2 Temmuz 2013 Salı

Sahih-i Buhari Bölüm 8

Bölüm 8

İHTİKÂRIN ZEMMİ

 Alınan malı tekrar satmak BUĞDAY, ARPA VE SÂİR GIDÂ MADDELERİNİN MÜŞTERİ TARAFINDAN KABZ VE NAKLİNDEN EVVEL ELDEN ELE BAŞKA BİR MÜŞTERİYE SATMANIN MEN'İNE DÂİR İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem, kişiyi satın aldığı yiyecek maddesini tesellüm edinceye kadar başka bir müşteriye satmaktan nehyettiği rivâyet edilmiştir. (Hadîsin Tâbiî râvîsi Tâvus tarafından) İbn-i Abbâs'a: - Böyle bir beyi'den nehyin sebebi nedir? diye sorulmuş, o da: - Müşterinin aldığı her hangi bir gıdâ maddesini kabz ve nakl etmeden başkasına satması, parayı para ile satmak demektir. Halbuki ortada mâl-i müşterânın edâsı te'hîr edilmiştir, diye cevab vermiştir. 992

İHTİKÂRIN ZEMMİ Fâiz MECLİS-İ AKİDDE TEKÂBUZA DÂİR HAZRET-İ ÖMER HADÎSİ Ömer b. el-Hattâb Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Altunu altun ile bey'-ü tebdîl ribâdır. Meğer ki (tarafeynden biri diğerine:) ha al!, (o da öbirisine:) ha ver! diye (rek yeden bi-yed peşin verip almış olalar). Buğdayı buğdayla tebdil de ribâdır. Meğer ki (tarafeyn yekdiğerine:) ha al, ha ver! diye (rek tekabüzle peşin ola). Hurmayı hurma ile bey' de ribâdır. Meğer ki: ha al, ha ver! denile] buyurduğunu haber verdiği rivâyet olunmuştur. 993

İHTİKÂRIN ZEMMİ Alışverişte aldatmak;Müşteri kızıştırmak BEDEVÎ HİSÂBINA ŞEHRÎNİN SATIŞI, BİRİNİN ALDIĞI BİR MALA ŞAHS-I ÂHİRİN PEY VURMASI, BİRİSİNİN NİŞANLISINA BAŞKASININ TÂLİB OLMASI, BİR KADININ BİR ERKEĞE KARISININ TALÂKINI TEKLÎF ETMESİ NEHYEDİLDİĞİNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem, şehrîyi, (ihtikâr va'diyle) bedevî malını satmaktan nehyederdi ve müşteri kandırıp kızıştırmayınız, buyurdu. Yine Resûlullah: "Hiç bir kimse (din ve toprak) kardeşinin bey'i üzerine bey' etmez. Kardeşinin hıtbesi üzerine tâlib-i nikâh da olmaz. (Afîf) hiç bir kadın da (din ve toprak) kardeşi bir kadının çanağındaki ni'meti kendi kabına doldurmak için talâkını istemez!" (buyurdu). 994

İHTİKÂRIN ZEMMİ  MÜZÂYEDE İLE SATIŞIN CEVÂZINA DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Rivâyet olunduğuna göre (Benû Azre'den Ebû Mezkûr nâmında) bir Sahâbî (ben öldükten sonra hürsün! diye) Müdebber olarak (Ya'kub ismindeki) kölesini âzâd etmişti. Sonra Ebû Mezkûr (fakir düştü, bu kölenin bedeline) muhtac oldu. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem de bu köleyi alıp: - Bunu benden kim satın almak ister, di (ye müzâyedeye arz et) di. (Müzâyede netîcesinde) Nüaym İbn-i Abdillah onu şöyle şöyle dirhemle satın aldı. Resûl-i Ekrem de kölenin bedelini Ebû Mezkûr'e: - (Bu para daha ziyâde senin hakkındır; Allah bundan müstağnîdir, diyerek) verdi. 995

İHTİKÂRIN ZEMMİ Âkıbeti meçhûl alışveriş (bey-i garet);Bey-i garer;Habelü'l-Habele BEY'İ GARERDEN NEHYE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem "Habelü'l-habele"yi (yâni gebe devenin dişi doğan yavrusunun hamlini) satmaktan nehiy buyurmuştur. Câhiliyet halkı (arasın) da (âkıbeti meçhul) böyle bir beyi' (şekli) vardı; (garerle mal alır, satarlardı.) Herkes (meselâ) bir deveyi (veyâ her hangi bir malı), gebe bir devenin doğurmasına, sonra bu doğan dişi yavru da (hâmil olup) karnındaki cenîni doğurmasına ta'lîkan mal alıp satardı. 996

İHTİKÂRIN ZEMMİ Hîleli alışveriş BEY'-İ MUSARRÂT HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ VE BU BÂBTA EİMMENİN İHTİLÂFI Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Her kim sütü sağılmayıp göğsünde biriktirilen koyunu iştirâ' edip sağar (da hiyleye vâkıf olur) sa (müşteri muhayyerdir:) bu hâle râzı olursa koyunu alıkoyar, râzı olmazsa (reddeder..) Koyunu sağması (mukabili) nde bir sâ' da hurma verir] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 997

İHTİKÂRIN ZEMMİ  ZÂNİYE CÂRİYENİN CEVÂZ-I BEY'İNE DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir. Bir câriye zinâ eder de zinâ ettiği (beyyine ile veyâ gebelikle, yâhud da ikrâr ile) tebeyyün ederse, efendisi onu celd edip kamçılasın, fakat kavlen levm edip ayıblamasın! Sonra yine zinâ ederse, efendisi onu (yine) kamçı ile döğsün, fakat ayıbını yüzüne vurup ezâ etmesin! Sonra bu câriye üçüncü bir zinâ daha ederse efendisi onu (ayıbını beyân ederek) kıldan (ma'mûl) bir ip (pahası) le bile olas (istihbâben) satsın! 998

İHTİKÂRIN ZEMMİ Simsarlık İBN-İ ABBÂS'IN TELÂKKÎ-İ RÜKBÂN HADÎSİ. VE ŞEHRÎNİN BEDEVÎYE SİMSARLIĞININ NEHYİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Alıcılar (metâ) râkiblerini (ve hâmillerini pazar hâricinde) karşıla (yıp iştirâ ede) mezler. Hiç bir şehrî de bedevî hisâbına (malını) satamaz] dediği rivâyet edilmiştir. (Tâbiî râvî Tâvûs tarafından) İbn-i Abbâs'a: - Şehrî, Bedevî hisâbına malını satamaz, kavlinin ma'nâsı nedir? diye sorulmuş da, İbn-i Abbâs: - Şehrî, bedevîye simsarlık edemez! diye cevâb vermiştir. 999

İHTİKÂRIN ZEMMİ Alışverişi bitmiş mala pey sürmek;Müslümanın din kardeşinin alışverişine pey sürmemesi;Satılık eşyâyı pazara gelmeden ucuza kapatmak RÜKBÂNI PAZAR MAHALLİNE GELMEDEN YOLDA İSTİKBALDEN NEHİY HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Bir metâı ba'zınızın bey' etmesi üzerine diğer ba'zınız bunu beyi' edemez. Siz, (rükbânın pazara getirdiği) satılık eşyâyı da pazara getirilinceye kadar (yolda) karşılayamazsınız!" buyurmuştur. 1000

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak BEY'-İ MÜZÂBENEDEN NEHYE DÂİR İBN-İ ÖMER HADÎSİ VE ÎZÂHI Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Müzâbeneden nehiy buyurduğu ve (İbn-i Ömer'in) Müzâbene, yaş hurmayı (ağacında) ölçekle (tahmîn ederek) kuru hurma ile satmaktır. Kuru üzümü de yaş üzümle (yine böyle tahmînî) ölçekle satmaktır (dediği) rivâyet edilmiştir. 1001

İHTİKÂRIN ZEMMİ Şira' alışverişi (bey-i şira') BEY'-Ü TEBDÎLİN BİR MECLİSTE OLMASINA DÂİR MÂLİK İBN-İ EVS HADÎSİ Mâlik İbn-i Evs Şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) İbn-i Evs yüz dînârının (dirhemle) tebdîl etmek istemişti. Müşârün-ileyh diyor ki: Talha İbn-i Ubeydillah (tebdîl için) beni çağırdı. Bey'-ü şirâ husûsunu görüşüp kararlaştırdık; hattâ benden paraları taleb etti. Ve altunları elinde evirip çevirerek aldı. Sonra: kesedârık Gabe (dedir, ora) dan gelene kadar (biraz sabret!) dedi. Ömer radiya'llahu anh Talha'nın bu sözünü işitmişti. Bunun üzerine müşârün-ileyh (bana): - Vallahi sen bu altunların ivâzını almadıkça bu meclis-i akidden bir tarafa ayrılma! (Çünkü) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: altunu altun ile bey'i (herhalde) ribâdır. Meğer ki, (tarafeynden biri:) ha (al, öbiri de:) ha (ver! diye mecliste teâtî ederler) buyurdu, dedi. (Müellif Zebîdî diyor ki:) Ömer radiya'llahu anh'in bu hadîsinin alt tarafını yukarıda zikrettik ve geçti. 1002

İHTİKÂRIN ZEMMİ Altını altınla satmak;Altının gümüşle takası BEY'-Ü TEBDÎLİN MÜSÂVÎ MİKDARDA OLMASINA DÂİR EBÛ BEKRE NUFEY' İBNÜ'L-HÂRİSİ'L-SAKAFÎ HADÎSİ Ebû Bekre Nufey' b. Hâris Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: (Sikkeli, sikkesiz) altunu altun ile bey' etmeyiniz!. Meğer ki ikisi müsâvî (mikdarda) ola. (Yine sikkeli, sikkesiz) gümüşü gümüş ile de bey' etmeyiniz!. Meğer ki, ikisi müsâvî ola. Altunu gümüş ile, gümüşü de altun ile (mütefâdıl veya mütesâvî) nasıl isterseniz (peşin olarak) öyle bey' ediniz! 1003

İHTİKÂRIN ZEMMİ Altını altınla satmak;Altının gümüşle takası BEY'-Ü TEBDÎLİN MİSLİ MİSLİNE MÜSÂVÎ OLMASINA DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Altunu altun ile bey' etmeyiniz, ancak bunlardan bâzısını bâzısına ziyâde etmiyerek misli mislien (müsâvî sûrette) bey' ediniz!. Gümüşü gümüşle de bey' etmeyiniz, ancak bunlardan bâzısına ziyâde etmiyerek misli misline (müsâvî sûrette) bey' ediniz! Bunlardan müeccel olanı da müaccel ile bey' etmeyiniz. 1004

İHTİKÂRIN ZEMMİ Altını altınla satmak;Vâdeli alışveriş;Veresiye alışveriş ÜSÂME'NİN RİBÂYI YALNIZ NESİEYE YÂNİ VERESİYEYE TAHSÎSİNİ RİVÂYET EDEN İBN-İ ABBÂS İLE EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ'NİN İHTİLÂFI Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Ebû Saîd-i Hudrî altunu altun ile, gümüşü de gümüş ile (ziyâdesiz bey' edilir) demişti de (bunu işitenlerden Ebû Sâlih tarafından) Ebû Saîd'e: - İbn-i Abbâs böyle söylemiyor. (O mütefâdıleynde ribâ vardır, demiyor da ribâyı yalnız nesîeye kasrediyor) denilmiş. Ebû Saîd de: - Ben İbn-i Abbâs'a (mülâkî olup bunu sordum ve) dedim ki: (ribânın veresiye muâmeleye munhasır olduğunu) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den mi işittin, yoksa Kitâbu'llah'da böyle bir hüküm mü buldun? dedim. İbn-i Abbâs cevâben: - Ne onu, ne de bunu ben söylemem. Çünkü siz (kudemâ-yı Ashâbdansınız,) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i benden iyi bilirsiniz. (Kitâbu'llah'da da böyle bir hüküm bulmuş değilim). Şu kadar ki, bana Üsâme (İbn-i Zeyd,) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: ribâ (tefâdulda değil,) ancak veresiyede cârîdir, buyurduğunu haber verdi, dedi. 1005

İHTİKÂRIN ZEMMİ Altının gümüşle takası;Vâdeli alışveriş;Veresiye alışveriş BEY'-İ SARF HAKKINDA BERÂ' İBN-İ ÂZİB İLE ZEYD İBN-İ ERKAM RİVÂYETLERİ VE BEY'-İ SARFIN MÂHİYETİ Berâ' b. Âzib Rivâyet olunduğuna göre (Ebû Minhal Yesâr İbn-i Selâme) Berâ' ile Zedyd'e (bey'-i) sarf (ın hükmün) den sormuş da: bunlardan her biri diğeri hakkında: o benden hayırlıdır (, daha iyi bilir) diyerek her ikisi de: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem va'deye muallâk olarak altunu gümüş ile satmaktan nehyetti, diye cevab vermişler. 1006

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak BEY'-İ ARİYYEYE MÜSÂADEYE DÂİR ZEYD İBN-İ SÂBİT HADÎSİ. VE NEVEVÎ'NİN BEY'-İ ARİYYEYİ BİR TA'RÎFİ Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: yaş meyvayı (yenilmeğe) sâlih olduğu (kızarmak, sararmak sûretiyle) zâhir olana kadar (ağacı üstünde) satmayınız!. Yaş hurmayı da kuru hurma ile tebdîl etmeyiniz!, buyurduğu rivâyet edilmiştir. (Yine) Abdullah İbn-i Ömer Zeyd İbn-i Sâbit'in: [Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem böyle yaş hurmanın, kurusiyle tebdîlini nehyettikten sonra ariyyenin (muayyen bir ağaçtaki yaş hurmanın yerdeki) yaş veya kuru hurma ile tebdîline müsâade buyurdu. Bundan mâadâsına müsâade buyurmadı] diye haber verdiğini söylemiştir. 1007

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak ARÂYÂ HAKKINDA CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Salâhı zâhir oluncaya dek (ağaç üstündeki) yaş meyvayı satmağı nehyetti. Ve bu yaş meyva ancak dînâr ile, dirhem ile (, ticâret metâı ile) satılır. Yalnız arâyâ müstesnâdır, (o, yaş veya kuru hurma ile satılabilir,) buyurdu, demiştir. 1008

İHTİKÂRIN ZEMMİ  ARÂYÂ BEY'İNDE BEŞ VESK İLE BUNUN MÂDÛNUNA MÜSÂADE BUYURULDUĞUNA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Arâyâ bey'inde beş vesk, yâhud beş veskten az mikdâra müsâade buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1009

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak BEY'-İ ARAYÂYA RUHSATIN SEBEBİNE DÂİR ZEYD İBN-İ SÂBİT HADÎSİ Zeyd b. Sâbit Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında bâzı kimseler (henüz idrâk etmiyen) yaş hurmaları (ağaç üstünde tahmîn ederek) alırlar, satarlardı. Mahsul kesilip toplanıp da istîfâ-yı hukuk edildiği sırada müşteri: mahsûle duman dokundu, hastalık geldi, ermeden bozulup döküldü, (hulâsa,) âfât ârız oldu, diyerek türlü bahânelerle da'vâ ve muhâseme ederlerdi. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Mâdemki, siz idrâk etmedik mahsûlün mübâyeasını bırakmıyarak muhâsamaya ma'rûz olursunuz, bir daha hurma (ve meyva) yı (ağaç üstünde) salâhı zâhir oluncaya kadar alıp satmayınız!, buyurdu. (Zeyd İbn-i Sâbit devamla:) Resûl-i Ekrem'in bu nehyi, meşveret mâhiyetinde idi. Bununla halk arasındaki bu nevî alım satım yüzünden zuhûr eden husûmetin çokluğuna işâret buyurmuştu, (diyor). 1010

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak MEYVALARIN SATIŞ ZAMÂNI İHMİRAR VE İSFİRAR İLE YENİLMEĞE TEKARRÜB DEVRESİ OLDUĞUNA DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem meyva teşakkuha (yâni koruğu renklenmeğe) başlamadıkça bunu satmaktan nehiy buyurdu" dediği rivâyet edilmiştir. (Hadîsin râvîlerinden Süleym tarafından şeyhi Saîd İbn-i Minâ'ya): - Meyva nasıl teşakkuh eder? diye sorulmuş. O da: - Meyva (nev'ine göre) kızarmağa, sararmağa başlar (ve böylece) onun yenilmek devri hulûl eder, diye cevab vermiştir. 1011

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak BUNDAN EVVEL SATIŞTAN NEHYE, MAHSÛLE ÂFET ÂRIZ OLMAK SEBEB OLDUĞUNA DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem hurma koruğunun izhâ (denilen alacalanma) devrine kadar hurma satışını nehyetti" dediği rivâyet edilmiştir. Resûl-i Ekrem'e: - (Yâ Resûla'llah!) hurma, izhâ devrini nasıl idrâk eder? diye sorulmuş. Resûlullah: - Kızarınca, diye cevab vermiş. Sonra (Resûlullah devamla): - Haydi bana söyle bakayım! Allah, (mevsimsiz satılan bu) hurma (ile intifâ') dan (bir âfetle müşteriyi) mahrûm ettiği zaman sizin biriniz (bu) kardeşinin malını ne hakla alacaktır! buyurmuştur. 1012

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ağaç üzerindeki yaş meyveyi tahmini satmak HAYBER'İN CENÎB VE NEFİS HURMESİYLE ÂDÎ HURMANIN RİBÂDAN SÂLİM OLARAK BEY'-Ü TEBDÎLİNE DÂİR EBÛ SAÎD-İ HUDRÎ HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (Ashâb'dan) birisini Hayber'e harac âmili ta'yîn buyurdu. Sonra bu zât Hayber'den Cenib (denilen en iyi cins) hurma ile geldi. Resûlulllah salla'llahu aleyhi ve sellem buna: - Hayber'in bütün hurmaları böyle midir? diye sordu. O Sahâbî: - Vallahi hepsi böyle değildir yâ Resûla'llah! Biz bu a'lâ hurmadan bir sâ'ı, (âdî hurmanın) iki sâ'ı ile, yine (bu iyi hurmadan) iki sâ'ı üç sâ' (âdî) hurma ile ahz-ü tebdîl ederiz, dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Böyle yapma!, Âdî hurmayı para ile sat!. Sonra (bu) para ile Cenîb (nev'i hurma) al! buyurdu. 1013

İHTİKÂRIN ZEMMİ Malı görmeden alışveriş;Savrulmuş buğdayla başaktakinin satışı;Yaş mahsûlün satışı BEYİ' ENVÂINDA MUHÂKALE, MUHÂDARE, MÜNÂBEZE, MÜZÂBENE SÛRETİYLE ALIM, SATIM ŞEKLİLLERİNİN TA'RÎFİ VE BUNLARDAN NEHYİN SEBEBLERİ Enes b. Mâlik "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Mühâkaleden, Muhâdaradan, Mülâmeseden, Münâbezeden, Müzâbeneden nehiy buyurdu", dediği rivâyet edilmiştir. 1014

İHTİKÂRIN ZEMMİ  ZEVCENİN ZEVCİN MALINDA ÖRF-Ü ÂDET MİKDÂRI TASARRUFU HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Muâviye'nin vâlidesi Hind radiya'llahu anhâ Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - (Zevcim) Ebû Süfyân bahîl, harîs bir kimsedir. Bunun malından gizlice almak (ve âileye sarfetmek) de bir günah var mıdır? diye sordu. Resûlullah: - Örfe göre kendine ve çocuklarına yetişen mikdar al! buyurdu. 1015

İHTİKÂRIN ZEMMİ Şuf'a ŞÜF'A HAKKINDA ULEMÂNIN ÂRÂ VE MEZÂHİBİ Câbir b. Abdullâh "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şüf'a, taksîm olunmamış her (akar olan) malda (cârî) dir. Hudud konup da yollar ta'yîn edildiği zaman şüf'a yoktur". 1016

İHTİKÂRIN ZEMMİ İbrâhim (A.S) HAZRET-İ İBRÂHÎM VE SÂRE İLE ERDÜN MELÎKİ ARASINDAKİ HARÎKANÜMÂ KISSAYA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle hikâye buyurduğu rivâyet edilmiştir: İbrâhim aleyhi's-selâm (bir kere refîkası) Sâre ile sefer etmiş de onunla bir şehre gelmişti. Orada mülûkten bir Melîk, yâhud Cebâbireden bir mütegallib hükümrân idi. Bu zâlime: - İbrâhîm, en güzel kadınlardan bir kadınla (şehre) dâhil oldu, diye bildirildi. Melik: -Yâ İbrâhîm! Yanındaki kadın neyindir? diye haber gönderdi. İbrâhîm: - (Din kardeşi) hemşîremdir, diye cevab verdi. Sonra İbrâhîm dönüp Sâre'nin yanına geldi. Ve: - Sakın sözümü tekzîb etme!; Ben bunlara seni kız kardeşimdir, dedim. Allah'a yemîn ederim ki: yer yüzünde (bizim îmân ettiğimiz esaslara) benden, senden başka îmân eden hiç bir kişi yoktur, buyurdu. Ve Hazret-i Halîl Sâre'yi Melîk'e gönderdi. (Saraya varınca) Melîk Sâre'ye kıyâm etti. Sâre de hemen abdest alıp namaza durdu. (Namazı müteâkib:) - Yâ Rab, ben Sana ve Sen'in Peygamberine îmân ettimse, ben kadınlığımı zevcimden başkasına karşı ebedî muhâfaza eyledimse, benim üzerime şu kâfiri musallat etme! diye duâ etti. Herifin derhal nefesi boğuldu. Horlamağa, hattâ ayağiyle yere vurup deprenmeğe başladı. Ebû Hüreyre (devamla) demiştir ki, Sâre: - Allah'ım! Eğer bu herif ölürse bunu bu kadın öldürdü denilir, di(ye endîşe göster) di. Bunun üzerine masrû' sar'asından ıtlak edildi. Sonra Melik Sâre'ye (ikinci bir daha taarruza) kalkıştı. O da derhal abdest alıp namaza durdu. Sonra: - Allah'ım!, Ben Sana ve Sen'in Peygamberine îmân ettimse, ben kadınlık şerefimi zevcim müstesnâ olmak üzere herkese karşı sıyânet eyledimse, şu kâfiri üzerime musallat etme! diye duâ etti. Herifin derhal nefesi tıkandı, horlamağa, hattâ ayağiye yere vurup deprenmeğe başladı. Ebû Hüreyre (rivâyetine devâm ederek) demiştir ki, Sâre: - Yâ Rab! Bu herif ölürse bunu bu kadın öldürdü, denilir, di (ye endîşe izhâr eyle) di. Bunun üzerine masrû' sar'asından ikinci, yâhud üçüncü (def'a) da ıtlak edildi. Bunun üzerine Melik saraydaki kurenâsına: - Siz bana (insan değil) muhakkak bir Şeytan göndermişsiniz. Bu kadını İbrâhîm aleyhi's-selâm'a geri gönderiniz. Hâcer'i de Sâre'ye veriniz! dedi. Müteâkıben Sâre İbrâhîm aleyhi's-selâm'a dönüp geldi. Ve ona (hikâye-i hâl ederek): - Anladın mı zevcim! Allah kâfiri tezlîl etti. Bir câriyeyi de hizmetçi verdi, dedi. 1017

İHTİKÂRIN ZEMMİ Îsâ (A.S)'ın nüzûlü EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANH'İN ÎSÂ ALEYHİ'S-SELÂMIN NÜZÛLÜNE DÂİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Hayâtım yed(-i kudret) inde olan Allah'a yemîn ederim ki, muhakkak yanında (Îsâ) İbn-i Meryem, Muhammed ümmeti arasında (Muhammedî) bir hâkim-i âdil olarak (gökten yere) inecektir. (O) salîb-i (Nasârâyı) kıracak, hınzîr katl (ini emr) edecek, (Zimmîlerden cizyeyi kaldıracak, mal çoğalacak hattâ kimse mal kabûl etmez olacak. 1018

İHTİKÂRIN ZEMMİ El emeği, alın teri ile kazanmak;Resim yapmak TASVÎRE DÂİR İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ'NIN BİR RİVÂYETİ;EŞCAR VE AHCÂR İLE HAYAT BULUNMAYAN AKSÂM-İ BEDENİN CEVÂZ-I TERSÎMİNE DÂİR İBN-İ ABBÂS'IN MÜHİM BİR FETVÂSI Saîd İbn-i Ebü'l-Hasen'in İbn-i Abbâs Rivâyetine göre, İbn-i Abbâs'a bir kimse, gelip: - Ey Ebü'l-Abbas! Benim (vâsıta-i) maîşetim, elimin san'atinden ibârettir. Ben şu tasvirleri yapar (geçinir) im, di(yerek istiftâ et) miş. İbn-i Abbâs da ona: - Ben sana yalnız Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğim bir hadîsi hikâye edeceğim. Resûlullah: Her kim bir (zî-rûhun) sûret (ini) tasvîr ederse, Allah bunu o sûrete can verinceye kadar azâb eder. Halbuki musavvir tasvîrine ebedî ruh nefyedemez. (de ebedî azâb olunur,) diye cevab verdi. Bu cevab üzerine ressamcağız şiddetli bir hışıltı ile har har soludu; benzi sarardı. İbn-i Abbâs (acıyarak): - Vay sana yazıklar oldu. Bâri san'atını işlemek zarûretinde isen sana şu ağaç ve kendisinde hayat olmayan her şey'i tasvîr etmeni tavsiye ederim, diye cevab verdi. 1019

İHTİKÂRIN ZEMMİ Ahdi bozmak (ahde vefâsızlık);Hür bir insanı köle diye satmak;İşçinin ücretini vermemek;Verdiği sözü tutmamak;Yemini bozmak BİR HADÎS-İ KUDSÎDE CENÂB-I HAKK'IN ÜÇ SINIF İNSANLAR HAKKINDA İZHÂR-I HUSÛMET BUYURMALARINA DÂİR EBÛ HÜREYRE'DEN GELEN RİVÂYET Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu dediği rivâyet edilmiştir: Azîz ve celîl olan Allah: [Üç (sınıf insan) vardır ki, kıyâmet gününde ben bunların hasmıyım: 1) O kimse ki, bana (mukaddes ismime) yemîn eder de sonra ahdini bozar. 2) Yine bir kimse ki, hür (bir insan)ı köle diye satar da onun pahâsını yer. 3) Öbir kimse de ki, bir işçi tutar, onu çalıştırır da ücretini vermez] buyurmuştur. 1020

İHTİKÂRIN ZEMMİ Domuz satışı;İçki ticâreti;Ölü hayvanın etini satmak;Ölü hayvanın yağı;Put satışı RESÛL-İ EKREM'İN HAMRİN, MEYTENİN, HINZÎRİN, ASNÂMIN BEY'İNİ FETH-İ MEKKE GÜNÜ MEN' ETTİĞİNE DÂİR CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem feth-i Mekke senesi Mekke'de iken: - Allah ve Allah'ın Resûlü şarabın, meytenin hınzîrin, asnâmın bey'ini haram kıldı, buyurdu. Resûl-i Ekrem'e: - Yâ Resûla'llah murdar ölen hayvanın iç yağı hakkında ne buyurulur? Şuhûm-ı meyte ile sefîneler cilâlanır, deriler yağlanır, onunla nâs da (mum yapar) ışıklanır, diye soruldu da Resûlullah: - Hayır, murdar yağı bey' etmeyiniz! Bu bey' haramdır. Bundan sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bu bey' haramdır, dediği zaman: - Allah Yehûd'a lâ'net etsin! Allah meytenin yağını haram ettiğinde onlar bu yağı erittiler, sattılar da tutarını eklettiler, buyurdu. 1021

İHTİKÂRIN ZEMMİ Kehânet ücreti;Köpek parası;Zinâ kazancı SEMEN-İ KELB, MEHR-İ BAĞY, HULVÂN-İ KÂHİNİN HURMETİ HAKKINDA EBÛ MES'ÛD ENSÂRÎ RADİYA'LLÂHU ANH'İN BİR HADÎSİ Ebû Mes'ûd Ukbe İbn-i Amr Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kelb pahasından, zinâ kazancından, kehânet ücretinden nehyettiği rivâyet edilmiştir. 1022

 Selem alışverişi  Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Medîne'ye kudûmunda nâs selem sûretiyle bir, iki (, üç) sene va'deli hurma alırlar, satarlardı. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: Her kim hurma (gibi bir şey almak satmak) da Selem tarîkıyle bey' ederse (mikdârı) keyli veya vezni ma'lûm olarak -yine İbn-i Abbâs'tan bir rivâyette- muayyen bir va'deye (değin) akdetsin buyurdu. 1023

 Selem alışverişi  Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ [Biz, (gerek) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in devr-i hayâtında, (gerek) Ebû Bekr'in, Ömer'in (hilâfetleri) zamânında buğday, arpa, kuru üzüm ve hurmada selem tarîkıyle muâmele yapardık] dediği rivâyet edilmiştir: İbn-i Ebî Evfâ'dan (diğer) bir rivâyette de müşârün-ileyh: [Biz, ehl-i Şâm'ın zirâatcisiyle muayyen bir kilede (ölçülmek ve vezn-i muayyende tartılmak üzere) ma'lûm bir va'de (hulûl edince) ye kadar buğday, arpa, kuru üzüm (mübâyaasında) selem tarîkıyle muâmele yapardık] demiştir. İbn-i Ebî Evfâ'ya: - Selem, müsellemün-fîhin aslı, mülk ve tasarrufunda bulunan kimseye mi (hastır?) diye soruldu da İbn-i Ebî Evfâ: - Mebîin aslına mâlik olduklarını biz, Şam zirâatçilerine hiç bir zaman sormadık, diye cevab verdi. 1024

 Şuf'a  Tâbiî Amr İbn-i Şerîd'den Muttasıl sened ile Buhârî'nin Tâbiî Amr İbn-i Şerîd'den rivâyetine göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Bir kere Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'ın yanında durmuştum. Misver İbn-i Mahreme gelip elini Sa'd'in bir omuzuna koymuştu. Bu sırada) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kölesi (Eslem) Ebû Râfi' radiya'llahu anh geldi: - Ey Sa'd! Hânen dâhilindeki iki oda (akarı) mı (satacağım, şunu) benden alsan, diye teklîf etti. Sa'd İbn-i Ebî Vakkas: - Vallahi ben dört bin (dirhem) den ziyâde sana (bir fiat) veremem. (Bu da) müneccem veya ceste ceste olarak, dedi. Ebû Râfi'de: - Bu iki odaya bana (başkası tarafından) beş yüz dînar verildi. Eğer ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: - Komşu komşuya en haklı bir şefî'dir, buyurduğunu işitmemiş olsaydım, bu iki odalı mekânımı dört bin (dirhem) e sana vermezdim de beş yüz dînâr (veren ta'lîb)e verirdim, dedi. Müeteâkıben Sa'd İbn-i Ebî Vakkas'a verdi. 1025

 Hediye  Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre, Âişe Hazretleri: - Yâ Resûl'allah! Benim iki komşum var. (Hediyye vermek istediğimde) hediyemi bunlardan hangisine (takdîmen) vereyim? diye sordum. Resûllullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kapısı sana en yakın olan komşuma ver! buyurdu, demiştir. 1026

 İş istemek  Ebû Mûsâ el-Eş'arî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir def'a) ben, Eş'arîlerden iki kişi ile berâber Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in (huzûruna) varmıştım. (bunlar Resûlullah'dan iş istediler). Müteâkıben ben: - (Yâ Resûla'llah!) Ben, bunların iş, me'mûriyet isteyeceklerini bilmiyordum, dedim. Bunun üzerine Resûlullâh: - İş dileyen kimseyi biz, işimiz üzerinde kullanmayız, buyurdu. 1027

 El emeği, alın teri ile kazanmak  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den rivâyet ederek şöyle nakledilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bir kere): - Allah hiç bir Peygamber göndermemiştir, muhakkak o Peygamber koyun gütmüştür, buyurdu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem'in Ashâb'ı: - (Yâ Resûla'llah!) Sende mi? diye sordu da Resûl-i Ekrem: - Evet, ben de ehl-i Mekke'nin Karârît (mevki) inde koyun güderdim, buyurdu. 1028

   Ebû Mûsâ el-Eş'arî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den naklen şöyle rivâyet edilmiştir: Müslümanlarla Yehûd ve Nasârâ'nın meseli, (yâni Allah'a ve Peygamberlerine karşı bunların vaz'iyetlerinin nazîri) bir cemâatin meseli gibidir ki, bu cemâati bir gün geceye kadar kendisine iş işlemek üzere muayyen bir ücretle bir kimse istîcâr etmiştir. Fakat bunlar günün yarısına kadar müste'cîr hisâbına çalışıp sonra: - Senin bize vermeği şart kıldığın ücrete ihtiyâcımız yoktur, işlediğimiz iş de bâtıldır, (bir ecre muâdil değildir,) demişlerdir. Müste'cîr bunlara: - Mesâînizi heder etmeyiniz, geri kalan işinizi tamamlayınız da ücretinizi kâmilen alınız! dediyse de bunlar çalışmaktan imtinâ edip terk etmişlerdir. Müste'cîr de bunlardan sonra başkalarını istîcâr edip bunlara: - Şu gününüzün geri kalan zamânını siz tamamlayınız da şunlara ücret olarak şart kıldığım ecre siz müstehak olunuz! dedi. Bu def'a bunlar çalışmağa başladılar. Tâ ikindi namazı vakti olunca bunlar da: - Şimdiye kadar işlediğimiz iş bâtıldır, (bir ecre tâbi' değildir). Bu iş senin olsun ve bu husûsta bize vermeği şart kıldığın ücret de senin olsun, dediler (çalışmadılar). Müste'cîr bunlara da: - (Öyle yapmayınız!) Geri kalan işinizi tamamlayınız (da ücretinizi alınız!): gündüzden geri kalan az bir şeydir, dediyse de bunlar da çalışmaktan imtinâ ettiler. Müste'cîr bunların bakıye-i eyyâmını ikmâl ve kendisi için çalışmak üzere bir cemâat daha istîcâr etti. Bunlar güneş gurûb edinceye kadar evvelkilerin bakıyesini tamamlıyarak çalıştılar. Ve evvelki iki kafile amelenin ücretini istikmâl ve istîfâ ettiler. İşte bu da müslümanların ve şu (tevhîd ile nübüvvet-i Muhammediye) nûrunu kabûl edenlerin meselidir. 1029

 Allah korkusu;İffeti korumak;Kul hakkı  Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den şöyle hikâye buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: (Ashâbım!) Sizden evvel gelip geçen milletlerden üç kişilik bir cemâat sefere gitmişler ve yağmura tutulup dağda bir mağaraya ilticâ etmişlerdi. Mağaraya girdikleri zaman dağdan bir kaya parçası aşağı düşüp bunların üzerine mağarayı kapadı. Bunlar görüştüler (içlerinden birisi:) sizi bu kayadan bir şey kurtaramaz, ancak a'mâl-i sâlihanızı yâd ederek Allah'a duâ ve ilticâ halâs eder, dedi. Bunlardan birisi: - Yâ Rab! Benim yaşlı, ihtiyar babamla anam vardı. (Her gün) ben, (koyunlarımı sağıp) bunların akşam sütünü içirmezden evvel âileme ve hizmetçime süt içirmezdim. Günlerden bir gün bir iş taleb etmekte (ki mesâî), beni uzaklaştırmıştı da ebeveynim uyuyuncaya kadar dönüp gelememiştim. Bu ihtiyarların akşam sütünü sağıp geldiğimde ikisini de uyuyor buldum. Bunlara sütlerini içirmezden evvel âileme ve hizmetçime süt vermeği kerih gördüm. İki elimde süt bardağı olduğu halde bunların uyanmalarına intizâr ederek şafak parlayıncaya kadar meksettim. O zaman uyandılar ve sütlerini içtiler. Allah'ım! (Sen pek iyi bilirsin ki) benim, ebeveynime karşı bu ihtimâmım, Sen'in rızâ-yi ilâhîni taleb etmek içindir. Bu, böyle ise, içinde bunaldığımız şu kaya beliyyesinden bize küşâyiş ihsan buyur! diye duâ etti. Kaya biraz açıldı. Fakat çıkmağa muktedir olamadılar. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: bu def'a da bir başkası: - Yâ Rab! Benim amucamın bir kızı vardı. O bana insanların en sevimlisi idi. Ben ondan nâil-i emel olmak istedim. Fakat o benden sakındı. Tâ ki yıllardan bir (kaht) yılı erişti. Amucamın kızı bana geldi, (arz-ı ihtiyâc etti). Ben de onunla bir haramgâhta bulunmak şartiyle yüz yirmi dînar verdim. O va'dini tuttu. Fakat ben onun şâhika-i ismeti üzerine çıkmak isterken o, bana: (hayır, ey Allah'ın kulu Allah'dan kork! Kudret-i fâtıranın bu bekâret) mührünü senin hiç bir sebeble açmanı halâl etmem, yalnız hakk-ı nikâh ile halâl ederim, dedi. Artık ben de günahtan ictinâb ederek insanlabın bana en sevimlisi olan kızcağızın yanından ayrıldım. Ve ona verdiğim altınları da bıraktım. Allah'ım!! Bne bu günahtan, yalnız Sen'in rızâ ve muhabbetini kazanmak için ictinâb ettimse, içinde kapandığımız şu kayadan bizi kurtar! diye duâ etti. Kaya (biraz daha) açıltı. Şu kadar ki, bunlar içni yine çıkmak müyesser olmadı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (devam buyurup) üçüncü yolcu da: Allah'ım! (Sen her şey'i pek yakından bilirsin ki) ben bir kere birtakı işçiler istîcâr ettim. İçlerinden bir işçi müstesnâ olmak üzere bunların ücretlerini verdim. Fakat öbür işçi ücretini bırakıp gitti. Bunun ücretini (ticâretle) nemâlandırdım. Hattâ bunun bu ücretinden hayli servet vücûde geldi. Bir zaman sonra bu ecîr bana geldi. Ve: ey allah'ın kulu, ücretimi bana ver! dedi. Ben de ona: şu gördüğün deve, sığır, koyun (ve bunlara hizmet eden) köle hep senin ücretinden vücûd bulmuş bir servettir, dedim. Bu ecîr: ey Allah'ın kulu, benimle istihzâ etme! dedi. Ben de ona:
hayır, seninle istihzâ etmiyorum, (bu bir hakîkattir; malını al, götür! dedim). O da bunların hepsini sürüp götürdü. Bunlardan hiç bir şey bırakmadı. 1030

 Ücret  Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle haber verdiği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Ashâb'ından (otuz kişilik) bir seriyye me'mûr oldukları bir sefere gitmişti. Bunlar Arab kabîlelerinden bir kabîle üzerine indiler. Ve misâfir edilmelerini istediler. Fakat bunlar misâfir etmekten imtinâ ettiler. Bu sırada reislerini (bir akreb) sokmuştu. Bütün kabîle halkı harekete gelip her çâreye baş vurdular. Fakat hiç bir şey şifâ-bahş olmadı. Bunlardan bâzıları: - Şuraya inen şu kafile halkına gitseniz, belki bunların arasında bir çâre bilen kimse vardır, demişti. Bunun üzerine kabîle halkı gelip: - Ey cemâat, reîsimizi bir akreb soktu. Tedâvî için koştuk, her çâreye mürâcaat ettik, müessir olmadı. İçinizde buna çâre bilen bir kimse var mıdır? diye sordular. Kafileden birisi (ki, Ebû Saîd-i Hudrî'dir): - Evet ben varım, Vallahi ben duâ ederim. Fakat sizden bizi konuklamanızı diledik de yemîn ederim ki, misâfir edinmediniz. Artık şimdi ben de size bir ücret ta'yîn etmedikçe duâ etmem, dedi. Bir sürü koyuna sulh oldular. Ebû Saîd kabîle reisinin yanına gitti. (Fâtiha Sûresini sonuna kadar) okudu. Derhal reis bukağısından çözülmüş hayvana döndü. İleri geri yürümeğe başladı. Artık üzerinde hiç bir hastalık kalmamıştı. Ebû Saîd-i Hudrî (devamla) demiştir ki: kabîle halkı mukavele edilen ücreti îfâ ettiler. Ashâb-ı Seriyyeden bâzılar: - Bu koyunları taksîm ediniz! dediler. Fakat duâ eden (Ebû Saîd): - Hayır, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e varıp bu olup bitenleri kendisine arz edinceye kadar bu koyunları taksîm etmeyiniz!. Görelim bize Resûlullah ne emr eder, dedi. Hey'et-i seferiyye Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldiler. Bu sergüzeşti hikâye ettiler. Resûl-i Ekrem (Ebû Saîd'e hitâben:) - Fâtiha'nın bu kadar müessir bir duâ olduğunu sana kim öğretti? di(ye taltîf et) di. Sonra Seriyye halkına teveccüh edip (bunları da taltîf için) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - İyi hareket etmişsiniz. Şimdi taksîm ediniz. Sizinle berâber bana da bir hisse ayırınız! dedi ve tebessüm buyurdu. 1031

 Erkek hayvanı dişiye çektirme ücreti  Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem erkek hayvanı dişiye çekdirme (pahâsın) dan nehiy buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 1032

 Borç havalesi;Zenginin borcunu ödememesi (Matlu'l Ganî)  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: [Zengin kişinin borcunu ödemeği uzatması bir zulümdür. Sizin biriniz (in matlubunun edâsı) bir zengine havâle edildiğinden (havâleyi kabûl ile ona) mürâcaat etsin!.] demiştir. 1033

 Ölünün borçlarını ödemek  Seleme İbn-i Ekva' Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz (bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûrunda oturuyorduk. Bir cenâze getirildi. Cenâze sâhibleri (makam-ı Cibrîl'e koyup gelerek): - (Yâ Resûla'llah!) Cenâze (miz) üzerine namaz kıl (sanız!) diye haber verdiler. Resûlullah: - Müteveffânın üzerinde bir borç var mıdır? diye sordu. Onlar: - Hayır, diye cevab verdiler. Resûlullah: - Bir dünyâlık bıraktı mı? diye de sordu. Onlar: - Hayır, dediler. Bunun üzerine Resûlullah bu cenâze üzerine namaz kıldı. (Bir zaman) sonra başka bir cenâze getirilmişti. Bu def'a da cenâze sâhibleri: - (Yâ Resûla'llah!) Cenâze (miz) üzerine namaz kıl (sanız!) diye haber verdiler. Resûlullah: - Müteveffânın üzerinde borç var mı? diye soruldu. Cevâben: - Evet, (vardır) denildi. Resûlullah: - Bir dünyâlık terk etti mi? diye sordu. Onlar: - Üç dînâr bıraktı, dediler. Resûlullah bunun üzerine namaz kıldı. Sonra üçüncü bir cenâze de getirildi. (Musallaya koyup): - (Yâ Resûla'llah!) Cenâze (miz) üzerine namaz kıl (sanız!) diye haber verdiler. Resûlullah (bu def'a da): - (Müteveffâ) bir dünyâlık bıraktı mı? diye sordu. Onlar: - Hayır, diye cevab verdiler. Resûlullah: - Müteveffânın üzerinde borç var mı? diye sordu. Onlar: - (Evet) üç dînâr, dediler. Resûlullah: - (Haydı) sâhibinize (siz) namaz kılınız! buyurdu (da icâbet etmedi. Bunun üzerine müsâreatle) Ebû Katâde: - Yâ Resûla'llah! Cenâze üzerine namaz edâ buyur!. Onun borcu benim üzerime (vâcib) dir, di(ye tekeffül et) ti. Bunun üzerine Resûlullah bu cenâze üzerine de namaz kıldı. 1034

 Câhiliye ahitleri;Kureyş ile Ensâr arasında kardeşlik  Enes b. Mâlik Şöyle rivâyet edilmiştir: (Tâbiî Âsım İbn-i Ahvel tarafından) Enes İbn-i Mâlik'e: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: İslâm'da câhiliyet (devrini) ahdi yoktur, buyurduğu sana bâliğ oldu (, duydun) mu? diye soruldu. Enes İbn-i Mâlik: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Medîne'de) benim evimde Kureyş ile Ensâr arasında muâhât (yâni kardeşlik te'sîs) buyurdu, diye cevab verdi. 1035

   Câbir b. Abdullâh Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bir kere): Bahreyn (den Cizye) malı gelmesi tahakkuk ederse, sana: (mübârek elini açarak üç def'a) şöyle şöyle (şöyle dünyâlık) veririm, buyurdu. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (cânib-i Hakk'a) alınıncaya kadar Bahreyn malı gelmedi. Bahreyn malı geldiği zaman Ebû Bekr (bir münâdîye) emredip: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in her kime bir va'di veyâhut bir borcu varsa bize gelsin! diye i'lân eyledi. Ben de Ebû Bekr'e gittim: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bana şöyle buyur (up va'det) mişti, dedim. Ebû Bekr de (şöyle al deyip eliyle işâret ederek) benim için bir avuç (para) hapazla (yıp ver) di. Ve bunu say buyurdu. Saydım, bu nukud beş yüz (adet) idi. Bu def'a Ebû Bekr bana: - Bunun iki misli daha al! dedi. 1036

 Vekâlet  Ukbe İbn-i Âmir Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ukbe İbn-i Âmir'e Ashâb'ı arasında (vekâleten) taksîm etmek üzere birtakım (kurbanlık) koyun vermiş. (Ukbe bunları taksîm edip) bir yaşında bir keçi oğlağı geri kalmıştı. Ukbe bunu Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e arz etmiş. Resûl-i Ekrem de: - Onu da sen kes, (kurban et!) buyurmuştur. 1037

 Ölmek üzere bulunan hayvanın kesimi  Kâ'b İbn-i Mâlik Şöyle rivâyet edilmiştir: Kâ'b İbn-i Mâlik âilesinin Sel' (dâğın) da güdülür bir sürü davarı varmış. (Kâ'b diyor ki:) bunları güden câriyemiz bu davarımızdan bir koyunu ölüm hâlinde gördü. Hemen (sert) bir taşı kırarak (bıçak gibi keskin) taş parçasiyle koyunu kesti. (Bu muslihâne hareket duyulunca) Kâ'b âile halkına: - (Durunuz!) Bu vaziyeti Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den soruncaya kadar, yâhud Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e soracak bir kimse gönderinceye kadar koyu (nun eti) nden yemeyiniz! dedi. Ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e koyunun sûret-i zebhinden ya (bizzat) Kâ'b kendisi yâhud birisini gönderip sordu. O da Kâ'b'a bu (nun eti) ni yemeyi emir buyurdu. 1038

 Borç ödemek  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre (bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e (muayyen bir yaşta) matlubı (olan bir devesi) ni istemek üzere (bedevî ) birisi gelmişti. Ashâb-ı Nebî bu bedevîye (kavlen veya fi'len) haddini bildirmek istemişlerse de Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu adamı bırakınız (, dokunmayınız!) Her sâhib-i hakkın (edeb dâiresinde) hakk-ı talebi vardır, buyurmuş, sonra da: - Devesi yaşta bir deve veriniz! di (ye emr et) miş. Ashâb-ı Kirâm: - Yâ Resûla'llah! O yaşta deve bulamıyoruz, ancak onun devesinden daha değerli bir yaşta vardır, demişlerdir. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Bunu veriniz!. Sizin en hayırlınız borç verimi en güzel olanınızdır, buyurmuştur. 1039

   Misver İbn-i Mahreme Şöyle rivâyet edilmiştir: (Huneyn seferinde) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e Hevâzin (kabîlesi) meb'usları müslüman olarak geldikleri ve Resûl-i Ekrem'den mallarının ve esirlerinin reddedilmesini istedikleri zaman Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bunlara: - Bana sözün en sevimlisi, en doğrusudur. Şimdi siz iki şıkkın birisini ihtiyâr ediniz: ya esîrinizi, ya malınızı. Ben siz(in vürûdunuz) e intizâr (en üserâ ve ganâimin taksîmine te'hîr) ettim, (gelmediniz!) buyurdu. Ve hakîkaten Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Tâif'ten (Ciirrâne'ye) avdet buyurduğunda on bu kadar gece Hevâzin hey'etinin vürûduna intizâr etmişti. Hevâzin hey'eti nazarında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kendilerine ancak iki şıktan birisini iâde buyuracağı tebeyyün edince bunlar Resûl-i Ekrem'e: - (Yâ Resûla'llah!) Biz, esirlerimizin iâde buyurulmasını ihtiyâr ediyoruz, dediler. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (musallaya gitti) müslümanlar arasında kalktı, (bir hutbe îrâd edip) Allahu Teâlâ'yı lâyık olduğu sıfât-i kemâliye ile senâ etti. Sonra "Emmâ ba'dü" (fasl-ı hitâbiyle başlıyarak): - (Ashâbım!) Bu Hevâzin meb'usları kardeşleriniz kusurlarından rucû' ederek bize geldiler. Ben de (benim ve Abdülmuttalib oğullarının nasîbi olan) esirleri kendilerine iâde etmemi muvâfık buldum. Sizden her kim, esirlerini bu sûretle (meccânî vererek) kardeşlerinizin gönlünü hoş etmeği severse bunu yapsın!. Sizden her kim kendi hissesi üzerine (bağlı) kalmak, (ıvazsız vermemek) arzu ederse (bu bedeli) ona biz, Allahu Teâlâ'nın bize ihsân edeceği ilk ganîmet malından veririz. Bu kanâatle o da böyle yapsın!, buyurdu. Bunun üzerine halk (bir ağızdan): - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in hatırı için Hevâzin reislerine esirlerini vermekle mutayyeb oluruz, di (ye bağrış) tılar. Bu (gulgule) nin sonunda Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Şimdi biz, sizden esîrini vermeğe rızâsı olan kimseleri, rızâsı olmıyanlardan bile (rek ayırd ede) miyoruz. Haydi siz gidiniz de bize emr-i muvâfakitinizi iş bilir nukabânız arz etsin! buyurdu. Halk (yerlerine) çekildiler. Urefâ-yi kabâil, kabîleleri halkıyle görüştüler. Sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e geri gelip her biri kavminin esirleri iâdeden memnûn olduklarını ve Resûl-i Ekrem'e izin verdiklerini bildirdiler. 1040

   Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem beni Ramazan zekâtını muhâfazaya tevkil buyurmuştu. (Bir gece) bana birisi geldi. Sadaka Hurmasından avuçlamağa başladı. Bunu yakaladım ve: seni elbette Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e götürürüm, dedim. O da: ben muhtâcım, üzerimde de bana son derece muhtâc âile (min nafakası) vardır, dedi. Ben de son derece muhtâc âile (min nafakası) vardır, dedi. Ben de onu salıverdim. Sabahleyin Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Ey Ebû Hüreyre! Dün gece esirin ne işledi? di (ye sor) du. Ben de: - Yâ Resûla'llah! İhtiyâcının şiddetinden, âilesinin kesretinden şikâyet etti. Ben de ona merhamet edip salıverdim, dedim. Resûl-i Ekrem: - Fakat o sana yalan söylemiştir, yakında yine gelir, buyurdu. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem yakında yine gelir, buyurduğu için bunun geleceğini biliyordum da ona intizâr etmiştim. (geldi,) ve hurmadan avuçlamağa başladı. Bunu yakaladım ve seni elbette Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e götürürüm! dedim. O: beni bırak! Ben muhtâcım, üzerimde büyük bir âile (yükü) vardır. Bir daha gelmem, dedi. Ben de merhamet edip salıverdim. Sabaha eriştiğimde Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bana: Ey Ebû Hüreyre! Dün gece esîrin ne işledi? buyurdu. Ben de: Yâ Resûla'llah! Şiddetli ihtiyâcından ve âilesinin kesretinden şikâyet etti. Ben de salıverdim, dedim. Resûl-i Ekrem: Fakat o, sana yalan söylemiştir, yakında yine gelir, buyurdu. Üçüncü (def'a) da onu murâkebe ettim. (Geldi) ve hurmadan avuçlamağa başladı. Bunu yine yakaladım ve: (Bu def'a) seni muhakkak Resûlulah salla'llahu aleyhi ve sellem'e götürürüm. Artık bu, üç def'anın sonudur. Sen, bir daha gelmem dersin, sonra yine gelirsin! dedim. O: Beni bırak! Sana ben birtakım kelimeler öğreteyim ki, bu kelimeler sebebiyle Allah sana hayr-ü bereket ihsân eder, dedi. Ben: Bu kelimeler nasıl şeydir? di (ye sor) dum. O da: yatağına (uyumağa) girdiğinde Âyetü'l-Kürsî'yi, âyetini bitirinceye kadar oku! Sabaha kadar üzerinde Allah tarafından (me'mûr) bir muhâfız (bulunur), hiç ayrılmaz; sana şeytan da yaklaşamaz, dedi. Ben de onu salıverdim. Sabahleyin Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bana: - Dün gece esirin ne yaptı? dedi. Ben de: - Yâ Resûla'llah! Bu esir bana: birtakım kelimeler öğreteceğini, bunların hürmetine Allah bana hayır ve menfaat ihsân edeceğini va'd etti. Ben de salıverdim, dedim. Resûlullah: - Bu kelimeler nasıl şeydir? buyurdu. Ben de: - Yatağına girdiğinde Âyetü'l-Kürsî'yi bitirinceye kadar oku. Yine bana o: üzerinde sabaha kadar Allah'dan (me'mûr) bir muhâfız bulunur, asla ayrılmaz; sana şeytan da yaklaşamaz, dedi, diye cevap verdim. -Ashâb-ı Nebî (aleyhi's-selâm) da hayır (öğrenmek) e pek hâhiş-kerdiler-. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu (esir) çok yalancı olduğu halde (nasılsa) sana doğru söylemiş. Ey Ebû Hüreyre! Üç gecedir seninle görüşen kimdir, bilir misin? buyurdu. Ben de: hayır, demekle Resûlullah: - İşte o (insan sûretinde) bir şeytandır, buyurdu. 1041

 Fâiz  Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Bilâl radiya'llahu anh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e bernî bir hurma ile gelmişti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Bilâl'e: - Bu nereden? di (ye sor) du. Bilâl: - Yanımda engin nev'inden hurma vardı. Ondan iki sâ'ı, (bunun) bir sâ'iyle değiştim. (Bu nefis hurmayı) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in severek yemesini arzu ettim, dedi. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Ah, ah! (Bu) ribânın kendisidir, (bu) ribânın kendisidir (sakın) böyle yapma!.. Fakat iyi hurma almak istediğinde (âdî) hurmayı ayrıca sat, sonra onun (bedeli) ile bu (iyisi) ni al! buyurdu. 1042

 İçki içene hâd tatbiki  Ukbe b. el-Hâris Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Medîne'de) Nuaymân, yâhud Nuaymân'ın oğlu serhoşken (evine) uğramıştı. Hemen Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem evde bulunan kimselere (bu serhoşa) had urmalarını emreyledi. Ukbe: ben de onu döğenler arasında bulundum. Biz, ona nalınla, kabuğundan soyulmuş hurma değneği ile vurduk, demiştir. 1043

 Ağaç dikmek;Ziraat yapmanın fazîleti  Enes b. Mâlik Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: - Hiç bir müslüman yoktur ki, o, ağaç diksin, yâhud ekin eksin ve mahsûlünden insan, kuş, kurt yesin de kendisi müstefîd olmasın? Elbette o müslüman da diktiğiyle, ektiğiyle müsâb olur, dediği rivâyet edilmiştir. 1044

 Vatan müdafaası  Ebû Ümâme Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh bir kere demir bir sapan ve ziraat âletlerinden bir şey görerek Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Bu âlet (vatanı muhâfazaya me'mûr) bir âilenin (huduttaki) evine girmez, ancak Allah o eve (kıyâmete kadar içinden çıkmaz) bir horluk, hakirlik idhâl eder, buyurdu" demiştir. 1045

 Davar köpeği bulundurmak  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Her kim (yanında) kelb tutarsa, her gün o kimsenin (sâlih) ameli (nin sevâbı) ndan bir kırat eksilir. Meğer ki, o kelb, ziraat, yâhud koyun köpeği ola. 1046

 Av köpeği;Davar köpeği bulundurmak  Ebû Hüreyre Meğer ki, koyun, yâhud ziraat, yâhud av köpeği ola, (vârid olmuş) tur. 1047

 Av köpeği;Davar köpeği bulundurmak  Ebû Hüreyre Meğer ki av, yâhud koyun köpeği ola (denilmiş) tir. 1048

 Benî İsrâîl'in ibretli kıssaları  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (Benî İsrâil zamânında) bir kimse öküz üzerine binmişti. Bu sırada hayvan o kimseye yüzünü çevirip bakarak: - Ben bunun için yaratılmadım? Ben tarla sürmek için halk olundum, demiştir. Resûl-i Ekrem: - Ben, hayvanın böyle söylendiğine inandım; Ebû Bekr ve Ömer de inandı. Bir kere de bir koyunu kurt kapmıştı. Çoban kurdu peşi sıra tâkip etti (ve koyunu bıraktırdı) bunun üzerine kurt, çobana hitâb ederek: - Elbette yırtıcı hayvan (ların sürüye saldırdığı bir gün gelir. O fitne) gününde koyunun benden başka çobanı bulunmayacaktır. (Bakalım o günü) koyunu benden kim kurtarır? dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Ben, kurdun böyle söylediğine de inandım; Ebû Bekr'le Ömer de inandı, buyurdu. Râvî (Ebû Seleme) Ebû Hüreyre'den: Resûl-i Ekrem bu kıssayı hikâye buyurduğu sırada Ebû Bekr ile Ömer'in cemâat içinde bulunmadıklarını da rivâyet etmiştir. 1049

 Yarıcılık  Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Hicret-i Seniyye üzerine) Ensâr, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - (Yâ Resûla'llah!) Hurmalıklarımızı bizimle (Muhâcir) kardeşlerimiz arasında taksim buyur! dedi. Salla'llahu aleyhi ve sellem: - Öyle olmaz, buyurdu. Bunun üzerine Ensâr (Peygamber'in emriyel Muhâcirlere): - (Terbiye ve sulam) külfetini siz deruhde ediniz de sizi mahsûlüne ortak yapalım! dediler. Bu sûret de Ensâr ve Muhâcirîn: - (Peygamber'in emrini) işittik ve itâat ettik di (ye mutâbık kal) dılar. 1050

 Arazi kiralamak  Ensâr'dan Râfi' İbn-i Hadîc Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz, Medîne halkının arâzî cihetiyle en çoğu (ve en zengini) idik. Tarlalarımızın, bir kısmı (nın mahsûlü) sâhib-i arza âid olarak kirâlardık. Râfi' (devamla) demiştir ki: kâh bu parça âfet-zede olurdu da tarla (nın işçiye âid olanı âfetten) mâsun bulunurdu. Bâzı def'a da (aksine asıl) tarla musâb olurdu da mal sâhibine âid olan kısım masûn kalırdı. Bunun için (Müzâreadan) nehy olunduk. O zamanda altın ve gümüş (ile kirâ âdeti) de yoktur. 1051

 Yarıcılık  Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber arâzîsinden çıkan meyvadan, ekinden her mahsûlün nısfı hayber ahâlîsine âid olmak üzere (müsâkat ve müzârea ile) muâmele buyurdu. Resûlullah bu mahsulden kadınlarına yüz vesk verirdi (ki bunun) seksen veskı hurma, yirmi veskı arpa (idi). 1052

 Arazi kiralamak;Araziyi ekiciye ücretsiz vermek  Abdullâh b. Abbâs Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (tarlayı) kirâ (ya vermek) ten nehyetmemiştir; fakat: sizden birinizin, tarlasını ziraat için (din) kardeşine (meccânen) vermesi, kendisi için o arâzî mukabilinde muayyen ücret almaktan hayırlıdır, buyurmuştur. 1053

   Ömer b. el-Hattâb "Eğer müslümanların müstakbel hayâtı, (endîşesi) olmasaydı, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Hayber'i nasıl taksîm ettiyse ben de hiç bir köy fethetmezdim, elbet o (nun toprağı) nı ashâb-ı ganîmet arasında taksîm ederdim" dediği rivâyet edilmiştir. 1054

 Harap arazi imar edene lâyıktır  Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Her kim, kimseye âid olmayan (harab) bir arzı i'mâr ederse, o kimse (o yere) elyaktır" buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1055

 Yarıcılık  Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Ömer İbn-i Hattâb radiya'llahu anh (hilâfeti zamânında) Yehûd ve Nasârâ'yı Hicaz toprağından çıkardı. Resûlulllah salla'llahu aleyhi ve sellem de Hayber'i fethedince bunları Hayber'den çıkarmka istemişti. (Çünkü) Resûlullah bu toprağı fethettiğ zaman orası Allah'a, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e ve müslümanlara âid olmuştu da Resûlullah oradan Yahûdîleri çıkarmak istemişti. Bunun üzerine Yahûdîler Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den hurmaları timar etmek ve mahsûlün yarısı kendilerine âid olmak üzere yurdlarında kalmalarına müsâade buyurulmasını istediler. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bunlara: - Dediğiniz şerâite göre dilediğimiz müddetçe sizi burada bıraktık, buyurdu. Ve Ömer bunları Teymâ' ve Erîha'ya sürünceye kadar Hayber'de kaldılar. 1056

 Arazi kiralamak;Araziyi ekiciye ücretsiz vermek  Züheyr İbn-i Râfi' (Ensâr'dan Râfi' İbn-i Hadîc İbn-i Râfi', amucası) Züheyr İbn-i Râfi' radiya'llahu anh'den şöyle rivâyet etmiştir: Züheyr: - Bizi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bize sühûletli olan bir işten nehyetti, dedi. Ben de: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in söylediği söz muhakkak bir hakîkattir, dedim. Züheyr: - Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (bir kere) beni huzûruna çağırdı. (Esnâ-yi müsâhabede): - Tarlalarınız nasıl idâre edersiniz? diye sordu. Ben de: - Bunları sulak tarafı (bizim) olmak üzere ve hurmadan, arpadan vesk (denilen ölçek) ler mukabilinde îcâra veririz, dedim. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Öyle yapmayınız! Bunları ya kendiniz ekiniz, yâhud başkasına (ücretsiz verip) ektiriniz, yâhud da boş tutunuz! buyurdu. (Bu hadîsi amucasından işiten) Râfi': Peygamberim! Senin kelâmını işittim ve sana tamâmiyle itâat ettim dedim, demiştir. 1057

 Arazi kiralamak;Yarıcılık  Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet etmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in asrı ile Ebû Bekr, Ömer, Osmân zamanlarında ve Muâviye'nin ibtidâ-yi emâretinde İbn-i Ömer tarlalarını kirâya verirdi. Sonra Râfi' İbn-i Hadîc'den Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kirâ-i mezâri'den nehy buyurduğu rivâyet olundu. Bunun üzerine İbn-i Ömer Râfi' (İbn-i Hadîc)e gitti. Ben de onunla birlikte gittim. Râfi'den bu rivâyetini sordu. O da: - Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem mezârii kirâya vermekten nehyetti, diye cevab verdi. Bu cevab üzerine İbn-i Ömer bana hitâb ederek: - Ey Nâfi'! Sen bilirsin ki, biz, tarlalarımızı asr-ı Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'de tarlanın sulak verimli yerlerinin mahsûlü sâhib-i arza âid olmak ve samandan da bir şey verilmek üzere kirâya veridik, buyurdu. 1058

 Arazi kiralamak  Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet etmiştir: İbn-i Ömer: Pek iyi bilirim ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında (tarla) kirâlanırdı, dedi. Sonra Abdullah (İbn-i Ömer) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in kirâ-i arz (ın neshi) hakkında kendisinin muttali' olmadığı bir hüküm ihdâs etmiş olmasından korkarak (her ihtimâle karşı) kirâ-i arzı terk eyledi. 1059

 Ziraat yapmanın fazîleti  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir gün huzûrunda Bâdiye halkından bir kimse bulunduğ halde (Ashâb-ı Kirâm'a) şöyle hikâye buyurmuştur: Ehl-i Cennet'ten bir kimse (Cennet'te) ziraat etmek üzere Rabbinden istîzân etti de Cenâb-ı Hak ona: - (Ey kulum!) Sen, arzu ettiğin halde değil misin? diye sordu. O kimse: - Evet Rabbim! (Hâlimden memnûnum). Fakat ziraat etmeyi seviyorum, dedi. Resûl-i Ekrem (devam buyurup): - Bu kimse (ye izin verildi). Tohum attı, tohmu lâhzada çıkmağa, büyümeğe, biçilmek devrini idrâke başladı. (Ziraatin bu atvârı sür'atle geçti). Dağlar misâli (çeç) oldu. Şimdi Allahu Teâlâ: - Ey Âdem oğlu, al işte! Sen (in gözün) ü hiç bir şey doyurmaz, buyurur. Bunun üzerine (huzurdaki) bedevî Arab: - (Yâ Resûla'llah!) Va'llahi bu ziraatçiyi ya Kureyşî, yahud Ensârî bir kimse bulursun. Çünkü Kureyş ile Ensâr ziraat ashâbıdırlar. Fakat biz, (Bâdiye halkı), ziraat sâhibleri değiliz, dedi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (A'râbînin bu sözüne) tebessüm buyurdu. 1060

 Büyüye hürmet  Sehl b. Sa'd Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir bardak (su) getirildi. Resûl-i Ekrem bundan (bir mikdar) içti. Sağında Ashâbın en küçüğü bir genç oturuyordu. Yaşlılar da solunda (ahz-i mevkı' etmiş) lerdi. Bu vaziyette Resûlullah: - Delikanlı! Bardakta kalanı ihtiyârlara vermeme izin verir misin? diye sordu. Genç Sahâbî: - Yâ Resûla'llah! Senden gelen artığımı hiç bir kimseye ihsân edemem, diye cevâb verdi de Resûl-i Ekrem bardakta kalanı bu gence ihsân buyurdu. 1061

 Sağdan başlamak  Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben (bir kere) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (içsin) için evimdeki besi koyununu sağmıştım. Bu koyunun sütü, evimdeki kuyunun suyu ile karıştırılıp Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir bardakla takdîm olundu. Resûl-i Ekrem bardaktan içti. Nihâyet bardağı ağzından ayırdığı sırada, solunda Ebû Bekr, sağında da bir A'râbî bulunuyordu. Ömer, Resûl-i Ekrem'in (bu bakıyeyi) A'râbî'ye vermesinden korkarak: - Yâ Resûla'llah; huzûrundaki Ebû Bekr'e ver! demişti. Resûlullah ise artığını sağındaki A'râbî'ye verdi; sonra: - "Sağa (ver!) sıra ile sağa (ver!)" buyurdu. 1062

 İhtiyaç fazlası su  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [(Sâhibinin ihtiyâcından artan) su fazlası (nı isti'malden kimse) men' edilemez. Bu men' ile binnetîce (mübâh olan) ot, (sâhib-i mevâşîden) esirgenmiş olur] buyurduğu rivâyet edilmiştir. Yine Ebû Hüreyre radiya'llahu anh'den gelen bir rivâyette Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: (İhtiyâcınızdan) fazla suyu (erbâb-ı ihtiyâctan) esirgemeyiniz. Bu men' ile binnetîce ot fazlası esirgenmiş olur, buyurmuştur. 1063

 Yalan yere yemin  Abdullâh b. Mes'ûd Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: (İbn-i Mes'ûd bir mecliste) [Resûl-i Ekrem: - Her kim müslümân bir kimsenin malını koparmak için yemîninde yalancı olarak and içerse, kıyâmet gününde o, Cenâb-ı Hakk'ın gazâbına uğrayarak Allah'a mülâkî olur, buyurdu. Ve müteâkıben Resûl-i Ekrem Allah Azze ve Cell'in: - Onlar ki Allah'ın ahdini ve kendi yemînlerini çok az bir para ile satarlar. İşte bunların âhirette hiç nasîbi yoktur: Kıyâmet günü Allah onlara söylemiyecek, onlara iltifât etmiyecek, onları temize çıkarmıyacak. Onların yalnız nasîbi, kendilerini ağrıtıp inleten müdhiş bir azâbtır, meâlindeki kavl-i şerîfini inzâl buyurduğunu bildirdi,] demiştir. Bu sırada (meclise) Eş'as İbn-i Kays gelmiş ve sâmiîne: - Ebû Abdurrahmân (İbn-i Mes'ûd) size ne anlatıyor?. Bu âyet benim hakkımda nâzil oldu. (Şöyle ki:) amuca-zâdemin tarlasında bir kuyum vardı. (O, bunu inkâr ediyordu.) Resûlullah bana: - Şâhidlerini hazırla! buyurdu. Ben: - Şâhidlerim yoktur, dedim. Resûlullah: - Öyle ise yemîn etmesini iste! buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Yalan yere yemîn eder, dedim. Bunun üzerine Resûlullah: - (Her kim bir müslümânın malını koparmak için yalan yere yemîn ederse...) hadîsini îrâd etti. Allah Azze ve Cell de Resûlullah'ı tasdîk ederek bu âyeti inzâl buyurdu, demiştir. 1064

 Alışverişte yemin;İhtiyaç fazlası su  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir: Üç (şahıs vardır ki,) Allah kıyâmet gününde onlara iltifât etmez, onları temize çıkarmaz, onlar için ağrıtıp inleten müdhiş bir azâb mukarrerdir: (Birincisi) bir kişidir ki, onun yol (üstün) de (ihtiyâcından) fazla suyu bulunur da onu yolculardan esirger. (İkincisi) bir kişidir ki, o da (büyük) devlet reîsine yalnız dünyâ (metâı) için muâhede eder de, reîs-i devlet dünyâlık verirse hoşlanır, vermezse gazablanır. (Üçüncüsü) ol kimsedir ki, bu da metâını ikindiden sonra (pazara) çıkarır, ve: "kendisinden başka ilâh olmayan Allah'a yemîn ederim ki, bu mala ben, emîn ol, kat'î olarak şöyle böyle para verdim" der, müşteri de onu tasdîk eder (ek o fiatle malını alır). 1065

 Hayvanları sulamak  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Birisi (Mekke yolunda) giderken ansızın susuzluğu arttı. Hemen bir kuyuya indi. Suyundan içti. Sonra çıktı. Bir de orada adamcağız bir kelb ile karşılaştı ki hayvan susuzluktan dilini çıkarıp soluyor, rutûbetli toprak yalıyordu. Bu yolcu (kendi kendisine): bana erişen harâret gibi bu hayvana da susuzluk ârız olmuştur, de (yip merhamet eyle) di. Ve (kuyuya indi) Mesti (nin birini çıkarıp içi) ne (su) doldurdu. (Kuyudan çıkarmak için) mesti ağziyle tuttu. Sonra çıktı. Kelbi suladı. (Ve kandırdı). Bundan dolayı Allah bu kulunu senâ etti. Ve onu mağfiret buyurdu. Ashâb-ı Kirâm: - Yâ Resûla'llah! Behâim (sulamak) da bize de ecir var mıdır? diye sordular. Resûlullah: - (Evet! kendisinde eser-i hayat olan) her yaş ciğer (i sulayan için) de ecir vardır, buyurdu. 1066

 Havz-ı kevser  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Hayâtım yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki: (Kıyâmet gününde) ben, bir güruh adamları havz (-ı Kevser) imden muhakkak tard edeceğim. Yabancı devenin havuzdan uzaklaştırıldığı gibi] buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1067

 Alışverişte yemin;Araziyi ekiciye ücretsiz vermek;İhtiyaç fazlası su;Yalan yere yemin  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Üç kişi vardır ki, Allah kıyâmet gününde onlara söylemez, onlara iltifat buyurmaz; (birincisi) o kimseler ki, metâına revâc vererek ve: (vaktiyle) buna (şimdi) verilen fiattan fazla bedel verilmiştir, diye yalan yere and içer. (İkincisi) o kimsedir ki, müslüman bir kişinin malını koparmak için ikindiden sonra (malını satışa çıkarır da) yalandan Allah adına and içer. (Üçüncüsü de) o kimsedir ki, suyunun fazlasını (susuzlardan) esirger. Allah da (kıyâmet gününde) ona: - Bu gün ben, fadl-ü ihsânımı senden esirgerim; nasıl sen, (vaktiyle) kesb-i yemînin olmıyan bir suyun fazlasını (susuzlardan) diriğ ettinse! buyurur. 1068

 Araziyi ekiciye ücretsiz vermek;Koruluk  Sa'b İbn-i Cessâme [Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: korumak ittihâzı, yalnız Allah'a ve Resûlüne has (bir hak) dır, buyurdu] dediği rivâyet edilmiştir. 1069

 Cihat için at beslemek;Gösteriş  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: At ırkı bâzı kimseler için mahz-ı sevâbtır; bâzı kimseler için de fakr-ü ihtiyâcına bir perdedir; bâzılarının da boynunda bir vebâldir. At kendisi için hayır olan ol kimsedir ki, o, atını Allah yolunda (cihâd için) bağlamıştır; ve atı (nın ayağı) nı da bol otlu geniş bir sâhada veya çayırlıkta uzatmıştır. Bu bol otlu geniş bir sâhada veya çayırlıktan atın bu uzun ipinde iken yediği her ot, at sâhibi için birer hasenedir, iyiliktir. Hele bir de atın ipi kopsa da şahlanarak (ön ayaklarını kaldırıp) bir veya iki mil (rakseder gibi) nişât ile koşsa, yerde tırnaklarının bıraktığı izleri ve onun gübreleri de sâhibi için hasenât olur. Bir de hayvân (bu arada) bir nehre uğrayıp da o(nun suyu)ndan içerse, -sâhibi sulamak istememiş olsa bile- bu su da sâhibi için hasenât olur. Binâenaleyh cihâd için bağlanan bu gazâ atı, sâhibi için büyük bir sevabtır. Bir kimse de atını, (onunla kazanmak), halktan müstağnî olmak, iffetini muhâfaza etmek için bağlar da sonra o kimse gerek hayvanlarının üzerindeki Allah hakkı (olan zekâtı) nı, gerek arkalarına tâkatinden fazla yüklememeği unutmazsa, bu at da o kimse için (fakirliğe karşı) bir hâildir. Bir kimse de atını öğünmek için, riyâ için, ehl-i İslâm'a husûmet için bağlar (sa) bu hayvân da onun için azîm bir vebâldir. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e (Ashâb-ı Kirâm tarafından) merkebler (in de feres hükmünde olup olmadıkların) dan soruldu da Resûlullah: - Her hükmü câmi' bir vecîze olan şu âyetten başka bana (mansûs) bir şey inzâl buyurulmadı, dedi: Her kim küçük zerre vezninde bir hayr işlerse, onu görecek; her kim de küçük zerre mikdârı bir şer işlerse, bu da onu görecek (meâlindeki iki âyetini okudu). 1070

 İçki  Alî b. Ebî Tâlib Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulunduğum Bedir (gazâsında o) günü ganîmetten ben, yaşı kemâle ermiş bir deveye nâil olmuştum. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem başka bir ihtiyâr deve de (Bedir'den evvel) vermişti. Bir gün bu develerimi Ensâr'dan bir kimsenin kapısı yanında ıhdırmıştım. Bunlara izhir (otu) yükleyip satmak ve parasiyle Fâtıme'nin velîme taâmına istiâne etmek istiyordum. Kaynuka' kabîlesinden (bu işe vâkıf) bir kuyumcu da benimle berâberdi. Bu sırada Hamze İbn-i Abdülmuttalib bu Ensârî'nin evinde (şarab) içiyor ve berâberinde bir muğanniye tegannî ediyordu. Muganniye: - Ey Hamze, semiz develere bak! demekle hemen Hamze kılıciyle bu iki hayvana doğru sıçrayarak bunları boğazladı. Hörgüçlerini kopardı; böğürlerini yarıp ciğerlerinden birer parça aldı, (gitti). Alî radiya'llahu anh (devamla) diyor ki: - Beni tehdîş eden bu (fecî) manzaraya baktım. Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldim, yanında Zeyd İbn-i Hârise vardı. Hâdiseyi haber verdim. Resûlullah berâberinde Zeyd İbn-i Hârise olduğu halde çıktı. Ben de berâber gittim. Resûlullah Hamze'nin yanına girdi. Ve Hamze'ye karşı gayz ve teessür gösterdi. Hamze de gözlerini kaldırarak: - (Ey Abdullah ve Ebû Tâlib evlâdları!) Siz, babam (Abdülmuttalib) in köleleri değil misiniz? di (ye ihzâr-ı fahr et) ti. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de (amucasının şuursuzluğundan ictinâb ederek) arka arka çekildi; nihâyet oradakilerin yanından çıktı. Bu vâkıa hamr tahrîm buyurulmazdan evvel vuku' bulmuştu. 1071

 Havz-ı kevser;Yarıcılık  Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Bahreyn'den (bir kıt'a arâzîyi) mükataa sûretiyle (Ensâr'a) vermek istedi (de onları da'vet buyurdu). Ensâr: - (Yâ Resûlullah!) Bize mükataa buyurduğunuz gibi Muhâcir kardeşlerimize de iktâ' etmedikçe (bize ihsân buyurmayınız!) dediler. Resûlullah: - (Ey Ensâr!) Benden sonra siz, yakın bir istikbâlde (çok ağır) hodgâmlığa şâhid olacaksınız. Fakat siz (Havz-ı Kevser'de) bana mülâkî oluncaya kadar sabrediniz! buyurdu. 1072

 Malı olan köle  Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: Her kim hurma ağacını, aşıladıktan sonra satarsa, onun meyvası satanın hakkıdır. Meğer ki, müşteri (kendisine âidiyetini) şart ede. Her kim ki, malı bulunan bir köleyi satarsa, bunun da malı satanındır. Meğer ki, müşteri (kendisinin olacağını) şart ede. 1073

 Borç ödemek;Ödünç alma  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Her kim halkın malını ödemek niyetiyle (istikrâz eder vyea bir muâmele sebebiyle) alırsa, Allah o kimseye (dünyâda) edâsını müyesser kılar. Her kim de halkın malını itlâf etmek kasdiyle alırsa, Allah telef ettirir] buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1074

 Allâh'a şirk koşmamak;Hz. Peygamber'in cömertliği;İnfak-İmsak  Ebû Zerr-i Gıfârî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Ben (bir seferde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulundum. (Avdetde) Resûlullah onu yâni Cebel-i Uhud'u görünce: - Benim için Uhud'un altın olmasını, ondan (meselâ) bir dînârın üç günden fazla yanımda beklemesini arzu etmem. (O) bir dînârı (da) ben, yalnız borç (ödemek) iin hazırla (mak iste) rim, buyurdu. Sonra Resûlullah (devâmla): - (Malca) çok (zengin) ler vardır ki, onlar, (sevabca) çok azdırlar. Meğer ki, onlar mallarını şöyle böyle (nâsa ve vücûhü birre) sarf etmiş olalar. Bu (seciyyede insa) nlarsa her halde azdır, buyurdu. Sonra Resûlullah bana: - (Ben yanına gelinceye kadar) yerinde dur! buyurup uzak değil (şöyle yakın) gitti. Bu sırada ben bir ses işittim de Resûlullah'ın yanına gelmek istedim. Sonra Resûlullah'ın: ben gelinceye kadar yerinde bekle! buyurduğunu hatırladım (da vaz geçtim). Resûlullah gelince: - Yâ Resûla'llah! O işittiğim (ne idi?); yâhud o işittiğim ses (ne idi?) diye sordum. Resûlullah: - Sen de (böyle bir ses) işittin mi? buyurdu. Ben de: - Evet, dedim. Resûlullah: - Yanıma Cebrâil Aleyhi's-selâm gelmişti de bana o: - Ümmetinden her kim Allah'a hiç bir şey'i şerîk koşmayarak (tevhîd akîdesiyle), ölürse, Cennet'e dâhil olur, dediğini hikâye buyurdu. Ben: - (Yâ Resûla'llah!) şöyle (zinâ gibi), şöyle (sirkat gibi) bir günâh işlerse de mi? diye sordum. Resûlullah: - Evet! diye tasdîk buyurdu. 1075

 Borç ödemek  Câbir b. Abdullâh Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: ben (Tebûk seferinden avdetimde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldim. Resûlullah duhâ vakti (Medîne) Mescidi'nde bulunuyordu. Resûlullah bana: Haydi iki rek'at namaz kıl! buyurdu. Benim, Resûlullah uhdesinde (deve bedelinden) matlubum vardı. Resûlullah bana matlubumu edâ buyurdu; (bir kırat da) ziyâde eyledi. 1076

 Ölünün borçlarını ödemek  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: "Hiç bir mü'min yoktur, ancak ben, ona dünyâ ve âhiret (işlerin) de (kendisinden) daha yakın (bir şefik) im. İsterseniz (ihticâc için) ... kalv-i şerîfini okuyunuz!. Her hangi bir mü'min ölür de mal bırakırsa, bu mala kim olursa olsunlar, onun asabesi vâris olsun. Her hangi bir mü'min de borç, yâhud (fakîr bir) âile bırakırsa, o da bana gelsin!. Ben onun velîsiyim." 1077

 Ana babaya isyan;Borç ödemek;Çocukları diri diri gömmek;Çok soru sormak;Dedikodu;Dilencilik;Hırsızlık;İsraf;Kız çocuklarını diri diri gömmek  Muğîre b. Şu'be Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: [Allah size analara isyânı, kız (mevlûd) ları diri diri defni, verilecek borcun verilmemesini, verilmeyen bir şeyin alınmasını haram kıldı. Yine Allah sizin için kil-ü kali, çok süâli, izâa-i mâlı kerîh gördü] buyurmuştur. 1078

 Husumet  Abdullâh b. Mes'ûd Şöyle rivâyet edilmiştir: müşârün-ileyh demiştir ki: bir kimsenin (Mescidde Rahmân Sûresi'nden) bir âyeti, benim Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittiğim kırâet (-i Nebevî) hılâfına okuduğunu duydum. Hemen elinden tutup Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e getirdim. (Aramızdaki ihtilâfı arz edince yüzünde âsâr-ı şiddet hissettim. Bununla berâber) Resûlullah: ikinizini kırâeti de güzeldir; (Kur'ân hakkında) sakın ihtilâf etmeyiniz!. Sizden evvelki ümmetler, (kitablarında) ihtilaf ettiler de öyle helâk oldular, buyurdu. 1079

 Hz.Mûsâ;Husumet;Kıyâmet dehşeti;Mûsâ (A.S.)  Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet edilmiştir. Müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere) biri müslümanlardan, öbiri Yehud'dan iki kişi biribirlerine sebb-ü şetm etmişti de müslüman zat, yehûdîye: - Muhammed'i, âlemler üzerine tercîh ve ihtiyâr eden Allah'a yemîn ederim ki, demişti. Yehûdî de müslümana hitâben: - Mûsâ'yı âlemlere tercîh ve ihtiyâr eden Allah'a yemîn ederim ki, demesi üzerine müslüman elini kaldırıp yehûdînin suratına bir tokat yapıştırdı. Bunun üzerine yehûdî Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gitti. Kendisinin ve müslim zâtın ahvâlinden olup biten şeyleri Resûl-i Ekrem'e haber verdi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Beni Mûsâ'ya tafdîl etmeyiniz!. Hakîkat halde insanlar, kıyâmet gününde (o günün dehşetinden yıldırım çarpmış gibi) bayılacaklar; onlarla berâber ben de bî-hûş olacağım. Fakat ilk ifâkat bulan ben olacağım. O anda bir de ben ne bakayım ki, Mûsâ Arşın bir tarafına sıkıca tutunmuş duruyor. Bilmiyorum Mûsa da bayılanların içinde idi de benden evvel mi ifâkat buldu. Yâhud baygınlıktan istisnâ edilen (bahtiyar) lardan mı bulundu?. 1080

 Kısas  Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, bir Yehûdî (Ensar'dan) bir câriyenin başını iki taş arasında ez (erek üzerindeki hulliyyâtını al) mıştı. (Huzûr-ı Risâlet'e getirildiğinde): - Sana bu cinâyeti kim işledi; fülân mı, fülân mı? diye sorulup nihâyet Yehûdînin adı anılınca câriye başiyle işâret etti. Bunun üzerine Yehûdî yakalandı ve (cürmünü) i'tirâf etmesi üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in emriyle Yehûdînin başı iki taş arasında ezil (erek kısas edil) di. 1081

 Husumet  Eş'as Eş'as hadîsi yakında geçmişti. Orada Eş'as (radiya'llahu anh): kendisiyle Hadramût ahâlîsinden bir kimse arasında husûmet tehaddüs ettiğini zikretmişti. Bu rivâyette ise Eş'as (İbn-i Kays) bu husûmet, kendisiyle bir Yahûdî arasında idi, demiştir. Kâ'b İbn-i Mâlik radiya'llahu anh'den rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyh Hazretleri'nin Eslemî Abdullah İbn-i Ebî Hadred zimmetinde alacağı varmış. Bir kere Kâ'b, Abdullah'a mülâkî olup ondan alacağı taleb etmiş, her ikisi de ileri geri söylenmişler, hattâ sesleri yükselmiş. Bu sırada Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bunların yanına uğramış da: - Yâ Kâ'b, buyurmuş Abdullah'ın uhdesindeki matlubunun nıfsını al!, der gibi (mübârek) eliyle işâret etmiştir. Kâ'b da Eslemî'nin uhdesindeki matlubunun nısfını almış da öbir nısfını bırakmıştır. Habbâb İbn-i Eret radiya'llahu anh'den şöyle rivâyet edilmiştir: müşârün-ileyh hazretleri demiştir ki: câhiliyet devrinde ben kılıççı idim. Âs İbn-i Vâil uhdesinde (kadın müzeyyenâtı ücretinden) matlubum vardı. Bu alacağımı taleb etmek üzere ona mürâcaat ettim. Âs bana: - Sen, Muhammed'e küfredinceye kadar sana paranı vermem, dedi. Ben de: - Hayır, vallahi ben -Allah seni öldürüp sonra ba's edinceye kadar- Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'e küfretmem! dedim. Âs: - Demek ben muhakkak ölürüm, sonra dirilirim! Öyle mi? dedi. Ben de: - Evet, öleceksin, sonra dirileceksin! dedim. Âs: - Öyle ise beni bırak! Ben ölüp sonra ba's olunayım. Bana orada mal, çoluk çocuk verilsin, sonra borcumu kazâ edeyim! di (ye istihzâ et) ti. 1082

 Lukata;Yitik mal (lukata)  Übey İbn-i Kâ'b Şöyle rivâyet edilmiştir. Übey demiştir ki: (Bir kere) ben bir kese buldum; içinde yüz dînar vardı. (Onu) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e arz ettim. Resûlullah: bunu bir sene (mecâmi-i nâsda) bildir, i'lân et, buyurdu. Ben de bir sene onu i'lân ettim. Fakata onu bir bilene tesâdüf edemedim. Sonra Resûlullah'a geldim. Resûlullah bir sene (daha) bildir!, buyurdu. Onu bir sene daha i'lam ettim. Fakat bir bilen kimseye tesâdüf etmedim. Sonra üçüncü bir def'a daha Resûlullah'a arzettim. Bu def'a Resûlullah: bu paranın kesesini, sayısını, ağız bağını hıfzet! Sâhibi gelir (de sayısını, çıkınını, ağız bağını haber verir) se keseyi ona ver!; gelmezse onunla müstefîd ol, buyurdu. 1083

 Lukata;Yitik mal (lukata)  Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet edilmiştir: Müşârün-ileyh Hazretleri Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den: [(Zaman olur ki,) ben, ıyâlimin yanına döner gelirim de firâşımın üzerine düşen bir hurmayı bularak (alır,) yemek üzere onu kaldırırım; sonra sadaka (hurması) olmasından korkarak onu muhakka sûrette bırakırım] buyurduğunu nakletmiştir. 1084

 Kul hakkı  Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle rivâyet edilmiştir. Müşârün-ileyh Hazretleri Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den şöyle buyurulduğunu nakletmiştir: Kıyâmette mü'minler Cehennem (üzerine kurulmuş Sırat) dan kurtulduktan sonra Cennet'le Cehennem arasındaki (ikinci bir) köprüde tevkîf olunurlar. Burada dünyâda aralarında bulunan (ufak tefek) mezâlimden biribirine hakkını vererek hisablaşırlar. (Küçük günahlarından da) pâklenip arındıkları zaman, bunların Cennet'e girmelerine izin verilir. (Sonra Resûl-i Ekrem): - Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'in hayâtı yed-i kudretinde olan Allah'a yemîn ederim ki: o mü'minlerden biri Cennet'teki ârâm-gâhını dünyâda yaşadığı meskeninden daha iyi bilir ve (kılavuzsuz) bulur, buyurmuştur. 1085

 Şirk  Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir: (Kıyâmet günü) muhakkak Allah mü'mini yaklaştırır ve onun üstüne cenâh-i şefkatini ve hicâb-i hıfzını örter de onu (ehl-i mevkifin gözünden) esirger. Ve: - (Ey kulum! İşlediğin) fülân günâhı bilirsin değil mi? Fülân günâhı (da) bilirsin değil mi?; diye sorar. Mü'min de: - Evet, Rabbim! diye tâ bütün günâhlarını takrîr ve i'tirâf ettiği ve içinde helâkine kanâat geldiği zaman Cenâb-ı Hak: - (Ey kulum!) Aleyhindeki bu günâhları dünyâda (halktan) gizledim. Bu gün de senin lehine bunları mağfiret ediyorum! buyurur. Ve mü'minin hâssaten defteri (sağından) kendisine verilir. Kâfirlere, münâfıklara gelince: (onlar için de Peygamberlerden, Meleklerden bir çok) şâhidler: - Ha şunlar, Rablarına (şerîk zu'm ederek) yalan söyliyenlerdir; Allah'ın lâ'neti (o) zâlimler üzerine olsun! derler. 1086

 Ayıp örtmek;Din kardeşliği;Yardımlaşma;Zulüm  Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: [her müslüman müslümanın (din) kardeşidir. Müslüman müslümana zulm etmez; müslüman müslümanı (başına gelen musîbette) terk etmez de; hangi müslüman ki (müslim) kardeşinin hâcetinde bulunursa, Allah da onun hâcetini kazâ eder; (müslüman bir kul din kardeşinin yardımında bulundukça Allah da ona yardımda bulunur;) hangi müslüman ki, bir müslümandan dünyâ darlığını giderip şâd ederse, Allah da Kıyâmet gününde onun gussasını giderip mesrûr eder. Kim ki müslüman kardeşi (nin dünyâ aybı) nı örterse, Allah da kıyâmet gününde onun ayıbını örter] buyurmuştur. 1087

 Din kardeşliği;Yardımlaşma;Zulme mâni olmak  Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: (bir kere) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - (Ey mü'min! Mü'min) kardeşine, ister zâlim olsun, ister mazlûm olsun, yardım et! buyurmuştu. Birisi: - Yâ Resûla'llah! Şu mazlûm olan kişiye yardım edebiliriz. Fakat o zâlime nasıl nusrat ederiz? diye sordu. Resûl-i Ekrem: - Zâlimin iki elininin üstünü tutarsın! diye cevab verdi. 1088

 Zulüm  Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Zulüm, kıyâmet günüde zulmetlerdir, buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1089

 Din kardeşliği;Helâllaşmak;Kul hakkı  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurduğu rivâyet edilmiştir: Kim ki, uhdesinde (bir din) kardeşinin nefsine, yâhud malına tecâvüzden mütevellid hakk bulunursa -dînâr, dirhem bulunmıyan (kıyâmet günü gelmez) den evvel- bu gün (dünyâ) da mazlumdan o hakkı bağışlamasını istesin!. (İstihlâl edilmediği sûrette) zâlimin amel-i sâlihi bulunursa, ondan (kıyâmet günü) zâlimin zulmü mikdârı alınır (da mazlûma verilir). Eğer zâlimin hasenâtı bulunmazsa mazlûmun seyyiâtından alınıp zâlimin üzerine yükletilir. 1090

 Gasp;Haksız iktisap (gasp)  Saîd İbn-i Zeyd Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Kim ki arzdan bir karış yer haksız zabt ederse, (kıyâmet gününde) yerin yedi katı halka gibi onun boynuna geçirilir] buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir. 1091

 Gasp;Haksız iktisap (gasp)  Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: [Kim ki haksız olarak (gayre âid) yerden (az, çok) bir şey gasb etse kıyâmet gününde arz-ı mağsûb ile yedi kat yere batırılır] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 1092

   Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: İbn-i Ömer (Medîne'de Irak'lı) bir cemâate hurma yedikleri sırada uğramış (hurmayı ikişer ikişer yediklerini görmüş) de: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem hurmayı ikisini birleştirerek yemekten nehyederdi. Meğer ki, sizden bir kimse (mü'min) kardeşinden izin istemiş (almış) ola, demiştir. 1093

 Gaddarlık;Husumet  Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Allah indinde ricalden en ziyâde menfûr olanı, husûmette gaddar bulunandır, buyurulduğu rivâyet edilmiştir. 1094

 Kul hakkı  Ümm-i Seleme Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in zevci Ümm-i Seleme radiya'llahu anhâ'dan şöyle rivâyet edilmiştir: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Seleme odasının kapısı (önü) nde, şiddetli bir kavga işitti de bunlara çıktı. Ve şöyle buyurdu: Şübhesiz ben (de sizin gibi) bir insanım!. Zaman olur ki bana (sizden iki) hasım gelir de bâzınız (haksızken) daha düzgün ifâde-i merâm etmiş olabilir; ben de o belîğ sözleri doğru zannederek onun lehine hükmedebilirim. Binâenaleyh kimin lehine bir müslimin (ve gayri müslimin) hakkıyle hükmettimse (bilsin ki) bu hak ateşten bir parçadır: ister oun alsın, ister bıraksın!. 1095

 Misâfirperverlik  Ukbe İbn-i Âmir Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Biz bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - (Yâ Resûlallah!) Sen bizi (seriyye hâlinde gazâya) gönderiyorsun. Biz de (kâh) bir kavmin menziline iniyoruz ki, onlar bize müsâfir-perverlik lâzimesini göstermiyorlar. Bu hususta ne emredersiniz? diye sorduk. Resûlullah bize: - Siz, bir kavmin menziline inmek istediniz de, size müsâfire lâyık hüsnü kabûl gösterirlerse, ikbâl ediniz!. Şâyed imtinâ ederlerse onlar (ın malın) dan müsâfir hakkını alınız!, buyurdu. 1096

 Komşu hakkı  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Bir komşu, (evinin) duvarına öbir komşusunu bir ağaç (başı) koymaktan men' edemez] buyurduğu rivâyet edilmiştir. (Bu hadîsi Ebû Hüreyre yanındakilere rivâyet edince işidenler istib'âd edip başlarını yere doğru eğmişlerdi) sonra Ebû Hüreyre: Ne oluyor ki, sizi ben, bu (sünnet) den i'râz eder görüyorum?. Va'llahi ben cidâr-ı dâre konulacak hatîl başını, (sonra) sizin omuzlarınızın arasına korum, emîn olunuz! demiştir. 1097

 Emr-i bi'l ma'rûf nehy-i ani'l-münker;Halka eziyetten çekinmek;Harama bakmamak (göz zinası);İyiliği emir, kötülükten men;Mazlûma yardım;Selâmlaşmak;Yollar üzerinde oturmak  Ebû Saîd-i Hudrî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: müşârün-ileyh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den rivâyetine göre, Resûl-i Ekrem: - Yollar üzerine oturmaktan hazer ediniz! buyurmuştu. Ashâb: - (Yâ Resûla'llah!) Bizim için bundan istiğnâ mümkün değildir. Yol üzerleri bizim meclislerimizdir; oralarda biz (mesâlihimizi) görüşürüz, di (ye müsâade iste) diler. Bunun üzerine Resûlullah: - Mâdemki sizin için her halde oturmak zarûreti vardır. Şu halde yola hakkını veriniz! buyurdu. Ashab: - Yâ Resûla'llah! Yolun hakkı nedir? diye sordular da aleyhi's-salâtü ve's-selâm: - (Haramdan) göz yummak, (halka) ezâ vermekten ictinâb etmek, (selâm verenin) selâmı (nı) reddetmek, ma'rûf ile emredip münkerden nehyetmek, (sorana yol göstermek, mazlûma yardım etmek) dir, buyurdu. 1098

 Husumet  Ebû Hüreyre [Bir kere arâzî sâhibleri geniş ve işlek tarîk (-ı âmmın mikdârı) hakkında ihtilâf ettiler de Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem yedi zirâ' olarak hükmetti] dediği rivâyet edilmiştir. 1099

 Gasp;Haksız iktisap (gasp);İnsanın organlarını kesmek;Zorla mal almak  Ensar'dan Abdullah İbn-i Yezîd Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem, kişinin cebren ve kahren malını almaktan, (kulak, dudak ve burun kesmek gibi) ukubet-i fâhişeden nehiy buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 1100

 Malını korumak için ölenler  Abdullâh b. Amr b. Âs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Kim ki, malı (nı muhâfaza) uğrunda katl olunursa o şehiddir, buyurduğunu işittim, dediği rivâyet edilmiştir. 1101

 Kadın kıskançlığı  Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem kadınlarından bâzısının (ki, Hazret-i Âişe'dir) yanında bulunuyordu. Bu sırada Ümmehât-i mü'minîn'den birisi bir hâdimin vedâatiyle içi yemek dolu bir çanak göndermişti. Hazret-i Âişe (bir taş parçasiyle) hâdimin eline vurdu. Kab ikiye bölündü. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem iki parçayı birleştirdi. Yemeği içine koydu. Orada bulunanlara: Yeyiniz (ananız gayrete geldi, yeyiniz ananız kıskandı!) buyurdu. Enes radiya'llahu anh diyor ki: Onlar yemeği yediler. Yemek bitinceye kadar hâdimi de kırık çanağı da Resûlullah tevkîf etti. Sonra sağlam bir tabak verip iâde buyurdu. Kırık tabağı da alıkoydu. 1102

 Ortak azık  Seleme İbn-i Ekva' Şöyle dediği rivâyet edilmiştir. (Hevâzin seferinde) mücâhidlerin azıkları hafifleşmişti de fakir düşmüşlerdi. Bunun üzerine Ashâb, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e develerini kesmek için (izin istemeğe) geldiler. Resûlullah da bunlara izin verdi. Müteâkıben bunlar Ömer radiya'llahu anh'e mülâkî oldular. Bu haberi ona da hikâye ettiler. Hazret-i Ömer bunlara: - Develeriniz gittikten sonra (bu uzun yolculukta) hayâtınızdan eser kalmaz, dedi. Sonra Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna girdi. Ve: - Yâ Resûla'llah! Bunların develeri gittikten sonra bunların hiç biri (sağ) kalmaz, dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem de: - Öyle ise haydi orduya ilân et, herkes geri kalan azıklarını getirsinler! buyurdu. İçine konulmak üzere meşin bir sergi yayıldı. Getirenler buna koydular. Sonunda Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem ayağa kalktı, düâ buyurdu ve sergi üstündeki erzak için bereket temennî eyledi. Sonra Ashâb'ın kaplariyle gelmesini emretti. Mücâhidler (gelip) avuç, avuç aldılar. Fâriğ oluncıya kadar (torbalarını doldurdular. Yanlarında dolmadık kab kalmadı. Alınan erzâkın bir misli de arttı, kaldı. Resûl-i Ekrem bu mu'cizeden istiğrâb edip son dişleri görülünceye kadar güldü). Sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (makam-ı şükranda): - Eşhedü en lâ ilâhe illa'llah ve ennî Resûlullah, buyurdu. 1103

 Ortak azık  Ebû Mûsâ el-Eş'arî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: [Hakîkaten Eş'arîler, gazâda azıklarını bitirirken, yâhud Medîne'de âilelerin taâmı azaldığında hemen yanlarındaki erzâkı bir sevb derûnunda toplayıp sonra bir kab içinde (ölçerek) aralarında ale's-seviye taksîm etmiş kimselerdir. Binâenaleyh Eş'arîler bendendir, ben de Eş'arîlerdenim] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 1104

 Kaçan hayvanın avlanması  Râfi' İbn-i Hadîc Şöyle hikâye ettiği rivâyet edilmiştir: (Huneyn dönüşünde Tihâme'den ma'dûd) Zü'l-Huleyfe'de biz, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber bulunduk. Hey'et-i seferiye iyice acıkmıştı. (Huneyn'de) bir çok deve ve koyun da ele geçirmişlerdi. Râfi' (devamla) demiştir ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ordusunun arkalarında kalmıştı. Ashab acele edip ganîmet develerinden, koyunlarından kısmen kesmişler, tencereleri yerleştirmişlerdi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (gelince) emredip tencereler devrildi. Sonra Resûlullah mâl-i ganîmeti taksîm buyurdu. (Develerin; koyunların taksîminde o günün râyicine göre) on koyunu bir deveye muâdil saydı. Bu sırada develerden birisi kaçmıştı. Bunu tâkib ettilerse de o (firârî deve) muakkibleri âciz bıraktı. Ordu içinde (medâr-ı tâkib olan) at da pek az bulunuyordu. Bu sırada mücâhidlerden bir kimse oku ile bu hayvanı tâkib edip (vurdu) da bu sebeble Allah hayvanı tevkîf buyurdu. Bundan sonra salla'llahu aleyhi ve sellem: - Vahşî hayvanların firârîsi gibi behâimin de muhakkak firârîsi vardır. Bunlardan biri size galebe ederse, ona böylece muâmele ediniz (avlar gibi vurunuz!) buyurdu. Ben: - Yâ Resûla'llah! Yarın (zaman olur ki) muhakkak biz, düşmandan endîşe ederiz (de kılıçlarımızı zebh için körletemeyiz), berâberimizde bıçak da bulunmaz. (Bu halde) kamışla hayvan boğazlayabilir miyiz? diye sordum. Resûlullah: - Bol kan akıtan her şey ile zebholunur, üzerine ismu'llah da zikrolunursa, o mezbûhu yeyiniz! Yalnız dişle tırnak müstesnâdır. Bunun sebebini de her halde size bildirmek isterim: amma diş, bir kemiktir (kesmez), tırnak da Habeşîlerin vesâit-i zebhidir, buyurdu. 1105

 Malı olan köle  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her kim memlûkünden (münbais) hissesini âzâd etse, o kimseye kendi malından (bâkî kıymetini vererek) köleyi (tamâmen) halâs etmesi vâcib olur. Şâyed mu'tikın malı yoksa memlûkün âdilâne kıymeti takdîr olunur. Sonra köle (diğer şerîkin nasîbini iktisâb için) meşakkatsiz bir halde çalıştırılır. 1106

 Emr-i bi'l ma'rûf nehy-i ani'l-münker;Halkı irşad;İyiliği emir, kötülükten men  Nu'mân b. Beşîr Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem buyurmuştur ki: Allah'ın (men' ettiği) hudud üzerinde duran (, ilerlemiyen) kimse ile (ilerliyen) ve hududda vâkı' olan kimselerin benzeri, bir sefîne halkının meseli gibidir ki, onlar sefîne üzerine kur'a attılar: bâzısına sefînenin üstü (, güverte) düştü, bâzısına da altı (ambar kısmı) isâbet etti. Sefînenin altında bulunanlar (susayıp) sudan müstefîd olmak istedikleri zaman yukarı (çıkıyorlar ve bura) dakilerin üzerine uğra (yıp geçi) yorlardı. Bunlar (aralarında): biz, nasîbimiz (ambar) da bir delik açarsak (hem biz ezâlanmamış, hem de) üstümüzdekilere ezâ vermemiş oluruz, dediler. (Bunlardan birisi bir balta sallayarak sefînenin en aşağı bir yerini delmeğe başladı. Yukarıdakiler der-akab geldiler: - Sana da ne oluyor? diye sordular. O da: - Siz bizim yüzümüzden müteezzî oluyorsunuz, bize muhakkak su lâzımdır! dedi). Şimdi âlî tabaka sâhibleri, bu esâfil-i nâsı (fenâ) dilekleriyle başbaşa bıraksalardı, hepsi birden helâk olurlardı. Fakat bunların (cinâyetkâr) ellerini tutsalardı (hem) kendileri necat bulurlardı, hem de bu mücrimleri toptan kurtarırlardı. 1107

   Abdullah İbn-i Hişâm Şöyle rivâyet edilmiştir: Müşârün-ileyh Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem zamânına yetişmiş ve vâlidesi (Sahâbiyât'tan) Zeyneb bint-i Humeyd kendisini (feth-i Mekke'de) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e götürmüştü: - Yâ Resûla'llah! Oğlumla İslâm bîati akdediniz, dedi. Resûlullah: - O küçüktür, buyurdu. Ve başını sığazlıyarak Abdullah'a (bereketle) düâ eyledi. (Hafîdi diyor ki:) büyük babamla çarşıya çıkıp (ticâret için) erzak aldığı ve İbn-i Ömer'le İbn-i Zübeyr radiya'llahu anhüm'ün kendisine mülâkî oldukları olurdu. Bunlar derhal Abdullah'a: bizi de (bu mala) ortak et! Çünkü Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem senin için bereketle düâ buyurdu, derlerdi. Abdullah da bunları şerîk ederdi. Bâzı zaman olurdu ki, tamam bir deve yükü (kâr) isâbet ederdi de o kârı (herkesin) evine gönderirdi. 1108

 Rehin bırakılan hayvan  Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlulluh salla'llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Binit hayvanı rehin olunduğu zaman, nafakası (verilmek şartiyle) binilir. Sağım hayvanı rehin olduğu zaman (onun) südü de nafakası verilerek içilir. (Hulâsa) merhun hayvanın nafakası (ona) binen, (südünü) içen kimse üzerine vâcibtir. 1109

 Yemin sanığa düşer  Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: yemin, rmüddeâ aleyhe âid olmakla hümettiğ rivâyet edilmiştir. 1110

 Köle âzad etmek  Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: [Hangi bir kişi, müslim bir rakabe âzadlarsa Allah, onun her uzvuna (mukabil), âzâd edenin bir uzvunu (Cehennem) ateş (in) den halâs eder] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 1111

 Kimseye kötülük etmemek;Köle âzad etmek;Sanatkârı desteklemek;Yardımlaşma  Ebû Zerr-i Gıfârî Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - (Yâ Resûla'llah!) Hangi ibâdet efdaldir? diye sordum. Resûlullah: - Allah'a îman ve Allah yolunda cihad, buyurdu. (Yine) ben: - Hangi esir veya köle (yi âzadlamak) efdaldir? diye sordum. Resûl-i Ekrem: - Pahası yüksek ve sâhibi yanında rağbeti çok olan buyurdu. (Tekrar) ben: - Ya köle âzâdına gücüm yetişmezse? diye sordum. Resûlullah: - Ya san'atkâra muâvenet, yâhud beceriksiz, iş bilmez kişiye yardım edersin! buyurdu. (Yine) ben: - Yardım da yapamazsam? dedim. Resûl-i Ekrem: Şer (rin) den halkı masûn bulundurursun!. Bu da canın için tasadduk ettiğin bir sadakadır, buyurdu. 1112

 Köle âzad etmek  Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki: her kim ki memlûkteki hissesini bağışlar ve memlûkün (bakıyye-i) semenine bâliğ olur derecede malı bulunursa o sehim için köleye âdilâne kıymet konulur da mu'tık, (vücûben) şeriklerine hisseler (inin kıymet) ini verir ve onun hesâbına köle âzâd olur. Şâyed mu'tikın, şeriklerinin hisselerini ödeyecek malı bulunmazsa, köleden âzadladığı hissesi âzâd olur. 1113

 Mü'minlerin içlerinden geçirdiklerinden sorumlu tutulmayacakları  Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: Allah benim sebebimle ümmetimden gönüllerinden geçen yaramaz havâtırı - işlemedikçe veya söylemedikçe - afveyledi, buyurmuştur. 1114

 Köle âzad etmek  Ebû Hüreyre Şöyle rivâyet edilmiştir: Müşârün-ileyh Hazretleri kölesiyle berâber İslâm olmak arzusiyle (Yemen'den Medîne'ye) teveccüh edip gelirken bu iki yolcudan herbiri yolu şaşırıp biribirinden ayrı düşmüştü. (Ebû Hüreyre diyor ki: ben, daha evvel Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna geldim. Ve İslâm üzere arz-ı bîat ettim). Bundan sonra (günün birinde) Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile oturduğu sırada köle geldi (, ansızın görünüverdi). Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem hemen (bana): - Ey Ebû Hüreyre, şu kölendir!, Sana gelmiştir, buyurdu. Ebû Hüreyre de: - Yâ Resûla'llah! Ben de seni işhâd ederim ki: o köle (Allah rızâsı için) muhakkak hürdür, dedi. (ve Medîne'ye gelirken yolda terennüm eylediği şu beyti Huzûru Saâdet'te) inşâd eyledi: Ey sefer gecesi! Uzunluğundan ve ta'b-ü meşakkatinden Allah'a sığınırım. Maamâfih bu meşakkatli uzun gecelerdir ki, dâr-i küfürden beni kurtarmıştır. 1115

 Köle âzad etmek  Hakîm İbn-i Hizâm Şöyle rivâyet edilmiştir: Müşârün-ileyh Hazretleri câhiliyet zamânında yüz memlûk âzadlamış, yüz (kurbanlık) deve sevketmişti. Müslüman olunca da (mevsim-i hacda) yüz kurbanlık deve üzerine (Bürd-i Yemânî çul örterek) sevk etmiş, yüz memlûk de âzâd etmiştir. Hakîm Hazretleri: ben, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e sordum, diyerek (bakıye-i) hadîsi zikretmiştir ki, Zekât bahsinde geçmiştir. 1116

 Benî Mustalik Gazâsı  Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Medîne'yi basmak isteyen) Benî Mustalık üzerine gece baskını yaptı. Onlar gafil bulunuyorlardı; yaylım hayvanları da su başında sulanıyordu. Resûl-i Ekrem bunların kıtâle tesaddî edenlerini katletti, zürriyetlerini esîr eyledi. O günü Cüveyriye radiya'llahu anhâ'yı da ihtiyâr buyurdu. 1117

 Benî Temîm'in hasletleri  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh Hazretleri demiştir ki: Benî Temîm hakkında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den (şu) üç (haslet) i işittiğim zamandanberi Benî Temîm'i seviyorum: 1) Resûlullah: Temîmîler ümmetimin Deccâl'a karşı en şiddetli davranan bir sınıfıdır, buyurduğunu işittim. 2) Ebû Hüreyre: Benî Temîm'in zekât malları gelmişti. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu mallar kavmimizin sadakasıdır! buyurdu, diyor. 3) Hazret-i Âişe nezdinde Temîmîlerden esir bir kadın vardı. Resûlullah Âişe'ye: - Bu esîreyi âzadla! Çünkü o, İsmâil neslindendir, buyurdu. 1118

 Köleye hitap şekilleri  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh Hazretleri Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Sizin biriniz (memlûküne): rabbini doyur, rabbine abdest aldır, rabbine su ver! diye hitâb etmesin!. Köle dahi, "Efendim, velî ni'metim!" desin!. Yine sizin biriniz (memlûküne) kulum, câriyem! diye hitâb etmesin! (Çünkü hepiniz Allah'ın kulusunuz, hepiniz memlûksünüz) ve lâkin yiğitim, kızım, oğlum! diye seslensin!] buyurduğunu bildirmiştir. 1119

 Köle ile beraber yemek  Ebû Hüreyre Rivâyet olunduğuna göre, Müşârün-ileyh Hazretleri Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Sizden birinizin taâmını hâdimi getirdiği zaman, (Efendisiyle berâber oturup yesin!). Şâyet (yemek az olur da) Efendisiyle oturmazsa Efendi hâdimine bir, yâhud iki lokma, bir yâhud iki çiğnem sunsun!. Çünkü o taâmın i'mâl ve ihzârını hâdim deruhde etmiştir.] 1120

 Döğerken yüze vurmamak  Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Sizden biriniz (lede'l-îcâb) hâdimini döğdüğünde yüzüne vurmaktan ictinâb etsin! buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1121

 Hürriyetini kazanacak köle (mükateb)  Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet edilmiştir: Bir kere Berîre bedel-i kitâbeti hakkında yardım dileyerek Âişe'ye gelmişti. Ve bedel-i kitâbetinden (o güne kadar) bir şey ödememişti. Âişe Berîre'ye: - Haydi Efendilerine git; (görüş!). Velân bana âid olmak üzere senin nâmına bedel-i kitâbetini (def'aten) kazâ etmemi arzu ederlerse vereyim, dedi. Bu teklîfi Berîre ehline bildirdi. Fakat kâbul etmediler ve: - Hazret-i Âişe, bedel-i kitâbetini senin hesâbına hasbî olarak vermek isterse, Velân bize âid olmak üzere versin! dediler. Berîre: bu mes'eleyi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e arz ettim. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Âişe'ye: - Sen Berîre'yi satın al, sonra âzadla!. Velâ da muhakkak sûrette mu'tika âidtir, buyurdu. Sonra Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem kalktı. (Mescid'e gidip halka karşı bir hutbe îrâd etti. Allah'a hamd-ü senâdan sonra): - Bilmem ne fikir ile halk, Kitâbullah'da bulunmayan bâzı şartla dermeyân ediyorlar. Her kim Azîz ve Celîl olan Allah'ın Kitâbında (ki hükmünde) bulunmayan bir şartı kayd ederse (bâtıldır,) isterse yüz şart koşsun, onun hükmü yoktur; hak ve kavî olan Allah'ın şartıdır, buyurdu. 1122


HİBE BAHSİ

 Hediye;Komşu hakkı HİBE EDİLEN ŞEY AZ OLSA BİLE İSTİHKÂR EDİLMEMESİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Ey müslüman kadınlar, komşu bir kadın, kadın komşu (sunun hediye) sini, bir koyun parçası olsa bile, sakın küçük görmesin! buyurduğu rivâyet edilmiştir. 1123

HİBE BAHSİ Hediye HİBENİN FAZÎLETİ HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe (kardeşi Esmâ'nın oğlu) Urve'ye şöyle dediğ rivâyet edilmiştir: - (Vallahi) hemşîre-zâdem! Biz (Peygamber kadınları) hilâle bakar, (görür) dük. Sonra bir hilâl (daha görürdük): iki ayda üç hilâl, (tamamlardık da) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in (hane-i saâdeti) odalarında bir ateş parçası yakılmazdı. Urve: ben: - Ey teyze! Ya (sizin azığınız ne idi,) sizi ne yaşatırdı? diye sordum. O: - Esvedân: hurma ile su, buyurdu. Şu kadar ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Ensâr'dan komşuları, bunların da sağım koyunları vardı. Bunlar, koyunlarını sağarlardı, sütlerinden Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e hediye ederlerdi; Resûlullah da onda bize içirirdi, diye cevab verdi. 1124

HİBE BAHSİ Dâvete katılmak (icâbet);Hediye HİBENİN FAZÎLETİ HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Eğer ben bir (koyun) paçası (zıyâfeti) ne çağırılsam, muhakkak icâbet ederdim. Yine bana bir paca hediye edilse, onu da muhakkak kabûl ederdim] buyurduğunu rivâyet edilmiştir. 1125

HİBE BAHSİ Av;Hediye HİBENİN FAZÎLETİ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ VE BU HADÎSİN RİVÂYET TARİKLERİ Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: biz (bir seferde) Merrü'z-Zehrân'da iken bir tavşanı ürkütüp kaçırmıştık. Hey'et-i seferiyye koştularsa da yorulup âciz kaldılar. Ben hayvana yetiştim, yakaladım; ve onu Ebû Talha'ya getirdim. Ebû Talha hayvanı kesti. Ve oyluğunun üst tarafını, yâhud iki budunu (benimle) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gönderdi. Resûl-i Ekrem bu hediyeyi kabûl buyurdu. Bir rivâyette tavşanın etinden yedi de. 1126

HİBE BAHSİ Hediye ÜMM-İ HÜFEYD'İN PEYGAMBERİMİZE HEDİYELERİ. BUNLARIN PEYGAMBERİMİZ TARAFINDAN KABÛL BUYURULMASI Abdullâh b. Abbâs Gelen bir habere göre, müşârün-ileyh Hazretleri demiştir ki: Ümm-i Hüfeyd ki, İbn-i Abbâs'ın halasıdır. (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e (Bâdiye armağanı) bir mikdar keş, tereyağı, ve birkaç keler hediye etmişti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem keşten, tereyağından birer mikdar yedi de kerîh addederek kelerleri bıraktı. Yine İbn-i Abbâs demiştir ki, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in yemek sofrasında keler yenilmiştir. Eğer keler haram olsaydı Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in sofrasında yenilmezdi. 1127

HİBE BAHSİ Hediye RESÛLULLÂH'IN HEDİYEYİ KABÛL EDİP YEDİĞİ, SADAKADAN HAZER ETTİĞİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Gelen bir rivâyete göre, müşârün-ileyh şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e (âile hâricinden) bir taam getirildiğinde şöyle sormak i'tiyâdında idi: - Bu hediye midir, yoksa sadaka mıdır?. Cevâben: - Sadakadır! denilirse, Resûlullah Ashâbına: - Siz yeyiniz! buyururdu da kendisi yemezdi. Eğer: - Hediyedir! denilirse, salla'llahu aleyhi ve sellem hemen elini uzatırdı. Ve Ashâbiyle berâber yerdi. 1128

HİBE BAHSİ Hediye RESÛLULLÂH'IN ÂİLESİNİ DE SADAKADAN MEN' ETTİĞİNE DÂİR RİVÂYETLER Enes b. Mâlik Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e (yemek için) bir mikdar et getirilmişti de bunun Berîre'ye sadaka edildiği haber verilmişti. Resûl-i Ekrem: O, Berîre'ye sadakadır; fakat bize (Berîre'nin) bir hediye (si) dir, buyurdu. 1129

HİBE BAHSİ Hediye;Kadın kıskançlığı RESÛLULLÂH'IN ÂİLESİNİ DE SADAKADAN MEN' ETTİĞİNE DÂİR RİVÂYETLER Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadınları iki gurûba ayrılmışlardı: Bunun bir gurûbunda Âişe, Hafsa, Safiyye, Sevde; öbür hizbinde de Ümmü Seleme ile Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in diğer kadınları bulunuyordu. Müslümanlar, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Âişe'ye muhabbetini pek iyi bildiklerinden bunlardan birisinin yanında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e takdîm etmek istediği bir hediyesi bulunursa o hediyesini, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in Âişe hânesinde bulunduğu zamâna kadar te'hîr ederdi de hediye sâhibi hediyesini Resûlullah Âişe hânesinde iken gönderirdi. Bu cihetle Ümmü Seleme hizbi dedi-koduya başladı da bunlar, Ümmü Seleme'ye: - (Var,) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e söyle!, Halka i'lân etsin!, Ve: her kim Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir hediye vermek isterse, o kimse Resûlullah kadınlarından hangisinin odasında bulunursa bulunsun hediyesini versin, demişlerdi. Ümmü Seleme, kadınların kendisine söyledikleri bu sözü Resûlullah'a söyledi. Fakat Resûlullah ona cevab vermedi. Ümmü Seleme hizbine dâhil olan kadınlar Ümmü Seleme'den vaziyeti sorduklarında, o da: - Resûlullah bana bir şey söylemedi, diye cevab verdi. Onlar Ümmü Seleme'ye: - Resûlullah'a dediğimizi bir daha söylesen, dediler. O da Resûlullah'ın nöbeti ona dolaşıp geldiğinde sâbıkı vechile Resûlullah'a arzetti. Fakat Resûlullah (yine) ona bir şey söylemedi. Ümmü Seleme'den kendi hizbindeki kadınlar vaziyeti sorduklarında o da: - Resûlullah bana bir şey söylemedi, diye cevab verdi. Onlar da Ümmü Seleme'ye: - Artık Resûlullah sana bir cevab verinceye kadar bu dileğimizi Resûlullah'a arz eyle! dediler. Hakîkaten Ümmü Seleme de Resûlullah'a kendi nöbetinde dönüp geldiğinde söyledi. Bu def'a Resûlullah cevâben: - Sakın Âişe hakkında söylenip de bana ezâ verme, bana hiç bir kadın nöbetinde iken vahiy gelmez de yalnız Âişe'nin odasında iken gelir, buyurdu. Ümmü Seleme: - Ben de yâ Resûlullah sana ezâ vermekten tevbe ederek Allah'a rücû' ederim, di (ye özür dile)dim, dedi. Sonra Ümmü Seleme hizbindeki kadınlar Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in kızı Fâtıma'ya mürâcaat ettiler ve Resûlullah'a gönderip: - Yâ Resûla'llah! Kadınların Ebû Bekr'i kızı hakkında Allah'dan senin için adâlet istiyorlar, demesini ricâ ettiler. Fâtıma da Resûlullah'a bu sûretle söyledi. Resûlullah: - Ey kızcağım! Benim her sevdiğimi sen sevmez misin? buyurdu. Fâtıma da: - Evet severim! dedi. (Resûlullah): - Öyle ise Âişe'yi sen de sev! (buyurdu.) Fâtıma dönüp kadınlara gelerek olup biteni haber verdi. Kadınlar Resûlullah'a tekrar mürâcaat etmesini Fâtıma'dan istediler. Fakat Fâtıma imtinâ eyledi, (Vallahi bu husûsta ebedî bir kelime söylemem, dedi). Bu def'a Ümmü Seleme hizbi Zeyneb Bint-i Cahş'i gönderiler. Zeyneb' (in Resûlullah yanında mevkii yüksekdi) huzûra geldi. Ve gılzatle söze başlayıp: - Yâ Resûla'llah! Kadınların İbn-i Ebî Kuhâfe'nin kızı
hakkında Allah'tan senin için adâlet istiyorlar, dedi. Ve sesini yükselterek, o sırada oturmakta olan Âişe'ye taarruza kadar ileri gitti de ona sebbeyledi. Nihâyet Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem mukabele eder mi diye Âişe'ye bakmağa başladı. 1130

HİBE BAHSİ Hediye RESÛLULLÂH'IN ÂİLESİNİ DE SADAKADAN MEN' ETTİĞİNE DÂİR RİVÂYETLER Enes b. Mâlik Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem hoş koku (hediye) yi reddetmezdi, dediği rivâyet edilmiştir. 1131

HİBE BAHSİ Hediyeye karşılık vermek PEYGAMBERİMİ'ZİN HEDİYE KABÛL EDİP ONU MUKÂBİL BİR HEDİYE İLE KARŞILAMAK İ'TİYÂDINDA OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem hediyye kabûl eder ve onun (mukabil hediyye ile) ıvâzını verirdi." dediği rivâyet edilmiştir. 1132

HİBE BAHSİ Çocuklar arasında adâlet BABANIN EVLÂTLARINDAN TERCÎHAN BİRİSİNE HİBESİ ADÂLETE MÜNÂFÎ OLDUĞUNA DÂİR NU'MÂN İBN-İ BEŞÎR HADÎSİ Nu'mân b. Beşîr Rivâyete göre, müşârün-ileyh şöyle demiştir: Babam (Beşîr annemin zoriyle) bana bir (köle) hibe etmişti. (Anam) Revâha kızı Amre (babamla): - Bu hibeye sen, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i işhâd etmedikçe inanmam, dedi. Bunun üzerine Beşîr, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldi de: - Yâ Resûla'llah: ben Amre bint-i Revâha'dan olan oğluma bir (köle) hediye verdim. Fakat yâ Resûlullah Amre bana seni şâhid tutmamı emreyledi, dedi. Resûlullah: - Nu'mân'a hediyyen gibi öbür çocuklarına da hibe ettin mi? diye sordu. Beşîr: - Hayır etmedim, diye cevab verdi. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Beşîr'e: - Allah'dan korkunuz da çocuklarınız arasında adâlet ediniz! buyurdu. Nu'mân diyor ki, artık babam Peygamber'in yanından dönüp geldi. Nu'mân'a verdiği hediyesini reddeyledi. 1133

HİBE BAHSİ Hîbeden dönmek (rücû') HİBEDEN RÜCÛUN AHLÂKÎ VAZİYETİ VE ZEMMİ HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: [Hibesinden geri dönen her kişi kay'eden, sonra kay'ine döne (rek yiye)n kelb gibidir] buyurdu, dediği rivâyet edilmiştir. 1134

HİBE BAHSİ Hediye;Köle âzad etmek HİBEDEN RÜCÛUN AHLÂKÎ VAZİYETİ VE ZEMMİ HAKKINDA İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Ümmü'l-Mü'minîn Meymûne b. el-Hâris Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyhâ (mâlik olduğu siyah) bir câriyeyi âzâd etmiş ve Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'den istîzân etmemişti. Resûlullah'ın Meymûne'ye gelmesi mu'tâd olan gün gelince Meymûne: - Yâ Resûla'llah! Farkında mısın? Ben câriyemi âzâdladım, dedi. Resûlullah: - Sahih âzâdladın mı? diye istiknah buyurunca Meymûne: - Evet, âzâdladım, dedi. Bunun üzerine Resûlullah: - Eğer câriyeyi (Benî Hilâl'den) dayılarına hediye etseydin ecrin daha büyük olurdu, buyurmuştur. 1135

HİBE BAHSİ Kur'a PEYGAMBERİN BÂZI KADINLARININ RESÛLULLÂH'A HİBELERİ HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet edilmiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bir sefere gitmek istediğinde kadınları arasında kur'a çekmek i'tiyâdında idi. Kadınlardan hangisinin sehmi çıkarsa, Resûlullah berâberinde o kadın olarak yola çıkardı. Yine Resûlullah kadınlarından her kadının gününü ve gecesini ayırırdı. Yalnız Sevde bint-i Zem'a gününü ve gecesini, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in rızâsını dileyerek Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in zevci Âişe'ye hibe etmişti. 1136

HİBE BAHSİ Hediye PEYGAMBERİMİZİN MİSVER İBN-İ MAHREME'YE KAFTAN HEDİYE BUYURMASI Misver İbn-i Mahreme Rivâyet olunduğuna göre müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (Ashâb'a) birtakım kaftanlar dağıtmıştı da bunlardan (babam) Mahreme'ye bir şey vermemişti. Mahreme (bana): - Ey oğulcağızım! Haydi berâber Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gidelim. (Resûlullah'ın bunlardan bir tâne de bana vermesi çok yakındır.) dedi. (Misver diyor ki:) babamla berâber gittim. O bana: - Haydi (Hâne-i Saâdet'e) gir, Resûlullah'ı bana çağır! dedi. (Ben Resûlullah'ı çağırmağı ağır buldum. babam bana tekrar:) - Haydi oğlum git! Peygamber mütekebbir değildir, dedi). Misver diyor ki: Peygamber'i babama da'vet ettim. Resûlullah omuzlarında bu elbîselerden bir kaftan bulunduğu halde babama çıktı. Ve: - Bunu senin için sakladım! buyurdu. Misver diyor ki: Babam kaftana (nazar-ı memnûniyetle) baktı. Resûl-i Ekrem de: - Artık Mahreme râzı oldu mu? buyurdu. 1137

HİBE BAHSİ  İPEKLİ GİBİ ERKEKLERE GİYİLMESİ HARAM VEYA MEKRUH OLAN BİR ŞEYİN HEDİYE EDİLMESİ CÂİZ OLDUĞUNU İFÂDE EDEN İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Şöyle rivâyet edilmiştir. Müşârün-ileyh demiştir ki: (Bir kere) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem kızı Fâtıma radiya'llahu anhâ'nın evine gelmişti de Fâtıma'nın yanına girmemişti. Sonra Alî geldi (Fâtıma'yı mükedder gördü.) Fâtıma da ona vâkıayı anlattı. Alî, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e: - (Yâ Resûlullah! Evimize gelip de Fâtıma'nın yanına girmemeniz, kederlendirmiştir, diye) vâkıayı arzetti. Aleyhi's-salâtu ve's-selâm: - Hakîkaten ben (geldim, fakat) onun kapısında türlü renklerle nakışlı bir perde gördüm, diye hikâye etti. Ve: Benimle (bu ziynetli) dünyâ arasında ne münâsebet var? buyurdu. Alî radiya'llahu anh Fâtıma'ya gelip bunu hikâye etti. O da: - Resûlullah bu perde hakkında ne dilerse onu bana emretsin! dedi. (Fâtıma'nın bu sözü Resûlullah'a erişince): - Fâtıma bu perdeyi muhtac bir âile sâhibi olan fülâna gönderir! buyurdu. 1138

HİBE BAHSİ İpekli elbise giymek İPEKLİ GİYMENİN ERKEKLERE HURMETİNİ İFÂDE EDEN HAZRET-İ ALÎ HADÎSİ Alî b. Ebî Tâlib Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bir kere) bana Siyerâ' (denilen ipekli) bir hulle hediye etmişti. Ben de onu giymiştim. Bunun üzerine Resûlullah'ın (mübârek) yüzünde gazab (eseri) gördüm. Ben de onu parçaladım, kadınlarım arasında (taksîm ettim). 1139

HİBE BAHSİ  MÜŞRİKİN VERDİĞİ HİBENİN KABÛLÜ CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR ABDURRAHMAN İBN-İ EBÎ BEKR HADÎSİ Abdurrahmân İbn-i Ebî Bekr Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh demiştir ki: (Biz bir seferde) Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in maiyetinde yüz otuz kişi bulunduk. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Sizden birinizin yanında yiyecek bir şey var mıdır? diye sordu. O sırada bir kişinin yanında bir sâ', yâhud buna benzer bir kab erzak bulundu. Yuğrulup hamur yapıldı. Sonra başı açık perîşân, uzun boylu bir müşrik kişi, koyun sürüsiyle sürerek geldi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem buna: - Koyunları satar mısın, yoksa atıyye veya hediye olarak mı getirdin? diye sordu. Çoban: - Hediye değildir, satılıktır, diye cevab verdi. Resûlullah bundan bir koyun satın aldı. Koyun kesildi. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (evvelâ) ciğer takımının pişirilmesini emir buyurdu. (Râvî Abdurrahmân der ki:) - Allah'a yemîn ederim ki (Hey'et-i seferiyedeki) yüz otuz içinde hiç birisi eksik kalmadı, illâ Resûl-i Ekrem bu hayvanın ciğerinden bir parça kesip orada hazır bulunuyorsa hemen verdi. Hâriçte bulunanların hissesini de onlar için alıkoydu. Sonra koyunun eti (pişirilip) iki kaba konuldu. Bu iki kabdan hey'et-i seferiyemizin hepsi yediler. Hep doyduk. İki kab yemek yine arttı da deveye yükledik. (Râvî hadîsin sûret-i ifâdesinde şek ederek) yâhud Abdurrahmân İbn-i Ebî Bekr'in dediği söz gibi (diyor). 1140

HİBE BAHSİ Sıla-i Rahm MÜSLÜMANIN KÂFİRE HEDİYE VERMESİ CÂİZ OLDUĞUNU İFÂDE EDEN ESMÂ BİNT-İ EBÎ BEKR HADÎSİ Ebû Bekr'in kızı Esmâ' Rivâyet olunduğuna göre, şöyle demiştir: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında müşrike olan vâlidem (bir kere kuru üzüm, yağ hediyeleriyle) bana gelmişti. Ben, (hediyelerini kabûlden, kendisini de evime koymaktan imtinâ' ettim de) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den istiftâ ederek: - Yâ Resûla'llah! Vâlidem (oğlu Hâris'le berâber) bana geldi. Bana sokulmak ve mukabele görmek istiyor. Anama sıla ve iltifat edebilir miyim? dedim. Resûlullah: - Evet anana sıla ve iltifat eyle! buyurdu. 1141

HİBE BAHSİ Hediye PEYGAMBERİMİZİN SUHEYB İBN-İ SİNÂN'A İKİ EV VE BİR DE EVDEN MÜFREZ BİR ODA HEDİYE BUYURDUKLARINA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER'İN ŞEHÂDETİ VE RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer Rivâyet olunduğuna göre, müşârün-ileyh Hazretleri Mervân' (ın Medîne vâliliği) zamânında Suheyb'in çocukları lehine: "(Vallahi) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Suheyb'e iki ve ve bir hücre hediye etti" diye şahâdet etmiş. Mervân da İbn-i Ömer'in bu şahâdeti (ve tâlibin yemîni) ile Suheyb'in çocukları lehine hükmetmiştir. 1142

HİBE BAHSİ Kayd-ı hayat şartiyle hîbe BİR KİMSENİN ÖBİR KİMSEYE: "ÖMRÜN OLDUKÇA MESELÂ BU EVİMİ SANA BAĞIŞLADIM!" YÂHUT: "BEN SAĞ OLDUKÇA BU EVİMİ SANA BAĞIŞLADIM" DİYE HİBE ETMESİ Kİ, BUNA ŞERÎAT ÖRFÜNDE UMRÂ DENİR, CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh [Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Umrânın (sıhhati ve) hibe olunan kimseye âidiyyeti ile hükmetti] dediği rivâyet olunmuştur. 1143

HİBE BAHSİ Ödünç alma ZİFÂF İÇİN GELİN VE GÜVEY SÜSLENMEK ÜZERE ELBÎSE İSTİÂRE ETMEK CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyet olunduğuna göre (bir kere) Âişe-i Sıddîka'nın huzûruna (Habeşî) Eymen girmişti. O sırada (Hazret-i) Âişe'nin üzerinde kalın Yemen bezinden ma'mûl, beş dirhem kıymetinde bir libâs bulunuyordu. (Darlık zamanlarını yâd ederek): - Ey Eymen, gözünü câriyeme doğru kaldır da bak!. O, (üzerimdeki libâsı şimdi) ev içinde giymekten arlanır. Halbuki Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında benim bu nevi'den bir libâsım vardı. Medîne'de zifâf için süslenen her kadın onu âriyet almak üzere muhakkak bana haber gönderirdi, demiştir. 1144

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder