Bölüm 5
İYDEYN BAHSİ
Bayram;Kahramanlık oyunları (spor) BAYRAMLARDA MESERRET IZHÂRI ŞEÂİR-İ DİNDEN OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle demiştir: (Bir def'a Minâ günlerinde yâni Kurban bayramının ilk üç günlerinden birinde) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem yanıma girdi. Karşımda "Buâs" ezgilerini (def çalarak) okuyan iki kız vardı. Yatağına uzanıp (mubârek) yüzünü çevirdi. (Derken) Ebû Bekir radiya'llâhu anh girdi. "(Bu ne hâl?) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in yanında şeytan mizmarı mı?" diyerek beni azarlardı. (Bunun üzerine) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ona dönüp: "Onlara ilişme" buyurdu. (Babamın zihni başka bir şeyle) meşgûl olunca kızlara işâret ettim (onlar da) çıktılar. Yine bir bayram günü idi ki (o gün) siyâhîler kalkan mızrak (oyunu) oynuyorlardı. (Bilmem) ya ben, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den (bakmağa) izin istedim (de muvâfakat buyurdu), yâhud (kendiliğinden): "Bakmak istiyor musun?" di(ye sor)du. "Evet" dedim. (Bunun üzerine) beni arkasında yanağım yanağına (değecek) vechile ayak üstü durdurup (Habeşîlere): "Haydin (devâm edin) Erfide oğulları" buyurdu. Nihâyet (seyretmekten) usandığımda: "Artık yeter mi?" diye sordu "Evet" dedim "(Öyle ise) git!" buyurdu. 513
İYDEYN BAHSİ Ramazan bayramında tatlı yemek MUSALLÂYA ÇIKMAZDAN EVVEL TATLI YEMEK SÜNNET OLDUĞUNA DÂİR ENES HADÎSİ Enes b. Mâlik Şöyle demiştir: Salla'llâhu aleyhi ve sellem (iyd-i) fıtır günü bir kaç (dâne) hurma yemeden (bayram) namaz (ın)a çıkmazdı. Yine (Enes radiya'llâhu anh'den) diğer rivâyette bunları tek (adedli) olarak yerdi, diyor. 514
İYDEYN BAHSİ Bayram namazı hutbesi;Kurban İBTİDÂ BAYRAM NAMAZI KILMAK, SONRA KURBAN KESMEK, SÜNNET OLDUĞUNA DÂİR BERÂ' İBN-İ ÂZİB HADÎSİ Berâ' b. Âzib Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem RS'den (Kurban bayramı) hutbe (sini) söylerken işittim: "Bu günümüzde bizim için ilk yapılacak şey, namaz kılmaktır. Ondan sonra (evlerimize) dönüp kurban kesmek olacaktır. Her kim (böyle) yaparsa sünnetimize muvâfık iş görmüş olur." 515
İYDEYN BAHSİ Kurban kesme vakti BERÂ' RADİYA'LLÂHU ANH'İN BAYRAM NAMAZINDAN EVVEL KESİLEN HAYVANIN KURBAN OLMAYACAĞINA DÂİR HADÎSİ Berâ' b. Âzib Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem RS Kurban bayramı günü bize hutbe îrâd buyurup: "Her kim bizim (bu) namazımızı kılıp (ondan sonra) keseceğimiz kurbanı keserse kurban (sünnetin)'e muvâfık iş yapmış olur. Her kim de namazdan evvel kurbanını keserse, namazdan evvel (kesilmiş olup kurban olmıya gayr-ı sâlih) olmuş olur ve onun kurban'dan ecri olmaz" buyurdu. Bunun üzerine Berâ' (İbn-i Âzib'in) dayısı Ebû Bürde İbn-i Niyâr (ayağa kalkıp) dedi ki: Yâ Resûla'llâh, ben davarımı namazdan evvel kurban etmiş bulundum. Bu günün yeme içme günü olduğunu bildim de davarımın evimde boğazlanan ilk davar olmasını arzu ettim. (Bu maksatla) davarımı boğazlayıp namaza gelmeden evvel sabah taâmımı ettim. (Resûlullâh RS:) "Senin (bu) davarın (kurban davarı değil) yalnız (yenecek) et davarıdır" buyurdu. Bunun üzerine (Ebû Bürde): "(Öyle ise) yâ Resûla'llâh, bizim henüz yaşına basmamış dişi bir çepişimiz vardır ki, bence iki davardan daha iyidir (onu kesecek olursam) benim için bu (kadarı) yeter mi?" diye sorunca (RS): "Evet, (lâkin) senden sonra hiçbir kimse için yetmiyecektir" buyurdu. 516
İYDEYN BAHSİ Bayram namazı hutbesi EBÛ SAİD-İ HUDRÎ'NİN BAYRAMDA HUTBENİN NAMAZDAN SONRA OKUNACAĞINA DÂİR RİVÂYETİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle demiştir: Resûlullâh RS (iyd-i) fıtır ile (iyd-i) adhâ günlerinde musallâya çıkardı. İlk başladığı şey namaz olurdu. Sonra (namazdan) çıkıp cemâat (oldukları hey'ette) saflarında otururken ayakta onlara dönüp kendilerine va'z buyurur, vesâyâda bulunur ve (ne emredecek ise) emrederdi. (Hattâ o esnâda) kimleri (gazâ için bir tarafa) gönderecek olur ise gönderir, yâhud (başka) bir şeyin yapılmasını emredecek olursa eder ve (ondan) sonra (musallâdan) avdet buyururdu. Ebû Saîd (-i Hudrî radiya'llâhu anh) der ki, nâs (sünnete muvâfık olarak) hep böyle yapıp (yâni namazı hutbeye takdîm edip) dururlarken ya bir (iyd-i) ahdâ, ya bir (iyd-i) fıtır gününde Mervân ile birlikte (musallâya) çıktım, o zaman Mervân Medîne emîri idi. Musallâya vardığımızda bir de baktım ki (orada) Kesîr İbni's-Salt'ın binâ ettirdiği bir minber var. Mervân, namazı kıldırmadan minbere çıkmaya davranmaz mı? (Mâni' olmak için) elbîsesinden yakaladım. Çekiştik. (Nihâhet) o (benden kurtulup) minbere çıktı ve namazdan evvel hutbeyi îrâd etti. Ona: "Vallâhi siz (Sünnet-i Resûlü) tağyir etmiş oldunuz" dedim. "Yâ Ebâ Saîd, senin o bildiğin şey (artık) gitti, (hükmü kalmadı)" dedi. Ben de "Benim bildiğim şey (dediğine göre) bilmediğim şeyden vallâhi daha hayırlıdır" dedim. Bunun üzerine "Namazdan sonra nâs (bizi dinlemek üzere) karşımıza oturmıyacakları için (hutbeyi) ben namazdan evvele aldım" cevâbını verdi. 517
İYDEYN BAHSİ Bayram namazı BAYRAM NAMAZI EZANSIZ VE KÂMETSİZ KILINDIĞI HAKKINDA İBN-İ ABBÂS VE CÂBİR HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle demişlerdir: (Ahd-i Celîl-i Nebevî'de) ne (iyd-i) fıtır gününde, ne de (iyd-i) adhâ gününde (bayram namazı için) ezân okunmazdı. 518
İYDEYN BAHSİ Bayram namazı hutbesi BAYRAMDA NAMAZ, HUTBEDEN EVVEL OLDUĞU HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile, Ebû Bekr, Ömer ve Osmân (radiya'llâhu anhüm) ile birlikte namazında bulundum. Hepsi (de) namazı hutbeden evvel kılarlardı. 519
İYDEYN BAHSİ ZİLHİCCE'NİN ON GÜNÜNÜN FAZİLETİNE DÂİR İBN-İ ABBÂS RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: "Başka günlerin hiç birinde (içinde bulunduğumuz) şu on gündeki amellerden daha efdal hiçbir amel yoktur" buyurduğunu ve: "Cihad da mı (daha efdal değil?)" denmesine karşı: "(Evet,) cihad da, meğer ki bir kimse nefsini (Allah yolunda) muhâtaraya atıp (kendisine âid ne mal, ne nefis) hiçbir şeyi geri getiremez olursa, (işte onun ameli bunlardan da efdaldir)" cevâbını verdiğini (sened-i muttasıl ile) rivâyet etmiştir. 520
İYDEYN BAHSİ Telbiye TELBİYENİN KEYFİYYETİNE DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik (Müşârün-ileyhden): "Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber iken nasıl yapardınız?" (diye) telbiye (nin keyfiyyetin) den suâl olundukta şöyle demiştir: İstiyen lebbeyk derdi ki, inkâra uğramazdı; istiyen de tekbîr alırdı da (yine) inkâra uğramazdı. (Yâni hiçbir kimse kendisine niçin telbiye ediyorsun, yâhud niçin tekbîr alıyorsun? demezdi). 521
İYDEYN BAHSİ Kurban NAHR-İ ŞER'Î VE ZEBH-İ ŞER'Î Abdullâh b. Ömer Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (kurban edilecek hayvanı) musallâda nahir veya zebih buyurduğu (sened-i muttasıl ile) rivâyet olunmuştur. 522
İYDEYN BAHSİ Bayram namazına gidiş BAYRAM NAMAZINA GİTME VE GELMENİN ÂDÂBINA DÂİR CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem bayram günü olunca (musallâya gitmek için) başka (oradan dönmek için de başka) yol ihtiyar buyururdu. 523
İYDEYN BAHSİ FEVTEDİLEN BAYRAM NAMAZININ HÜKMÜ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Yine (Mescid-i Şerifte oyun oynayan) Habeşliler hakkında (Ümmü'l-mü'minîn) Âişe (radiya'llâhu anhâ) hadîsi ki evvelce (513 üncü olarak) geçmişti. Bu rivâyetde (ise) şu ziyâde vardır: "Âişe (radiya'llâhu anhâ) dedi ki: Habeşlileri Ömer koğmağa kalkdı da Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (Ömer'e): "Bırak onları!" (ve Habeşlilere:) Keyfinize bakın benî Erfide! buyurdu" ziyâdesi vardır. 524
VİTİR BAHSİ
Gece namazı (teheccüt);Teheccüd VİTİR NAMAZININ VAKTİ VE SÛRET-İ EDÂSI HAKKINDA İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Biri Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den gece (kılınan nâfile) namaz(ının kaç rek'at kılınacağı)nı sordu. Buyurdu ki: Gece (nin nâfile) namazı ikişer ikişerdir. Her hanginiz sabah vaktin(in girdiğin) den şübhe ettiği zaman bir tek rek'at kılar ki (bu tek rek'at evvelce) kılmış olduklarını tekleştirir. 525
VİTİR BAHSİ Gece namazı (teheccüt);Teheccüd RESÛL-İ EKREM'İN SALÂT-İ LEYLİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe (Urve İbn-i Zübeyr) şöyle rivâyet etmiştir: (Ümmü'l-mü'minîn) bana haber verdi ki Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem on bir rek'at kılardı. Namazı -ki (Ümmü'l-mü'minîn'in) murâdı gece namazı idi- işte bu idi. O (namazın içi)nde (öyle) secdeleri var idi ki (hiç) başını kaldırmadan her birinizin elli âyet okuyacağı kadar dururdu ve (sonunda) sabah namazından evvel iki rek'at kıldıktan sonra (mübârek) sağ yanı üzerine yatardı. Tâ müezzin (sabah namazının vaktini haber vermek için) gelinceye kadar (o hâl üzere kalırdı). 526
VİTİR BAHSİ Vitir namazı VİTİR HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN DİĞER HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle demiştir: Gecenin her vaktinde Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem vitir kılmışdır. (Son vakitlerindeki) vitri ise (gecike gecike) seher vaktine müntehî olmuştu. 527
VİTİR BAHSİ Devamlı ibâdet;Vitir namazı VİTİRE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: "Öyle yapınız ki, geceleyin namazınızın sonu vitir olsun" buyurduğunu rivâyet etmiştir. 528
VİTİR BAHSİ Binit üzerinde namaz;Vitir namazı HAZRET-İ RESÛL'ÜN DEVE ÜZERİNDE VİTİR KILDIKLARINA DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer "Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem, deve üzerinde vitir kılardı" dediği rivâyet olunmuştur. 529
VİTİR BAHSİ Kunut duâsı RÂKİBEN KILINAN NAMAZIN HÜKMÜ;KUNUT DUÂLARI Enes b. Mâlik (Sened-i muttasıl ile) rivâyet olunmuşdur ki, "Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem sabah (namazında) kunut duâsını okudu mu?" diye soruldu. O da: "Evet" dedi. (Bunun üzerine kendisine:) "Rükû'dan evvel mi kunut buyurdu?" diye soruldu. (O da:) Az müddet sürmek üzere "Rükû'dan sonra" cevâbını verdi. 530
VİTİR BAHSİ Kunut duâsı KUNUTUN VAKTİ VE MAHALLİNE DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ;KUNUT DUÂLARI Enes b. Mâlik Yine (sened-i muttasıl ile) rivâyet olunmuştur ki, ravi'ye kunut hakkında sual îrâd edildi. (Enes radiya'llâhu anh:) "Vaktiyle kunut vardı" cevâbını verdi. (Tekrar) soruldu ki: (Kunut) rükû'dan evvel mi idi, (yoksa) sonra mıydı?" (Enes radiya'llâhu anh:) "Evvel idi" cevâbını verdi. (Bunun üzerine kendisine) "(Ya) filân bana haber verdi ki, sen rükû'dan sonra idi demişsin, buna ne dersin?" diye suâl olundu. (Bunun üzerine:) "Yanlışı var, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem rükû'dan sonra yalnız bir ay kunut buyurdu. Takrîben yetmiş kişiye varan ve kendilerine kurrâ' nâmı verilen birtakım kimseleri müşrikînden bir kavmin nezdine göndermişlerdi ki (o kurrâ' adeden) ötekilerin dûnunda (oldukları için onların eliyle helâk olmuş) idiler. O müşrikler ile Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem beyninde (mün'akid) bir ahid de vardı. Zannediyorum (ki kunut bundan dolayı idi) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bir ay o müşrikler aleyhine duâ buyurarak kunut etti. 531
VİTİR BAHSİ Kunut duâsı KUNUT DUÂLARI;MAĞRİBDE VE FECİRDE KUNUTA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSI Enes b. Mâlik Yine (Sened-i muttasıl ile), kunutun (vaktiyle) akşam ile sabah (namazların) da olduğu rivâyet olunmuştur. 532
İSTİSKÂ BAHSİ
Yağmur duâsı İSTİSKÂNIN MEŞRÛİYYETİ;İSTİSKÂNIN ÂDÂBI;İSTİSKÂNIN HUTBESİ Abdullah İbn-i Zeyd Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem istiskâ etmek üzere (musallâya) çıkdı ve (mübârek) ridâsını tahvîl etdi. Yine Abdullâh İbn-i Zeyd radiya'llâhu anh'den olan (diğer) bir rivâyetde: "İki rek'at (namaz) da kıldırdı" denilmiştir. 533
İSTİSKÂ BAHSİ Hz. Peygamber'in müşriklere bedduâsı İSTİSKÂDA İSLÂM LEHİNE, KÜFFÂR ALEYHİNE DUÂ-İ NEBEVÎ'YE DÂİR RİVÂYET Ebû Hüreyre Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in müstad'afîn-i ehl-i îmân lehine ve Mudar (küffârı) aleyhine duâ-yı Nebevîlerine dâir mervî olan hadîs (ki evvelce 449 uncu olarak) geçmişti. (Buradaki) rivâyetin sonunda (Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh) Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: "Gıfâr'a Allah mağfiret etsin, Eslem ile de barışık gitsin" (diye duâ) buyurduğunu da (ziyâde olarak) söylemiştir. 534
İSTİSKÂ BAHSİ Hz. Peygamber'in müşriklere bedduâsı BU HUSÜSDA İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (Hicretden evvel) nasda (yâni Kureyş'de İslâm'a karşı) aleyhdarlık (olduğunu) görünce: "İlâhî, (bunlara) Yûsuf (Aleyhi's-selâm)ın yedi (kıtlık) seneleri gibi yedi (yıl) musallat et" diye duâ buyurdu. Öyle bir kaht (belâsına) uğradılar ki, her şeyi (kökünden) aldı (kuru toprakdan başka bir şey bırakmadı.) O derecede ki, (her çeşit hayvan) derisi, ölü hayvan (etleri), hem de kokmuşlarını ye(meğe başla)dılar. Onlardan biri gök yüzüne bakınca (ziyâde) açlıkdan (gözleri ortalığı) duman (kaplamış gibi) görürdü. Ebû Süfyân (radiya'llâhu anh) Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in nezdine geldi de. "Yâ Muhammed, sen Allâh'a tâatı ve sıla-i rahmi emredip duruyorsun. Kavmin ise helâk oldu (gitdi) artık onlar için (bir) duâ et" dedi. Allah Azze ve Celle Hazretleri ... buyurdu. Batşe (-i kübrâ) Bedir günü (olanı) dır demek ki Dühân da, Batşa da; Lizam da, Âyet-i Rûm da (zuhûr etmiş ve) geçmiş. 535
İSTİSKÂ BAHSİ Yağmur duâsı EBÛ TÂLİB'İN HAZRET-İ RESÛL İLE İSTİSKÂ BUYURMALARI HAKKINDA RİVÂYET Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (Medîne'de minbere çıkıp) istiskâ buyurduğunu ve daha inmesine mahal kalmadan bütün olukların gürül gürül aktığını görünce mübârek vech-i şerîflerine baka baka şâirin: ... sözünü -ki, (râvî, Abdullâh İbn-i Dînâr-ı Adevî'nin dediği üzere) Ebû Tâlib'in kelâmıdır- nice def'alar yâdetmişimdir. 536
İSTİSKÂ BAHSİ HAZRET-İ ÖMER'İN ABBÂS İBN-İ ABDİ'L-MUTTALİB İLE TEVESSÜL EDEREK İSTİSKÂSI Enes b. Mâlik Şöyle demiştir: Halk kıtlığa dûçâr olduklarında, Ömer İbn-i Hattâb radiya'llâhu anh (Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in amm-i mükerremi) Abbâs İbn-i Abdi'l-Muttalib radiya'llâhu anh ile (tevessül ederek) istiskâ eder ve: "İlâhî, bizler (eyyâm-ı hayâtında) Peygamberimiz salla'llâhu aleyhi ve sellem ile tevessül ederek Sen'den niyazda bulunurduk da bize yağmur (lar) ihsân edersin. (Şimdi de) Peygamberimiz'in amm (-i muhterem) i ile tevessül ederek Sen'den niyâz ediyoruz bize (yine) yağmur ihsân et" diye duâ eylerdi. (Râvî Enes radiya'llâhu anh) der ki: (Bu duâyı edince) iskâ olunurlardı. 537
İSTİSKÂ BAHSİ Yağmur duâsı ENES İBN-İ MÂLİK'İN RİVÂYETİ Enes b. Mâlik Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem ayakta hutbe îrâd buyururken Mescid(-i Şerîf)'e girip zât-ı Akdes-i Risâlet-Penâhîlerinden yağmur duâsı niyâzında bulunan kimseye dâir hadîs ki, (Buhârî'de) çok tekerrür etmiştir. Bu (radaki) rivâyetde ise [505 inci hadîsin ilk kısmında olduğu gibi duâ-yı Nebevî'yi müteâkıben hemen kuvvetli bir yağmurun başladığını söyledikten sonra Enes radiya'llâhu anh] şöyle demişdir: Altı gün artık güneş (yüzü) göremez olduk. Sonra öbür cum'a günü (yine) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ayakta hutbe îrâd buyururken (yine) o kapıdan biri girip ve (muvâcehe-i Nübüvvet-Penâhî'de) ayakta durup: "Yâ Resûla'llâh, hayvanlar helâk oldu, yollar da kapandı. Allâhu Teâlâ'ya, duâ buyur da artık bu yağmurları dindirsin" dedi. (Enes radiya'llâhu anh der ki:) Bunun üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem mübârek ellerini kaldırdı ve: "İlâhî, etrâfımıza (yağsın,) üzerimize değil. İlâhî, bayırlara, dağlara, (büklere), tepelere, dere içlerine ve otlaklara yağdır" diye duâ buyurdu. Bunun üzerine (hemen) yağmur kesildi. Ve (namazdan) çıktığımızda güneşte yürüdük. [Hadîsi, Enes radiya'llâhu anh'den rivâyet eden Şerîk İbn-i Abdillâh dedi ki: İkinci hafta gelen adam, evvelki hafta gelen adam mıydı? diye Enes'den sordum. Bilmiyorum dedi]. 538
İSTİSKÂ BAHSİ Yağmur duâsında elleri kaldırmak ENES İBN-İ MÂLİK'İN RİVÂYETİ Enes b. Mâlik Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (istiskâda) mübârek ellerini kaldırıp (üç kerre): ... diye duâ buyurduğu (sened-i sahîh ile) rivâyet olunmuştur. 539
İSTİSKÂ BAHSİ Yağmur duâsı HAZRET-İ RESÛL'ÜN İSTİSKÂDA TAHVÎL-İ RİDÂ BUYURDUĞUNA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ZEYD HADÎSİ Abdullah İbn-i Zeyd Ravi'nin (ebvâb-ı) istiskâdaki hadîsi ki, 533 üncü olarak geçmişti. Bu rivâyette ise: "(Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem mev'ızadan fâriğ olup duâya başlarken sağ tarafına dönüp mübârek) arkasını nâsa çevirdi ve kıbleye karşı durarak duâ buyurdu. Sonra ridâ-yı şerîfini tahvil buyurarak bize iki rek'at (namaz) kıldırdı (ki bu iki rek'atte) cehren okudu" demiştir. 540
İSTİSKÂ BAHSİ Yağmur duâsında elleri kaldırmak ENES İBN-İ MÂLİK RİVÂYETİ Enes b. Mâlik Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem hiçbir duâsında (mübârek) ellerini yukarıya kaldırmazdı, meğer ki istiskâ (duâsında) ola. (Bunda mübârek ellerini) koltuklarının beyazı görününceye kadar kaldırdı. 541
İSTİSKÂ BAHSİ Yağmur duâsı;Yağmur yağarken duâ etmek YAĞMUR ESNÂSINDAKİ DUÂ-İ NEBEVÎ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem yağmurlar (ın yağdığın)ı görünce: ... di(ye duâ ede)rdi. 542
İSTİSKÂ BAHSİ Hz. Peygamber'in ümmetine şefkati ŞİDDETLİ RÜZGÂRDAN TEESSÜR-İ NEBEVÎ Enes b. Mâlik Şöyle demiştir: (Her ne zaman) şiddetli bir rüzgâr esse ondan dolayı Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (mübârek) yüzünde (nâhoşluk eseri derhal) belli olurdu. 543
İSTİSKÂ BAHSİ Rüzgâr İBN-İ ABBÂS'IN HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe 544
İSTİSKÂ BAHSİ İBN-İ ÖMER'İN HADÎSİ Abdullâh b. Ömer (Sened-i sahîh-i muttasıl ile) rivâyet olunduğuna göre (bir def'a) Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem: "İlâhî Şamımızda, Yemenimizde bize bereket ihsân et" diye duâ buyurdu. Bâzı kimseler: "Necdimizde de" (diye) niyazda bulundular, (Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem tekrar:) "ilâhî Şamımızda, Yemenimizde bize bereket ihsân et" buyurdu. Onlar (yine:) "Necdimizde de" deyince: "Zelzeleler, fitneler işte oradadır. Şeytanın karni (yâni hizb ve ümmeti) de orada çıkacaktır" buyurdu. 545
İSTİSKÂ BAHSİ Gaybı ancak Allah bilir İBN-İ ÖMER'İN «MEFÂTÎH-İ GAYB = MUGAYYEBÂT-I HAMS» HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Gayb'ın anahtarları beş (dâne) dir ki, onları Allâhu Teâlâ'dan başkası bilemez. Yarın ne olacağını (Allah'dan başka) hiçbir kimse bilemez. (Ana) rahimleri(n)de ne(ler) bulunduğunu (Allah'dan başka) hiçbir kimse bilemez. Hiçbir nefs yarın (hayr ü şer) ne kazanacağnı bilemez. (Kezâ) hiçbir nefs hangi tarzda öleceğini bilemez. (Allah'tan başka) hiç bir kimse de yağmurun ne zaman geleceğini bilemez. 546
KÜSÛF BAHSİ
Güneş tutulması ve namazı;Güneş ve ay Allâh'ın âyetleridir AHD-İ NEBEVÎ'DE GÜN TUTULMASI VE HAZRET-İ RESÛL'ÜN KÜSÛF NAMAZI HAKKINDA EBÛ BEKRE HADÎSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Şöyle demiştir: (Bir def'a) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in yanında idik. (Derken) güneş tutuldu. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (acele ile ve) ridâ-yı şerîfini ardından sürükleye sürükleye (kalkıp yürüdü) ve (Mescid-i Saâdet'e) girdi. Biz de girdik. Güneş zulmetten sıyrılıncaya kadar (orada) bize iki rek'at (namaz) kıldırdı. Sonra: "Güneş ile ay hiçbir kimsenin mevtinden dolayı münkesif olmaz. (Bunların böyle münkesif olduklarını) gördüğünüzde başınıza gelen bu hâl zâil oluncaya kadar (hemen) namaza durup duâya koyulunuz" buyurdu. Yine Ebû Bekre radiya'llâhu anh'den gelen bir rivâyete nazaran: "Lâkin Allâhu Teâlâ bu iki âyet ile kullarını tahvîf (etmeği murad) eder." buyurulmuştur. Küsûf hadîsi Buhârî'de çok tekerrür etmiştir. Nitekim Mugîre İbn-i Şu'be radiya'llâhu anh'den gelen bir rivâyette şöyle denilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in zamânında (necl-i mükerremleri) İbrâhîm (salevâtu'llâhi ve teslîmâtühû aleyhi ve alâ ebîhi) vefât ettiği gün güneş tutuldu. Halk: "Güneş İbrâhim'in mevtinden dolayı tutuldu" dediler. Bunun üzerine salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Güneş ile ay hiçbir kimsenin ne mevtinden, ne hayâtından dolayı tutulmazlar" (Bunu) görünce (hemen) namaza durup Allâh'a duâya koyulun" dedi. 547
KÜSÛF BAHSİ Güneş tutulması ve namazı;Güneş ve ay Allâh'ın âyetleridir HAZRET-İ RESÛL'ÜN HUSÛF NAMAZININ KEYFİYYETİ VE HITÂBET-İ NEBEVİYYE HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN HUSÛF HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in zamân (-ı saâdet-nişân) ında (bir def'a) güneş tutuldu idi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem halka namaz kıldırdı. (Şöyle ki) namaza durdu ve kıyâmı uzattı sonra rükû' buyurdu ve rükûu uzattı sonra (rükû'dan) kalktı ve ve kıyâmı (yine) uzattı ise de bu (ikinci) kıyâmı evvelki kıyamdan az (sürmüş) idi sonra (yine) rükûa varıp rükûu uzattı ise de bu (ikinci) rükûu evvelki rükûudan kısarak idi sonra secdeye varıp sücûdu uzattı sonra ikinci rek'atta da ilk rek'atta yaptığı gibi yaptı sonra güneş açılmış olduğu halde namazdan çıktı. (Ondan sonra hazır olan) nâsa karşı hutbe îrâd buyurdu. (Bu hutbede) Allâhu Teâlâ'ya hamd ü senâ ettikten sonra. "Şüphe etmeyiniz ki, şems ile kamer Allâh'ın âyetlerinden iki râyettir. (Bunlar) hiçbir kimsenin ne mevti, ne de hayâtı için münhasif olmazlar. Bunu (yâni bunlardan birinin inhisâfını) gördüğünüzde (hemen) Allâh'a duâya koyulun, tekbîr alın, namaz kılın, sadaka verin" buyurdu. Sonra da buyurdu ki: Ey ümmet-i Muhammed, Allâh'a kasem olsun ki kulunun veya câriyesinin zinâ edişinden dolayı Allâhu Teâlâ kadar kıskanç olan hiçbir kimse yoktu. Allâh'a kasem olsun ki, benim bildiğimi bilseniz az güler, çok ağlardınız. 548
KÜSÛF BAHSİ Güneş tutulması ve namazı AHD-İ NEBEVÎ'DE SALÂT-İ KÜSÛF İÇİN MESCİD-İ SAÂDETE DA'VET VUKÛUNA DÂİR ABDULLÂH B. AMN'İN HADÎSİ Abdullâh b. Amr b. Âs Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in ahd(-i saâdetler) inde gün tutulduğunda ... diye nidâ edildi. 549
KÜSÛF BAHSİ Kabir azâbındar Allah'a sığınmak HAZRET-İ ÂİŞE'NİN AZÂB-İ KABİR HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Bir Yahûdi karısı tese'ül etmek üzere (nezdine) gelip ona: "Allah(u Teâlâ) seni kabir azâbından korusun (diyerek duâ etmiş) bunun üzerine Âişe (radiya'llâhu anhâ) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e: "İnsanlar kabirlerinde azâba giriftâr edilirler mi?" diye sormuş. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem de: "Ondan (yâni kabir azâbından) Allâh'a sığınırım" buyurmuş. Ümmü'l-mü'minîn bundan sonra küsûf hadîsini zikredip sonunda da: "Sonra (Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem) kabir azâbından sığınmaya Ashâbına fermân buyurdu" demiştir. 550
KÜSÛF BAHSİ Cehennem azâbı;Cennet nîmetleri;Güneş tutulması ve namazı;Kadınlar;Nankörlük KÜSUF NAMAZINDA ZÂT-İ RİSÂLET'E CENNET'İN ARZ OLUNDUĞUNA DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs (da) küsûf bahsini uzun uzadıya zikrettiği rivâyet olunmuştur. (Müşârün-ileyh bu hadîste küsûf namazını ta'rîf ettikten) sonra şöyle demiştir: ...dediler ki: Yâ Resûlâ'llâh, (namaz içinde) durduğun yerden (görmediğimiz) bir şeye elinle uzandığını gördük sonra (yine namaz içinde irkilip geri geri geldiğini) gördük. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem: "(Evet) ben cenneti gördüm ve bir (üzüm) salkımına elimle uzandım. Eğer o salkımı ben ele geçirebilseydim dünyâ bâkî kaldıkça ondan yerdiniz (de tükenmezdi). Âteş (-i cahîm) i de gördüm (lâkin) ömrümde bugün gördüğüm kadar çirkin, berbat hiçbir manzara görmemiştim. Cehennem'in ekser ahâlîsini de kadınlar olarak gördüm" buyurdu. "Yâ Resûla'llâ, ne sebeble (kadınlar buna müstahak oluyorlar?)" diye sordular. (Cevâben:) "Küfürleri sebebiyle" buyurdu. "Allâh'a îmân mı etmiyorlar?" (diye tekrar sordular). "Kocalarına karşı (küfrân-ı ni'met) ederler. İyiliğe karşı (küfrân-ı ni'met) ederler. (İçlerinden) birine dünyâ dünyâ oldukça iyilik etsen de sonra senden (marzîsine muhâlif ufacık) bir şey görse (hemen) senden hiçbir hayır görmedim ki der" buyurdu. 551
KÜSÛF BAHSİ Güneş tutulması ve namazı;Köle âzad etmek KÜSUF SIRASINDA VÜCÛH-İ BİRRE MÜDÂVEMETE DÂİR ESMÂ BİNT-İ EBÎ BEKR HADÎSİ Esmâ' b. Ebî Bekr Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem küsûf-ı şems dolayısiyle (rakabe) âzâd etmeği ferman buyurdu. 552
KÜSÛF BAHSİ Allâh'a sığınmak;Güneş tutulması ve namazı;Güneş ve ay Allâh'ın âyetleridir EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ'NİN HUSÛF HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Şöyle demiştir: (Asr-ı celîl-i Nebevî'de) güneş tutuldu. Bunun üzerine Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (bu hâdise) saat (yâni kıyâmet alâmeti) olmasın korkusiyle belinleye belinleye (yerinden) kalkıp Mescid(-i Şerîf) e geldi. O zamâna kadar (başka hiçbir namazda) ömrümde görmediğim uzun kıyam(lar) rükû' (lar) sücûd (lar) la namaz kıldırdı ve (sonra umûma) buyurdu ki: Allâhu Teâlâ'nın irsâl ettiği bu âyetler hiçbir kimsenin ne ölmesinden, ne de hayâtından dolayıdır. Lâkin Allâhu Teâlâ bu âyetlerle kullarını tahvîf eder. Bu kabilden (korkunç) bir şey gördüğünüzde zikru'llâha, Allah'dan niyâza, Allâh'a karşı istiğfâra (koyulup) ilticâ ediniz. 553
KÜSÛF BAHSİ Güneş tutulması ve namazı HUSÛF NAMAZINDA CEHREDİLDİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem salât-ı husûf'ta kırâetini cehren yaptı. Kırâetinden fâriğ olduğu vakit tekbîr alıp rükûa varırdı. Rükû'dan kalktığı vakit de ... buyurdu. Sonra salât-ı küsûf'ta tekrar kırâete başlardı (ki, iki Rek'at içinde dört rükû' ile dört secde (ederdi). 554
SÜCÛD-I KUR'ÂN BAHSİ
Secde âyetleri «NECM» SÛRESİNDEKİ SECDEYE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD RİVÂYETİ Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem Mekke'de (iken) ( ë aÛävá = Ve'n-Necm) sûresini okuyup bu (sûre-i şerîfe) nin sonunda secdeye vardı. Berâber olanlar da (mü'min ve müşrik) hep secdeye vardılar, yalnız bir ihtiyar (herif varmadı ki, o da) bir avuç çakıl veya toprak alıp alnına götürdü ve: "Bu kadarı bana yeter" dedi. İşte o kimseyi sonra (Bedir'de) kâfir olarak katlolunmuş gördüm. 555
SÜCÛD-I KUR'ÂN BAHSİ Secde âyetleri «SÂD» SÛRESİNDEKİ SECDEYE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs (Şöyle rivâyet olunuyor). İbn-i Abbâs demiştir ki: "Sâd (secdesi), me'mûrun-bih secdelerden (ma'dûd) değildir. Halbuki ben, Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'i bu sûrede secde eder gördüm." (Yine) İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhümâ'nın: "Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (sûre-i) Necm'i (kırâet) ile secde buyurdu" (sûretindeki) hadîsi de yakında (555 inci olarak) İbn-i Mes'ûd rivâyetinden (gelen hadîste) geçti. İbn-i Abbâs buradaki rivâyetinde: "Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber Müslümanlar da, müşrikler de, cin de, ins de secde etti." (cümlesini) ziyâde eylemiştir. 556
SÜCÛD-I KUR'ÂN BAHSİ Secde âyetleri «NECM» SÛRESİNE DÂİR ZEYD İBN-İ SÂBİT RİVÂYETİ Zeyd b. Sâbit Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in huzûrunda (bir def'a) Ve'n-Necm (sûresini) okudum da sûre(nin sonun) da secde buyurmadı. 557
SÜCÛD-I KUR'ÂN BAHSİ Secde âyetleri İNŞİKAK SURESİ BİR NOLU AYETİNİN SECDEYE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyet olunur ki, Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh (bir namazda) ... (sûre-i şerîfesini) okuyup ondan dolayı secdeye varmış. Kendisine bu (secdenin sebebi) nedir? denilmiş. O da: "Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'i (bu sûrede) secde etmiş görmeye idim secde etmezdim" demiş. 558
SÜCÛD-I KUR'ÂN BAHSİ Secde âyetleri AHD-İ NEBEVÎ'DE KALABALIKDA SECDENİN KEYFİYYETİNE DÂİR İBN-İ ÖMER RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (içinde) secde (âyeti) bulunan sûreyi bize okuyup secde buyururdu. Biz de (ona iktidâan) secde ederdik. O kadar (kalabalık ve sıkışık bir halde secde ederdik) ki bâzılarımız alnını koyacak yer bulamazdı. 559
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ
Seferî namazı FETİH SIRASINDA RESÛL-İ EKREM'İN MEKKE'DE ON DOKUZ GÜN İKÂMET VE KASR-I SALÂT BUYURDUKLARINA DÂİR İBN-İ ABBÂS'IN RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (Mekke'de) on dokuz gün (ve gece) kasr(-ı salât) buyurarak ikâmet buyurdu. Biz de sefer ettiğimizde on dokuz gün (kalırsak) salâtı kasır, daha ziyâde kalırsak (devirde) itmâm ederiz. 560
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Seferî namazı HACCETÜ'L-VEDÂ'DA ON GÜN MEKKE'DE İKÂMET VE KASR-I SALÂT BUYURULDUĞUNA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK RİVÂYETİ Enes b. Mâlik Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte (hacc niyyetiyle) Medîne'den Mekke'ye çıktık. Medîne'ye döndüğümüz zamâna kadar (Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem bize akşam namazlarından başka namazları hep) ikişer rek'at kıldırdı. Enes radiya'llâhu anh'e: "Mekkede ikâmet ettiniz mi?" diye soruldu. "(Evet) on gün Mekke'de ikâmet ettik" dedi. 561
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Seferî namazı MİNÂ'DA KASR-I SALÂTA DÂİR İBN-İ ÖMER'İN RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Minâ'da Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem ile, Ebû Bekr ile, Ömer ile, emâretinin evvellerinden Osmân (radiya'llâhu anhüm) ile birlikte (hep) ikişer rek'at kıldım. Sonradan (Osmân radiya'llâhu anh) namazı (dörde) itmâm etti. 562
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Seferî namazı MİNÂ'DA KASR-I SALÂTA DÂİR HÂRİSE İBN-İ VEHB'İN RİVÂYETİ Hârise İbn-i Vehb Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem Minâ'da en ziyâde emn (ve amân) içinde olduğu halde bize (namazı) iki rek'at olarak kıldırdı. 563
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ MİNÂ'DA HAZRET-İ OSMÂN'IN DÖRT REK'AT KILINMASI ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD'UN MÜNKER ADDETMESİ Abdullâh b. Mes'ûd Ravi'ye "Osmân (radiya'llâhu anh) Minâ'da (farzı) dört rek'at kıldırdı" denildiği zaman: "Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Ebû Bekr (i's-Sıddîk) radiya'llâhu anh'in ardında Minâ'da iki rek'at kıldım. Ömer (İbn-i Hattâb) radiya'llâhu anh'in ardında da Minâ'da yine iki rek'at kıldım. (Derken yollarımız ayrıldı.) Ah, nasibim (o) dört rek'at olacağına kâşki (dergâh-ı İlâhîde) kabûl olunmuş iki rek'at olsa" demiştir. 564
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Sefer eden kadının yanında mahremi olması KADINLARININ YANINDA MAHREMİ BULUNMAKSIZIN BİR GÜN, BİR GECELİK MESÂFEYE SEFER ETMELERİNİN HÜRMETİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Allâh'a Âhiret gününe îmân eden bir kadına yanında bir mahremi olmaksızın bir gün, bir gecelik mesâfeye kadar sefer etmek helâl olmaz" buyurdu. 565
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Seferî namazı AKŞAM NAMAZININ ADEM-İ KASRINA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Gördüm ki, Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (esnâ-yı seferde) acele sürüp gittiğinde akşam (namazın)ı te'hîr ederdi. (Konunca) onu üç rek'at kıldırıp selâm verirdi. Ondan sonra yatsı'yı ikâme edinceye kadar pek az bekleyip onu da iki rek'at kıldırır, selâm verirdi. Yatsı'dan sonra da gece ortasında kalkıncaya kadar (hiçbir nâfile) namaz kılmazdı. 566
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Binit üzerinde namaz;Nâfile namaz HAZRET-İ RESÛL'ÜN SEFERDE TETAVVUU RÂHİLE ÜZERİNDE KIBLENİN GAYRİ CİHETE KILDIKLARINA DÂİR HAZRET-İ CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem (salât-i) tetavvuu hayvan üstünde iken (ve) kıbleden başka cihete (müteveccih olarak) kılardı. 567
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Binit üzerinde namaz BU BÂBDA ENES İBN-İ MÂLİK'İN RİVÂYETİ Enes b. Mâlik (Bir def'a) yüzü kıblenin soluna doğru olduğu halde bir merkeb üzerinde namaz kıldığı rivâyet olunmuştur. Kendisine: "Kıbleden başka cihete (dönerek) mi namaz kılıyorsun?" denilince: "Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'i böyle yapar görmemiş olaydım ben de yapmazdım" cevâbını vermiştir. 568
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Seferî namazı ABDULLÂH İBN-İ ÖMER, RESÛL-İ EKREM'İN SEFERDE NÂFİLE KILDIĞINI GÖRMEDİM DİYOR Abdullâh b. Ömer Şöyle demiştir: Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte yolculuk ettim de seferde nevâfil kıldığını görmedim. Allâhu Teâlâ da: Muhakkak Resûlullâh size güzel bir nümûnedir" buyurdu. 569
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Binit üzerinde namaz SEFERDE TENEFFÜL HAKKINDA ÂMİR İBN-İ REBÎA'NIN İHTİLÂFI Âmir İbn-i Rebîa Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'i seferde geceleyin nâfile namazını binid devesinin üzerinde ve (mübârek yüzü) devesi ne tarafa teveccüh ederse o tarafa doğru kıldığını (oğlu Abdullâh İbn-i Âmire) haber vermiştir. 570
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ İki namazı birleştirmek;Seferî namazı HAZRET-İ PEYGAMBER'İN ÖĞLE İLE İKİNDİYİ, AKŞAMLA YATSIYI BİRLİKTE KILDIKLARINA DÂİR İBN-İ ABBÂS RİVÂYETİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle demiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (esnâ-yı seferde) yürüyüş üzere olduğu vakitte öğle ile ikindi namaz (lar) ını, (kezâlik) akşam ile yatsı'yı cem' buyururdu. 571
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Hasta namazı;Oturarak namaz SALÂT-İ MARÎZA DÂİR İMRÂN İBN-İ HUSAYN HADÎSİ İmrân İbn-i Husayn Şöyle demiştir: Bevâsîr illetine mübtelâ idim. Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'den salât (-ı marîzın keyfiyetin)i sordum. "Ayakta kıl, gücün yetmezse oturarak, ona da gücün yetmezse yan yatarak kıl" buyurdu. 572
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Gusül;Oturarak namaz SON SENE-İ HAYÂTINDA HAZRET-İ RESÛL'ÜN TEHECCÜD NAMAZLARINI KEYFİYYET-İ EDÂSINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunmuştur ki, Nebiyy-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in gece namazını sin(n-i şerîf-i Risâlet-Penâhî) leri kemâle eresiye kadar hiçbir vakit oturarak kıldığını görmemiş. (Sinn-i şerifleri ilerledikten sonra ise) Kur'ân'ı oturarak okurmuş. Tâ ki, rükûa varmak dile(diği zaman geli)nce kalkıp otuz, kırk âyet (mikdârı) okuyup rükûa varırmış. 573
TAKSÎR-İ SALÂT BAHSİ Hasta namazı RESÛL-İ EKREM'İN TEHECCÜDÜNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN DİĞER RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle de demiştir: "Sonra ikinci rek'atta da evvelkisi gibi yapardı. Namazını bitirince bakardı: eğer ben uyanık olursam benimle görüşürdü. Şâyet uyur bulunursam (istirahat için) yan üstü uzanırdı" 574
TEHECCÜD BAHSİ
Gece namazı (teheccüt);Hz. Peygamber'in duâları;Teheccüd RESÛLULLÂH SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İN TEHECCÜDE KALKTIKLARINDA OKUDUKLARI DUÂ HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs (İsnâd-ı sahîh) ile şöyle rivâyet edilmiştir: Abdullâh İbn-i Abbâs demiştir ki: Resûlullâh sallallâhü aleyhi ve sellem, gecenin bir kısmında teheccüd için kalkdıklarında (şöyle) duâ buyururdu: Yâ Rab! Her hamd Sen'in içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyin dâimî müdebbirisin. Yine her hamd Sen'in içindir. Sen, göklerin ve her yerin ve bunlardaki her şeyih nûrusun, (bunları aydınlatırsın). Yine her hamd Sen'in içindir. Sen göklerin ve her yerin ve bunlarda bulunan her şeyin sâhibisin. Yine her hamd Sen'in içindir. Sen haksın, Sen'in va'din de haktır. (Âhirette) Sen'i görmek de haktır. Sözün haktır. Cennet'in de haktır. Cehennem'in de haktır. Peygamberlerin de haktır. Muhammed (sallâllâhü aleyhi ve sellem) de haktır. Kıyâmet günü de haktır. Yâ Râb! Ancak Sana itâat ettim, Sana inandım, Sana güvendim, Sana yöneldim, yalnız Sen'in (bürhanların)a dayanarak (düşmanlarla) mücâdele ettim. Aramızda yalnız Sen'i hakem kıldım. Yâ Râb! Önce işlediğim ve sonra işlerim sandığım, gizli yaptığım ve âşikâre işlediğim (bütün) günahlarımı bağışla!.. (Âhiret hayâtında beni) takdîm eden, (Dünyâ târihinde nübüvvetimi) te'hîr eden ancak Sen'sin. (Allâhım!) İbâdete lâyık tanrı yoktur, yalnız Sen varsın, yâhud Sen'den başka ibâdete lâyık tanrı yoktur. Hakîmâne tasarruf da, tam kuvvet de Allah ile kâimdir. 575
TEHECCÜD BAHSİ Gece namazı (teheccüt);Rüyâ;Teheccüd TEHECCÜD NAMAZININ FAZÎLETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer İbn-i Ömer demiştir ki: "Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in sağlığında (Ashâb'dan) birisi bir düş gördüğü zaman onu Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e hikâye ederdi. Ben de bir düş görmek ve onu Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e arzetmek isterdim. (O sırada) ben, (erken) tâze bir gençdim. Ve Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zamânının âdeti üzere mescidde uyurdum. Bir kere ben de rü'yamda gördüm ki: Gûyâ beni iki melek yakalayıp benimle Cehennem'e gittiler. Cehennem, kuyu duvarı gibi (taşla) örülmüş olarak göründü. Onun iki boynuz (gibi iki cenâh)ı vardı. Burada (Kureyş'ten) kendilerini iyice tanıdığım kimseler bulunuyordu. Şimdi ben: Cehennem'den Allâh'a sığınırım, demeğe başladım. (Bundan sonra) İbn-i Ömer demiştir ki: (Bu sırada) bize, başka bir melek mülâkî oldu. Ve bana korkma, dedi. Bu rü'yâmı (hemşîrem Ümmü'l-mü'minîn Hafsa'ya anlattım. Hafsa da Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'e arzetti. Resûl-i Ekrem: Abdullâh ne iyi adamdır. Fakat gecenin bir kısmında (kalkıp da) namaz kılmağı âdet edinseydi, buyurmuş. Bundan sonra ben gecenin az bir kısmı müstesnâ olmak üzere geceleri uyumadım. 576
TEHECCÜD BAHSİ Gece namazı (teheccüt);Teheccüd RESÛL-İ EKREM'İN HASTALIK SEBEBİYLE BİR VEYÂHUD İKİ GECE TEHECCÜDE KALKMADIKLARINA DÂİR CÜNDEB İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Cündüb b. Abdullâh "Nebi salla'llâhu aleyhi ve sellem bir ara keyifsizlendi de bir gece, yâhut iki gece (namaza) kalkmadı" dediği rivâyet edilmiştir. 577
TEHECCÜD BAHSİ GECE NAMAZINA TEŞVÎK VE TERGÎBİ İHTİVÂ EDEN ALÎ İBN-İ EBÎ TÂLİB RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Alî b. Ebî Tâlib "Bir gece Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in kendisine ve Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in kızı Fâtıma'ya (Ziyâret için) geldiği ve siz namaz kılmaz mısınız? (diyerek teheccüd namazına teşvik) buyurduğu" rivâyet edilmiştir. (Aliyy-i Murtazâ rivâyetine devâmla demiştir ki:) Ben, yâ Resûla'llâh! Hayâtımız Allâhın yed-i kudretindedir, bizi uyandırmak dilerse uyandırır, dedim. Biz böyle cevab verince Resûlullâh geri döndü. Ve bana hiç cevab vermedi. Yalnız yüzünü bizden çevirirken Resûlullâh'ın (mübârek elini) dizine vurarak: (Umûmiyetle insanlar, ne de çok cidalci oluyor) buyurduğunu işittim. 578
TEHECCÜD BAHSİ Duha namazı (kuşluk namazı);Kuşluk namazı FARZ KILINIR DÜŞÜNCESİYLE RESÛL-İ EKREM'İN BÂZI NEVÂFİLİ TERKETTİKLERİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in, halk, onunla amel eder de üzerlerine farz kılınır korkusu ile işlemesini sevdiği bir kısım hayırlı işi (işlemeyip) bırakmak mûtâdı idi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem aslâ duhâ namazı da kılmamıştı. Duhâ namazını ancak ben kılardım. 579
TEHECCÜD BAHSİ Allâh'a kulluk vazifesi;Gece namazı (teheccüt);Teheccüd TEHECCÜDDE KADEM-İ SAÂDET-İ ŞİŞTİĞİ HAKKINDA MUGÎRE İBN-İ ŞU'BE HADÎSİ Muğîre b. Şu'be Mugîre demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (gece) namaz kılmak için iki ayağı, yâhut iki baldırı şişene kadar ayakta dururdu. Kendisine (Hazret-i Âişe tarafından: Yâ Resûla'llâh! Allah, senin işlenmiş ve işlenmesi farzedilmiş günahlarını mağfiret etmiştir. İbâdet husûsunda niçin bu kadar meşakkat ihtiyar ediyorsunuz?) denilirdi de, Resûl-i Ekrem: (Ben, bu gufrân-ı ilâhîye karşı gece namazı ile) şükreder bir kul olmıyayım mı? diye cevâb verir idi. 580
TEHECCÜD BAHSİ Savm-ı Dâvud DÂVUD ALEYHİ'S-SELÂM'IN TEHECCÜD NAMAZINA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ AMR İBN-İ ÂS RİVÂYETİ Abdullâh b. Amr b. Âs Abdullâh İbn-i Amr'e, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem demiştir ki: Allâhu Teâlâ'ya en sevimli olan namaz, Dâvud (aleyhi's-selâm)'ın namazıdır. Yine Allâhu Teâlâ'ya en sevimli olan oruç, Dâvud (Peygamberin) orucudur. Dâvud, gecenin yarısında uyurdu. Ve gecenin üçte birisinde namaz kılardı. Gecenin südüsünde yine uyurdu. Dâvud, bir gün oruc tutardı, bir gün de iftar ederdi. 581
TEHECCÜD BAHSİ Gece namazı (teheccüt);Hz. Peygamber'in gece ibâdeti;Teheccüd RESÛL-İ EKREM'İN TEHECCÜD ZAMÂNI HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in en ziyâde hoşlandığı ibâdet, devamlı olandı. Âişe'ye: Resûlullâh gece namazına ne zaman kalkardı? diye sorulmuş, o da: Horoz sesini işitince kalkardı, diye cevab vermiştir. Bir rivayette de Âişe: Resûl-i Ekrem, horoz sesi işitince kalktı, müteâkıben namaz kıldı, demiştir. 582
TEHECCÜD BAHSİ Hz. Peygamber'in gece ibâdeti TEHECCÜDDEN SONRA RESÛL-İ EKREM'İN UYUDUKLARINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE'NİN DİĞER BİR HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Sehar vakti onu, benim yanımda muhakkak uyur bulunurdu. Hazret-i Âişe (onu zamîr-i gâibiyle), Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'i kasdetmiştir. 583
TEHECCÜD BAHSİ Hz. Peygamber'in gece ibâdeti RESÛ-İ EKREM'İN GECE NAMAZINDA TATVİL-İ KIRÂAT BUYURDUĞUNA DAİR ABDULLAH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd İbn-i Mes'ûd demiştir ki: Bir gece ben, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber namaz kıldım. Resûl-i Ekrem mütemâdiyen kâim idi. (Bir derecede ki) en sonu ben, fenâ bir iş işlemeyi kurdum. Ne düşündüm? diye İbn-i Mes'ûd'a soruldu. İbn-i Mes'ûd: İstedim ki, ben oturayım da, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'i (ayakta yalnız) bırakayım. 584
TEHECCÜD BAHSİ Gece namazı (teheccüt);Teheccüd RESÛL-İ EKREM'İN GECE NAMAZINI ONÜÇ REK'AT KILMAK İ'TİYÂDINDA OLDUKLARINA DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs "Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in namazı on üç rek'at idi" dediği rivâyet edilmiştir. İbn-i Abbâs (Bu namaz ile) gece namazı kasdetmiştir. 585
TEHECCÜD BAHSİ Gece namazı (teheccüt);Teheccüd;Vitir namazı RESÛL-İ EKREM'İN GECE NAMAZINI VİTİR NAMAZİYLE SABAH NAMAZININ SÜNNETİ DE DÂHİL OLDUĞU HALDE ONÜÇ REK'AT NAMAZ KILDIĞINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Hazret-i Âişe demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem gecenin (Bir kısmında) on üç rek'at namaz kılardı. Vitir namazı ile sabah namazının iki rek'at (Sünnet) i de bu sayıdan ma'dûd idi. 586
TERÂVİH NAMAZI
Nâfile oruç RESÛL-İ EKREM'İN GECE NAMAZ VE UYKU HALLERİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Hazret-i Enes demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem her aydan (o kadar günlerde) oruç tutmaz idi ki, biz (onu artık) o ayın hiç bir gününde oruç tutmıyacak zanneder idik. (Halbuki sonra o, geri kalan günlerde tamâmen veya kısmen oruç tutardı). Yine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem her aydan (o kadar günlerde) oruç tutar idi ki, biz onu artık orucu bırakmıyacak zannederdik. (Halbuki sonra o, geri kalan günlerde tamâmen veyâ kısmen iftar eder idi). Yine Resûl aleyhi's-selâm'ı geceden bir kısmında senin namaz kılar görmek istemen boşa çıkmaz idi. (Muhakkak namaz kılar görürdün). Uyur görmek istemen de boşa çıkmazdı, (muhakkak uyur görürdün). 587
TERÂVİH NAMAZI Gece namazı (teheccüt);Şeytanın insanı namazdan alıkoyması;Teheccüd NÂİMİN TEHECCÜDE UYANMAMASI İÇİN ŞEYTANIN FİTNE VE İHTİYÂLİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Sizin biriniz (gece) uyuyunca Şeytan onun boyun köküne üç düğüm düğümler. Her düğüm (yerine): "Senin için uzun bir gece vardır, rahat uyu" (diyerek eliyle) vurur. O kimse uyanıp (Kur'ân okuyarak, tesbîh ve tehlîl ederek) Allâh'ı anarsa, bir düğüm çözülür. Abdest alırsa, bir düğüm daha çözülür. Namaz da kılarsa, Şeytânın düğümlerinin hepsi çözülür. Artık o teheccüd sâhibi düğümü çözük ve gönlü hoş ve neş'eli bir halde sabâha dâhil olur. Fakat zikretmez, ve abdest alıp namaz kılmazsa gönlü kirli ve uyuşuk bir halde sabaha girer. 588
TERÂVİH NAMAZI Şeytanın insanı namazdan alıkoyması TEHECCÜDDEN GAFLET EDENLERİ ZEM VE TAHKÎR HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd Abdullâh demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in huzûrunda birisi anıldı. Ve bu adam sabâha kadar uykuya dalar, namâza kalkmaz denildi de, Resûlullâh: "Öyle ise bunun kulağına Şeytân işemiştir" buyurdu. 589
TERÂVİH NAMAZI Gece ibâdetinin fazîleti GECENİN SÜLÜS-İ ÂHİRİNDE FEYZ-İ HAKKIN DÜNYÂ SEMÂSINA NÜZÛLÜ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Gecenin (üçte ikisi geçip de) son sülüsü kaldığında Rabbimiz Tebâreke ve Teâlâ (keyfiyyeti bizce meçhul bir halde) her gece dünyânın semâsına inerek buyurur ki: Hani bana kim duâ eder ki, onun duâsına icâbet edeyim! Benden kim hâcet ister ki, dileğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu mağfiret edeyim! 590
TERÂVİH NAMAZI Gece namazı (teheccüt);Teheccüd RESÛL-İ EKREM'İN GECE NAMAZININ KEMMİYET VE KEYFİYETİ HAKKINDA ÂİŞE-İ SIDDÎKA RADİYA'LLÂHU ANHÂ'NIN İKİ HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in gece namaz (ının keyfiyyet) inden sorulduğu, onun da (şöyle) cevâb verdiği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem gecenin önünde uyurdu. Sonunda da kalkıp namaz kılardı. (Namazdan) sonra da yatağına döner, (girer) di. Ve müezzin ezân okumağa başlayınca (neş'e ile yerinden) sıçrardı. Şâyed kendisince bir ihtiyâç olursa gusül ederdi. Yoksa abdest alır ve (Mescid'e) çıkardı. 591
TERÂVİH NAMAZI Gece namazı (teheccüt);Teheccüd;Vitir namazı RESÛL-İ EKREM'İN KALB-İ ŞERÎFİ UYKUNUN BİZDEKİ GAFLETENGİZ TE'SÎRİNDEN TAMÂMEN MASÛN İDİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in Ramazan'daki (gece) namaz(ının kemmiyet ve keyfiyyet) inden sorulduğu, onun da (şöyle) cevâb verdiği rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ne Ramazan'da, ne de Ramazan'ın gayri (geceler) de on bir rek'at üzerine ziyâde etmiş değildir. Resûl-i Ekrem (ibtidâ) dört (rek'at) kılardı. (Artık) o rek'atlerin güzelliğinden ve uzunluğundan sorma! (O, suâlden ve cevâbdan müstağnîdir). Sonra Resûl-i Ekrem dört (rek'at daha) kılardı. Bunların da güzelliğinden ve uzunluğundan sorma. Sonra üç (rek'at) kılardı. Hazret-i Âişe demiştir ki: Yâ Resûla'llâh! Vitir kılmazdan önce uyur musun? diye sordum. Resûl-i Ekrem: Yâ Âişe! Benim iki gözüm uyur, halbuki kalbim uyumaz, diye cevâb verdi. 592
TERÂVİH NAMAZI Gece ibâdetinin fazîleti;Kolaylık göstermek İBÂDETTE ŞİDDET İHTİYÂRININ KERÂHETİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK RİVÂYETİ Enes b. Mâlik Enes İbn-i Mâlik demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (bir kere mescide) girmişti. Girince mescidin iki direği arasına bir ip çekilmiş olduğunu gördü. Bu ip nedir? diye sordu. Ashâb-ı Kirâm: Bu, Zeyneb'in ipidir. Zeyneb, (namazda ayakta durmaktan) yorulunca bu ipe tutunur, dediler. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Hayır, (ibâdette böyle güçlük ihtiyâr edilmez). Bu ipi çözünüz. Sizin biriniz zinde ve münbesit oldukça namaz (ını ayakta) kılsın. Yorulunca da hemen otursun, (ve namazını oturduğu halde tamamlasın). 593
TERÂVİH NAMAZI Devamlı ibâdet;Gece namazı (teheccüt);Teheccüd TEHECCÜD İ'TİYÂDINI TERKETMENİN KERÂHETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ AMR İBN-İ ÂS RİVÂYETİ Abdullâh b. Amr b. Âs İbn-i Amr demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bana: "Yâ Abda'llâh! Sen, filân kimse gibi olma. O, gece(nin bir kısmın) da namaza kalkardı. Sonra gece namâzını terkeyledi" buyurdu. 594
TERÂVİH NAMAZI Gece namazı (teheccüt);Gece namazı duâsı;Teheccüd TEHECCÜDE KALKARKEN OKUNMASI ME'SÛR OLAN DUÂ HAKKINDA ÜBÂDE İBN-İ SÂMİT RİVÂYETİ Ubâde b. es-Sâmit Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Her kim geceden (bir kısmında) bir taraftan öbür tarafa dönerek uyanır da müteâkıben: (lâ ilâhe illa'llâhu vahdehu lâ şerîke leh, lehü'l-mülkü ve lehü'l-hamd, ve hüve alâ küllî şey'in kadîr. El-hamdü li'llâh ve sübhâne'llâh, ve lâ ilâhe illâ'llâhu va'llâhü ekber. Ve lâ havle ve lâ kuvvete illâ billâh) deyip sonra: (Allâhümme'ğfir lî = Allâh'ım, beni yarlığa!) derse (mağfiret edilir). Yâhut duâ ederse, onun duâsına icâbet edilir. Abdest alıp namaz kılarsa, o da kabûl olunur. 595
TERÂVİH NAMAZI Gece namazı (teheccüt);Şiir söylemek;Teheccüd ABDULLÂH İBN-İ REVÂHA'NIN RESÛL-İ EKREM'İN TEHECCÜD HAYÂTINI VE FECİR VAKTİ ASHÂB-I KİRÂM ARASINDA KIRÂÂT-İ KUR'ÂN BUYURULMALARINI TASVÎR EDEN BİR ŞİİRİ Ebû Hüreyre Ebû Hüreyre, (bir kerre dostlarına) menkabeler anlatırken Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'i de yâd ederek Resûl-i Ekrem'in, (Abdullâh İbn-i Revâha âtîdeki beyitleri inşâd ettiği sırada hüsn-ü şi'rini takdîr ederek:) Şüphesiz kardeşiniz bâtıl söz söylemez, buyurduğunu haber vermiştir. (Râvî Zührî demiştir ki:) Resûlullâh "kardeşiniz" söziyle İbn-i Revâha radiya'llâhu anh'i kasdetmiştir. (Kasîdenin tercemesi şöyledir:) "Tanyeri ağarıp fecr-i sâdık yükseldiği sırada (ne mutlu ki) Resûlullâh Kur'ân okuyarak aramızda bulunuyor. O, bize dalâletten sonra, hidâyet nûru göstermiştir. Gönüllerimiz O'na, (O'nun nübüvvet ve risâletine) tereddüdsüz inanmıştır. O Nebiyy-i Emîn, her ne ki teblîğ etti ise, muhakkak vâkı'dir. Müşriklere yatakları istiskal ederken, o Nebiyy-i Zî-şân, yanını firâş (-ı saâdet) inden uzaklaştırarak gecelerdi. 59
TERÂVİH NAMAZI Rüyâ RESÛL-İ EKREM'İN ABDULLÂH İBN-İ ÖMER'İ TEHECCÜDE TEŞVÎKİNE DÂİR İBN-İ ÖMER'İN BİR RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer İbn-i Ömer demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem zamânında bir rü'yâ görmüştüm. Gûyâ elimde atlastan bir kumaş parçası bulunuyordu. Gûyâ, ben, Cennet'te bir yere gitmek istediğimde hemen o kumaş parçası (benimle) oraya uçardı. Yine (rü'yâmda) gördüm ki: Gûyâ iki (Melek) bana geldiler. İbn-i Ömer, hadîsin gerisini de anlatmıştır ki, o bakıyye-i hadîs, (yukarıda) geçmiştir. 597
İSTİHÂRE HADÎSİ VE DUÂSI
İstihâre duâsı İSTİHÂRE NAMAZI VE DUÂSI HAKKINDA CÂBÎR İBN-İ ABDULLÂH RADİYA'LLÂHU ANHUMÂ HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Hazret-i Câbir demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Kur'ân'dan bir sûre öğretir gibi (büyük küçük) işlerimizin hepsinde bize istihâre (duâsını) ta'lîm ederek buyurdu ki: Sizin biriniz, bir işe kalben azmettiğinde o kimse farz değil, (istihâre niyetiyle nâfile olarak) iki rek'at namaz kılsın. (Namazdan) sonra şöyle di (ye duâ et)sin: "Allâhümme" İnnî estahîrüke bi-ilmike ve estakdirüke bi-kudretike ve es'elüke min fadlike'l-azîm. Fe-inneke takdirü ve lâ akdiru ve ta'lemü ve lâ a'lemu ve ente allâmü'l-ğuyûb. Allâhümme! İn künte ta'lemü enne hâze'l-emre hayrün lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emrî. Fakdürhü lî ve yessirhü lî. Sümme bârik lî fîh. Ve in künte ta'lemü enne hâze'l-emre şerrün lî fî dînî ve meâşî ve âkıbeti emrî. Fa'srifhü annî va'srifnî anhü. Va'kdür li'l-hayre haysü kâne. Sümme ardınî bih." DUÂNIN TERCEMESİ: Yâ Rab! (Hakkımda hayırlısını) bildiğin için Sen(in dergâh-ı inâyetin) den ben, hayırlısını (bildirmeni) dilerim. Ve (hayırlı cihete) gücün yetiştiğinden, Sen' (in hazîne-i lûtfun) dan beni kudretlendirmeni dilerim. Yâ Rab! Hayırlı olan cihetin tebyîn ve takdîrini Sen'in o büyük fazl (ve kerem) inden isterim. Allâh'ım! Sen'in (her şeye) gücün yeter, halbuki benim yetmez, Sen (her şeyi) bilirsin de halbuki ben bilmem. Muhakkak Sen, şuûrumuzdan uzak olan her şeyi de pek yakından bilirsin. Yâ Rab! Bilirsen (ki, bildiğinde hiç şüphe yoktur) şu azmettiğim iş dînime, dünyâ ve âhiretime taallûku cihetiyle (yâhut istihâre eden kimse dünyâ ve âhiret emrinde der) benim için hayırdır. Bunu bana mukadder kıl, (beni buna muvaffak kıl) ve bunu bana müyesser kıl. Sonra işlemeğe kudret bahşettiğin ve bana müyesser kıldığın bu işi, bana mübârek kıl, (hayr-ü bereketini arttır). Yine bilirsen (ki, bildiğinde hiç şüphe yoktur) şu azmettiğim iş dînime, dünyâ ve âhiretime taallûku i'tibâriyle (yâhut istihâre eden kimse dünyâ ve âhiret emrinde, der) benim için şerdir. Bu işi benden, beni (ve gönlümü) de bu işten çevir. Ve hayır, (zaman ve mekândan) her nerede ise o hayrı bana makdûr (ve müyesser) kıl. Sonra nefsimi, bu hayr-ı makdûre râzı kıl. Hazret-i Câbir demiştir ki: istihâre eden mü'min, (duânın "bu iş" diye kinâye tarîkıyle zikredilen her yerinde) hâcetini adiyle anar, (tasrîh eder). 598
İSTİHÂRE HADÎSİ VE DUÂSI Sabah namazının sünneti RESÛL-İ EKREM EFENDİMİZ'İN NÂFİLE NAMAZLAR ARASINDA SABAH NAMAZININ İKİ REK'AT SÜNNETİNE ŞİDDETLE MUHÂFAZAKÂR OLDUKLARINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem, nevâfilden hiç bir namâz hakkında sabah namâzının iki rek'at sünneti derecesinde şiddetle muhâfazakâr değildi" dediği rivâyet edilmiştir. 599
İSTİHÂRE HADÎSİ VE DUÂSI Sabah namazının sünneti RESÛL-İ EKREM'İN SABAH NAMAZININ SÜNNETİNİ EDÂ EDERKEAN KIRÂAT VE EF'ÂL-İ SALÂT CİHETİYLE TAHFİF BUYURDUKLARINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Hazret-i Âişe demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem sabah namâz (ının farz)ından evvelki o iki rek'at (sünnet)i, (kırâet ve ef'âl-i salât cihetiyle o kadar) hafifletirdi (ki) hattâ ben (gönlümde) kat'î olarak: acabâ Resûlullâh Fâtiha'yı okudu mu? der idim. 600
İSTİHÂRE HADÎSİ VE DUÂSI Duha namazı (kuşluk namazı);Kuşluk namazı;Nâfile oruç;Vitir namazı HAZARDA DUHÂ NAMAZI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Kalbî dostum (Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem) bana üç şey vasıyyet etti. Bunları ölünceye kadar aslâ terketmem: Her aydan üç gün oruc (tutmak) (her gün iki rek'at) Duhâ namâzı (kılmak), vitir (namâzı) kılıp da uyumak. 601
İSTİHÂRE HADÎSİ VE DUÂSI Nâfile namaz RESÛL-İ EKREM'İN ÖĞLENİN FARZINDAN EVVEL DÖRT VE SABAH NAMAZININ FARZINDAN EVVEL İKİ REK'AT NÂFİLE KILMAĞI TERKETMEDİKLERİ HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in öğle (namâzının farzı) ndan evvel dört (rek'at), sabah (namâzının farzın) dan evvel iki rek'at (tetavvu' kılmayı) terketmediği rivâyet edilmiştir. 602
İSTİHÂRE HADÎSİ VE DUÂSI Nâfile namaz AKŞAM NAMAZININ FARZINDAN EVVEL NÂFİLE KILINMASINA DÂİR ABDULLÂH-İ MÜZENÎ RİVÂYETİ Abdullâh-ı Müzenî Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (üç def'a) akşam namâz (ının farz) ından evvel (iki rek'at nâfile namâz) kılınız buyurduğunu, üçüncüsünüde halkın bu namâzı, devâm edilmesi lâzım bir ibâdet telâkki etmesini hoşlanmıyarak: "İsteyen kılsın" dediğini, Resûl-i Ekrem'den (işidip) naklettiği rivâyet edilmiştir. 603
MEKKE VE MEDÎNE MESCİDLERİNDE KILINAN NAMAZIN FAZÎLETİ BÂBI
Mescid-i Aksâ'nın fazîleti;Mescid-i Harâm'ın fazîleti;Mescid-i Nebî'nin fazîleti MESCİD-İ HARÂM, MESCİD-İ NEBÎ ALEYHİ'S-SELÂM VE MESCİD-İ AKSÂ'DAN BAŞKA HİÇBİR MESCİDE NAMAZ KILMAK İÇİN SEFER ETMEK CÂİZ OLMADIĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: (Namaz ve ibâdet için) hiç bir mescide sefer edilmesi doğru değildir. (Ziyâde sevâb umarak) yalnız (şu) üç mescide sefer edilir: Mescid-i Harâm, Mescid-i Resûl (aleyhi's-selâm) ve Mescid-i Aksâ. 604
SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İ ZİYÂRET
Mescid-i Harâm'ın fazîleti;Mescid-i Nebî'nin fazîleti MEDÎNE'DE MESCİD-İ SAÂDET'TE KILINAN BİR NAMAZIN, MESCİD-İ HARAM MÜSTESNÂ OLMAK ÜZERE, DİĞER MESCİDLERDE KILINAN BİN NAMAZDAN HAYIRLI OLDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Benim şu (Medîne'deki) mescidimde kılınan bir namâz, (Mekke'deki) Mescid-i Harâm müstesnâ olmak üzere, başka mescidlerde kılınan bin namazdan (ecr ü sevâb cihetiyle) hayırlıdır. 605
SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İ ZİYÂRET Kuba Mescidini ziyâret KUBÂ MESCİDİNİN FAZÎLETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer İbn-i Ömer, duhâ vakti namaz kılmazdı. Yalnız iki gündeki hâli bundan müstesnâ idi. (Bunun biri) Mekke'ye geldiği gündür. Çünkü İbn-i Ömer Mekke'ye duhâ vakti gelirdi. Müteâkıben (Beyt-i Şerîf'i) tavâf ederdi. Sonra da Makâm(-ı İbrâhîm)'in arka tarafında iki rek'at namaz kılardı. (Diğeri) Kubâ Mescidi'ne geldiği gündür. Çünkü İbn-i Ömer, her cumartesi günü Kubâ Mescidi'ni ziyârete gelirdi. Mescid'e girince oradan namaz kılmadan çıkmayı çirkin görürdü de nihâyet Mescid'de namaz kılardı. Ve Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (her cumartesi günü) bu Kubâ mescidini yaya veyâhut binitli olarak ziyâret ettiğini (ve iki rek'at namaz kıldığını) haber verirdi. Ve yine der idi ki: dostlarımın nasıl ziyâret ettiklerini gördüm ise, ben de o sûretle ziyâret ederim, ve ben, gece veya gündüz herhangi saatte namaz kılan bir kimseyi namazından men' etmem. Şu kadar ki, onlar da (namaz için) güneşin doğduğu veyâhut battığı vakti intihâb etmesinler. 606
SEYYİDÜ'L-MÜRSELÎN SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İ ZİYÂRET Mescid-i Nebî'nin fazîleti EVİMLE MİNBERİM ARASI CENNET BAHÇELERİNDEN BİR BAHÇEDİR, BUYURULDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den naklederek şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Evimle minberim arasındaki sâha, Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Minberim de (bana bahşedilen Kevser) havzımın üzerinde (kurulmuş bulunmakta) dır. 607
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ
Namazda istiâne (başka şeyle meşgul olmak) HABEŞE HİCRETİNDEN EVVEL NAMAZ İÇİNDE SELÂM VERİLİP ALINDIĞI HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD RİVÂYETİ Abdullâh b. Mes'ûd İbn-i Mes'ûd demiştir ki: (İbtidâ-yi İslâm'da) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem namazda iken biz kendisine selâm verirdik. O da (namazda olduğu halde) bize redd-i selâm ederdi. Vaktâ ki biz, (diyârına hicret ettiğimiz) Necâşî'nin yanından dönüp geldik. (Yine namazda) Resûl-i Ekrem'e selâm verdik. Fakat (bu def'a) Resûl-i Ekrem bize mukâbele etmedi. Ve: Namaz içinde (Allah ile) iştigâl-i azîm vardır" buyurdu. 608
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ Namazda istiâne (başka şeyle meşgul olmak) NAMAZDA TEKELLÜM VE BAKARA 238 NOLU ÂYET-İ KERİMESİYLE TEKELLÜMÜN TAHRÎMİ Zeyd b. Erkam Sâbit olan bir rivâyette müşârün-ileyh demiştir ki: Muhakkak biz, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem zamânında (Resûl-i Ekrem'in arkasında) namazda (iken) görüşürdük. Bizim birimiz (yanındaki) arkadaşına hâcetini söylerdi. En sonu [Ey mü'minler! Namazları ve (husûsiyle bunların) orta (sındaki) namazı muhâfaza ediniz. Ve (namazınızı) sükût ederek Allah için kılınız] âyet-i kerîmesi nâzil oldu da Resûl-i Ekrem bize (namazda) sükût etmemizi emir buyurdu. 609
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ Namazda istiâne (başka şeyle meşgul olmak) NAMAZDA SECDE MAHALLİNDE BİR KERRE TESVİYYE-İ TURÂBIN CEVÂZINA DÂİR MUAYKIB RİVÂYETİ Muaykıb Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (secdeye varırken) secde yerinin toprağını (eliyle) düzelten bir kimseye (hitâb ederek:) -Bir daha böyle tesviye-i türâba mecbûr olursan, bir def'a mesheyle! buyurduğu rivâyet edilmiştir. 610
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ Kolaylık göstermek NAMAZDA KIBLEYE KARŞI HAYVANININ ARKASINDAN YÜRÜYEN EBÛ BERZE RADİYA'LLÂHU ANH Şu'be İbn-i Haccâc Ezrak İbn-i Kays'dan şöyle rivâyet etmiştir: Ezrak demiştir ki: Ehvâz'da Harûriyye (denilen hâricîler) ile harb ettiğimiz günlerde (Düceyle) nehr (inin) kenârında bulunuyordum. Birisi de orada binidinin gemini elinde tutarak namaz kılıyordu ki, râvî Şu'be, bu namâz kılan zâtin Eslemî Ebû Berze radiya'llâhu anh olduğunu haber vermiştir. Namâz kılarken hayvan, Ebû Berze'yi çekmeğe, o da hayvana uymağa (ve onunla namâzda yürümeğe) başladı. Bu vaz'iyyet şâhid olan bir hâricî: "Yâ Râb: Şu ihtiyara cezâsını ver (o, hayvanı için namâzını terkediyor) di(yerek sebb ü tahkîr etmeğe başla)dı. Ebû Berze namâzdan fâriğ olunca (hâricîye karşı) şöyle cevâb verdi: Senin (şimdi söylediğin) sözünü işittim. Ben, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile birlikte altı, yâhut yedi, yâhut sekiz gazâda bulundum. Resûl-i Ekrem'in (namâzda ve sâir husûslarda ümmetine) yüsr ü sühûlet gösterdiğine şâhid oldum. Şimdi benim bu hayvanın hareketine uysal olmaklığım onu (başı boş) bırakmaklığımdan daha hayırlıdır. (Çünkü bırakınca) hayvan, yemliğine, ahırına dönecektir. O zaman benim için (uzak menzilime gitmek) güçleşecektir. 611
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ Putlara kurban RESÛL-İ EKREM'İN HUSÛF NAMAZINDA İLERİ, GERİ HAREKET ETTİĞİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: (Husûf namâzında) Cehennem'i de gördüm, dedikten sonra şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Cehennem ateşinin bâzısı bâzısına (şiddet-i harâretle) kahr ü galebeye çalışıyordu. Cehennem'de "Amr İbn-i Lühayy"i de gördüm. Bu Amr, (putlar nâmına) develeri adak olarak salıverirdi. (Putlara böyle kurban nezrini en önce o koymuştu). 612
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ Namazda istiâne (başka şeyle meşgul olmak);Selâmlaşmak NAMAZDA SELÂM HAKKINDA CÂBİR İBN-İ ABDİLLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Hazret-i Câbir demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (Benî Mustalik seferinde) beni bir işe göndermişti. Gittim. Sonra o işi görerek geri dönüp Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e mülâkî oldum. Ve Resûl-i Ekrem'e selâm verdim. Fakat Resûl-i Ekrem selâmımı bana reddetmedi. Bunun üzerine kalbimde öyle şiddetli bir hüzün hâsıl oldu ki, onun mâhiyyetini (yalnız) Allah bilir. İçimden dedim ki; zannedersem Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bana darıldı; bu işi ağır gördüğüme hükmetti. Sonra Resûl-i Ekrem'e (tekrar) selâm verdim. Yine Resûl-i Ekrem, selâmıma mukâbele buyurmadı. Bu def'a gönlümde birinci def'akinden daha şiddetli bir hüzün vâkı' oldu. Sonra Resûl-i Ekrem'e (üçüncü bir daha) selâm verdim. Bu def'a (namâzdan fâriğ olarak) selâmımı karşıladı. Ve dedi ki: Beni sana redd-i selâm etmekten, mücerred benim namâz kılar bulunmaklığım men' etmiştir. Bu sırada Resûl-i Ekrem, devesi üzerinde kıble cihetinden başka bir istikâmete müteveccih olarak gidiyordu. 613
NAMAZDA İSTİÂNE BAHSİ Namazda istiâne (başka şeyle meşgul olmak) NAMAZDA İSTİSARDAN NEHYE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre "Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (namaz kılan) kimsenin elini boş böğrüne koyarak namâz kılmasını nehyeyledi" dediği rivâyet edilmiştir. 614
NAMAZDA SEHİV BAHSİ
Namazda yanılmak;Sehiv secdesi RESÛL-İ EKREM'İN NAMAZDA SEHİV İÇİN SECDE BUYURDUKLARINA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd (Bir kerre) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem öğle namâzını beş rek'at kılmıştı da kendilerine: - Namâza ziyâde mi kılındı? diye soruldu. Resûl-i Ekrem de: - Bu nasıl suâldir? buyurdu. Sonra Sahâbî de: - Namâzı beş rek'at kıldınız, demesi üzerine Resûl-i Ekrem, selâm verdikten sonra (sehiv için) iki def'a secde eyledi. 615
NAMAZDA SEHİV BAHSİ İkindiden sonra namaz İKİNDİ NAMAZININ FARZINDAN SONRA İKİ REK'AT NÂFİLEDEN NEHYE DÂİR ÜMMÜ SELEME RADİYA'LLÂHU ANHÂ HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Bir kerre İbn-i Abbâs, Misver İbn-i Mahreme, Abdurrahmân İbn-i Abbâs, Misver İbn-i Mahreme, Abdurrahmân İbn-i Ezher radiya'llâhu anhüm, beni Âişe radiya'llâhu anhâ'ya gönderip demişlerdi ki: Hepimizden Hazret-i Âişe'ye selâm söyle ve ikindinin farzından sonraki iki rek'at nâfile namazın hükmünden suâl edip "bu namâzı kıldığından haberdâr olduğumuzu, halbuki Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in bu iki rek'at namâzdan Ashâb'ı men' ettikleri haberi bize bâliğ olduğunu söyle" dediler. İbn-i Abbâs (ilâve olarak): Ben, Ömer İbn-i Hattâb ile birlikte halktan böyle iki rek'at namâz kılanları döverdim, demişti. Küreyb demiştir ki: Hazret-i Âişe'nin huzûruna girdim. Beni gönderen zevâtın benimle gönderdikleri haberi kendisine teblîğ ettim. Hazret-i Âişe bana cevâben: Sen bu mes'eleyi Ümmü Seleme'ye sor, dedi. Ben de huzûrundan çıktım ve gelip bu üç zâte, Hazret-i Âişe'nin cevâbını söyledim. Bunlar, Hazret-i Âişe'ye gönderdikleri gibi bu def'a da beni Ümmü Seleme radiya'llâhu anhâ'ya gönderdiler. Ümmü Seleme radiya'llâhu anhâ dedi ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem hakîkaten ikindiden sonraki bu namâzdan nehyettiğini işittim. Sonra bir kerre de Resûl-i Ekrem'in ikindi namâzı kıldığı sırada iki rek'at namâz daha kıldığını gördüm. (Şöyle ki:) Resûlullâh benim odama gelmişti. Fakat o sırada yanımda Ensâr'dan ve Benî Harâm'dan birtakım kadın (misâfirler) bulunuyordu. Resûl-i Ekrem (namâz kılmağa başladı. On)un böyle (ayrıca iki rek'at daha) namâz kıldığını görünce, kendilerine bir câriye gönderdim. Ve câriyeye dedim ki: Resûl-i Ekrem'in yanında dur!: "Yâ Resûla'llâh! Sana Ümmü Seleme şu iki rek'at namâzdan nehyettiğinizi işittim. Halbuki şimdi kıldığınızı görüyorum, diye soruyor" de!.. Eğer Resûlullâh (namâzda bulunduğuna) eliyle işâret ederse, huzûrundan geri çekil. Câriye bu emri yerine getirdi. Ve hakîkaten Resûl-i Ekrem eli ile işâret etmekle câriye geri çekildi. Resûl-i Ekrem namâzdan fâriğ olunca (bana hitâb ederek:) Ey Ebû Ümeyye kızı, ikindi namâzından sonra kıldığım iki rek'at namâzdan suâl etmiş idin. Bunun sebebi şudur, buyurdu: Bana Abdü'l-Kays kabîlesinden bâzı kimseler (arz-ı İslâm için) gelmişlerdi. Bunlar, şu öğle namâzından sonraki iki rek'at (nâfile) den beni meşgûl edip alıkoymuşlardı. Bu kıldığım iki rek'at namâz, öğlenin o iki rek'at son sünnetidir. 616
CENÂZE BAHSİ
Allâh'a şirk koşmamak;İmanda İhlâs MUHAMMED ÜMMETİNDEN ŞİRK ETMEDEN ÖLEN MÜ'MİNİN CENNETLE MÜBEŞŞER OLDUĞUNA DÂİR EBÛ ZER HADÎSİ Ebû Zerr-i Gıfârî Ebû Zer Hazretleri demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: Bana rabbim tarafından (sefâretle) gelen Cibrîl, (bir kerre daha) gelmiş ve: - Ümmetimden her kim Allâhu Teâlâ'ya hiç bir şey'i (ulûhiyyette ve havass-ı rubûbiyyette) ortak tanımıyarak ölürse, o kimse Cennet'e girer, diye haber verdi, buyurdu. Ben: - (Yâ Resûla'llâh!) O adam zinâ ettiği ve sirkat eylediği halde (yine Cennet'e girer) mi? diye sordum. Resûl-i Ekrem: - (Evet) zinâ ettiği ve sirkat eylediği halde de (Cennet'e girer) diye cevâb verdi. 617
CENÂZE BAHSİ Allâh'a şirk koşmamak MÜŞRİKİN CEHENNEM'E, MUVAHHİDİN DE CENNET'E DÂHİL OLACAĞINA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd İbn-i Mes'ûd Hazretleri, bir kerre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Allâh'a bir şeyi menend addederek ölen kimse, Cehennem'e dâhil olur" demişti. Ben de dedim ki: Allâh'a hiç bir şeyi menend addetmiyerek ölen kimse Cennet'e dâhil olur. 618
CENÂZE BAHSİ Aksırana duâ etmek;Altın ve gümüş kap kullanmak;Altın yüzük takmak;Cenâzeye gitmek;Dâvete katılmak (icâbet);Hasta ziyâreti;İpekli elbise giymek;Mazlûma yardım;Selâmlaşmak;Yemini kabûl etmek YEDİ ŞEY İLE EMİR, YEDİ ŞEYDEN NEHY BUYURULDUĞUNA DÂİR BERÂ' HADÎSİ Berâ' b. Âzib Berâ' demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bize yedi şey'i işlememizi emretti. Yedi şeyden de bizi nehyeyledi. Resûl-i Ekrem bize, cenâze arkasında gitmeyi, hastayı ziyâret etmeyi, dâvete icâbet eylemeyi, mazlûme yardımı, yemîni kabûl etmeyi, selâmı karşılamayı, aksırana duâ etmeyi emreyledi. Yine Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bizi: gümüş kap (kullanmak) dan, altın yüzük (takmak) tan, harîr, dîbâ, kasıy, istebrak (denilen ipekli kumaş isti'mâlin) den de nehyetti. 619
CENÂZE BAHSİ Cenâzeye gitmek;Tezkiye ÜMM-İ ALÂ' RADYİA'LLÂHU ANHÂ'NIN OSMÂN İBN-İ MAZ'ÛN RADİYA'LLÂHU ANH'İ TEZKİYESİ HADÎSİ Ümmü Alâ' b. Hâris Ümmü Alâ' Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e bîat eden kadınlardan idi. Ümmü Alâ' demiştir ki: (Hicret-i Seniyye'de) muhâcirler kur'a ile (Ensâr arasında) taksîm edilmişti. Bizim âilenin sehmine de Osmân İbn-i Maz'ûn düşmüştü. Biz, Osman'ı evimizde konukladık. Fakat Osman (bir müddet sonra) sebeb-i mevti olan bir hastalıkla hastalandı. Vefâtında gasledildi. Kendi elbîsesi ile kefenlendi. Sonra Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem cenâzeye geldi. Ben (cenâzeyi tezkiye ederek): -Ey Ebû Sâib; Cenâb-ı Hak sana rahmet etsin! Senin hakkında bildiğim ve bu cemâate bildirmek istediğim şudur ki: sen, Allâhu Teâlâ'nın (âhiret âleminde) kerem ve inâyetine mazhar olmuş bir zâtsın, dedim. Bunun üzerine Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Allâhu Teâlâ'nın bu ölüye ikrâm ve inâyet buyurduğunu neden biliyorsun?" sûretinde sorgularına cevâben ben de: -Yâ Resûla'llâh, babam, (anam) sana fedâ olsun! Allah, (bu îmanlı, tâatli kuluna ikrâm etmez de) ya kime ikrâm eder? dedim. Bu def'a da Resûl-i Ekrem: -Osman İbn-i Maz'ûn ölmüştür. Ve Allâh'a yemîn ederim ki, ben de bu (mübârek) ölü için hayır ve saâdet umarım. Yine Allâh'a yemîn ederim ki, ben, Allâh'ın bir peygamberi iken bana (ve size yarın) Allah tarafından ne muâmele edileceğini bilemem, buyurdu. Ümmü Alâ' demiştir ki: Vallâhi bundan sonra ben, kimseyi tezkiye etmeğe cesâret edemedim. 620
CENÂZE BAHSİ ABDULLÂH İBN-İ AMR RADİYA'LLÂHU ANH'İN UHUD'DA FÂCİA-İ ŞEHÂDETİ HAKKINDA OĞLU HAZRET-İ CÂBİR'İN RİVÂYETİ Câbir b. Abdullâh Hazret-i Câbir demiştir ki: Babam (Uhud gazâsında) şehîd edildiğinde ağlayarak üzerinden elbisesini çıkarıyorum da beni ağlamaktan men' ediyorlardı. Halbuki Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem nehyetmiyordu. Halam Fâtıma da ağlamağa başladı. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (halamı ta'ziye ve şehîdin yüce mertebesini bildirerek) buyurdu ki: Ey Fâtıme, siz ona ağlasanız da ağlamasanız da siz şehîdi (mağlesinden) kaldırana kadar melekler (onun üzerine toplandılar), kanadlariyle onu gölgelendirdiler. 621
CENÂZE BAHSİ Cenâze namazı NECÂŞÎ'NİN VEFÂTINI RESÛL-İ EKREM'İN HABER VERMESİ VE DÖRT TEKBİRLE NAMAZ KILMASI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Necâşî'nin vefâtını, Necâşî öldüğü günü (Mescid'de bizzât) haber verdi. (Sonra Mescid'den) musallâya çıkıp Ashâb'ı ile saf bağlayarak dört tekbîr aldı. 622
CENÂZE BAHSİ Hz. Peygamber'in mu'cizeleri MÛTE KUMANDANLARI VE SER-ÂMEDÂN-I ŞÜHEDÂSI ZEYD, CA'FER, İBN-İ REVÂHA HAZARÂTININ ŞEHÂDETLERİNİ RESÛL-İ EKREM'İN AĞLIYARAK MİNBER ÜZERİNDE HABER VERDİĞİNE DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Hazret-i Enes demiştir ki: "Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (bir kerre minber üzerinde: "İşte) sancağı Zeyd (İbn-i Hârise) aldı, Zeyd katlolundu. Sonra sancağı Ca'fer (İbn-i Ebî Tâlib) aldı. O da katlolundu. Sonra sancağı (Abdullâh) İbn-i Revâha aldı, o da katlolundu" buyurdu. (Bunu söylerken) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (mübârek) iki gözünden yaş akıyordu. (Resûl-i Ekrem devamla:) "Bundan sonra sancağı emirsiz, Hâlid İbn-i Velîd aldı. Ona feth ü nusrat ihsân olundu" buyurdu. 623
CENÂZE BAHSİ Çocuğu kendinden önce ölenler;Hediye SABÂVET HÂLİNDE VEFÂT EDEN ÇOCUKLARIN EBEVEYNİNE ŞEFÂATİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Üç çocuğu henüz erlik çağına ermeden vefât etmiş hiç bir müslüman yoktur. Ancak Cenâb-ı Hak o müslümanı, bu çocuklara ihsân buyurduğu geniş rahmet ve keremi ile Cennet'e idhâl eder. 624
CENÂZE BAHSİ Cenâze yıkamak GASL-İ MEYYİT HAKKINDA ÜMM-İ ATIYYE HADÎSİ Ümmü Atıyye Ümmü Atıyye demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in kızı (Zeyneb radiya'llâhu anhâ) vefât ettiğinde Resûlullâh yanımıza gelip buyurdu ki: Kızımı su ve sidr ile üç, yâhud beş, hattâ îcâb ederse daha ziyâde yıkayınız. En sonrakinde kâfûr, yâhut kâfûr nev'inden bir koku kullanınız. Gasilden fâriğ olduğunuzda bana bildiriniz. Biz, gasli bitirince Resûl-i Ekrem'e haber verdik. Resûlullâh bize "Hikiv" denilen kendi izârını verdi. Ve: Bunu kızıma iç gömleği yapınız, buyurdu. (Râvî Muhammed İbn-i Sîrîn diyor ki): Ümmü Atıyye "Hikiv" ile izâr kasdetmiştir. 625
CENÂZE BAHSİ Cenâze yıkamak GASL-İ MEYYİT HAKKINDA ÜMM-İ ATIYYE HADÎSİ Ümmü Atıyye Ümmü Atıyye hadîsinin diğer bir rivâyet tarîkinde Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: "(Kızımı tek su ile yıkayınız), gasle, Zeyneb'in sağ tarafı ile ve abdest âzâları ile başlayınız" buyurduğu ve Ümmü Atıyye'nin de: "Zeyneb'in saçını taradık, (tarakla açtıktan sonra da kalınca) üç bukle yaptık (ve bunları arkasına salıverdik)". 626
CENÂZE BAHSİ Kefen TEKFÎNİN KEYFİYYETİ VE RESÛL-İ EKREM'İN VÜCÛDÜ PÂKİNİN SÛRET-İ TEKFÎNİNE DÂİR HABERLER Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem, (Âhirete intikâl ettiğinde) pamuktan (ma'mûl), sehûliyye (denilen) üç parça beyaz Yemen bezi içinde kefenlendiği, ve bunların içinde kamîs ve imâme bulunmadığı rivâyet edilmiştir. 627
CENÂZE BAHSİ Cenâze yıkamak;Haccederken ölenler;Kefen GASİL, TEKFİN, TAHNİT HAKKINDA VAKS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs İbn-i Abbâs demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ile birisi (Haccetü'l-Vedâ'da) Arafat'ta vakfe ederken ansızın devesinden düştü. Düşer düşmez de deve, (zavallının) boynunu kırdı. (Ve derhal öldü). Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bu (ihrâmlı) adamı su ve sidr ile yıkayınız, ve iki kat ihrâmı içinde defnediniz. Ona koku sürmeyiniz, onun başına bez de sarmayınız. Çünkü bu (ihrâmlı) hacı, kıyâmet gününde (başı açık olarak ve) "Lebbeyk Allâhümme lebbeyk = Fermânına uydum, dîvânına geldim..." diyerek ba's olunacaktır. 628
CENÂZE BAHSİ Münâfığın cenâzesi ABDULLÂH İBN-İ ÜBEY ÖLDÜĞÜNDE HEDİYE BUYURULAN KAMÎS-I SAÂDET'LE TEKFÎNİ HAKKINDA İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Abdullâh İbn-i Übey öldüğünde oğlu (Abdullâh) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e gelmiş ve "Yâ Resûla'llâh! (Mübârek) gömleğini bana versen de babamı onunla kefenlesem. (Lûtfen) namazını da kılsanız ve ona istiğfâr buyursanız" demişti. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem, Abdullâh'a gömleğini verdi. Ve: (Cenâze hazırlayınınca) bana haber veriniz, namazınızı kılayım, buyurdu. Abdullâh Resul-i Ekrem'e hazırlandığını arzetti. Resûlullâh İbn-i Übeyy'in cenâzesine namaz kılmak üzere iken Ömer radiya'llâhu anh, Resûlullâh'(ın arkasından rîdasın)ı çekti.Ve: "Yâ Resûla'llâh! Allah sizi münâfıklar üzerine namaz kılmaktan nehyetmedi mi?" dedi. Resûl-i Ekrem: Ben, istiğfâr etmekte ve etmemekte muhayyerim. Allâhu Teâlâ: "Habîbim! Bu münâfıklara sen, ister istiğfâr et, istersen istiğfâr etme (müsâvîdir. Farazâ) bunlar için yetmiş def'a istiğfâr etsen Allan, aslâ onları mağfiret etmiyecektir" buyurmuştur, diye cevâb verdi. Ve Resûlullâh Abdullâh İbn-i Übeyy'in cenâzesine namaz kıldı. Bunun üzerine: "Bu münâfıklardan ölenlerin hiç birisine namaz kılma habîbim!" meâlindeki Âyet-i Kerîme nâzil oldu. 629
CENÂZE BAHSİ Münâfığın cenâzesi KABRİN AÇILABİLECEĞİ, CENÂZENİN NAKLİ CÂİZ OLDUĞU AHVAL VE ZAMAN Câbir b. Abdullâh Hazret-i Câbir demiştir ki: Abdullâh İbn-i Übey defnolunduktan sonra Nebî RS geldi. (Emr-i Nebevî ile) ölü hufresinden çıkarıldı. Resûl-i Ekrem onun cildine tükrüğünden üfledi. Ve ona gömleğini geydirdi. 630
CENÂZE BAHSİ Medîne'ye hicret;Şehidin kefenlenmesi MUS'AB İBN-İ UMEYR HAZRETLERİNİN SÛRET-İ DEFNİ HAKKINDA HABBÂB HADÎSİ. VE ULVÎ BİR VASF-I MÜMEYYİZİ Habbâb b. el-Erett Habbâb Hazretleri demiştir ki: Biz, (dünyâ için değil) rızâ-yı Bârî kasdederek, Nebî RS ile (Medîne'ye) hicret ettik. Artık ecr ü mükâfâtımız (va'd-i ilâhî muktezâsı) Cenâb-ı Hakk'a (şer'an) vâcib oldu. Yoldaşlarımızdan bu ecr ü ni'metten hiç bir şey tatmadan âhirete gidenler vardır ki, "Mus'âb İbn-i Ümeyr" bunlardan birisidir. Dostlarımızdan, kendilerine hicret semeresi ulaşan ve bu meyveyi devşirenler de vardır. Mus'âb, Uhud günü şehîd olmuştu da biz onu saracak bir kefen bulamamıştık. Yalnız şehîdin bir kaftanını bulmuştuk ve bu (azîz) şehîdi ona sarmağa çalışmıştık. Başını bürürken ayakları açılıyordu. Ayaklarını kapatırken başı açığa çıkıyordu. (Bu yoksulluk karşısında) Nebî RS bize şehîdin başını örtmemizi ve ayaklarının üstüne de "izhir" (denilen kokulu ottan) koymaklığımızı emreyledi. 631
CENÂZE BAHSİ Hz. Peygamber'in cömertliği;Kefen hazırlamak HÂL-İ HAYATTA TEKFÎN LEVÂZIMININ VE KABİR İHZÂRININ CEVÂZINI İFÂDE EDEN SEHL HADÎSİ Sehl b. Sa'd [Sehl demiştir ki: (Bir gün) bir kadın, (elinde) kenarlı dokunmuş bir bürde ile Resûlullâh RS'in huzûruna girdi. (Sehl:) -Bilir misiniz bu bürde nedir? (diye oradakilere sordu). Onlar da: Şemledir, ihrâmdır, diye cevâb verdiler. Sehl, evet öyledir, dedi.] Kadın: -Yâ Resûla'llâh! Bu bürdeyi kendi elimle dokudum. Ve size geydirmek için geldim, dedi. Resûlullâh RS de aldı. Kendisinin böyle bir bürdeye ihtiyâcı var idi. Sonra Resûlullâh, bu bürdeyi giyerek biz (im yanımız)a çıktı. Filân (Sahâbe) de bu bürdeyi tahsîn ederek: Yâ Resûla'llâh! Bu ne güzel imiş? (Lûtfen) bunu bana geydir, dedi. (Resûlullâh: - Pekâlâ, buyurup Hâne-i Saâdet'e girdi. Ve durup o zâte gönderdi). Mecliste hâzır bulunanlar ona: - Bunu iyi etmedin. Nebî RS bu bürdeyi ihtiyâcı olarak geymişti. Sonra sen, Resûl-i Ekrem'den, kendisinin (hiç bir sâili) reddetmediğini bildiğin halde istedin, dediler. O da: - Vallâhi ben, bu bürdeyi geymek için istemedim. (Öldüğümde) kefenim olsun, diye istedim, cevâbını verdi. Sehl (İbn-i Sa'd): - Hakîkaten bu bürde o zâtin kefeni oldu, demiştir. 632
CENÂZE BAHSİ Kadınların cenâzeye gitmemesi KADINLARIN CENÂZE TA'KÎB VE TEŞYÎİNDEN NEHYOLUNDUKLARINA DÂİR ÜMM-İ ADIYYE HADÎSİ VE BU BÂBDA ULEMÂNIN İCTİHADLARI Ümmü Atıyye Ümmü Atıyye demiştir ki: Biz (kadınlar, Resûlullâh RS tarafından) cenâzeyi ta'kîb etmekten nehyolunduk. Cenâzeye ittibâ', bizim üzerimize farz kılınmadı. 633
CENÂZE BAHSİ Ölüye yas tutmak KADINLARIN ZEVCİNDEN BAŞKA BİR ÖLÜ İÇİN ÜÇ GÜNDEN FAZLA YAS TUTMALARININ CÂİZ OLMADIĞINA DÂİR ÜMM-İ HABÎBE HADÎSİ VE DİĞER RİVÂYETLER Ümmü Habîbe Ümmü Habîbe: Ben Resûlullâh RS'in şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: Allâh'a ve Âhiret gününe îmân eden bir kadının zevcinden başka bir ölü için üç günden fazla yas tutması halâl değildir. Lâkin kadın, zevcine karşı dört ay on gün teessürünü izhâr eder. 634
CENÂZE BAHSİ Sabretmek SABRIN KEMÂLİ SADME-İ ÛLÂDA SABIRDIR Enes b. Mâlik Hazret-i Enes demiştir ki: Nebî RS, (çocuğunun) kabri yanında (avaz avaz) ağlamakta olan bir kadının yanından geçmişti de o kadına: - (Ey emetu'llâh = Ey Allâhım mahlûku kadıncağız!) Allâh'ın gadabından kork! ve sabreyle, (çığlık koparma!) buyurdu. Kadın: - Haydi benden uzaklaş, sen benim musîbetim ile müsâb değilsin ki, demişti. Halbuki kadın, Resûlullâh RS'i tanımıyordu. Kadına denildi ki: -Bu zât, Nebî RS'dir. Bunun üzerine kadın, Nebî RS'in (hâne-i Saâdetleri) kapısına geldi. Kadın, (saray kapıları gibi) Peygamber'in kapısı yanında kapıcılar, gözcüler bulmadı. (hemen huzûra girdi.) Ve: - Yâ Resûlullâh! Seni bilemedim, (beni affediniz) dedi. Resûlullâh: - Sabrın kemâli, musîbetin birinci darbesi sırasında (tahammül edebilmek) dir, buyurdu. 635
CENÂZE BAHSİ Evlâda şefkat göstermek;Ölüye ağlamak;Şefkat ÖLÜYE AĞLAMANIN CEVÂZI HAKKINDA ÜSÂME HADÎSİ. VE BU HADÎSİN RİVÂYET TARÎKLARI Üsâme b. Zeyd b. Hârise Üsâme Hazretleri demiştur ki: Nebî RS'in kızı (Zeyneb radiya'llâhu anhâ) Resûlullâh'a: - Oğlum öldü, bana geliniz, diye haber gönderdi. Resûlullâh da kızına selâm söyleyip: - Allâh'ın almak ve Allâh'ın vermek istediği her şey kendisine âiddir. Ve her şey'in ilm-i ilâhîde muayyen bir ömrü vardır. Kızım, sabret, ve bu sabrın Allah yanında ecr ü sevâbı olduğunu hatırla! diyerek cevâb yolladı. Bu def'a Zeyneb, Resûl aleyhi's-selâm'a and vererek: - Her halde geliniz, diye haber gönderdi: Bu haber üzerine Resûlullâh kalktı. Maiyyetinde Sa'd İbn-i Übâde, Muâz İbn-i Cebel, Übey İbn-i Kâ'b ve Zeyd İbn-i Sâbit olduğu halde (Zeyneb'in evine geldi. Hasta) çocuk, Nebî RS (in kucağın) a verildi. Çocuğun hayâtı ihtizârda ve muztarib bir halde idi. Vücûdü (za'fiyetten) eski kırbaya dönmüştü. Resûlullâh'ın iki gözü yaş döküyordu. Sa'd İbn-i Übâde: - Yâ Resûlullâh! Bu yaş, bu ağlayış nedir ya? diye izhâr-i hayret etti. Resûl-i Ekrem: - Bu göz yaşı, Allâh'ın (merhametli) kullarının gönüllerine koyduğu rahmet(-i ilâhiyyenin eseri) dir. Cenâb-ı Hak bu rahmeti, kullarından şefkatli olan (gönül)lere ihsân eder, buyurdu. 636
CENÂZE BAHSİ Evlâda şefkat göstermek;Ölüye ağlamak;Şefkat NEVHASIZ AĞLAMANIN CEVÂZI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Hazret-i Enes demiştir ki: Resûlullâh RS'in kızı (Ümmü Gülsüm radiya'llâhu anhâ) nın cenâzesinde bulunduk. Resûlullâh kabrin bir tarafına oturmuştu. Yine Enes: "Resûlullâh'ın iki gözünün yaş döktüğünü gördüm" demiştir. Ve yine demiştir ki: Resûlullâh RS: - İçinizde bu gece günâh işlememiş kimse var mıdır? diye sordu. Ebû Talha: - Ben varım (yâ Resûla'llâh) dedi. Resûlullâh: - Haydi kabre in, buyurdu. Enes Hazretleri: Bunun üzerine Ebû Talha, Ümmü Gülsüm'ün kabrine indi, demiştir. 637
CENÂZE BAHSİ Ölüye ağlamak HADÎS HAKKINDA ASHÂB-I KİRÂM'IN İHTİLÂFLARI;ÖLÜYE AĞLAMANIN VAZ'-I ŞER'ÎSİ VE BU BÂBDAKİ VÜCÛH-I RİVÂYÂT;HAZRET-İ ÂİŞE'NİN ÖMER VE ABDULLÂH İBN-İ ÖMER RADİYA'LLAHU ANHUMÂ RİVÂYETLERİNİ VEHME NİSBET ETMESİ Abdullâh İbn-i Müleyke Osmân radiya'llâhu anh'in kızı (Ümmü Ebân) Mekke'de vefât etmişti. (Namazında ve defninde) bulunmak için biz de bu cenâzeye gelmişdik. İbn-i Ömer ve İbn-i Abbâs radiya'llâhu anhüm de bu cenâzede hazır bulundular. Ben, İbn-i Ömer ile İbn-i Abbâs'ın arasına oturmuştum. Yâhud İbn-i Ömer'in yanına oturmuştum da İbn-i Abbâs da gelip benim yanıma oturmuştu. (Bu sırada evden kadınların feryâdı yükseldi). Bunun üzerine İbn-i Ömer (yanında bulunan Hazret-i) Osmân'ın oğlu Amr'e dedi ki: - Şu kadınları susturamaz mısın? Çünkü Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Şübhesiz ki meyyit, âilesinin kendisine ağlamasından dolayı azâb edilir" buyurdu. Bunun üzerine Abdullâh İbn-i Abbâs da: - "Ömer radiya'llâhu anh, meyyit, kendisine âilesinin her ağlaması yüzünden değil, bâzı gûnâ ağlaması sebebiyle azâb olunur, der idi" dedi. Sonra da İbn-i Abbâs şu hâdiseyi anlattı: - Ben Mekke'den Ömer radiya'llâhu anh ile birlikte hacdan dönmüştüm. Biz, (Mekke ile Medîne arasındaki) "Beydâ'" mevkiinde duraklamakta iken büyük bir ağacın altında develi bir yolcu kâfilesi göründü. Ömer bana: - Git bak bakalım, bu kâfile içinde kim var? dedi. Ben de baktım. Ve derhal "Suheyb"i tanıdım. Ve (Hazret-i) Ömer'e haber verdim. - Öyle ise Suheyb'i bana çağırınız, dedi. Suheyb'in yanına döndüm. Ve: - Emîrü'l-mü'minîn'in yanına buyurunuz, ve (onun mevkibine) iltihâk ediniz, dedim. (Berâber Medîne'ye geldik. Çok geçmedi), Ömer vurulduğunda Suheyb: - Ey Suheyb! Bana mı ağlıyorsun? (Sakın ağlama!), Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Meyyit, âilesinin bâzı gûnâ ağlamalarından dolayı azâb olunur, buyurdu" dedi. (Sonra) İbn-i Abbâs (şöyle) anlattı: Hazret-i Ömer vefât ettiğinde bu vak'ayı Hazret-i Âişe radiya'llâhu anhâ'ya anlattım. O da dedi ki: - Allah, Ömer'e rahmet etsin. Allâh'a yemîn ederim ki, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Allah, ehil ve âilesinin ağlamasından dolayı bir mü'mini azâb eder" dememiştir.L âkin Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: "Allah, ehl ü âilesinin kendisine ağlamasından dolayı kâfirin azâbını tezyîd eder" buyurdu. Âişe radiya'llâhu anhâ (sözüne devamla): - Size Kur'ân kâfîdir. Cenâb-ı Hak: "Hiç bir günahkâr, başkasının günâhını yüklenmez" buyurmuştur. Âişe radiya'llâhu anhâ'nın sözlerinin naklini müteâkıb Abdullâh İbn-i Abbâs: - "İnsanı Allah güldürür, Allah ağlatır" dedi. (Râvî) İbn-i Müleyke (bunları nakl ü rivâyet ettikten sonra): - Allâh'a yemîn ederim ki, İbn-i Ömer radiya'llâhu anhumâ bundan sonra bir şey söylemedi, demiştir. 638
CENÂZE BAHSİ Ölüye ağlamak BU HUSUSTA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Hazret-i Âişe demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (bir kerre) âilesi başında ağlaşmakta olan bir Yehûdî karısının (mezarı) yanından geçmişti de: "Bunlar ölülerine ağlıyorlar. Halbuki ölü kabrinde azâb olunuyor" buyurmuştu. 639
CENÂZE BAHSİ Hz. Peygamber'e yalan isnadı;Ölüye ağlamak ÖLÜYE NEVHA VE FERYÂD EDEREK AĞLAMANIN KERÂHETİ HAKKINDA MUĞÎRE HADÎSİ;RESÛL-İ EKREM'İN LİSÂNINDAN YALAN UYDURMANIN CEZÂSI HUSÛSUNDAKİ HABERLER Muğîre b. Şu'be Mugîre, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, demiştir: Benim ağzımdan yalan söylemek, başka bir kimseyi dedi diye yalan söylemek gibi değildir. Her kim bile bile benim ağzımdan yalan uydurursa Cehennem'deki yerine hazırlansın! Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu da işittim: Hangi meyyit ki, ona nevha ve figân edilirse, bu nevha sebebiyle azâb olunur. 640
CENÂZE BAHSİ Ölüye ağlamak YÜZÜNÜ DÖVEREK, YAKASINI YIRTARAK VE CÂHİLİYYET ÂDETİ ÜZERE MÜNÂSEBETSİZ SÖZLER SÖYLİYEREK IZHÂR-I MÂTEM ETMEK MENHÎ OLDUĞUNA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ MES'ÛD HADÎSİ Abdullâh b. Mes'ûd İbn-i Mes'ûd demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: Kim ki (ölüler için) avuc içi ile yanaklarını, (yüzünü) döver ve yakalarını yırtar ve câhiliyyet âdeti üzere (münâsebetsiz sözler söyleyerek) feryâd ü figân eylerse, bu kimse biz(im ehl-i sünnetimiz) den değildir, buyurdu. 641
CENÂZE BAHSİ Allah yolunda harcamak (infak);Hasta ziyâreti;İnfak RESÛL-İ EKREM'İN SA'D İBN-İ EBÎ VAKKÂS'IN HASTALIĞINDA IZHÂR-I TEESSÜR BUYURMASI Sa'd b. Ebî Vakkâs Sa'd Hazretleri demiştir ki: Vedâ' Haccı yılı (Mekke'de) şiddetli bir hastalığımda Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem beni iyâde ve ziyâret ederdi. (Bir ziyâretinde) ben: - Yâ Resûla'llâh! Bendeki hastalık, görüyorsunuz şu müzmin hadde ermiştir. Ben, servet sâhibiyim. Kızımdan başka da bir vârisim yoktur. Mâlimin üçte ikisini tasadduk edeyim mi? diye sordum. Resûlullâh: - Hayır, tasadduk etme, buyurdu. Ben: - Yarısını edeyim mi? dedim. Resûlullâh: - Yine hayır, tesadduk etme, diye cevâb verdi. Ve sonra Resûlullâh (sözüne devâm ederek) buyurdu ki: - Sülüsünü tesadduk et (kâfîdir!) Sülüs (mâlin) de büyüktür. Yâhud çoktur. Ey Sa'd! Senin vârislerini zengin bırakman, muhtâc ve halka (sadaka için) ellerini açar bir halde bırakmandan çok hayırlıdır. Ey Sa'd! Allah rızâsı için infâk ettiğin her nafakadan şübhesiz me'cûr olursun! Hattâ (yemek yerken) hayat yoldaşının ağzına verdiğin lokmadan da me'cûr olursun. Yine ben: - Yâ Resûlullâh! (Siz Medîne'ye döneceksiniz de) ben dostlarımdan geriye mi kalacağım? diye sordum. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurdu ki: - Hayır, sen (bizden) geri kalamazsın. (Şâyet burada kalır da) amel-i sâlih işlersen elbette onunla derecen artar, merteben yükselir. Sonra öyle zannediyorum ki: sen uzun zaman yaşayacaksın. Hattâ senden birtakım akvâm müstefîd olacak, diğer birtakım akvâm da zarar görecektir. Yâ Rab! Ashâb'ımın (Mekke'den Medîne'ye) dönüşünü tamamla, onları ters izine döndürme! (Bunun üzerine Sa'd İbn-i Ebî Vakkâs demiştir ki): - Lâkin en bîçâre Sa'd İbn-i Havle'dir. Eğer Sa'd Mekke'de ölürse, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem ona çok acır, mahzûn ve mükedder olur. 642
CENÂZE BAHSİ RESÛL-İ EKREM'İN MUSÎBET ZAMÂNINDA SAYHA EDEN, SAÇINI YOLAN, ELBÎSESİNİ YIRTAN KADINLARDAN HOŞLANMADIĞINA DÂİR EBÛ MÛSE'L-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Ebû Bürde demiştir ki: (Bir kere babam) Ebû Mûsâ şiddetli bir hastalıkla hastalanmıştı. Bu sıra başı, âilesinden bir kadının göğsünde olarak bayılmıştı. Bunnu üzerine haremi (Ümm-i Abdullâh Bint-i Ebû Devme şiddetle bağırarak) ağlamaya başladı. Fakat Ebû Mûsâ'nın hal ve vaziyeti kadının bu hareketini men' etmeğe bir türlü müsâid değildi. Ebû Mûsâ bu baygınlığı atlatıp açılınca demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (hoşlanmayıp) uzak bulunduğu herkesten ben de uzağım. Resûlullah salla'llâhu aleyhi ve sellem musîbet zamânında sayha eden, saçını yolan, elbîsesini yırtan kadınlardan uzak bulunurdu. 643
CENÂZE BAHSİ Eğitim;Ölüye ağlamak;Terbiye (eğitim) MÛTE KUMANDANLARI, MÛTE ŞEHİDLERİ VE MÛTE HARBİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Hazret-i Âişe demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (Mûte şehidleri Zeyd) İbn-i Hârise'nin, Ca'fer'in İbn-i Revâha'nın haber-i şehâdetleri geldiğinde Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem (Mescid'de) oturmuştu. Yüzünde âsâr-ı hüzn ü keder görülüyordu. Ben de kapının, Resûlullâh görülebilecek bir aralığından kendisine bakıyordum. Bu sırada Resûlullâh'a birisi geldi. Ve: - Ca'fer'in (haremiyle âilesi) kadınları (ağlaşıyorlar) dedi. Ve (nevha ile) ağlaştıklarını söyledi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem de o kimseye kadınları bu çığlıktan men' etmesini emretti. O adam gitti. Sonra ikinci def'a Resûlullâh'a geldi ve kadınların kendisine itâat etmediklerin haber verdi. Resûlullâh gene: - Kadınları men' ediniz, buyurdu. O adam üçüncü def'a geldi ve: - Yâ Resûla'llâh! Vallâhi kadınlar bize galebe ettiler, dedi. (Râvî Ömr'e diyor ki:) Hazret-i Âişe: - Resûlullâh o adama (haydi git) bu kadınların ağızlarına, (yüzlerine) toprak saç, buyurdu, dedi. 644
CENÂZE BAHSİ Evlâda şefkat göstermek;Şefkat MUSÎBET ZAMÂNINDA HÜZÜN İZHÂR EDİLMEMESİNİN VE ŞİDDETLİ BİR SABRIN FAZÎLETİ HAKKINDA ENES HADÎSİ Enes b. Mâlik Hazret-i Enes demiştir ki: Ebû Talha'nın (ağır) hasta olan bir oğlu Ebû Talha evde yokken ölmüştü. Zevcesi (Ümm-i Süleym), çocuğun öldüğünü görünce onu gasledip kefenlendi. Ve evin bir köşesine koydu. Ebû Talha geldiğinde: - Oğlan nasıldır? diye sordu. Ümm-i Süleym: - Çocuğun ıztırâbı sâkinleşti. İstirahat ettiğini zannediyorum, dedi. Ebû Talha kadını doğru söylüyor sandı. Ve (Sevinerek) yattı (eşi ile de birleşti). Sabah olunca gusledip çıkmak istediğinde Ümm-i Süleym Ebû Talha'ya çocuğun öldüğünü bildirdi. Ebû Talha (Mescid'e gidip) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile namaz kıldı. Sonra bu karı koca arasında o gece olup bitenleri anlattı. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem de: - Cenâb-ı Hak bu gecenizi hakkınızda mubârek kılsın! diye duâ buyurdu. Süfyân İbn-i Uyeyne: (Ensâr'dan İbâye İbn-i Rifâa isminde) bir kimse (bu çiftleşmeden Ümm-i Süleym, Ebû Talha'ya Abdullâh'ı doğurdu. Bu) Abdullâh'ın dokuz oğlunu gördüm. Bunların hepsi de Kur'ân okurdu, dediğini bildirmiştir. 645
CENÂZE BAHSİ Evlâda şefkat göstermek;Şefkat RESÛL-İ EKREM'İN MAHDÛMU HAZRET-İ İBRÂHİM'İN SÛRET-İ VEFÂTI HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Hazret-i Enes demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile Haddâd bir san'atkâr olan Ebû Seyf (Berâ' İbn-i Evs) in evine gitmiştik. Ebû Seyf'in zevcesi Ümm-i Bürde Peygamber'in mahdûmu Hazret-i) İbrâhîm'in murdıası, süt ninesi idi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem İbrâhîm'i (kucağına) aldı. İbrâhîm'i öptü, kokladı. Bundan sonra bir kerre daha Ebû Seyf'in evine gittik. (Bu def'a) İbrâhîm can veriyordu. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in iki gözü yaş dökmeğe başladı. Bunun üzerine (Abdurrahmân) İbn-i Avf: - Yâ Resûlullâh! Halk musîbet zamânında sabretmiyebilir, fakat sen de mi? diye taaccüb ve istiğrâb eyledi. Resûlullâh: - Ey İbn-i Avf! Bu hal, (babanın çocuğuna karşı beslediği) rikkat ve şefkattir. (Yoksa sabır ve tevekküle münâfî bir nevha değildir) duyurdu. Sonra bu göz yaşını bir diğeri ta'kîb eyledi. Bu def'a da Resûl aleyhi's-selâm: - Göz ağlar ve kalb mahzûn olur. Biz, Rabbimiz'in râzı olacağı sözden başka bir kelime ile izhâr-ı hüzn etmeyiz. Ey İbrâhîm! Biz, senin ayrılığınla pek ziyâde mahzûn ve mükedderiz, buyurdu. 646
CENÂZE BAHSİ Dili tutmak RESÛL-İ EKREM'İN SA'D İBN-İ ÜBÂDE HAZRETLERİNİN MARAZ-I MEVTİNDE İYÂDE BUYURUP AĞLAMASI Abdullâh b. Ömer İbn-i Ömer demiştir ki: Sa'd İbn-i Ubâde (bir kere) kendisine ârız olan bir hastalıktan dolayı (mizâcından) şikâyet ediyordu. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem Abdurrahmân İbn-i Avf, Sa'd İbn-i Ebî Vakkâs ve Abdullâh İbn-i Mes'ûd ile birlikte Sa'd'i iyâde ve ziyârete gelmişlerdi. Resûlullâh Sa'd'in yanına girdiğinde onu âilesi tarafından dikkat ve ihtimâmla ihâta edilmiş bir halde buldu. Resûlullâh aleyhi's-selâm: - Yoksa Sa'd öldü mü? diye sordu. - Hayır yâ Resûla'llâh! Ölmedi, diye cevâb verdiler. Aleyhi's-salâtü ve's-selâm (müteessir olup) ağladı. Resûlullâh'ın ağladığını görünce oradakiler de ağlaştılar. Bunun üzerine Resûlullâh: - İşitmediniz mi? Allah gözyaşı ile, iç üzüntüsü insanı azâb etmez. Ve eliyle (mubârek) dilinde işâret ederek: İşte bunun yüzünden (ya) azâb eder, yâhud (vaîdini infâz etmez,) merhamet eder. Ve meyyit, âilesinin kendisine (menhî bir şekilde) ağlamasından dolayı azâb olunur, buyurdu. Ömer radiya'llâhu anh de (câhiliyet âdeti üzere) ağlandığında (te'dîb için) sopa ile döver, çakıl attırır, toprak saçtırır. 647
CENÂZE BAHSİ Bî'at HİCRET'İ MÜTEÂKIB KADINLARDAN BÎAT ALINDIĞINDA BÎAT MADDELERİ İÇİNDE ÖLÜYE NEVHA EDİLMİYECEĞİNİN DE BİR MADDE OLARAK BULUNDUĞU HAKKINDA ÜMM-İ ATIYYE HADÎSİ Ümmü Atıyye Ümm-i Atıyye demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem biz (kadınlar) dan (İslâm üzere) bîat aldığında, ölüye nevha etmiyeceğimize dâir de söz almıştı. Beş kadından başka bizden hiçbir kadın (o sırada) ahdini îfâ etmedi. (Bu beş kadın:) Ümm-i Süleym, Ümm-i Alâ', Muâz'ın karısı olan Ebû Sebre kızı ve daha iki kadındır. Yâhud Ebû Sebre kızı ile Muâz'ın karısı ve daha bir kadın. 648
CENÂZE BAHSİ Cenâzeye ayağa kalmak CENÂZEYE KIYAM HAKKINDA ÂMİR İBN-İ REBÎA HADÎSİ. VE CENÂZEYE KIYÂMIN MÜNTEHÂ-Yİ MÜDDETİ Âmir İbn-i Rebîa Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'den ahzeden Âmir İbn-i Rebîa'dan şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullâh buyurmuştur ki: Sizin biriniz bir cenâze gördüğünde, ânınla gitmek istemezse (cenâze ilerileyip) cenâzeden geri kalana kadar; yâhud cenâze (yi götürenler) o kimseyi geride bırakana kadar; yâhud o kimseyi geride bırakmazdan evvel cenâze yere inidirilene kadar kıyâm etsin! 649
CENÂZE BAHSİ Cenâzeye ayağa kalmak BU BÂBDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Makburî demiştir ki: Biz bir cenâzede bulunduk. Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh Mervâ'nın elinden tuttu. Cenâze (omuzdan yere) konulmazdan evvel oturdular. Bunun üzerine Ebû Saîd (-i Hudrî) radiya'llâhu anh geldi. Mervân'ın elinden tuttu. Ve: - Kalk, dedi. Vallâhi şu adam (Ebû Hüreyre) bilir ki, Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem bizi cenâze omuzdan yere indirilmedikçe oturmaktan nehyederdi, dedi. Ebû Hüreyre de: - Ebû Saîd doğru söylüyor, diye tasdîk eyledi. 650
CENÂZE BAHSİ Cenâzeye ayağa kalmak BU BÂBDA VÂRİD OLAN HABERLERDEN CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Hazret-i Câbir demiştir ki: (Bir kerre) yanımızdan bir cenâze geçmişti de Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem cenâze geçtiği için kıyâm etmişti. Biz de (kendisine uyarak) ayağa kalktık. Ve: - Yâ Resûla'llâh! Bu bir yehûdî cenâzesidir, dedik. Resûl aleyhi's-selâm: - Bir cenâze gördüğünüzde (müslim olsun, kâfir olsun) kıyâm ediniz!. (Çünkü ölüm korkunç şeydir) buyurdu. 651
CENÂZE BAHSİ İyiliğin mükâfâtı BU BÂBDA VÂRİD OLAN HADÎSLERDEN EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Cenâze (tabuta) konulup erkekler omuzlarına yüklendiklerinde o cenâze iyi bir kişi ise: Beni (sevâbıma) ulaştırınız, der. Eğer o cenâze kötü bir kişi ise: Eyvâh! Bu cenâze ile nereye gidiyorsunuz? diye feryâd eder. Cenâzenin bu sayhasını (gâfil) insandan başka her mevcûd işitir. İnsan da bunu duysa derhal bayılır. 652
CENÂZE BAHSİ Cenâzeyi acele kaldırmak CENÂZENİN ÖNÜNDE KOKULAR YAKARAK TA'KÎB EDİLMESİ MENHÎDİR Ebû Hüreyre Nebî aleyhi's-selâm'ın şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Cenâzeyi (i'tidâl ile) everek naklediniz. Eğer bu ölü iyi bir kişi ise bu bir hayırdır. Onu (bir an evvel kabirdeki) hayır ve sevâbına ulaştırmış olursunuz. Eğer bu cenâze iyi bir kişi değilse, bu da bir şerdir. (Bir an evvel) omuzlarınızdan atmış bulunursunuz. 653
CENÂZE BAHSİ Cenâzeye gitmek CENÂZE TEŞYÎİNİN FAZÎLETİ HAKKINDA İBN-İ ÖMER İLE EBÛ HÜREYRE'NİN İHTİLÂFLARI VE HAZRET-İ ÂİŞE'NİN HAKEMLİĞİ Abdullâh b. Ömer (Nâfi' tarîkı ile) şöyle rivâyet edilmiştir: (Nâfi' demiştir ki:) İbn-i Ömer'e: - Ebû Hüreyre, cenâzeye uya (rak kabre kadar gide)n kimse için bir kırat (ecir) vardır, diyor, (Siz ne dersiniz?) denilmişti. İbn-i Ömer: - (Artık) Ebû Hüreyre de bize (hadîs rivâyet etmekte) çok oldu, diye cevâb vermişti. Fakat Âişe radiya'llâhu anhâ Ebû Hüreyre'yi tasdîk ederek: - Ebû Hüreyre'nin dediğini ben de Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'den işittim, demesi üzerine Abdullâh İbn-i Ömer: - Allâh'ın bir çok ihsanlarını almakta kusûr ettik (desen a) buyurdu. 654
CENÂZE BAHSİ Yahûdi ve hıristiyanların kabirleri mescit edinme âdeti KABİRLERİ MESCİD İTTİHÂZININ NEHYİNE DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle nakledilmiştir: Nebî aleyhi's-selâm âhirete rıhlet eylediği hastalığında: "Allah yehûd ve nasârâyı rahmetinden uzak kılsın!. Bunlar peygamberlerinin kabirlerini birer mescid edindiler" buyurmuştur. (Hazret-i) Âişe: "Böyle bir endîşe olmasaydı (Ashâb-ı Kirâm) Resûlullâh'ın kabrini açık bırakırlardı. Lâkin ben mescîd ittihâz edilmesinden korkarım" demiştir. 655
CENÂZE BAHSİ Lohusa iken vefat eden kadın CENÂZE NAMAZINDA İMAM MEYYİTE KARŞI NE VAZİYETTE DURMALIDIR? Semüre b. Cündeb Şöyle rivâyet edilmiştir: İbn-i Cündeb demiştir ki: Loğusalığından dolayı vefât eden (Ensâr'dan Ümm-i Kâ'b adlı) bir kadına Resûlullâh'ın arkasında namaz kıldım. Resûl aleyhi's-selâm cenâzenin (tam) ortası hizâsına doğru durmuştu. 656
CENÂZE BAHSİ Cenâze namazı CENÂZE NAMAZINDA FÂHİTA KIRÂETİ HAKKINDA İBN-İ ABBAS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Cenâzeye namaz kıldığı ve (nemezde cehren) Kur'ân-ı Kerîm'in Fatîha (sûre) sini okuyup (sonra da) bilsinler ki, Fâtiha okunması sünnettir, dediği rivâyet edilmiştir. 657
CENÂZE BAHSİ Kabir suali;Münker-Nekir;Ölüye makâmı gösterilir KABİR SUÂLİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Mü'min) kul, kabrine konulup onun ashâb ve yârânı geri dönüp gittiklerinde -ki meyyit, bunlar yürürken ayakkablarının sesini bile muhakkak işitir- ona (Münker ve Nekîr adlı) iki melek gelir. Bunlar meyyiti oturturlar. Ve ona: - Hâ! Şu Muhammed -salla'llâhu aleyhi ve sellem- denilen kimse hakkında (ki kanâatin nedir?) Ne dersin? diye sorarlar. O mü'min de: - Samîmî bildiğim ve size de bildirmek istediğim şudur ki, Muhammed salla'llâhu aleyhi ve sellem Allâh'ın kulu, ve Allâh'ın Resûlü'dür, diye cevab verir. Bunun üzerine melekler tarafından: - Ey mü'min! Cehennem'deki yerine bak, Allâhu Teâlâ bu azâb yerini senin için Cennet'ten (yüce) bir makâma tebdîl eyledi, denilir. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: "O mü'min, Cehennem ve Cennet'teki iki makâmını birden görür" buyurmuştur. Fakat kâfir veyâhud münâfık olan meyyit (meleklerin bu suâline karşı): - Muhammed hakkında birşey bilmiyorum. Halkın ona (peygamber) dedikleri bir sözü (işitir), ben de halka uyup söylerdim, diye cevâb verir. Bu iki melek tarafından bu kâfir veya münâfıka: - Hay sen anlamaz ve uymaz olaydın! denilir, sonra bu kâfir veya münâfıkın iki kulağı arasına demirden bir topuzla vurulur. O topuzu yiyince kâfir veyâ münâfık şiddetli sayha ile bir bağırır ki, bu feryâdı ins ve cinden başka bu ölüye yakın olan herşey işitir. 658
CENÂZE BAHSİ Hz.Mûsâ;Mûsâ (A.S.) CENÂB-I HAKK'IN MELEKÜ'L-MEVT İLE HAZRET-İ MÛSÂ'YI İMTİHÂNINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Buhârî'nin tahrîcine göre Ebû Hüreyre demiştir ki: Melek-i Mevt Mûsâ aleyhi's-selâm'a gönderildiğinde (şedîdü'ş-şekîme olan) Mûsâ, Azrâil'in yüzüne kemâl-i tehevvürle baktı. Bir halde ki, nüfûsu beşeriyyeyi kabza me'mûr olan bu bî-amân melek korktu, gözü karardı. Derin bir haşyet içinde Cenâb-ı Hakk'a: - Yâ Rab! Beni bir kuluna gönderdin ki, o ölmek istemiyor, diye arz-ı hâl etti. Cenâb-ı Hak Azrâil'e eski kudret ve metânetini iâde buyurarak tekrar Mûsâ'ya gönderdi. -Ma'dûd ve bir hudûdü müntehâ ile mahdûd ve muayyen olmak şartiyle kendisine arzu ettiği kadar yaşaması bahşedildiğini şöyle buyurdu. Mûsâ bu bahşâyiş-i ilâhîye muttali' olunca: - Yâ Rabbî! Bundan sonra ne olacak? Ölecek miyim, yoksa daha yaşıyacak mıyım, diye sordu. Taraf-ı İlâhîden: Öleceksin, buyuruldu. Mûsâ: - Öyle ise ölüm şimdi gelsin, niyâzında bulundu. Ve yine Cenâb-ı Hak'tan bir taş atımı menziline kadar kendisini Beyt-i Makdis'e yaklaştırmasını ve orada ölüp oraya defnolunmasını diledi. Ebû Hüreyre demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Eğer ben Mûsâ'nın medfeninde sizinle berâber bulunsaydım, onun yol kenarında olan ve kızıl bir kum tepesinin yanında bulunan kabrini size gösterirdim, buyurdu. 659
CENÂZE BAHSİ Şehitlerin gömülmesi UHUD ŞEHÎDLERİNİN SÛRET-İ DEFNİ HUSÛSUNDA CÂBİR İBN-İ ABDİ'LLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Uhud (gazâsı) şehidlerinden ikişer kişiyi bir kabirde yerleştiriyordu. Ve bize: - Bunların hangisi Kur'ân'ı daha çok öğrenmiştir? diye soruyordu. Bu çift şehidlerden birisine işâret edilince, onu kabre önce koyuyordu. Ve sonra: - Kıyâmet gününde ben bu mücâhidlerin hayatlarını fedâ ettiklerinin şâhidiyim, buyurdu. Sonra da azîz şehidlerin gasledilmeden ve üzerlerine namaz kılınmadan kanlar içinde defnolunmalarını emreyledi. 660
CENÂZE BAHSİ İRTİHAL BUYURMAZDAN EVVEL RESÛL-İ EKREM'İN UHUD ŞEHÎDLERİNE NAMAZ KILDIĞINA DÂİR UKBE İBN-İ ÂMİR HADÎSİ. VE ŞEHÎDE NAMAZ KILINMASI HUSÛSUNDA ULEMÂNIN İCTİHADLARI Ukbe İbn-i Âmir Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (irtihâline yakın) bir gün çıkıp Uhud (gazâsı) şehidlerine meyyite namaz kılar gibi namaz kıldı. Sonra (Medîne'ye) gelip minbere çıktı. Ve (ölülere, dirilere vedâ eder gibi bir hutbe îrâd edip) buyurdu ki: Ben sizin Kevser havuzuna ilk erişeniniz olacağım. Sizin Hak yolundaki hizmetlerinize şehâdet edeceğim. Vallâhi ben, şu anda (Cennet'teki) havuzumu görüyorum. Ve emîn olunuz yine şu anda bana hazâin-i arzın yâhud arzın anahtarları verildi, (bütün cihâna İslâm nûrunun intişârı tebşîr edildi). Vallâhi ben, vefâtımdan sonra sizin hâl-i şirke döneceğinizi umarak hiç endîşe etmem. Yalnız sizin (ihtiras ile) nefsâniyet güdüp didişmenizden korkarım. 661
CENÂZE BAHSİ İBN-İ SAYYÂD HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Ömer radiya'llâhu anh Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ile berâber bir cemâat içinde İbn-i Sayyâd (denilen bir kâhin) in yanına gitmişlerdi. Resûlullâh ile maiyyetindeki zevât İbn-i Sayyâd'ı (Ensâr'dan) Benî Megâle soyunun kasrı yanında çocuklarla oynarken buldular. İbn-i Sayyâd o sırada henüz erlik çağına ermeğe yaklaşmıştı. Bu genç kâhin Resûl aleyhi's-selâm'ı bilemedi. Resûl-i Ekrem eli ile buna (hafifçe) vurarak: - Benim Resûlu'llâh olduğuma inanır mısın? deyince anladı. Resûl-i Ekrem'e bakarak: - Senin ümmîlerin peygamberi olduğunu kabûl ederim, dedi. Ve sonra Resûl-i Ekrem'e: - Sen de benim resûlu'llâh olduğuma inanır mısın, dedi. Resûlullâh bunun suâline cevap vermeği bırakıp: - Ben Allâh'a ve Allâh'ın (hak) peygamberlerine inanırım, buyurdu. Sonra da bu küçük kâhine: - Düşte, türede ne görüyorsun bakalım? diye sordu. O da: - Bana gerçek haberler de gelir, yalan haberler de. (Rü'yâmın kimi eğri çıkar, kimi doğru) diye cevab verdi. Bunun üzerine Resûl aleyhi's-selâm: Öyle ise senin işin çok karışıktır, buyurdu. Bundan sonra Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem İbn-i Sayyâd'a: - Haydi gönlümde senin için bir şey sakladım, şunu bil bakayım? buyurdu. (Ve zihninde Sûre-i Dühân'ı hatırlamıştı). İbn-i Sayyâd: - Gönlündeki "Duh" dur, diye cevab verdi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Haydi sus, yıkıl git, haddini tecâvüz etme, buyurdu. Şimdi Ömer radiya'llâhu anh: - Yâ Resûla'llâh müsâade buyur da şu yalancı piçin boynunu vurayım, dedi.. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: - Bırak şunu, eğer bu deccâl ise sen onu vurmağa me'mûr değilsin. Deccâl değil ise onu öldürmekte senin için ne hayır ve menfaat vardır, buyurdu. Yine İbn-i Ömer radiya'llâhu anhumâ demiştir ki: Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem bundan başka bir kerre de Übey İbn-i Kâ'b radiya'llâhu anh ile berâber İbn-i Sayyâd'ın bulunduğu bir hurmalığa gitmişti. Resûlullâh onu gâfil avlamak ve İbn-i Sayyâd kendilerini görmeksizin onun husûsî hayâtını görmek ve onun kehânetini ve gayri tabiî hâlini Ashab'a göstermek istiyordu. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem onu kadife kisvesi içinde yan yatmış bir halde gördü. Hırka içinde genizden gelen bir hırıltı vardı. Tam bu sırada bir hurma ağacının arkasına gizlenmiş bulunan İbn-i Sayyâd'ın annesi, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'i gördü. Ve hemen: - Yâ Sâfi! İşte Muhammed geldi, diye seslendi. Sâfi, İbn-i Sayyâd'ın adıdır. İbn-i Sayyâd sür'atle ayağa kalktı. Bunun üzerine Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem maiyyetinde bulunan zevâta: - Şu kadın oğlunu o halde bıraksaydı, o, saçma sapan sözleriyle gayri tabiî hâli ile size ne mal olduğunu anlatırdı, buyurdu. 662
CENÂZE BAHSİ Çocuğa telkin RESÛL-İ EKREM'İN HÂDİMİ BULUNAN BİR YEHÛDÎ ÇOCUĞUNU MARAZ-I MEVTİNDE İYÂDE BUYURUP TA'LÎM-İ DÎN ETTİKLERİNE DÂİR ENES HADÎSİ Enes b. Mâlik (Abdü'l-Kuddüs) adlı bir yehûdî çocuğu vardı. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e hizmet ederdi. (Bir ara) çocuk hastalandı. Nebî aleyhi's-selâm bunu iyâdeye geldi. Ve başucunda oturdu. Ve çocuğa: "Müslüman ol!" buyurdu. Çocuk (yanında bulunan) babası (nın yüzü) ne baktı. Babası oğluna: - Ebü'l-Kâsım salla'llâhu aleyhi ve sellem'in emrini kabûl et! dedi. Abdü'l-Kuddüs de hemen: - (Eşhedü en lâ ilâhe illâ'llâh ve eşhedü enne Muhammeden resûlu'llâh) deyip müslüman oldu. Nebiyy-i Erham salla'llâhu aleyhi ve sellem (hastanın yanından) çıkarken: Şu çocuğu Cehennem ateşinden halâs eden Cenâb-ı Hakk'a hamd ü senâlar olsun, diyordu. 663
CENÂZE BAHSİ Çocuklar islâm fıtratı üzerine doğar CENÂB-I HAKK'IN İNSANLARI HAKKI KABÛLE MÜSÂİD BİR FITRATTA YARATTIĞI, SONRA ÇOCUĞUN ANASİYLE BABASI KENDİ DİNLERİNİ ÖĞRETTİKLERİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Her doğan çocuk muhakkak İslâm fıtratı üzerine doğar. Sonra anasiyle babası onu yehûdî yâhud nâsrâni, yâhud mecûsî yaparlar. Nasıl ki, her hayvanın yavrusu tâmmü'l-a'zâ' olarak doğar. Hiç o yavrunun burnunda, kulağında eksik, kesik bir şey görülür mü? Sonra Ebû Hüreyre radiya'llâhu anh: [Habîbim! Allâh'ın insanları hakkı idrâk ve kabûle müsâid yarattığı fıtrat-ı asliyyesi -ki, fıtrat-ı İslâmiyyedir- rehber-i hareket ittihâziyle Allâh'ın yarattığı bu İslâm ve tevhid seciyyesini şirk ile tebdîl etmek muvâfık değildir. Bu İslâm ve tevhid dîni, en doğru bir dindir] meâlindeki nazm-ı şerîfi okumuştur. 664
CENÂZE BAHSİ Ölmek üzere bulunana telkin RESÛL-İ EKREM'İN, AMUCASI EBÛ TÂLİB'E KELİME-İ TEVHÎD ARZETMESİ, FAKAT EBÛ TÂLİB'İN İ'RÂZINA DÂİR MÜSEYYEB HADÎSİ Müseyyeb İbn-i Hazn Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ebû Tâlib'e ölüm (alâmetleri) geldiği sırada ona, Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem geldi. Ve amcasının yanında Ebû Cehl İbn-i Hişâm ile Abdullâh İbn-i Ebî Ümeyye'yi buldu. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem Ebû Tâlib'e: - "Ey ammi! (Lâ ilâhe illâ'llâh) de, nezd-i Bârî'de kendisiyle sana şehâdet ve şefâat edebileceğim (bu mübârek) kelimeyi söyle!" buyurdu. Ebû Cehl ve Abdullâh İbn-i Ebî Ümeyye: - Ey Ebû Tâlib! Abdülmuttalib milletinden yüz mü çevireceksin? diye men' ettiler. Resûl-i Ekrem amucasına bu kelime-i tevhîdi arza devâm ediyordu. Bu ikisi de mütemâdiyen o sözlerini tekrar eyliyorlardı. Nihâyet Ebû Tâlib bunlara söylediği son söz olarak: - "O, (yâni ben) Abdülmuttalib milleti üzredir" dedi, ve "Lâ ilâhe illâ'llâh" demekten çekindi. Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem: - "İyi bil amcacığım! Yemîn ederim ki ben, hakkında mağfiret dilemekten nehy olunmadıkça herhalde Allâhu Teâlâ'dan senin için af ve mağfiret dilerim!" dedi. 665
CENÂZE BAHSİ ALÎ İBN-İ EBÎ TÂLİB RADİYA'LLÂHU ANH'İN KAZÂ VE KADERE DÂİR BİR HADÎSİ Alî b. Ebî Tâlib (Biz bir kere) Bakî-i Garkad (kabristanında) bir cenâzede bulunduk. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem de yanımıza gelip oturdu, biz de etrâfına oturduk. Resûl-i Ekrem'in elinde bir asâ vardı. O hazret başını eğdi. Asâsiyle yere vurmağa başladı. Sonra buyurdu ki: - Sizden hiçbir kimse ve nüfûsu mahlûkadan hiçbir nefis yoktur ki, onun (Allâhu Teâlâ tarafından) Cennet'teki ve Cehennem'deki yeri takdîr ve ta'yîn edilmemiş olsun! Onun şakî ve saîd olduğu tesbit olunmamış bulunsun! Bunun üzerine Ashâb-ı Kirâm'dan birisi dedi ki: - Öyle ise yâ Resûla'llâh! Ameli ve ibâdeti bırakıp Cenâb-ı Hakk'ın takdîrine i'timâd edemez miyiz? Bizdenm, saâdet ehli (olması mukadder) olan her kişiyi kazâ-yı ilâhî, ehl-i saâdetin (hayır) ameline sevkeder, (kişi Cennet'e nâil olur). Yine bizden ehl-i şakâvetten (olması mukadder) olan her kişiyi de kazâ-yı İlâhî, ehl-i şakâvetin (şer) ameline sevkeder, (bu da Cehennem'e girer). Resûl-i Ekrem salla'llâhu aleyhi ve sellem cevâben: - Saâdet ehline, saâdet sâhiblerinin (hayır) ameli (sevdirilerek) îfâsı kolaylaştırılır. Ehl-i şakâvete de eşkıyâ zümresinin (şer) işleri (sevdirilerek) îfâsı teshîl edilir, buyurdu. Sonra Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şu mealdeki âyet-i kerîmeyi okudu: - O kimse ki Allah hakkını verir, Allah'tan korkar, güzel kelimeyi, (Lâ ilâhe illâ'llâh) Kelime-i Tevhîd'ini tasdîk eder, muhakkak biz o kimseye hayra karşı yüsrü mûcib bir haslet müyesser kılarız. O kimse ki, hakku'llâh'a buhl edip inâyet-i ilâhiyyeden istiğnâ ve güzel kelimeyi tekzîb eder, ona da hayra karşı usrü şiddet-i mûcib bir haslet müyesser kılarız. 666
CENÂZE BAHSİ İntihar;Kendini öldürmek (intihar);Yemin İSLÂM'DAN BAŞKA BİR DÎNE YEMÎN VE HÜKMÜ Sâbit İbn-i Dahhâk Resûl aleyhi's-selâm buyurdu ki: Kim ki İslâm'dan başka bir dîne kâzib ve müteammid olarak yemîn ederse, o kimse dediği gibi (yalancı) dır. Kim ki, keskin bir âletle kendini öldürürse, bu kimse de Cehennem ateşinde o âletle azâb olunur. 667
CENÂZE BAHSİ İntihar;Kendini öldürmek (intihar) MÜNTEHİR HAKKINDA CÜNDÜB HADÎSİ Cündüb b. Abdullâh Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: (Sizden evvel geçen bir ümmet içinde) bir adamın yarası vardı. (Istırâbına dayanamayıp) kendisini öldürdü de, Allâhu Teâlâ: "Kulum kendi kendisine (ölüme teşebbüs ederek) bana takaddüm eyledi. Ben (de) ona Cennet'i haram kıldım" buyurdu. 668
CENÂZE BAHSİ İntihar;Kendini öldürmek (intihar) İNTİHÂRIN NEV'İNE GÖRE MÜNTEHİRİN AZÂB OLUNACAĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: (Dünyâda ip ve emsâli ile) kendini boğan kimse Cehennem'de kendini boğar (ak, bıçak gibi şeylerle) kendini vuran da Cehennem'de kendini vurar(ak azâb olunur). 669
CENÂZE BAHSİ Ölüyü hayırla anmak;Şâhitlik;Tezkiye ÖLÜYÜ İYİLİKLE YÂD ETMEK Enes b. Mâlik (Bir kerre) Resûl-i Ekrem ile bâzı Ashâbının yanlarından bir cenâze geçti. Ashâb-ı Kirâm bu cenâzeyi hayır ile andılar. Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem de "vâcib oldu!" buyurdu. Sonra başka bir cenâze daha geçmişti. Ashâb-ı Resûl bunu da şer ile andılar. Resûl-i Ekrem de yine "vâcib oldu" buyurdu. Bunun üzerine Ömer İbn-i Hattâb: - Ne vâcib oldu, yâ Resûla'llâh? diye sorması üzerine, Resûlullâh: - Şu önce geçen cenâzeyi hayır ile yâdettiniz, ona Cennet vâcib oldu. Sonraki cenâzeyi şer ile andınız. Buna da Cehennem vâcib oldu. Çünkü siz yeryüzünde Allâh'ın şahidlerisiniz, buyurdu. 670
CENÂZE BAHSİ Şâhitlik;Tezkiye CENÂZEYİ TEZKİYE. VE HAYIR VEYA ŞER İLE YÂD VE ŞEHÂDETİN TE'SÎRİ;TEZKİYENİN BİLGİYE VE VÂKIA MUTÂBAKATİ ŞART MIDIR? Ömer b. el-Hattâb Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Hangi bir müslüman ki, onun hakkında dört (mü'min) hayır ile senâ ve şehâdet eder, Cenâb-ı Hak o müslümanı Cennet'e idlâl eder. Biz dedik ki: - Yâ Resûla'llâh! Üç kişi şehâdet ederse de böyle midir? Resûl-i Ekrem: - Üç kişi şehâdet ederse de böyledir, buyurdu. Sonra: - İki kişi şehâdet ederse de böyle midir? dedik. Resûl-i Ekrem: - İki kişi şehâdet ederse de böyledir, buyurdu. Bundan sonra biz, Resûl-i Ekrem'den bir şâhidden sormadık. 671
CENÂZE BAHSİ Kabir suali;Münker-Nekir KABİR AZÂBI HAKTIR Berâ' b. Âzib Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Münker, Nekîr adlı) melekler gelerek mü'min kabrinde oturtuldukta (bunların suallerine cevâben:) mü'minin "Lâ ilâhe illâ'llâh, Muhammedün Resûlullah" diyerek şehâdet getirmesi: "Allah mü'minleri, gönüllerinde yerleşen şehâdet kelimesiyle dünyâda ve kabirde böyle sâbit kılar" meâlindeki kavl-i şerîfi (n canlı bir ifadesi) dir. 672
CENÂZE BAHSİ RESÛL-İ EKREM'İN EHL-İ KALÎBE YÂNİ BEDİR MAKTULLERİNE HİTÂBI. BU BÂBDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER VE ÂİŞE HADÎSLERİ Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem ehl-i Kalîb'i (ki Bedir'de maktûl olan rüesâ-yi Kureyş'in harb meydanında serilen lâşeleridir) müşâhede buyurdukta, bunlara: - Nasıl, Rabbinizin va'dettiği azâb ü cezâyı hak buldunuz mu? diye hitâb etmişti. (Ömer İbn-i Hattâb tarafından:) - Yâ Resûla'llâh! Bu (duygusuz) cîfelere mi hitâb ediyorsunuz? denildikte, Resûl-i Ekrem: - Siz bunlardan fazla işitir değilsiniz. Fakat bunlar cevab veremezler, buyurdu. 673
CENÂZE BAHSİ RESÛL-İ EKREM'İN EHL-İ KALÎBE YÂNİ BEDİR MAKTULLERİNE HİTÂBI. BU BÂBDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER VE ÂİŞE HADÎSLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem: (Bedir maktulleri işitir, demedi. Belki) bu ölüler kendilerine söylemekte bulunduğum sözümün hak ve doğru olduğunu şimdi bilir, buyurdu. Nasıl ki, Allâhu Teâlâ da: "Habîbim, sözünün ölülere duyuramazsın!" buyurmuştur. 674
CENÂZE BAHSİ Kabir suali HAZRET-İ ÖMER'İN SUÂLİNDEN GÂYESİ Esmâ' b. Ebî Bekr Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem (bir kerre) hutbe îrâdına başlamış ve kişinin kabirde görüp geçireceği sorgu ve sualleri anlatmıştı. Resûl-i Ekrem kabir ahvâlini böyle tafsîlâtiyle anlatınca müslümanlar dehşetli bir sûrette feryâd edip ağlaştılar. 675
CENÂZE BAHSİ Kabir azâbı KABİR AZÂBI HAKKINDA EBÛ EYYÛB-İ ENSÂRÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Eyyûb-i Ensârî (Bir gün) Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in, güneş battıktan sonra (Medîne hâricine) çıktığı ve bir ses işiterek: - Yahûdiler mezarlarında azâb olunuyor, buyurduğu rivâyet edilmiştir. 676
CENÂZE BAHSİ Deccâl;Kabir azâbındar Allah'a sığınmak RESÛL-İ EKREM'İN KABİR AZÂBINDAN İSTİÂZE BUYURDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem şöyle duâ buyurmağa devam, (ve ümmetime ta'lîm) ederdi, dediği rivâyet edilmiştir: - Yâ Rab! Kabir azâbından, Cehennem azâbından, hayat ibtilâsından, ölüm şedâidinden, mesîh deccâlın fitnesinden sana sığınırım! 677
CENÂZE BAHSİ Ölüye makâmı gösterilir ÖLÜYE CENNET VE CEHENNEM'DEKİ MAKÂMININ GÖSTERİLECEĞİNE DÂİR ABDULLAH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Sizden biriniz vefât ettiğinde sabah ve akşam ona kendi makâmı gösterilir: O kimse ehl-i Cennet'ten ise, ehl-i Cennet makâmâtından bir makam; ehl-i nârdan ise, Cehennem'in hücrelerinden bir karargâh gösterilir. Ve ona: Burası senin (müstakbel ve ebedî) durağındır. Kıyâmet günü Allah seni buraya gönderecektir, denilir. 678
CENÂZE BAHSİ RESÛL-İ EKREM'İN OĞLU HAZRET-İ İBRÂHİM'İN CENNET'TE İRDÂI HAKKINDA BERÂ' İBN-İ ÂZİB HADÎSİ Berâ' b. Âzib Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in (memede iken oğlu) İbrâhim vefât ettiğinde: İbrâhim'in Cennet'te sütninesi vardır, (rızâını tamamlar), buyurduğu rivâyet edilmiştir. 679
CENÂZE BAHSİ Müşriklerin çocukları EVLÂD-I MÜŞRİKÎN HAKKINDAKİ RİVÂYETLER Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e (gayri bâliğ) olan evlâd-ı müşrikîn sorulduğunda: "Allâhu Teâlâ müşrik çocuklarını yaratırken bunların (nasıl yaşayıp), ne işleyeceklerini pek iyi bilir" buyurduğu rivâyet edilmiştir. 680
CENÂZE BAHSİ Fâizciler;Kur'ân-ı Kerîm'i bildiği halde okumamak;Rüyâ;Zinâ edenler EVLÂD-I MÜŞRİKÎN HAKKINDA SEMÜRE HADÎSİ Semüre b. Cündeb Şöyle rivâyet edilmiştir. İbn-i Cündeb demiştir ki: Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem sabah namazını kılınca yüziyle bize döner, ve: "Bu gece sizden kim rü'yâ gördü? diye sorar, idi. Birisi rü'yâ görmüşse, rü'yâsını Resûl-i Ekrem'e hikâye ederdi. O Hazret de o kimsenin rü'yâsını tâbir ederdi. Yine bir gün bize sordu. Ve: - "Sizden rü'yâ gören var mıdır?" buyurdu. Biz: - "Hayır, yoktur" dedik. Resûl-i Ekrem: - "Lâkin bu gece ben bir rü'yâ, gördüm." buyurdu: Gördüm ki, iki melek bana geldi. Bunlar iki elimi tutup beni düz bir fezâya çıkardılar. Orada bir kimse oturuyordu, diğer bir adam da ayakta duruyordu. Elinde demirden çatal bir kanca vardı. Ayaktaki adam bu çatal kancayı oturanın ağzının sağ tarafına, tâ kafasına kadar sokuyor ve ağzın bu kısmını parçalıyordu. Sonra bu adam ağzın diğer tarafını da bu sûretle tahrîb ediyordu. Bu sırada ağzın sağ kısmı iyi olmuş bulunuyordu. Bu def'a da buraya dönüyor, yine kancayı sokup parçalıyordu. Bu meleklere ben: - "Bu adam kimdir? Ve bu hal nedir?" dedim. Melekler: - "Hiç sorma, ileri yürü!" dediler. Birlikte ileri gittik. Nihâyet arkaüstü yatmış bir adamın yanına geldik. Bunun baş ucunda da bir adam oturmuş, elinde yumruk cesâmetinde bir taş. Bununla yatan adamın başını kırıyordu. Taşı başına her vurduğunda, taş yuvarlanıp gidiyordu. O adam da arkasından taşı almağa koşuyordu. O dönüp gelmeden bunun başı iyi oluyor, eski hâline avdet ediyordu. O adam avdet edince yine başına vurup eziyordu. Bu meleklere ben: - "Bu adam kimdir?" diye sordum. Melekler: - "Hiç sorma, ileri yürü" dediler. İleri gittik. Fırın gibi altı geniş, üstü dar bir deliğe eriştik. Bu deliğin altında ateş yanıyordu. Ateş, alevlenip yükseldikçe içindeki insanlar da yükseliyor, hattâ (delikten) çıkmağa yaklaşıyorlardı. Ateşin alevi sakinleştikçe de aşağı dönüyorlardı. Burada çıplak erkekler, çıplak kadınlar vardı. Bu iki meleğe ben: - "Bunlar kimdir?" diye sordum. Melekler bana: - "Hiç sorma, ileri git!" dediler. Yürüdük, tâ ki kandan bir nehrin içinde ayakta bir adam dikiliyordu. Bu nehrin kenarında da bir adam duruyordu. Önünde -nar gibi "yuvarlak" taşlar bulunuyordu. Nehirdeki adam yüzerek sâhile doğru- gelip çıkmak isteyince sâhildeki adam çenesine bir taş atıyor, nehirdeki eski yerine iâde ediyordu. Çıkmak için sâhile doğru gelmeğe her teşebbüs ettikçe, sâhildeki, hemen çenesine bir taş fırlatıyor, onu eski yerine reddediyordu. Bu iki meleğe ben: - "Bu nedir?" diye sordum. Melekler: - "Sorma, ileri yürü!" dediler. Birlik yürüdük. Yeşil bir bahçeye vardık. Bu bahçede büyük bir ağaç vardı. Bunun dibinde ihtiyar bir adamla birtakım çocuklar bulunuyordu. Bu ağaca yakın bir tarafta da, birisi, önünde ateş yakmakla meşguldü. Melekler benimle bu ağaca çıktılar. Beni bir eve koydular ki, ben bundan güzel bir ev görmedim. Burada ihtayar, genç birtakım erkekler, kadınlarla çocuklar vardı. Sonra melekler beni buradan çıkardılar. Benimle ağaca yukarı çıktılar ve beni eskisinden
daha güzel ve daha kıymetli bir eve koydular. Burada da ihtiyarlar, gençler vardı. Meleklere: "Beni bu gece -iyi- gezdirdiniz. Şimdi bana gördüğüm şeyleri bildiriniz!" dedim. Melekler: Evet (anlatalım) dediler: Hani şu ağzı parçalandığını gördüğün kimse yok mu? Bu bir yalancı idi, o, dünyâda dâimâ yalan söylerdi. 681
CENÂZE BAHSİ Ana baba namına hayır yapmak;Hz. Peygamber'in hastalığı MEYYİT NÂMINA YAPILACAK HAYIRDAN MÜTEVEFFÂNIN MÜSÂB OLACAĞINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe (Bir kerre) Nebî salla'llâhu aleyhi ve sellem'e birisi, (yâni, Sa'da İbn-i Ubâde radiya'llâhu anh gelip) demiştir ki: "Yâ Resûla'llâh! Annem ansızın vefât etti. Öyle zannediyorum ki, Anneciğim söylenebilseydi, tasadduk (edilmesini vasıyyet) ederdi. Şimdi ben onun nâmına sadaka versem annem müsâb olur mu? Resûl-i Ekrem: Evet, (olur) buyurdu. 682
CENÂZE BAHSİ Hz. Peygamber'in defni RESÛL-İ EKREM'İN VESÎLE-İ İRTİHÂLİ OLAN HASTALIĞINDA HAZRET-İ ÂİŞE HÂNESİNİ ARZU BUYURDUĞU VE ORADA VEFÂT EDİP ORAYA DEFNOLUNDUĞU HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem maraz-ı mevtinde Âişe, gününün geç kaldığından şikâyet ederek, ben bugün kimin nöbetindeyim? Yarın kimin nöbetinde olacağım? der, (ve benim günümü özlediğinden dolayı) diğer ümmühât-ı mü'minîne beyân-ı îtizâr eylerdi. Benim nöbetim geldiğinde (odama şeref bahşedip) Cenâb-ı Hak Hâtem-i Enbiyâ'nın mubârek rûhunu benim sînemde kabzeyledi. Ve benim odama defnolundu. 683
CENÂZE BAHSİ Hz. Peygamber'in hoşnut olduğu Sahâbe RESÛL-İ EKREM'İN İRTİHÂLİ SIRASINDA KENDİLERİNDEN RÂZI OLDUĞUNU HAZRET-İ ÖMER'İN HABER VERDİĞİ ALTI ZAT Ömer b. el-Hattâb "Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem şu altı zattan hoşnud ve râzı olarak vefât etti, dediği ve bu altı zâtın adlarını Osmân, Alî, Talha, Zübeyr, Abdurrahmân İbn-i Avf, Sa'd İbn-i Ebî Vakkâs radiya'llâhu anhüm, diye tesmiye ve tasrîh eylediği" rivâyet edilmiştir. 684
CENÂZE BAHSİ Ölüyü hayırla anmak EMVÂTIN MESÂVÎSİNİ YÂD ETMEK MENHÎ OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Resûlullâh salla'llâhu aleyhi ve sellem'in: "Müslüman ölülerinin mesâvîsni zikretmeyiniz. Çünkü onlar âhirete götürdükleri cezâ-yı amellerine erişmişlerdir" buyurduğu, dediği rivâyet edilmiştir. 685
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder