaptı. Üzerimde hakkı vardır.) Ondan izin almak isterim" dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Atıyye'ye bir şey söylemedi, (sükût etti). Bunun üzerine kadın gitti. Sonra (müsâadesini alarak) gelip Resûlullah'a bîat etti. 1746
Cum'a Sûresi âyetlerinin tefsîri;İman-İslâm Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Biz bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanında otururken Cum'a Sûresi nâzil olmuştu. Resûl-i Ekrem [bu sûrenin (Ashâba erişmiyen ümmetlere de peygamber gönderdi) âyetini okuyunca]: - Yâ Resûla'llah! Biz Ashâbına erişmiyen kimseler kimlerdir? diye soruldu. Resûlullah cevab vermeden sorucu üç kere tekrarladı. Aramızda Selmân-ı Fârisî de vardı. Resûlullah mübârek elini Selmân'ın üzerine koydu. Sonra: - Şunlardan öyle erler veya er vardır ki, îmân, Süreyyâ (yıldızı)nın yanında olsa muhakkak ona yetişir, bulur, buyurdu. 1747
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Münâfıklar;Münâfıkûn Sûresi âyetlerinin tefsîri MÜNÂFİKÛN SÛRESİ MÜNÂFIKLARIN YALANDAN RESÛLULLÂH'I TASDÎKLERİ VE ZEYD İBN-İ ERKAM HADİSİ Zeyd b. Erkam Rivâyete göre müşârün-ileyh şöyle demiştir: Ben bir gazâda bulundum. Orada (münâfıkların reisi) Abdullah İbn-i Übey İbn-i Selûl'ün münâfıklara şöyle dediğini işittim: "Ey cemâat! Resûlullah'ın yanındakilere nafaka vermeyiniz, tâ ki etrâfından dağılsınlar!" Ve "onun (Peygamber'in) yanından Medîne'ye bir dönersek her halde izzet ve kuvveti ziyâde olan (yâni İbn-i Übey kendisi de münâfıklar) en zelîl ve zayıf olanı (Peygamberi ve Ashâbını) Medîne'den muhakkak çıkaracaktır" (Râvî Zeyd der ki) İbn-i Übeyy'in bu sözlerini ben amucam (Sa'd İbn-i Ubâde'ye), yâhut Ömer'e anlattım. O da Resûlullah'a arzetti. Bunun üzerine Resûlullah beni dâ'vet etti. Ben de İbn-i Übeyy'in sözlerini arz ettim. Bu def'a da Resûlullah İbn-i Übeyy ile Ashâbına haber gönderdi. Bunlar da gelerek: Biz böyle bir şey söylemedik, diye yemîn etmeleri üzerine Peygamber beni tekzîb, onları tasdîk buyurdu. Bunun üzerine ben o kadar mahzûn oldum ki, ömrüm içinde o derece hiç kederlenmedim. Artık eve kapandım, (beni yalancılıkla ithâm ederler korkusiyle evde oturuyordum). Bir taraftan da amucam: - Ey oğul tek durmadın, en sonu Resûlullah'ın tekzîbini ve gazabını istedin, diledin, diye beni kederlendiriverdi. (Son derece bunaldığım) bu sırada Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: ... Sûresi'ni indirdi. Bu sûrenin gelmesi üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bana haber gönderdi. (Huzûra varınca) bana bu sûreyi okudu. Ve: - Yâ Zeyd, Allahu Teâlâ seni tasdîk etti, buyurdu. 1748
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Münâfıklar;Münâfıkûn Sûresi âyetlerinin tefsîri ZEYD İBN-İ ERKAM'IN HAL TERCEMESİ Zeyd b. Erkam Rivâyete göre, Zeyd: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem münâfıkları kendileri için istiğfâr etmeğe dâ'vet etti de onlar başlarını büktüler, demiştir. 1749
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Hz. Peygamber'in Ensâr'a duâsı;Münâfıkûn Sûresi âyetlerinin tefsîri RESÛLULLÂH'IN ENSÂR'A VE OĞULLARINA DUÂSI VE ZEYD İBN-İ ERKAM RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Zeyd b. Erkam Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Allahım, Sen Ensâr'ı, Ensâr'ın oğulları mağfiret eyle, dediğini işittim. Râvî Ensâr'ın oğullarının oğulları (yâni Ensâr'ın torunları) hakkında (duâ buyurulup buyurulmadığında) şüphe etmiştir. 1750
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Hz. Peygamber'in öteki âilelerine karşı Hz. Âişe ile Hz. Hafsa'nın birleşmesi;Kadın kıskançlığı;Tahrîm Sûresi âyetlerinin tefsîri TAHRÎM SÛRESİ PEYGAMBER'İN KADINLARININ GAYRETİ VE HZ. ÂİŞE HADİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Zeyneb Bint-i Cahş'ın nöbetinde bal şerbeti içerdi ve bu sûretle onun yanında çok kalırdı. Bunun üzerine Hafsa ile ben ittifâk ederek ikimizden hangimizin yanına Resûlullah gelirse ona: Yâ Resûla'llah, megafîr mi yediniz? Sizde megafîr kokusu duyuyorum, desin, diye söz birliği yaptık. (Resûl-i Ekrem geldiğinde Hafsa tarafından böyle söylendi.) Resûl-i Ekrem: Hayır ben magafîr yemedim. Yalnız Zeyneb Bint-i Cahş'ın yanında bal şerbeti içmiştim. Artık bir daha onu içmem, diye and içti. Ve "İşte yemîn ettim, sakın bunu (ne Âişe'ye ne de) başka bir kimseye duyurma!" diye tenbîh buyurdu. 1751
Cennet ehli;Hîlekâr;Kalem Sûresi âyetlerinin tefsîri;Katı yürekliler;Kibirliler Huzâî Hârise İbn-i Vehb ( Şöyle dediği rivâyet olunmuştur. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: Ashâbım, haberiniz olsun, size ehl-i Cenneti bildireyim: Her zayıf olan ve halk tarafından zayıf görülen (mütevâzı') her mü'min Cennet'liktir. (Halbuki) o mü'min Allah (ın kerem ve inâyetine) yemîn etse, muhakkak ki Allah onu (ihsân ve inâyeti ile) yemîninde gerçek çıkarırdı. Ey Ashâbım, iyi dinleyiniz, size Cehennem halkını da bildireyim. Onlar da katı yürekli, kibirli ve hîlekâr, ululuk taslıyan kimselerdir. 1752
Kalem Sûresi âyetlerinin tefsîri;Riyâkârlar Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre müşârün-ileyh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: (Kıyâmet günü) Rabbimiz kendi sâkından keşif buyurduğu (iş güçleştiği zaman) bâr-gâh-ı azametine her mü'min ve mü'mine secde eder. Yalnız dünyâda riyâ (halka göstermek) ve süm'a (halka işittirmek) için secde edenler secdesiz kalırlar. Gerçi o mürâîler de secde etmeğe çalışırlar; fakat onların arkası (amûdu fıkarîsi) yekpâre safîhaya döner, (eğilip secde edemezler). 1753
Nâzi'ât Sûresi âyetlerinin tefsîri Sehl b. Sa'd Rivâyete göre, müşârün-ileyh: Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i, kıyâmet günü ile ben şöyle bahsolundum diye şahâdet parmağı ve onun yanındaki orta parmağiyle işâret buyurduğunu gördüm, demiştir. 1754
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Abese Sûresi âyetlerinin tefsîri;Hâfızların fazîleti;Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti ABESE SÛRESİ VE HZ. ÂİŞE HADİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur'ân'ı ezberliyerek (talâkatle) okuyan hâfızın benzeri, vahiy getiren meleklerdir. (Fazîlette ikis berâberdir). Kur'ân'ı hâfız olmıyarak okuyan ve bu sûretle okumak kendisine zorluk veren kimse için de iki ecir vardır: (Kur'ân okumak ecri, zorluk ecri). 1755
Hesap için Allah'ın divânında durmak;Mutaffifîn Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Nâs (hesâb için) âlemlerin Rabb'i dîvânında durdukları gün o kadar bekliyecekler (ve terliyecek ki) hattâ onlardan biri iki kulağının yarı yerine kadar kendi teri içinde kaybolacaktır. 1756
İnşikak Sûresi âyetlerinin tefsîri Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Hiç bir kimse yoktur ki (kıyâmet günü) hesâba çekilsin de helâk olmasın" buyurduğu rivâyet olunmuştur. Bu hadîsin geri kalan ksımı Kitabü'l-İlim'de geçti. 1757
İnşikak Sûresi âyetlerinin tefsîri Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre müşârün-ileyh ... kavl-i şerîfinin mâ'nâsı: (Kıyâmet günü durak yerlerinde) halden hâle, mevkiften mevkife yüksele (rek kurb-i Hakk'a vara) caktır demektir. Sonra da İbn-i Abbâs: Bu sûretle yükselen işte Peygamber'iniz aleyhi's-selâtü ve's-selâm'dır, demiştir. 1758
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Âdâb-ı muâşeret (görgü);Âile muâşereti;Görgü;Hataları örtmek;Kadın fitnesi;Kadınlara iyi davranmak;Kusurları örtmek;Mu'âşeret;Sâlih (A.S.) ve Semûd Kavmi;Şems Sûresi âyetlerinin tefsîri ŞEMS SÛRESİ SÂLİH PEYGAMBER VE SEMÛD KAVMİ VE ABDULLÂH İBN-İ ZEM'A RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Abdullah İbn-i Zem'a Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in bir hutbesinde (Sâlih Peygamber'in) dişi devesini ve onu yıkıp öldüreni zikrederek şöyle buyurduğunu işittim dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah bu hutbesinde ... kavl-i şerîfini okuyup âyette bildirilen şakî, Semûd'un ulusu ve en güçlü ve kuvvetlisi idi. Kavim ve kabîlesi içinde (Mekke'de) Ebû Zem'a gibi arkalı olan bu şakî, deveyi öldürmeğe kıyâm etmişti (buyurdu ve hutbesine devâm ederek) kadınlardan (ve âile muâşeretinden) de bahsedip: "Sizden biriniz karısın köle döver gibi dayakla dövmek ister. Câiz ki, o günün sonunda (akşamında) o, karısının yatak eşidir" buyurdu (ki, kadınlarınıza saygılı olmanızı vasıyet ederim, demek oluyor). Bu hutbesinde Resûl-i Ekrem (âdâb-ı ictimâiyeden de bahsedip ezcümle) bir hatâ eseri yellenen kişiye gülerek onu teşhîr etmenin fenâlığından bahs ile: Kişinin işlediği böyle bir işe niçin güler (ve sâhibini utandırır) sınız? buyurdu. Bu hadîsin bir rivâyet tarîkında: "Zübeyr İbn-i Avvâm'ın amucası Ebû Zem'a benzeri" vârid olmuştur. 1759
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Alâk Sûresi âyetlerinin tefsîri İKRA' SÛRESİ VE İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ebû Cehil azgın bir tavır ile: - Eğer Muhammed'i Kâ'be derûnunda namaz kılar görürsem muhakkak onun boynunu çiğnerim, demişti. Bu haber Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e erişince Resûl-i Ekrem: - Ebû Cehil bu cinâyeti işlerse, muhakkak onu (azâb) melekleri yakalar, buyurdu. 1760
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ İsrâ ve Mi'rac;Kevser Sûresi âyetlerinin tefsîri;Mi'râc KEVSER SÛRESİ VE ÂYETLERİNİN TEFSÎRLERİ VE ENES İBN-İ MÂLİK İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ VE HZ. ÂİŞE RADİYA'LLÂHU ANHÂ HADİSİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem semâya (ve âlî makamlara) yüceltildiği zaman (bu mi'râca âit gördüklerini anlatırken): Bir ırmağa götürüldüm ki, onun iki taraf sâhil (saraylar) ı içleri boş hâlis inci kubbelerdi, buyurdu. Cibrîl'e bu nedir? diye sordum. O da: İşte bu kevserdir, diye cevap verdi. 1761
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Kevser Sûresi âyetlerinin tefsîri KEVSER SÛRESİ VE ÂYETLERİNİN TEFSÎRLERİ VE ENES İBN-İ MÂLİK İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ VE HZ. ÂİŞE RADİYA'LLÂHU ANHÂ HADİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre (Ebû Ubeyde tarafından Hazret-i) Âişe'ye: (Yâ Muhammed, emîn ol sana biz Kevser verdik!) âyetinin tefsîri soruldu. O da: "Kevser muazzam bir ırmaktır ki, Peygamberiniz salla'llahu aleyhi ve sellem'e bahşolunmuştur. Onun iki taraf sâhili, içi boş hâlis inci üzerine binâ kılınmıştır. Bu (mübârek) nehrin bardakları yıldız sayısıncadır", diye cevab verdi. 1762
EN'ÂM SÛRESİ ÂYETLERİ Mu'avvizeteyn MUAVVİZATEYN SÛRELERİ (KUL E'ÛZÜ Bİ-RABBİ'L-FELÂK VE KUL EÛZÜ Bİ-RABBİ'N-NÂS) SÛRELERİ VE ÜBEY İBN-İ KÂ'B RADİYA'LLÂHU ANHÂ HADİSİ Übey İbn-i Kâ'b Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e Muavvizeteyn'i (Kur'ân'dan mı diye) sordum. Resûlullah tarafından bana (bu iki sûreyi oku!) denildi. Ben de okudum, demiştir. Übey (Hazretleri) der ki: Resûlullah'ın okuduğu gibi biz de (Kur'ân olarak) okuruz. 1763
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ
Kıyâmette Peygamberimiz'in ümmetinin çok oluşu;Kur'ân-ı Kerîm mu'cizesi CENÂB-I PEYGAMBER'İN KUR'ÂN MU'CİZESİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Hiç bir peygamber yoktur, ancak ona (bir mu'cize) verilmiştir ki, onun benzerine beşer câmiası (vaktiyle) îmân etmiş (de modası geçmiş) değildir. (O, devre göre yepyenidir). Hiç şüphesiz ki, bana ihsân buyurulan (en büyük) hârika, Allah'ın bana vahyettiği Kur'ân (mu'cizesi) dir. Umarım ki, ben kıyâmet günü bütün peygamberlerin çok ümmetlisi bulunayım. 1764
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ En fazla vahiy gelen gün;Kur'ân-ı Kerîm'in inişi;Vahyin kesiksiz gelişi KUR'ÂN MU'CİZESİ İLE ÖBÜR MU'CİZELERİ MUKÂYESE KUR'ÂN'IN ÜSLÛBUNDAKİ BELÂGATİ VE MEDENÎ, ADLÎ BİR ÇOK AHKÂMI İHTİVÂ ETMESİ VE ENES İBN-İ MÂLİK İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADÎSİNİN TEFSÎRİ Enes b. Mâlik Şöyle rivâyet olunmuştur: Allahu Teâlâ Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e vefâtından evvele kadar Kur'ân indirdi. Hattâ vefâtı, vahiy en çok geldiği bir sırada vuku' bulup bundan sonra Resûlullah vefât etmişti. 1765
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Hurûf-u seb'a;Kırâet-i seb'a YEDİ LEHCE VE ÖMER İBN-İ HATTÂB RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Ömer b. el-Hattâb Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in sağlığında (namazda) Hişâm İbn-i Hakîm'in Furkan Sûresi'ni okuduğunu işittim. Duydum ki, Hişâm bu sûreyi Resûlullah'ın bana okumadığı birtakım lehcelerle okuyor. Az kaldı üzerine atılacaktım. Fakat selâm verinceye kadar güçlükle sabrettim. Selâm verir vermez (kaçırmamak için) hemen ridâsını göğsünün üzerinde toparlayıp: - Bu sûreyi sana -duyduğum gibi- kim okuttu? diye sordum. Hişâm: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem okuttu, dedi. - Yalan söylüyorsun. Çünkü Resûlullah bu sûreyi bana, senin okuduğundan başka bir lehce ile okuttu dedim. Ve onu yakasından tutarak Resûlullah'a götürdüm: - Yâ Resûla'llah, şunun Furkan Sûresi'ni bana okuttuğun lehceden başka bir lûgatla okuduğunu işittim, dedim. Resûlullah bana: Hişâm'ın yakasını bırak, buyurdu. Ona da: - Yâ Hişâm, oku diye, emretti. O da işittiğim veçhile Resûlullah'a da okudu. Bunun üzerine Resûlullah: - Bu sûre böyle inzâl olundu, buyurdu. Bundan sonra bana da: - Yâ Ömer oku, diye emretti. Ben de Resûlullah'ın bana vaktiyle okuttuğu gibi okudum. Bana da: - Bu sûre böyle indirildi. Yâ Ömer! Bu Kur'ân yedi lûgat ve yedi lehce üzerine gönderildi. Bunlardan hangisi kolayınıza gelirse onu okuyunuz, buyurdu. 1766
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Cebrâil (A.S)'ın Hz. Peyganber'e Kun'ân-ı Kerîm öğretmesi ARZA-İ AHÎRE VE HAZRET-İ FÂTIMA'NIN BİR HADÎSİ Fâtıma Rivâyete göre der ki: Bana; (Babam) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem gizlice şöyle söyledi: Her sene Cibrîl Kur'ân'ı benimle bir kere mukabele ederdi. Bu sene iki def'a mukabele eyledi. Öyle sanıyorum ki (kızım) ecelim yaklaşmıştır. 1767
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ İBN-İ MES'ÛD'UN RESÛLULLÂH DİLİNDEN YETMİŞ KADAR SÛRE HIFZI Abdullâh b. Mes'ûd Vallahi ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in (doğrudan doğruya) ağzından yetmiş bu kadar sûre öğrendim, dediği rivâyet olunmuştur. 1768
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ İçki içene hâd tatbiki İBN-İ MES'ÛD'UN RESÛLULLÂH DİLİNDEN YETMİŞ KADAR SÛRE HIFZI Abdullâh b. Mes'ûd (Alkame İbn-i Kays'ın) rivâyetine göre Abdullah İbn-i Mes'ûd ben Hıms'da bulunduğum sıra Sûre-i Yûsuf okumuştum. Bunun üzerine bir kimse i'tirâz ederek: - Hayır, bu sûre böyle nâzil olmadı, dedi. İbn-i Mes'ûd da: - Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e okudum da bana: Güzel okudun, diye tahsîn buyurdu, dedi. (Ve böyle görüşürken bir de) İbn-i Mes'ûd herifde şarab kokusu duydu. Bunun üzerine İbn-i Mes'ûd: - Be adam sen Allah Kitâbı'nı yalanlamakla şarab içmeği cem' eder misin? dedi. Ve herife hadd-i (şirb) vurdu. 1769
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ İhlâs Sûresinin fazîleti İHLÂS SÛRESİ'NİN FAZÎLETİ İHLÂS SÛRESİ KUR'ÂN-I KERÎM'İN ÜÇTE BİRİNE MUÂDİLDİR Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyet olunduğuna göre bir kişi, öbür kişinin bütün gece tekrarlıyarak "Kul hüva'llahu ahad" sûresini okuduğunu işitir. Sabah olunca Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gider. Ve bütün gece İhlâs okunmasını azınsıyarak Resûl-i Ekrem'e arz eder. Resûlullah da cevâben: Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki, bu sûreyi okumak, bütün Kur'ân'ın üçde birisine muâdildir, buyurur. 1770
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ İhlâs Sûresinin fazîleti İHLÂS SÛRESİ'NİN FAZÎLETİ İHLÂS SÛRESİ KUR'ÂN-I KERÎM'İN ÜÇTE BİRİNE MUÂDİLDİR Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ashâbına: - Ashâbım! Kur'ân'ın üçde birisini bir gecede okumak size güçlük verir mi? diye sormuştu. Bu teklîf Ashâb'a güç gelerek: - Yâ Resûla'llah! Bizim hangimizin buna gücü yetişir? demişlerdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz: - Allahü'l-vâhidü's-samed Sûresi Kur'ân'ın üçde birisidir, buyurdu. 1771
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ İhlâs Sûresinin fazîleti PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN İHLÂS OKUMAĞA DEVÂM BUYURMASI VE HZ. ÂİŞE HADİSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem her gece yatağına geldiği zaman iki elini birleştirerek bunlara nefes etmeğe başlayıp: Kul Hüva'llahü Ehad ve Kul Eûzü Bi-Rabbi'l-Felâk ve Kul Eûzü Bi-Rabbi'n-Nâs (sûrelerini) okurdu. (Ellerine üflerdi.) Sonra iki eliyle vücûdunun ön kısmını meshetmeğe başlardı. (Sonra vücûdunun arka tarafını meshederdi) Ve böyle okuyup üfliyerek vücûdunu meshetmeyi üç def'a tekrarlardı. 1772
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Bakara Sûresi okumak;Kur'ân-ı Kerîm okunurken meleklerin indiği;Mu'avvizeteyn KUR'ÂN'IN FAZÎLETİ HAKKINDA ÜSEYD İBN-İ HUDAYR HADÎSİ Üseyd İbn-i Hudayr Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Üseyd gece vakti Bakare Sûresi okuyordu. Atı da yanında bağlanmıştı. Kur'ân okunurken birden at deprenmeye başladı. Üseyd sustu. O susunca at da sâkinleşti. Üseyd tekrar okumağa başladı. At yine şahlandı. Üseyd sustu; at da sâkinleşti. Bundan sonra Üseyd bir daha okumağa başladı. At yine hırçınlaştı. Üseyd de artık vaz geçti. Üseyd'in oğlu Yahyâ ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir zararı dokunmasından endişe ederek çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birtakım ecrâmın parlamakda olduklarını gördü. Sabah olduğunda Üseyd Resûlullah'a bu vakıayı arzetti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ona: - Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu, di(yerek okumağa devâm edilmesi lâzım olduğunu bildir) di. Üseyd: - Yâ Resûla'llah atın Yahyâ'yı çiğnemesinden endişlendim. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi. (Onun için okumayı kesdim.) O sırada başımı göğe doğru kaldırdığımda gökyüzünde bulut gölgesi gibi bir beyazlık içinde kandiller gibi ecrâmın parlamakda olduklarını gördüm. Artık bu beyaz gölge tabakası, içindeki ziyâ manzûmesi ile göğe doğru çekilip çıktı. Nihâyet onu görmez oldum, dedi. Resûl-i Ekrem: - Bilir misin onlar nedir? buyurdu. Üseyd der ki: Ben de: Hayır, diye cevab verdim. Resûl-i Ekrem: - Ey Üseyd onlar meleklerdi, senin sesine yaklaşmışlardı. Eğer okumağa devâm etseydin sabaha kadar seni dinlerlerdi. Nâs da onlara bakardı. Halkın gözünden gizlenmedi, buyurdu. 1773
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Casus;Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti HASED OLUNAN İKİ HUY HAKKINDA EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Hased (hiç bir şeyde) câiz değildir, ancak iki (huy) hakkında câizdir: 1) O kimseye hased (gıbta) olunur ki, Allah ona Kur'ân öğretmiş, o da gecenin (kutlu) saatleriyle, gündüzün (muayyen) zamanlarında Kur'ân okur ve komşusu işidir de: "Keşke (komşum) filâna verilen Kur'ân ni'meti gibi bana da ihsân olunsaydı. Ve onun mûcibiyle amel ettiği gibi ben de amel etseydim" der. 2) Öbür kimseye de gıbta olunur ki, ona da Allah mal vermiştir, o da malını hak yolunda sarfetmektedir. Şimdi birisi: "Keşke şu hayır seven kişiye verilen mal gibi bana da verilse idi de onun hayır işlediği gibi ben de işlemiş olsaydım!" diye imrenir. 1774
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti KUR'ÂN'IN FAZÎLETİ HAKKINDA OSMÂN, İBN-İ ÖMER, İBN-İ MES'ÛD HADÎSLERİ Osmân b. Affân Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Sizin hayırlınız Kur'ân öğrenen ve öğretendir, buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1775
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti KUR'ÂN'IN FAZÎLETİ HAKKINDA OSMÂN, İBN-İ ÖMER, İBN-İ MES'ÛD HADÎSLERİ Osmân b. Affân Bir rivâyette de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Sizîn en fazîletliniz Kur'ân öğrenen ve öğretendir, buyurdu, denilmiştir. 1776
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Hâfızların fazîleti KUR'ÂN'IN FAZÎLETİ HAKKINDA OSMÂN, İBN-İ ÖMER, İBN-İ MES'ÛD HADÎSLERİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kur'ân sâhibi (hâfızın) benzeri, bağlı devenin sâhibinin misâli gibidir. Deve sâhibi devesini gözetirse tutabilir. Mukayyed olmayıb bırakırsa kaçar gider. 1777
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm'i unutmamak KUR'ÂN'IN FAZÎLETİ HAKKINDA OSMÂN, İBN-İ ÖMER, İBN-İ MES'ÛD HADÎSLERİ Abdullâh b. Mes'ûd Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur'ân sâhiblerinin birisi için: Şu şu âyetleir unuttum, demek ne fenâ şeydir. Belki unutuldu, denilmek gerektir. Ey Kur'ân sâhibleri hâfızlar, Kur'ân'ı dâmiâ okuyup müzâkere ediniz! Çünkü Kur'ân'ın, hâfız kişilerin gönüllerinden ayrılıp kaçması, deve (nin boşanıp kaçmasın) dan daha zorludur. 1778
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm'i unutmamak KUR'ÂN'IN FAZÎLETİ HAKKINDA OSMÂN, İBN-İ ÖMER, İBN-İ MES'ÛD HADÎSLERİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur'ân'ı muhâfazaya ithimâm ediniz! Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki: Kur'ân'ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin (ihtimâmsızlık eseri) boşanıp kaçmasından daha zorludur. 1779
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Besmele okunuşu;Hz. Peygamber'in Kur'an okuma tarzı PEYGAMBER'İN BESMELE-İ ŞERÎFE'Yİ MED EDİP ÇEKMESİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre: Enes İbn-i Mâlik'den Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in Kur'ân okuyuşu nasıldı? diye sorulmuştu o da: "Resûlullah Kur'ân okurken (meddi îcâb eden harfleri) meddederdi" diye cevab verdi. Sonra Enes, (Misâl olarak) "Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm'i okuyarak: Resûlullah "Bismi'llâh"i meddederdi, "Er-Rahmân"i de meddederdi, "Er-Rahîm"i dahi meddederdi, demiştir. 1780
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Dâvud (A.S)'ın mezmuru EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ'Yİ RESÛL-İ EKREM'İN SENÂ BUYURMASI Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ona: - Ey Ebû Mûsâ, muhakkak sana Dâvud (Peygamber) in nağmelerinden bir nağme (Bir sadâ âhengi) verilmiştir, buyurdu. 1781
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Belirli günlerde oruç tutmak ABDULLÂH İBN-İ AMR'IN İBÂDET HAYÂTI VE DÂVUD ORUCU Abdullâh b. Amr b. Âs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Babam beni asâletli bir âile kadıniyle evlendirdi ve her zaman geçimimiz hakkında göz kulak olup gelininden kocası (Abdullah) hakkında sorguda bulunurdu. Karım da: Abdullah erkek nev'i arasından (seçme) güzel bir kocadır; Ben ona geleliberi âile döşeğimize ayak basmadı (yatmadı), örtülü eteğimizi araştırıp yoklamadı (açmadı) demiştir. Babam Amr'in bu yoldaki incelemeleri uzayınca nihâyet Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e oğlunun bu hâlini arzetti. Resûl-i Ekrem de: Abdullah'ı bana getir, buyurdu. Abdullah der ki: Resûlullah'a mülâkî olduğumda bana; nasıl oruç tutarsın? diye sordu. Ben de: her gün, dedim. Nasıl hatim edersin? dedi. Her gece, dedim. Bunun üzerine Resûlullah, "Her ayın üç gününde oruç tut, her ayda da bir, Kur'ân'ı okuyup hatmeyle" buyurdu. Ben: bundan çoğuna da gücüm yetişir, dedim. Resûl-i Ekrem: Öyle ise her haftada üç gün oruç tut, buyurdu. Ben: Bundan çoğuna da gücüm yetişir dedim. Resûl-i Ekrem: iki gün iftâr et, bir gün tut, dedi. Ben de: bundan çoğuna da gücüm yetişir, dedim. Resûl-i Ekrem: oruçların efdali olan Dâvud peygamber orucu tut ki, bir gün oruç, bir gün iftârdır. Bir de yedi gecede bir kere Kur'ân okuyup hatim eyle, buyurdu. (Abdullah İbn-i Amr İbn-i Âs rivâyetine devâm ederek:) Keşki ben Resûlullah'ın bana verdiği ruhsat ve müsâadeyi kabûl etseydim. İşte şimdi yaşlandım, ihtiyar oldum, zaîf düştüm, diye hayıflanıyordu. Bu cihetle ihtiyarlık çağında Abdullah İbn-i Amr Kur'ân'ın yedide birisini gündüzden âilesinden bâzılarının yanında okurdu, ve (gece) okuyacağı Kur'ân'ı gündüz okuyup hazırlardı ki, gece okuması hafiflesin. Oruç husûsunda kuvvetli bulunmak isteyince de bir kaç günler arka arkaya iftâr ederdi ve bu iftâr ettiği günleri sayardı. Ve -Resûlullah'tan ayrıldığı sıradaki ibâdet hayâtından bir şey bırakmağı çirkin gördüğünden- iftâr günleri sayısınca arka arkaya oruç tutardı. 1782
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti;Tecrübesiz gençler EBÛ SAÎD HUDRÎ'NİN, ALÎ'NİN HÂRİCÎLER HAKKINDA RİVÂYETLERİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den şöyle buyurduğunu işittim: Sizin içinizde öyle zümreler türeyecektir ki, siz, onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı, onların oruçlarının yanında kendi oruçlarınızı, onların iyi işleri yanında kendi sâlih amellerinizi küçük göreceksiniz. Onlar Kur'ân da okuyacaklar. Fakat Kur'ân (ın feyzi) onların hançerelerine geçmiyecek. Onlar, okun avdan (delip) çıktığı gibi dinden çıkacaklar: Okun sâhibi (avı delip geçen) okunun demirine bakar (kan nâmına) bir şey göremez. Ağaç kısmına bakar, orada da bir şey göremez. Yelesine bakar onda da (kan) bulaşığı göremez. Sonra avcı (Acabâ ava dokunmadı mı?) şüphesiyle fok (denilen veter medhâlin)e bakar (orada da kan izi görülmez). 1783
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ Kur'ân-ı Kerîm okumanın fazîleti;Kur'ân-ı Kerîm okumayıp gereği ile amel edenler;Kur'ân-ı Kerîm okuyup gereği ile amel edenler;Kur'ân-ı Kerîm okuyup gereği ile amel etmeyenler KUR'ÂN-I KERÎM'İN FAZÎLETİ HAKKINDA EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ HADİSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Şu bir hâlis mü'min ki: Kur'ân okur ve onun muktezâsiyle amel eder, o, tadı güzel, kokusu güzel turunç (meyvesi) gibidir. Şu bir mü'min de Kur'ân okumaz, fakat mû'cebiyle amel eder. Bu da tadı güzel, fakat kokusu olmıyan hurma gibidir. Kur'ân okuyan (fakat mû'cebiyle amel etmeyen) munâfıkın benzeri de kokusu güzel fakat acı reyhâne (otu) gibidir. Kur'ân okumayan munâfıkın benzeri de tadı acı ve kötü, kokusu acı Ebû Cehil karpuzu gibidir. 1784
KUR'ÂN-I KERÎMİN FAZÎLETLERİ BAHSİ CÜNDEB BAHSİ Cündüb b. Abdullâh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kur'ân üzerinde gönülleriniz birleştikce Kur'ân okuyunuz. Kur'ân hakkında ihtilâf edince de artık kalkıp oradan dağılınız!. 1785
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder