2 Temmuz 2013 Salı

Sahih-i Buhari Bölüm 12

Bölüm 12

NİKÂH BAHSİ

 Evlenmek;Hz. Peygamber'in yolundan gitmek;Nikâh NİKÂH AKDİNİN MÂHİYETİ NİKÂHA TEŞVÎK HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere (Ashâb'dan) üç kişi Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in (bunların bilemedikleri gizli) ibâdetini sormak (ve öğrenmek) üzere Peygamber'in ibâdeti (nin kemmiyet ve keyfiyeti) haber verilince gûyâ azınsıyarak (bir ağızdan): "Biz nerede, Resûlullah nerede? Muhakkak ki Allah, Peygamber'inin geçmiş olan ve gelecekde işlenmesi muhtemel bulunan bütün günahlarını mağfiret etmiştir" dediler. (Sonra da şöyle ahdettiler:) İçlerinden birisi: Ben geceleri dâimâ namaz kılacağım, dedi. Öbürüsü de: Ben de her zaman (her gün) oruç tutacağım, dedi. (Üçüncü) birisi: Ben de kadınlardan ayrı yaşıyacağım, hiç evlenmiyeceğim, dedi. Onlar bu söz üzerinde iken Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bunların yanlarına gelerek: - Siz, şöyle şöyle söyliyen kimselersiniz değil mi? Fakat şunu biliniz ve iyi düşününüz ki: Ben sizin Allah'dan en çok korkanınız ve korunanınız bulunuyorum. Bununla berâber ben (kâh) oruç tutarım, (Bâzı günlerde) tutmam. (Gecenin bir kısmında) namaz kılarım. (Bir kısmında da) uyurum. Kadınlarla da evlenirim. (İşte benim sünnetim budur.) Her kim benim bu yolum (da gitmez de on) dan yüz çevirirse, benden değildir, buyurdu. 1786

NİKÂH BAHSİ Evlenmek;Nikâh MÜSLÜMANLIKDA RÜHBÂNLIK YOKTUR HAKKINDA İBN-İ MAZ'ÛN'UN HADİSİ Sa'd b. Ebî Vakkâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Osmân İbn-i Maz'ûn'un kadınlardan uzletini (ve evlenmekten çekinmesini) nehyetti. Eğer Peygamber onun uzletine müsâade etseydi (biz daha ileri giderek) hadımlaşırdık. 1787

NİKÂH BAHSİ İğdiş edilme TEVÂŞÎLİKDEN NEHİY HAKKINDA EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben bir kerre Resûl-i Ekrem'e: Yâ Resûla'llah! Ben genç çağda bir adamım. Kötü bir işte bulunmaktan korkuyorum. Kadınlarla evlenecek dünyâlık da bulamıyorum, dedim. (Tavâşî olayım mı? demek istedim.) Resûl-i Ekrem sustu, cevab vermedi. Sonra bu sûretle bir daha hâlimi arzettim. Yine sükût etti. Sonra bunun gibi bir daha söyledim, yine sustu. (Dördüncü) bir daha söylediğimde Resûlullah (azarlayarak) bana: Yâ Ebâ Hüreyre senin kavuşacağın mukadderâtı yazan kalem (in mürekkebi) kurumuştur. Şu hal üzerine sen ister hadımlaş, ister bırak (müsâvîdir) buyurdu. 1788

NİKÂH BAHSİ Bâkire ile evlenmek HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİNE GÖRE BÂKİRİ NİKÂH EFDALDİR Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e: Yâ Resûla'llah lûtfen bana bildirir misin? Sen bir vâdiye insen de orada iki nevi' ağaç bulsan 1) Üzerindeki mahsûlü yenilmiş. 2) Mahsûlü yenilmemiş. Deveni hangisinde yayar, otlarsın? diye sordum. Resûlullah: başkası tarafından otlatılmıyan ağaçta, dedi. (Âişe: Ben işte o ağacım, dedi.) Hazret-i Âişe bu sorusu ile Resûlullah'ın kendisinden başka bâkir kız olarak kimseyi tezevvüç etmediğini kasdediyordu. 1789

NİKÂH BAHSİ Hz. Peygamber'in Hz. Âişe ile evlenmesi;Kefâ'et;Nikâhta denklik HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİNE GÖRE BÂKİRİ NİKÂH EFDALDİR Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ebû Bekir'den Âişe'yi nikâhlamak için istedi. Ebû Bekr radiya'llahu anh: Fakat ben senin kardeşinim, demişti. Resûl-i Ekrem de: Ey Ebû Bekr, sen benim Allah'ın dîninde ve kitâbında kardeşimsin. Bu cihetle Âişe bana halâldir, buyurdu. 1790

NİKÂH BAHSİ  EBÛ HUZEYFE'NİN HAL TERCEMESİ HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre Ebû Huzeyfe İbn-i Utbe İbn-i Rebîa İbn-i Abdi Şems -ki, bu Ebû Huzeyfe Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber Bedir gazâsında bulunmuştu. - Sâlim (İbn-i Ma'kıl) i oğul edinmişti. Nasıl ki Resûlullah da Zeyd'i oğul edinmişti. Ayni zamanda Sâlim'e, kardeşi Velîd İbn-i Utbe İbn-i Rebîa'nın kızı (Hind'i) nikâh etmişti. Halbukî Sâlim, Ensâr'dan (Sübeyte) kadının kölesi idi. Câhiliyet zamânında bir kimse birisini evlâd edinirse, halk evlâdlığı onun adiyle anardı. (Filânın oğlu filân derlerdi) ve evlâdlık, (neseb cihetiyle oğul gibi) o kimsenin mîrâsından istifâde ederdi. Bu töre, Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ: "Evlâtlıklarınızı (neseben) babaları adiyle çağırınız!" kavl-i şerîfini ... kelimesine kadar inzâl buyuruncaya kadar devâm etti ve bu âyetin nüzûlü üzerine artık âzâtlı köleler ve evlâdlıklar nesebî babaları adına iâde olundu. Bunlardan babaları bilinmiyenlerin de (eski efendisine) dinde dost ve kardeş oldu. Bu vaziyet üzerine Kureyşî, sonra Âmirî olan Süheyl İbn-i Amr'in kızı Sehle -ki, Ebû Huzeyfe'nin (öbür) karısıdır, (Sübeyte'nin de ortağıdır)- Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e geldi. Ve: "Yâ Resûla'llah! Biz Sâlim'i oğul edinmiştik. Halbuki Allahu Teâlâ evlâdlık hakkında bildiğiniz âyet-i kerîmeyi indirdi. (Şimdi ne buyurursunuz?)" diye sordu. (Buhârî'nin şeyhi) Ebû'l-Yemân bu hadîsi (müellif Buhârî'ye bu sûretle) rivâyet etti. 1791

NİKÂH BAHSİ  İSLÂM'DA KEFÂET HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (amucası) Zübeyr (İbn-i Abdü'l-Muttalib) in kızı Dubâa'nın yanına gitmiş ve ona: Öyle sanıyorum ki hacca gitmek tedârikinde bulunuyorsun, demişti. Dubâa da: (Evet öyledir. Fakat) va'llahî kendimde hastalık hissediyorum, dedi. Resûl-i Ekrem: "Ey Dubâa sen haccet. Ve (hacca niyet edersen): Yâ Rab beni menâsik-i haccı îfâdan (hastalık gibi bir sebeble) men' ettiğin yerde ihrâmdan çıkacağım!" diyerek şart kıl, buyurdu. Bir de Dubâa (o sırada) Mikdâd İbn-i Esved'in taht-ı nikâhında idi. 1792

NİKÂH BAHSİ Evlenilecek kadında aranılan vasıflar KEFÂET HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Kadın dört (hal ve sıfatı) için nikâh olunur: Malı için, soyu için, güzelliği için, dîni için. (Ey mümin sen bunlardan) dindâr olanı ele geçirmeğe bak (eğer dediğim gibi yapmazsan) yoksulluğa düşersin. 1793

NİKÂH BAHSİ Evlenmek;Fakirlik nikâha mâni değildir;Kefâ'et;Nikâhta denklik FAKÎRLİK KEFÂETE MÂNİ' DEĞİLDİR HAKKINDA SEHL İBN-İ SA'D HADİSİ Sehl b. Sa'd Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanından zengin birisi geçmişti. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Bu zengin kişi hakkında ne dersiniz? diye onu tezkiye etmişti. Meclisde hazır bulunanlar da: - Bu kimse bir kadının izdivâcına tâlib olsa nikâh olunmağa, birisi hakkında şefâat ve tavsiye ederse şafâati kabul edilmeye, bir mütâlâada bulunsa sözü dinlenmeye lâyık bir kimsedir, diye şahâdet ettiler. Sehl İbn-i Sa'd der ki Sonra Resûlullah sükût etti. Bu sırada müslüman fakirlerinden birisi geçti. Bu def'a da Resûlullah: - Bu fakir kişi hakkında ne dersiniz? diye sordu. Orada bulunanlar: - Bu kimse de bir kadının nikâhına tâlib olsa nikâh olunmağa, birisi hakkında şefâat ederse şefâati kabûl olunmağa, bir rey beyân ederse sözü dinlenmeye lâyık bir kimse değildir, dediler. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Bu fakir yok mu, öbür zengin gibi dünyâ dolusu insandan hayırlıdır, buyurdu. 1794

NİKÂH BAHSİ  NİKÂHDA KEFÂET'I HAKKINDA ÜSÂME İBN-İ ZEYD HADİSİ Üsâme b. Zeyd b. Hârise Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Benden sonra erkeklere kadınlardan daha zararlı fitne ve fesad (âmili) olarak hiç bir şey bırakmadım" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1795

NİKÂH BAHSİ Süt kardeşliği SÜT BİRLİĞİ NİKÂHA MÂNİ'DİR Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e (Hazret-i Alî tarafından): Yâ Resûla'llah! Hamza'nın kızını niçin tezevvüc etmezsin, denilmiştir. Resûl-i Ekrem: Hamza'nın kızı süt kardeşimin kızıdır, buyurdu. 1796

NİKÂH BAHSİ Süt kardeşliği RADÂ, NESEBİN HARÂM KILDIĞI HER ŞEYİ HARÂM KILAR HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, Âişe (hazretleri bir kere) Hafsa'nın odası önünde izin istiyen bir erkek sesi işitmişti. Âişe der ki: Yâ Resûla'llah, şu adam evinize girmek için izin diliyor, dedim. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Sanırım ki o, Hafsa'nın süt amucası filân kimsedir, buyurdu. Âişe der ki: Süt amucam filân hayatta olsaydı benim yanıma girebilecek miydi? diye sordum. Resûlullah: Evet girebilirdi, çünkü süt, velâdet ve nesebin haram kıldığı her şeyi haram kılar, buyurdu. 1797

NİKÂH BAHSİ İki kızkardeşi nikâh haramdır;Süt kardeşliği PEYGAMBERİMİZİN SÜT-ANASI SÜVEYBE Ümmü Habîbe (Peygamberimizin kadınlarından) Ebû Süfyân kızı Ümm-i Habîbe radiya'llahu anhümâ'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere ben: - Yâ Resûla'llah! Ebû Süfyân kızı hemşîremi nikâh ediniz, dedim. Resûlullah: Acâyib siz (kıskanmayıp) bunu aruz eder misiniz? buyurdu. Ben de: - Evet arzu ederim. Çünkü sizin için ortaktan hâlî ve münferid değilim. İsterim ki size karşı sevgimde bâri hemşîrem bana ortak olsun, dedim. Bunun üzerine Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - İyi bil ki hemşîren bana helâl değildir, buyurdu. Ben: - İyi ama biz duyuyoruz ki cenâbınız, Ebû Seleme'nin kızını nikâh etmek istiyor muşsunuz, dedim. Resûlullah: - (Refîkam) Ümm-i Seleme'nin kızını mı? diye sordu. Ben de: - Evet dedim, Resûlullah: - Ümm-i Seleme'nin kızı (Zeyneb) benim vesâyet ve terbiyem altında övey kızım (dır ve bana nikâhı haramdır. Böyle) olmasa bile yine bana nikâhı halâl olmaz. Çünkü o, benim süt kardeşimin kızıdır: Beni ve (onun babası) Ebû Seleme'yi Süveybe (kadın) emzirmiştir, dedi. Ve: Bir daha bana kızlarınızı, kız kardeşlerinizi sakın teklîf etmeyiniz, di(ye tevbîl buyur) du. 1798

NİKÂH BAHSİ Süt kardeşliği RADÂIN AZI DA, ÇOĞU DA HÜRMETİ MÛCİB OLDUĞU HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre bir kere Âişe'nin odasında birisi otururken Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem içeri girdi. Resûl-i Ekrem bunu hoş görmediğini arz eder gibi sîmâsının rengi değişti. Bunun üzerine Âişe: Yâ Resûla'llah bu benim (süt) kardeşimdir, dedi. Resûl-i Ekrem de: Süt kardeşiniz kim olduğuna iyi dikkat ediniz radâ'a ancak mecâadandır, buyurdu. 1799

 Bir kadınla hala veya teyzesini nikâhlanamıyacağı  Câbir b. Abdullâh Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: bir kadının, onun halası üzerine, yâhud onun teyzesi üzerine nikâh olunmasını nehyetti, dediği rivâyet olunmuştur. 1800


TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ

 Şigar (değişme) sûretiyle nikâh MÜBÂDELE SÛRETİYLE NİKÂHIN HURMETİ Abdullâh b. Ömer Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şigâr (sûretiyle nikâh) dan nehyettiği rivâyet olunmuştur. 1801

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Mut'a nikâhı MÜT'ADAN NEHYE DÂİR RİVÂYETLER Câbir b. Abdullâh Şöyle dedikleri rivâyet olunmuştur: Biz (Hüneyn seferi) ordusu içinde bulunduk. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bize gelerek: "Size müt'a sûretiyle (muvakkat bir zaman için) nikâh ve izdivâca izin verildi. Muvakkat bir zaman için evlenebilirsiniz!" buyurdu. 1802

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Başlık;Mehir EN AZ MEHİR HAKKINDA SEHL İBN-İ SA'D RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Sehl b. Sa'd Şöyle rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kere bir kadın gelip kendisini (zevceliğe almasını) teklîf etti. (Resûl-i Ekrem gözlerini indirip sükût etti.) Orada hazır bulunan bir Sahâbî: - Yâ Resûla'llah! bu kadını bana tezvîc etseniz, dedi. Resûl-i Ekrem: - (Mehir olarak dünyâlık verecek) bir şeyin var mı? diye sordu. O Sahâbî: - Hayır yâ Resûla'llah, yanımda hiç bir şey yoktur, dedi. Resûl-i Ekrem: - Haydi git, araştır ve demir bir yüzük olsun (bul, getir, tak) buyurdu. Sahâbî gitti. Sonra dönüp gelerek: - Hayır yâ Resûla'llah, dünyâlık bir şey, demir bir halka bile bulamadım. Ve lâkin şu izârım (belden aşağı ihrâmım) var. Bunun yarısını verebilirim, dedi. Râvî Sehl İbn-i Sâ'd der ki: Bu fakir Sahâbe'nin (izârı üzerine giyecek) ridâsı bile yoktu. Bunun üzerine Resûlullah: - İyi ama izârınla ne iş görebilirsin, neye yarar? Onu sen giyersen kadının üstünde ondan bir şey bulunmaz, açıkda kalır, kadın giyerse sen çıplak kalırsın, buyurdu. Adamcağız bulunduğu yere oturdu. Bu oturuşu uzayınca da kalkıp (me'yûs bir halde) gitti. Resûlullah bu zâtın (ümidsiz) gittiğini görünce onu ya kendi çağırdı, yâhud birisine çağırtarak: - Kur'ân'dan ezberinde bir şey var mı? diye sordu. Fakir Sahâbî: - Ezberimde şu sûre var, şu sûre var, şu sûre var, diye birtakım sûreler saymağa başladı. Bunun üzerine Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: - Kur'ân'dan ezberindeki sûrelerle seni bu kadına mâlik kıldım (tezvîc eyledim) buyurdu. 1803

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Başlık;Hz. Peygambe'e kendini veren kadın;Mehir EN AZ MEHİR HAKKINDA SEHL İBN-İ SA'D RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Sehl b. Sa'd Bir rivâyete göre: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kadın gelerek: Yâ Resûla'llah, ben cenâbınıza nefsimi hibe etmek (ve kadınlık kıymetimi mehirsiz bağışlamağa) geldim, demiştir. Resûl-i Ekrem gözünü kadına doğru kaldırıp tasvîb, sonra da indirip başını eğmiştir. Râvî Sehl İbn-i Sa'd bundan önce (1803 numara ile tercemesi geçen) hadîsi rivâyet etmiştir. Hadîsin sonunda da Resûl-i Ekrem'in: Bu sûreleri ezbere okuyabilir misin? suâline karşı fakir Sahâbî'nin: Evet okurum, demesi üzerine Resûl-i Ekrem'in: Kur'ân'dan ezberindeki sûrelerle bu kadına seni mâlik kıldım, buyurduğunu rivâyet etmiştir. 1804

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ  NİKÂHDA VELÎNİN İZNİ HAKKINDA MA'KIL İBN-İ YESÂR RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADİSİ Ma'kıl İbn-i Yesâr Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Kız kardeşim (Cümeyl Bint-i Yesâr)ı bir ere vermişdim. Bu adam hemşîremi boşadı. İddeti tamâm olunca da gelip yine istedi. Ben de dedim ki: Sana vaktiyle hemşîremi tezvîc etmiş ve onu sana (bir âile) firâşı yapmış, her vechile ikrâm etmiştim. Fakat sen (bunlara karşı) kardeşimi boşadın. Sonra da gelip onu istiyorsun. Hayır, kardeşim sana vallahi ebedî dönüp varamaz. Fakat bu adam kusursuz (iyi) bir kişi idi. Hemşîrem de kocasına varmak istiyordu. (Ben mâni' oluyordum.) Bunun üzerine Azîz ve Celîl olan Allahu Teâlâ şu (meâldeki): "Kadınları erleri boşayıp iddetleri meşrû' olan halde bâliğ olunca (yeniden birleşmek isterlerse) ey velîler siz kadınların izdivaclarına mâni' olmayınız!" âyetini inzâl buyurdu. Bunun üzerine ben: Yâ Resûla'llah şimdi ne yapayım? dedim. Resûl-i Ekrem: Hemşîreni eski kocasına tezvîc et, buyurdu. 1805

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Bâkirenin sükûtu nikâha muvafakatidir;Dul kadının nikâhlanması;Nikâha muvafakat NİKÂHDA SEYYİBİN, BÂKİRİN İZNİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE, ÂİŞE, HANSÂ' HADÎSLERİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Dulkadın, kendisinin sarâhaten emri olmadıkça nikâh olunmaz. Er görmedik kız da kendisinden istîzân olunup izni alınmaksızın nikâh olunmaz. Meclisde hazır bulunanlar: Yâ Resûla'llah bâkir bir kızın izni nasıl olur? diye sorduklarında Resûlullah: Onun izni sükût etmesidir, buyurdu. 1806

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Bâkirenin sükûtu nikâha muvafakatidir;Nikâha muvafakat NİKÂHDA SEYYİBİN, BÂKİRİN İZNİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE, ÂİŞE, HANSÂ' HADÎSLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben bir kere: Yâ Resûla'llah er görmedik kız utanır (rızâsını bildiremez), dedim. Resûl-i Ekrem: Bâkirin rızâsı susmasıdır, buyurdu. 1807

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Dul kadının nikâhlanması;Nikâha muvafakat NİKÂHDA SEYYİBİN, BÂKİRİN İZNİ HAKKINDA EBÛ HÜREYRE, ÂİŞE, HANSÂ' HADÎSLERİ Bint-i Hızâm Ensâr kadınlarından Hansâ' Bint-i Hızâm radiya'llahu anhâ'dan rivâyete göre Hansâ'yı babası (Hâlid) iznini, rızâsını almaksızın tezvîc etmişti. Halbuki Hansâ' dul kadındı. (muvâfakatı alınmak îcâb ederdi.) Kadın bu izdivâcı hoş görmiyerek: Resûl-i Ekrem'e gidip şikâyet etti. (Ve babam beni birisine nikâh etmiş. Halbuki başkası ile evlenmek benim için daha hayırlı olurdu, dedi.) Resûl-i Ekrem de bu nikâhı red ve iptâl etti. 1808

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Mü'minin evlenmek istediği bir kadına talip olmamak;Müslümanın din kardeşinin alışverişine pey sürmemesi KARDEŞİNİN TALÂKI ŞARTİYLE NİKÂH HARÂMDIR Abdullâh b. Ömer Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem sizin bâzınız bir matâ almak üzere iken öbürüsünün almağa kalkışmasını nehyetti. Yine böyle kişinin (bir mü'min) kardeşinin nikâhına tâlib olduğu bir kadını istemesi de doğru değildir. Meğer ki, ikinci istemezden önce birinici tâlib vaz geçmiş ola, yâhud da birinci tâlib vaz geçmiş ola, yâhud da birinci tâlib ikincisinin istemesine müsâade etmiş ola. 1809

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Kadının, kendisi evlenmek üzere kız kardeşinin boşanmasını istemesi KARDEŞİNİN TALÂKI ŞARTİYLE NİKÂH HARÂMDIR Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Hiç bir kadına kız kardeşinin çanağındaki ni'metin kendi kabına boşalması için onun talâkını istemek (ve onun yerine nikâh olunmak) helâl olmaz. Bu kadın iyi bilmelidir ki (ezelde) ne takdîr olundu ise kendisine âid olan ni'met ondan ibârettir. 1810

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Düğün VELÎMEDE DEF ÇALINMASININ CEVÂZI HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE'NİN RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet olunmuştur: Hazret-i Âişe (terbiyes altında bulunan) bir kızı Ensâr'dan bir kişi ile evlendirmişti. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Yâ Âişe! Hani sizin def çalan ve şiir söyliyen muganniyeniz yok mu? Ensâr'ın böyle oyun hoşuna gider" buyurdu. 1811

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Cinsî münâsebette duâ KARI, KOCA BİRLEŞİRKEN DUÂ Abdullâh b. Abbâs Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Bir kimse eşinin yanına (cinsî münâsebet için) yaklaşırken: "Bismi'llah Yâ Rab beni şeytandan uzaklaştır, şeytanı da bize ihsân ettiğin çocukdan uzak kıl!" derse, sonra karı ve kocanın bu münâsebetinden bir çocuk takdîr olunursa, o nevzâda hiç bir zaman şeytan zarar veremez. 1812

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Düğün VELÎME DÂ'VETİ VE İCÂBETİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Zeyneb Bint-i Cahş için velîme ziyâfeti yaptığı gibi kadınlarından hiç birisinin (şerefine) ziyâfet vermedi. Zeyneb'in velîmesinde bir koyun (keserek) ziyâfet vermişti. 1813

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Düğün VELÎME DÂ'VETİ VE İCÂBETİ Şeybe kızı Safiyye "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bâzı kadınlarına iki müd arpa uniyle velîme ziyâfeti verdi" dediği rivâyet olunmuştur. 1814

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Düğün yemeğine gitmek VELÎME DÂ'VETİ VE İCÂBETİ Abdullâh b. Ömer Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Sizden biriniz düğün aşına dâ'vet olunduğunda her halde icâbet etsin, buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1815

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Kadınlara iyi davranmak;Komşuya ezâ etmemek KOMŞU VE KADIN HAKKINDA EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Her kimin Allah'a ve âhiret gününe îmânı varsa o mü'min kişi komşusuna ezâ ve cefâ etmesin. Bir de ey mü'minler size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasıyet edib kadınlar eğe kemiğinden yaratılmışlardır. Bu kemiğin en eğri kısmı üst tarafıdır. Eğer sen eğri kemiği doğrultmağa savaşırsan onu kırarsın. Kendi hâline bırakırsan dâima eğri kalır, (ve öyle kullanırsın), bu cihetle size kadınlar hakkında hayırlı olmanızı vasıyet ederim. 1816

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ  KİŞİNİN HAYAT YOLDAŞI İLE MUÂŞERETİNE DÂİR ÜMM-İ ZER' HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle hikâye ettiği rivâyet olunmuştur: Bir zaman on bir kadın bir yerde oturmuşlar ve kocalarının hal ve şânından bir şey saklamayıp birbirlerine bildireceklerine dâir aralarında sözleşmişler ve bağlanmışlardı. Bunlardan BİRİNCİ kadın demiştir ki: Benim kocam taşlık bir dağ başındaki arık bir devenin etidir. Kolay değil ki çıkıla, semiz değil ki (nâs tarafından hânelerien) nakloluna. İKİNCİ kadın da demiştir ki: Kocamın hâlini izhâr ve işâe edemem. Korkarım ki, onları bir şey bırakmadan sayabileyim. Çünkü onun fenâlıklarını sayacak olursam gizli, âşikâr her hâlini sayıp dökmek zorunda kalacağım. Bu ise imkânsızdır. ÜÇÜNCÜ kadın da: Benim zevcim upuzun bir sefîhdir. Ayıblarını söylersem beni boşar, susarsam (kocam aklı başında bir kimse olmadığından, bilâ-sebeb beni) kendisinden uzak bırakır. DÖRDÜNCÜ kadın ise (zevcini methederek): Necid sahrâsının gece hayâtı gibidir. Ne sıcaktır, ne soğuk, (Mu'tedil seciyede halûk bir kimsedir.) Evimizde ne korku vardır, ne kırgınlık, demiştir. BEŞİNCİ kadın da şöyle medhetmiştir: Benim kocam da evine geldiğinde sanki (avdan gelen) bir parsdır. (Avını bana getirir, koynumda mışıl mışıl uyur.) Evden çıkınca dışarda o bir arslandır. (Arslan payı kazanır.) Evdeki masrafımı hiç sormaz. ALTINCI kadın da şöyle zem eder: Kocam oburdur. Yemek yerken siler süpürür, içerken de su kabını kurutur. Yatarken de yorganına bürünür, (hânenin bir köşesinde tek başına) uyur. Ve benim hüznümü anlamak ve gidermek için elbîseme elini sokmaz. YEDİNCİ kadın da: Kocam erlik vazîfesini îfâdan âciz ve işini bilmez ahmak bir kişidir. Her derd onun derdidir (vücûdu hastalık makarrıdır ve huysuz) başımı yarar, vücûdumu yaralar. Her şeyden onun vurmak yarmak âletidir, demiştir. SEKİZİNCİ kadın da kocasını şöyle över: Onun vücûduna dokunurken tavşana dokunur gibi yumuşaktır. O güzel kokulu bir nebât gibi hoş kokar. DOKUZUNCU kadın da şöyle över: Kocamın evi yüksek direklidir. Kılıcının hamâili uzundur. Ocağının külü çoktur. Evi de mecma-i nâsa yakındır (yâni evi şahânedir, kendisi uzun boyludur, evi de misâfir kabûl edilecek yerdedir.) ONUNCU kadın da kocasını şöyle övmüştür: Zevcim mâliktir, hem ne kadar mâlik ve sâhibdir? Artık hatır ve hayâlinizden geçen her hayra mâlik ve sâhibdir. Zevcimin bir sürü develeri vardır ki, onların çökecek geniş eylek yerleri vardır. Fakat yaylım yerleri azdır. (Bununla develer yayılmıya gönderilmeyip misâfire kesilmek için evin yanında eylik yerinde bulundurulur demek istiyor) develer ud sesi duyunca -ki, misâfiri eğlendirmek üzere saz ve âhenk âlâtı çalınmasıdır- O zaman develere boğazlanacaklarını anlarlar. ON BİRİNCİ kadın (ki Ümm-i Zer'dir ve zevcinin hüsnü mâşeretini cihetiyle en bahtiyar olanıdır. Âile hayâtını şöyle anlatmıştır.) Kocam Ebû Zer'dir. (Azîz hemşîrelerim,) bilesiniz Ebû Zer' ne semâhatli ve ahlâklı bir kişidir. O iki kulağımı mücevherât ile hareket ettirir. (Bakınız), pazularım tombullaştı, (vücûdumun semirdi) ve beni ferîh ve fahûr kıldı ve yüceltti. Ben
de hemen yüceldim ve ferîh ve fahûr oldum. O beni, Şık denilen birdağ kenârında küçük koyun sürücüğü olan bir kabîle içinde buldu. Sonra beni atları kişner, develeri böğürür, ekinleri sürülüp dâneler (samanından) ayrılır müreffeh ve mes'ûd bir cemiyet içine getirdi. 1817

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Kadının kocasından izinsiz eve misâfir kabûl etmesi;Kadının kocasından izinsiz nâfile oruç tutamayacağı;Kadının kocasından izinsiz sadaka vermesi EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bir kadına zevci yanında hazır (ve mukîm) iken onun rızâsı olmadıkça (nâfile olarak) oruç tutmak halâl olmaz. Yine bir kadın kocasının meskenine onun izni olmadıkça kimsenin girmesine müsâade edemez. Yine bir ev kadını kocasının izni olmaksızın âile nafakasından (âdetten fazla) sarf ederse, fazla sarfiyâtın yarısı zevce edâ olunur. 1818

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Fakirin hakkını vermeyen zenginler CENNET'LİKLERİN ÇOĞU FAKÎRLER, CEHENNEMLİK'LERİN ÇOĞU İSE KADINLARDIR Üsâme b. Zeyd b. Hârise Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur. Cennet kapısının üstünde oturdum. Bir de gördüm ki, (sorgusuz) Cennet'e girenlerin çoğu fakirlerdir. Mal sâhibleri zenginlerse, bunların cehennemlik olanlarından başkaları (Cennet kapısının önünde, yâhud ârafda hesâb için) hapis ve tevkîf olunmuşlardır. Zenginlerin (fukâra hakkını vermiyen) ehl-i nâr olanları ise, Cehennem'e konulmaları önce emrolunmuştu. Cehennem kapısının önünde de durdum. Bir de baktım ki, Cehenneme gidenlerin çoğu kadınlardır. 1819

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ  HAZRET-İ ÂİŞE'NİN İNTİHÂRA TEŞEBBÜSÜ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle rivâyet olunmuştur: Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem bir sefere çıkmak istediğinde kadınları arasında kur'a çekerdi. Bir sefer de kur'a Âişe ile Hafsa'ya isâbet etti. Resûlullah gece olunca Âişe'nin mahfesine biner ve onunla görüşerek yol alırdı. Bir gün Hafsa Âişe'ye: Bu gece sen benim deveme binsen, ben de senin devene binsem, sen görmediğin manâzırı görürsün. Ben de görmediğim yerleri görmüş olurum, dedi. Âişe: Pek âlâ, diye muvâfakat etti. Bunun üzerine Hafsa Âişe'nin devesine bindi. Resûlullah Âişe'nin devesine geldi. Halbuki onda Hafsa bulunuyordu. Hafsa'ya selâm verdi. Sonra yola devâm etti. Nihâyet bir durak yerinde indiler. Bu sûretle Âişe Resûlullah'ı kaybetmişti. Durak yerinde indiklerinde Âişe (teessüründen intihâra tasaddî edip) iki ayağını izhir otlarının arasına sokarak: Rabbim bana akreb yâhud yılan musallat et de beni soksun. Ben Resûlullah'a bir şey söylemeğe muktedir olamıyayım, diye duâ etti. 1820

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Balayı NİKÂH BAHSİ Enes b. Mâlik (Rivâyet eden Ebû Kalabe) demiştir ki: "İsteseydim aşağıdaki hadîsi "Kale'n-Nebiyyu salla'llahu aleyhi ve sellem" de (ye merfûan rivâyet ede)rdim. Lâkin Enes İbn-i Mâlik (sünnet tâ'bîriyle) şöyle rivâyet etmişti: Sünnet olan (bir kişi dul üzerine) bâkir bir kızla evlendiğinde (nevbete tâbi' olmayarak) yedi gün onun yanında ikamet edebilirdi. (Sonra nöbet tâ'yîn olunurdu.) (Bâkir üzerine) seyyîb bir kadınla evlenirse onun yanında üç gün kalmak hakkını hâizdi. 1821

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Caka satmak;Gösteriş RİVÂYET İLMİNE DÂİR BİR MÜHİMME Esmâ' b. Ebî Bekr (Zâtü'n-nitâkayn) Esmâ' radiya'llahu anhâ'dan şöyle rivâyet olunmuştur: Bir kadın (Esmâ'nın kendisi): - Yâ Resûla'llah, benim eşim var. (Kadınlık gayretiyle) kocam (Zübeyr) in bana vermediği şeyi (verdi diye) zevcimden yana eşime gösteriş yapsam bana günâhı var mıdır? diye sordum. Resûl-i Ekrem: - Verilmemiş bir şey ile süs satmak, yalandan iki elbîse giymek gibidir, buyurmuştur. 1822

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ  GAYRETU'LLÂH'IN MÂ'NÂSI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANHÜMÂ HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur. Allah Tebâreke ve Teâlâ (her şeyden ulu ve yüce Allah) mü'minler hakkında gayret ve hamiyet gösterir (hayır ve saâdet diler) ve Allahu Teâlâ'nın gayreti, Allah'ın haram kıldığı fenâ şeyleri mü'minin işlememesi içindir. 1823

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Komşuya yardım etmek;Yanında mahremi bulunmıyan kadınların yanına girmemek ESMÂ' VE ZÜBEYR'İN HAL TERCEMELERİ Esmâ' b. Ebî Bekr Ebû Bekr'in kızı Esmâ' radiya'llahu anhâ'dan şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Zübeyr İbn-i Avvâm benimle evlendi. O zaman Zübeyr'in yer yüzünde mal nâmına, köle ve câriye nâmına, hülâsa dünyâlık olarak su çekilen deve ile atından başka bir şeyi yoktu. Atının otunu, yemini de ben bulup verirdim, ben sulardım. Su kırbasını (söküldüğünde) ben dikerdim. Ben hamur yoğururdum. Yalnız ekmek yapmayı beceremezdim. Onu da Ensâr'dan komşularım kadınlar yapıverirlerdi. Bunlar (komşuluk hakkını gözeten) iyi kadınlardı. Sonra Resûlullah Zübeyr'e bir mikdâr hurmalık ayırıp vermişti. Ben Zübeyr'in bu hurmalığından (deveye yedirmek için) başımın üstünde hurma çekirdeği taşırdım. Bu hurmalık, meskenimden bir fersâhın üçde ikisi uzaklıkda idi. Yine böyle bir gün başımda hurma çekirdeği yüklü olarak evime gelirken (yolda) Resûlullah'a kavuştum. Yanında Ensâr'dan birtakım kimseler vardı. Resûlullah beni çağırdı. Sonra beni arkasında terkisine almak için devesine: ıh, ıh dedi. Fakat ben erkeklerle berâber yolculuk etmekten utandım. Aynı zamanda Zübeyr'i ve onun kıskançlığını hatırladım. Çünkü Zübeyr halkın en kıskancı idi. (Ben Peygamber'in dâ'vetine icâbet edemeyince) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem benim utandığımı anladı ve devesini sürüp gitti. Zübeyr'in yanına geldiğimde ona: "Bu gün Resûlullah başımda hurma çekirdeği yüklü olarak bana rastladı. Yanında Ashâb'ından bir cemâat de vardı. Beni bindirmek için devesini çökertmek istedi. Fakat ben utandım. Aynı zamanda senin kıskançlığını da hatırladım" dedim. Bunun üzerine Zübeyr: "Vallahi senin hurma çekirdeği yükün bana Resûlullah ile berâber deveye binmenden daha güç oldu" dedi. Râvî Esmâ' der ki: Bu âile yükünü Ebû Bekir at seyisliği edecek bir hizmetçi gönderinceye kadar çekdim. Babam (hizmetçi göndermekle) sanki beni câriyelikden âzadlamıştı. 1824

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Kadın rûhiyâtına vukuf NİKÂH BAHSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, şöyle demiştir: Bir kere Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem bana: Ey Âişe benden memnûn olduğun zamânı ve bana karşı gazablı bulunduğun vakti pek iyi anlarım, buyurdu. Âişe der ki, ben de: Yâ Resûla'llah, bunu nasıl bilirsin? diye sordum. Resûl-i Ekrem şöyle cevâb verdi: Benden râzî ve memnûn olduğundan (ve bir şey inkâr ederken): "Muhammed'in Rabb'i hakkı için öyle değildir" dersin. Bana karşı asabî olduğun zaman da: "İbrâhim'in Rabb'i hakkı için öyle değildir" dersin (adımı anmazsın). Âişe der ki: Ben de: Evet yâ Resûla'llah, vallahi öyledir. Fakat ben (asabî halde) yalnız sizin adınızı bırakırım. (Sevginizse gönlümde yaşar,) diye saygımı arzettim. 1825

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Yanında mahremi bulunmıyan kadınların yanına girmemek YANINDA MAHREMİ BULUNMIYAN KADINLARIN YANINDA BULUNMANIN NEHYİNE DÂİR UKBE İBN-İ ÂMİR HADÎSİ Ukbe İbn-i Âmir Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (bir hutbesinde): Ashâbım (yanında mahremi bulunmaksızın) kadınların yanına girmekden sakınınız, buyurmuştur. Bunun üzerine Ensar'dân birisi: Yâ Resûla'llah! Ya erkek akrabâsına ne dersiniz? diye sordu: Resûlullah: Onlarla halvet ölümdür, buyurdu. 1826

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Kadının kadına mübaşereti NİKÂH BAHSİ Abdullâh b. Mes'ûd Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Kadın kadına mübâşeret etmesin, (çıplak sürtmesin,) Sonra kocasına öbür kadını -kocası ona bakıp görüyorcasına- vasıf ve ta'rîf eder (de bir fenâlığa sebeb olur). 1827

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Seferden gece dönmemek NİKÂH BAHSİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizden birisi âileden ayrılığını uzattığı zaman evine gece vakti ansızın gelmesin. 1828

TEADDÜDÜ ZEVCE BAHSİ Seferden gece dönmemek NİKÂH BAHSİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: (Ey Câbir Medîne'ye) gece vardığında hemen âilenin yanına (baskın yapar gibi ansızın) girme, (İbtidâ geldiğini duyur). Tâ ki zevcinden uzak düşen kadın ustura tut (up temizlen) sin ve dağınık saçlarını tarasın. 1829


KİTÂBÜ'TALÂK

 İddet;Talâk (boşama) ÂİLE GEÇİMSİZLİĞİNİN BİR HAKEM HEY'ETİ MÂRİFETİ İLE KALDIRILMASI ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, İbn-i Ömer, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında karısını hayz hâlinde iken boşamıştı. Ömer İbn-i Hattâb oğlunun bu hareketinin hükmünü Resûlullah'a sorduğunda şöyle cevab vermiştir: Oğlun Abdullah'a söyle, karısına geri dönsün, sonra kadın temizlenip tekrâr âdetini görüp sonra tekrâr temizleninceye kadar onunla birlik yaşasın. İkinci âdetinden temizlendikten sonra dilerse, âile hayâtı devâm etsin ve dilerse -cinsî bir sûrette yaklaşmaksızın- boşasın. İşte kadının bu iki kirlenmesi ve temizlenmesi zamânı, erkeklerin kadınları tatlîk etmeleri için Allahu Teâlâ'nın emrettiği iddet müddetidir. 1830

KİTÂBÜ'TALÂK Talâk (boşama) İBN-İ ÖMER VE HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSLERİ Abdullâh b. Ömer Gelen bir rivâyete göre İbn-i Ömer'in: "Kadının iki kere kirlenmesinden ve temizlenmesinden sonraki talâk benim üzerime (Resûl-i Ekrem tarafından) bir talâk hesâb olundu, (üç değil,)" dediği rivâyet olunmuştur. 1831

KİTÂBÜ'TALÂK Talâk (boşama) İBN-İ ÖMER VE HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre Cevn kızı (Ümeyye) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem (e nikâh olunup) huzûra konulmuştu. Resûl-i Ekrem yanına yaklaşınca Ümeyye: - Senden Allah'a sığınırım, dedi. Resûl-i Ekrem de: - Ey Ümeyye, sen (şânı) büyük olan (Allah) a sığındın, artık âilenin yanına git, buyurdu. 1832

KİTÂBÜ'TALÂK Kadın rûhiyâtına vukuf;Talâk (boşama) EBÎ ÜSEYD HADÎSİ Ebû Üseyd Rivâyete göre Ümeyye Resûlullah'ın yanına konuldu. Yanında ebesi, dadısı da bulunuyordu. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: - Nefsini bana bağışlayınız, diye taltîf buyurdu. Ümeyme: - Hiç melîke bir kadın nefsini teb'asına bağışlar mı? diye karşıladı. Râvî Ebû Üseyd der ki: Bunun üzerine Resûl-i Ekrem kadının asabiyetini yatıştırmak için elini uzatıp başına koymak istediğinde Ümeyye: - Senden Allah'a sığınırım, dedi. Resûl-i Ekrem de: - Ey Ümeyye, sen yüce bir makama sığındın, buyurdu. Sonra Resûlullah bizim yanımıza çıktı. Ve bana: - Ey Ebâ Üseyd, sen Ümeyme'ye râzikiye (denilen beyaz keten kumaşdan biçilmiş) iki kat elbîse giydir ve âilesine götür, buyurdu. 1833

KİTÂBÜ'TALÂK Talâk (boşama) HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre Kurazî Rifâa'nın karısı (Temîme) Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelerek: - Yâ Resûla'llah! Rifâa beni boşamıştı. (Ve üç talâk ile) talâk-ı kat'î kılmıştı. Sonra ben de Kurazî Abdurrahmân İbn-i Zübeyr ile evlenmiştim. Fakat Abdurrahmân'ın erliği şu elbîse saçağı gibi (gevşek) dir. (Erlik vazîfesini göremiyor) dedi. Resûl-i Ekrem: - Sanırım ki sen (eski zevcin) Rifâa'ya varmak istiyorsun. Fakat (ikinci zevcin) Abdurrahmân senin balcağazından, sen de onun balcağızından tatmadıkça bu olamaz (varamazsın) buyurdu. 1834

KİTÂBÜ'TALÂK Hz. Peygamber'in öteki âilelerine karşı Hz. Âişe ile Hz. Hafsa'nın birleşmesi HAZRET-İ HAFSA'YA KARŞI RESÛLULLÂH'I SOĞUTMAK İÇİN DİĞER KADINLARIN NASIL HAREKETE GEÇTİKLERİNİ GÖSTEREN HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlullah balı ve helvayı severdi. İkindi namazından döndüğü zaman kadınlarının yanına girerdi. Ve kadınlarından birisinin yanına yaklaşırdı. Bir kere Resûlullah Ömer'in kızı Hafsa'nın yanına girmişti. Orada her zamankinden çok kaldı. Bunu ben kıskandım. Ve bunun sebebini soruşturdum. Bana bildirildiğine göre Hafsa'ya akrabâsından bir kadın küçük bir çömlek bal hediye etmişdi. O da bu baldan şerbet yapıp Resûlullah'a içirmişti. Ben de kendi kendime: Vallahi bunun için muhakkak bir hîle yaparım, dedim. Bunun üzerin Zem'a kızı Sevde'ye şöyle ta'lîmât verdim: Biraz sonra sana Resûlullah gelir, yaklaştığında: Yâ Resûla'llah, megafîr mi yediniz? dersin. O da sana hayır, der. Bunun üzerine sen de: Ya sizden bana gelen bu koku nedir? diye sorarsın. O da sana tabiî: Hafsa bal şerbeti içirmişti, diyecektir. Sen de: Öyle ise o balın arısı, onu Urfud ağacından toplamıştır, dersin. Bana geldiğinde ben de öyle diyeceğim. Safiyye, sen de böyle söyle, dedim. Bu ta'lîmâtım tatbîki sûretini Hazret-i Âişe şöyle anlatmıştır: Sevde dedi ki: Vallahi çok geçmedi Resûlullah kapımın önünde durdu. Yâ Âişe senden korkumdan bana emrettiğin sözü hemen Resûlullah'a söylemeğe azmettim. Resûlullah Sevde'ye yaklaşınca: Yâ Resûla'llah, Megafîr zamkı mı yediniz? demiş. O da: Hayır, diye cevab vermiş. Sevde: Sizden gelen bu koku nedir ya? demiş. Resûl-i Ekrem de: Hafsa bal şerbeti içirmişdi, buyurmuş. Resûlullah benim odama dönüp geldiğinde ben de böyle söyledim. Safiyye'e gittiğinde o da böyle söylemişti. Sonra Resûlullah dönüp Hafsa'nın nöbetinde yanına vardığında Hafsa: Yâ Resûla'llah! Bal şerbetinden cenâbınıza içireyim mi? dediğinde: Hayır bana onun lüzûmu yoktur, buyurdu. Âişe (rivâyetine son vererek) der ki: Sevde bana: Vallahi Resûlullah'a biz bal şerbetini haram ettik, diyordu. Ben de ona: Sus, dedim. (Ve Hafsa hakkındaki hîle ve tedbîrimin duyulmasını istemedim). 1835

KİTÂBÜ'TALÂK Boşama mehri;Talâk (boşama) İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Sâbit İbn-i Kays'ın karısı. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelerek: Yâ Resûla'llah zevcim Sâbit İbn-i Kays ahlâkı, dîni (düzgün bir kimsedir. Bu) hususda ona darılmış değilim. Lâkin ben (zevcimi hılkaten çirkin gördüğümden) Müslümanlık hayâtımda küfrü (îcâb eden bir harekette bulunmayı) çirkin buluyorum. (Bu cihetle kocamdan ayrılmak istiyorum) dedi. Resûl-i Ekrem: Sâbit'in vaktiye mehir verdiği bostanını kendisine iâde etmek ister misin? diye sordu. Kadın: Evet ederim, dedi. Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Sâbit İbn-i Kays'e: Bahçeyi al, bir talâk ile bu kadını bırak, buyurdu. (Kadın bahçeyi, Sâbit de talâkını verdi.) 1836

KİTÂBÜ'TALÂK Talâk (boşama) İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre (Hazret-i Âişe'nin câriyesi) Berîre'nin kocası, Mugîys denilen bir köle idi. (Berîre'yi çılgınca severdi). Hâlâ gözümün önünde görür gibiyim. Zavallı Muğîys ağlıyarak ve göz yaşlarını sakalına dökülerek Berîre'nin arkasında döner dolaşırdı (Berîre ise hiç hoşlanmazdı). Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (babam) Abbâs'a: - Ey Abbâs! Mugîys'in Berîre'ye aşırı sevgisine, Berîre'nin de ona olan buğzuna, nefretine hayret etmez misin? buyurdu. Sonra da Berîre'ye: Keşki şu Mugîys'e rucû' etsen olmaz mı? buyurdu. Berîre de: - Yâ Resûla'llah! Mürâcaatımı emrediyor musunuz? dedi. Resûl-i Ekrem: - Hayır ben (emretmiyorum;) şefâat ve iltimâs ediyorum, buyurdu. Bunun üzerine Berîre: - Öyle ise o adama benim ihtiyâcım yoktur, dedi. 1837

KİTÂBÜ'TALÂK Yetim vâsisi RESÛL-İ EKREM'İN, ÂHİRET'TE, YETÎM İŞLERİNE BAKANLARIN YANINDA BULUNACAĞINI MÜJDELEMESİ Sehl b. Sa'd Rivâyete göre Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "Ben, yetim işine bakan kimse ile berâber Cennet'te şöyle bulunacağız!" buyurmuş ve şahâdet parmağıyle orta parmağını bir az açarak işâret etmiş (ve halka göstermiş) dir. 1838

KİTÂBÜ'TALÂK Çocuk soya çeker EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre (Bâdiye halkından) bir kişi Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelerek: - Yâ Resûla'llah! Benim siyah çocuğum oldu. (Karımdan şüpheleniyorum) dedi. Resûl-i Ekrem de: - Senin develerin var mı? diye sordu. Bedevî: - Evet var, dedi. - O develerin renkleri nasıldır? diye sordu: - Kırmızdır, diye cevab verdi. - Bunların içinde beyazı siyaha çalar boz deve var mıdır? dedi. - Evet vardır, diye cevab verdi. Resûl-i Ekrem: - O boz renk nereden oldu? diye sordu. Bedevî - Soyunun bir damarına çekmiş olsa gerek, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: - Oğlun da eski bir soy köküne çekmiş olabilir, buyurdu. 1839

KİTÂBÜ'TALÂK Boşama mehri;Li'ân;Mülâ'ane;Talâk (boşama) LİÂN HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Gelen -biribirlerine lâ'netle şahâdet eden karı koca hakkındaki hadîsde- Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in lâ'netleşen karı ile kocaya şöyle dediği rivâyet olunmuştur: - (Allah bilir ve bu cihetle) hesâbınız Allah'a âittir. (Kulun bildiği şudur ki:) İkinizden biri yalancıdır. (Ve zevce hitâb ederek: Mülâaneden sonra) kadın üzerinde alâkan ve kocalık hakkın kalmaz, (ayrılırsınız,) buyurdu. Bunun üzerine zevc: - Yâ Resûla'llah! Ya benim (mehir olarak verdiğim) malım ne olacak? dedi. Resûl-i Ekrem: - O mal sana âid değildir. Çünkü sen kadına zinâ isnâdında doğru olsan bile, o malı sen, kadının ırzını kendine halâl kılmak mukabilinde vermişdin (ve kadının olmuştu). Eğer sen zinâ isnâdında yalancı isen mehir malını istemek sana daha uzakdır, buyurdu. 1840

KİTÂBÜ'TALÂK Başlık;İddet içinde süslenmek;Mehir;Ölüye yas tutmak ÜMM-İ SELEME HADÎSİ Ümm-i Seleme Rivâyete göre, kocası ölen bir kadının akrabâsı, onun gözlerinin ağrımasından endîşe ederek Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelip kadının gözlerine sürme çekmesine izin istediler. Fakat Resûl-i Ekrem izin vermedi, şöyle buyurdu: O kadın iddet içinde sürme çekemez. Hem ey kadınlar! (Câhiliyet zamânında) sizden biriniz (in kocası öldüğünde) en kötü elbîsesi içinde ve evininin en fenâ bir tarafında bir sene beklerdi (ve koku sürünmez, kocasının bir sene mâtemini tutardı). Bir sene tamâm olup da yanından bir köpek geçip gittiği sırada kadın yerden bir deve tezeği (alıp kendi omuzundan arkaya) atardı. (Ve bu sûretle mâteminden çıkardı). Hülâsa bu kadın kocasının vefâtından i'tibâren dört ay on gün geçmedikçe gözlerine sürme çekemez. 1841


NAFAKA BAHSİ

 Âile nafakası EHLİNİ İNFÂK EDEN MÜSLÜMANIN BU İNFÂKININ SADAKA OLARAK KABÛL OLUNMASI Ensâr'dan Ebû Mes'ûd (Ukbe) Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her hangi bir müslüman kendi ehline -Allah'ın rızâsını kasdederek- infâk edip zarûrî ihtiyâçlarını te'min ederse, bu infâk o müslüman için sadaka olur. 1842

NAFAKA BAHSİ Dul kadınların nafakasını temine çalışmak;Fakirlerin nafakasını temine çalışmak DULLARIN VE FAKÎRLERİN NAFAKASINI KAZANAN MÜSLÜMAN, ALLAH YOLUNDA HARB EDEN MÜCÂHİD GİBİDİR Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Dul kadınların ve bir günlük geçimi olmıyan fakirlerin nafakalarını kazanmağa koşan müslüman, Allah yolunad harb eden mücâhid gibidir. Yâhud gece namazlı, gündüz oruçlu kimse gibidir. 1843

NAFAKA BAHSİ Âile nafakası ÖMER İBN-İ HATTÂB HADÎSİ Ömer b. el-Hattâb Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem (kendisine mahsûs olan) Benî Nadîr hurmalığının hurma mahsûlünü satardı ve âilesinin bir senelik nafakasını muhâfaza ederdi. 1844



TAÂM BAHSİ

 Açları doyurmak RESÛL-İ EKREM'İN EBÛ HÜREYRE'NİN KARNINI DOYURMASI Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir gün son derece acıkmıştım. Yolda Ömer İbn-i Hattâb radiya'llahu anh'e kavuşdum. Azîz ve Celîl olan Allah'ın kitâbında (ve Âl-i İmrân Sûresi'nden) bir âyeti bana okumasını (ve istifâde etmemi) ricâ ettim. Ömer evine girdi. Ve o âyeti bana okudu. (Halbuki maksadım okumak değildi, karnımı doyurmakdı. Ömer bunu anlamamışdı, evden ayrılıp) uzak gitmeden (şiddetli açlıkdan) yüz üstü düştüm. Bu baygınlık sırasında Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in baş ucumda dikilerek bana: Yâ Ebâ Hüreyre diye seslendiğini duydum. Hemen ben: Buyur yâ Resûla'llah, emrine hazırım, her saâdet senindir, dedim. Resûlullah elimi tuttu, beni kaldırdı. Ve bu düşkün vaziyetimi anladı. Beni evine götürdü. Hemen büyük bir bardak süt içmemi emretti. Onu içdim. Sonra: Tekrak iç yâ Ebâ Hüreyre, buyurdu. Bir bardak daha içdim. Sonra bir daha süt emretti. Ben de tekrar içdim. Artık karnımın vaziyeti düzeldi, bir ok gibi dümdüz oldu. Ebû Hüreyre (rivâyetine devâm ederek) der ki: Bir müddet sonra Ömer'e kavuşmuştum. Ve başımdan geçen bu vâkıayı anlatarak: "Yâ Ömer, Allah benim karnımı doyurmağa senden daha lâyık bir zâtı, (Resûl-i Ekrem'i) me'mûr etti. Vallahi ben senden bana bir âyet okuyup öğretmeni ricâ etmişdim. Halbuki ben o âyeti senden daha düzgün okurdum!" dedim. Bunun üzerine Ömer, "Vallahi yâ Ebâ Hüreyre, seni evime koyup doyurmak benim için kızıl develer misâli kıymetli dünyâlığa mâlik olmakdan daha sevimlidir!" dedi. 1845

TAÂM BAHSİ Yemek âdâbı PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN ÖMER RADİYA'LLÂHU ANH'E YEMEK ÂDÂBI VE BESMELE ÇEKMENİN FAZÎLETİ HAKKINDAKİ ÖĞÜTLERİ Ömer b. el-Hattâb Ebû Seleme'nin oğlu (ve Peygamberimizin oğulluğu) Ömer radiya'llahu anh'den rivâyete göre şöyle demiştir: Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in terbiyesi altında bir oğlandım. Yemek yerken elim yemek kabının her tarafında dolaşırdı. Resûlullah bana: - "Ey oğul, (yemeğe başlarken) Allah adını an, (Bismi'llâhi'r-Rahmâni'r-Rahîm de) sağ elinle ye ve sana yakın olan tarafdan ye!" buyurdu. Bundan sonra ben her zaman Besmele ile, sağ elimle, önümden yemek yedim. 1846

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Biz Esvedeyn denilen - hurma ile suya doyup kandığımız zaman Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem vefât etti" dediği rivâyet olunmuştur. 1847

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati RESÛL-İ EKREM'İN YEMEK HUSÛSUNDA NE DERECE KANÂATKÂR OLDUĞUNU GÖSTEREN ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre müşârün-ileyh: "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Allah'a kavuşana kadar ne hâlis buğday unundan yapılmış ince yufka ekmek, ne de kızartılmış körpe kuzu kebabı yedi" demiştir. 1848

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati AYNI MEVZÛDA ENES İBN-İ MÂLİK'İN DİĞER BİR HADÎSİ VE EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Enes b. Mâlik Gelen bir rivâyetete, müşârün-ileyh şöyle demiştir: Ben Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in sükürrüce (denilen küçük sofra gibi yemek teknesin) den yemek yediğini bilmiyorum. Hâlis buğday unundan yufka ekmek yapıldığını da hatırlamıyorum. Yüksek masa üstünde yemek yediğini de bilmiyorum. 1849

TAÂM BAHSİ İki kişinin yiyeceği üç kişiye yeter AYNI MEVZÛDA ENES İBN-İ MÂLİK'İN DİĞER BİR HADÎSİ VE EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem: "İki kişinin taâmı, üç kişiye kifâyet eder (doyurur). Üç kişinin taâmı da dört kişiye kifâyet eder" buyurmuştur. 1850

TAÂM BAHSİ Oburluk İBN-İ ÖMER'İN FUKARÂYI İNFÂKI Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, İbn-i Ömer berâber yemek üzere sofrasına bir fakir getirilmedikçe yemek yemezdi. Yine böyle bir gün birisi İbn-i Ömer'in sofrasına getirildi, onunla beraber yedi. Fakat adam çok yedi. Bunun üzerine İbn-i Ömer hizmetcisine: Bu adamı bir daha yanıma koyma, Çünkü ben Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Mü'min bir mi'desine koymak için yer. Kâfir ise karnındaki yedi bağırsağını doldurmak (karnını şişirmek) için yer" buyurduğunu işitdim, demiştir. 1851

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati;Hırs;Kâfir ve münâfıkların hırsı;Kanâat;Mü'minin kanâati EBÛ CUHAYFE HADÎSİ Ebû Cuhayfe Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ben bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in yanında idim. Meclisde bulunan birisine: Ben bir yere bağdaş kurup gereği gibi yerleşip çökerek yemek yiyemedim, buyurdu. 1852

TAÂM BAHSİ Yemek seçmemek HİÇ BİR YEMEĞİN AYIBLANMAMASINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem hiç bir yemeği hiç bir zaman ayıblamamış, yermemiştir. O, hoşlanırsa yerdi, hoşlanmazsa bırakırdı, yemezdi, demiştir. 1853

TAÂM BAHSİ  SEHL İBN-İ SA'D HADÎSİ Sehl b. Sa'd Rivâyete göre (Ebû Hâzım tarafından) Sehl İbn-i Sa'd'a: - Siz, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında (elenmiş undan yapılmış) arı beyaz ekmek gördünüz mü? diye sorulmuş. O da: - Hayır görmedik, diye cevab vermiş. Sonra: - Siz arpayı (değirmende öğütüldükden sonra) eler miydiniz? - Hayır elemezdik, fakat (kabuğu gitsin diye) üflerdik, demiştir. 1854

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati EBÛ HÜREYRE'NİN İKİ HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem Ashâb'ı arasında hurma taksîm etti. Herkese yedişer hurma verdi. Bana da yedi hurma verdi. Bunun birisi ağacında kemâle ermeden kurumuş koruk hurma idi. Fakat bu hurmaların içinde, bana ondan sevimlisi yoktu. Çiğnerken o, (sakız gibi dayanır) ağzımda çabuk erimezdi. 1855

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati EBÛ HÜREYRE'NİN İKİ HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre bir kere müşârün-ileyh önlerinde koyun kebabı yemekte olan bir cemâate uğramıştı. Bunlar Ebû Hüreyre'yi dâ'vet ettilerse de müşârün-ileyh icâbet etmeyip: "Vallahi Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem şu dünyâdan arpa ekmeği ile karnı doymadan çıkıp gitti!" demiştir. 1856

TAÂM BAHSİ Hz. Peygamber'in kanâati AYNI MEVZÛDA HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Muhammed salla'llahu aleyhi ve sellem'in âli, Medîne'ye hicret ettikleri zaman vefât edinceye değin mütevâliyen üç gün buğday ekmeği ile karınlarını doyurmadılar" dediği rivâyet olunmuştur. 1857

TAÂM BAHSİ Telbine bulamaca HAZRET-İ ÂİŞE VE HAZRET-İ HUZEYFE HADÎSLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre bir ev halkından birisinin vefâtı üzerine ta'ziye için kadınlar toplanıp sonra dağılarak yalnız hâne halkı ve hısımları kaldıklarında emrettim: Bir çömlek içinde telbîne bulamacı pişirildi. Sonra tiridi yapılıp telbîne onu üzerine döküldü. Sonra: Haydi bu tiritten yiyiniz, Çünkü ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'den: «Telbîne; hastanın kalbine rahat verir. Bir kısım hüzün ve kederi giderir,» diye işittim. 1858

TAÂM BAHSİ Altın ve gümüş kap kullanmak;Dâvetsiz düğün yerine gitmek;İpekli elbise giymek HAZRET-İ ÂİŞE VE HAZRET-İ HUZEYFE HADÎSLERİ Huzeyfe b. el-Yemânî Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: (Erişi ve argacı ipek olan) harîr ve (yine eriş ve argacı ipek olan) atlas elbîse giymeyiniz. Ve altın, gümüş kapdan içmeyiniz, gümüş (ve altın) tabaklardan yemek de yemeyiniz. Gümüş (altın) dünyâda kâfirlerin, Âhiret'te biz müslümanlarındır. 1859

TAÂM BAHSİ  EBÛ MES'ÛD HADÎSİ Ensâr'dan Ebû Mes'ûd (Ukbe) Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ensârdan Ebû Şuayb denilen bir kişi ve onun kasab bir kölesi vardı. (Bir gün) Ebû Şuayb kölesine: Bana (beş kişilik) yemek yap. Ben Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i beş kişinin beşincisi olarak da'vet edeceğim, dedi. Ve bu sûretle Resûlullah'ı beş kişinin beşincisi olarak dâ'vet etti. Resûl-i Ekrem yanında dört dâ'vetli ile yanlarında (altıncı) bir kişi takıldı. Ebû Şuayb'ın evine varıldığında Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: Ey Ebû Şuayb sen bizi beş kişi olarak dâ'vet etmiştir. Şu (altıncı) kişi bize takılıp gelmiş (bir tufeylî) dir. Bak dilersen izin ver girsin, istersen bırak gitsin, buyurdu. Ebû Şuayb: Onu bırakmak yâ Resûla'llah, izin verdim, dedi. 1860

TAÂM BAHSİ  CA'FER İBN-İ EBÎ TÂLİB'İN OĞLU ABDULLÂH RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh b. Ca'fer b. Ebî Tâlib Ca'fer İbn-i Ebî Tâlib'in oğlu Abdullah radiya'llahu anhümâ'dan: "Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'i yeşil hurma ile hıyar yerken gördüm" dediği rivâyet olunmuştur. 1861

TAÂM BAHSİ Borcun tehir edilmesi;Hz. Peygamber'in mu'cizeleri HAZRET-İ PEYGAMBER'İN BİR MU'CİZESİNİ ANLATAN CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Medîne'de bir yehûdî vardı. O yehûdî bana her sene hurma harmanı zamânında kadar va'de ile para ikrâz ederdi. Câbir'in Rûme kuyusu yolunda hurma bahçesi vardı. Bir sene Câbir'in hurmalığı mu'tâd derecede mahsûl vermedi. Borcun ödenmesi teehhür etti. Bunun üzerine yehûdî harman vaktinde geldi. Borcumdan bir şey veremiyeceğini sanarak gelecek harman zamânına kadar tecîlini ricâ ettim. Fakat yehûdî imtinâ etti. Bunun üzerine şu müşkül vaziyetim Resûlullah'a arzolundu. O da bâzı Ashâbına: Haydi yürüyünüz, gidelim de Câbir için yehûdîden borcun te'cîlin istiyelim, buyurdu. Ve Resûl-i Ekrem Ashâbiyle hurmalığıma geldiler. Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem yehûdîye (te'cîl için) söyledilerse de yehûdî: Ey Ebe'l-kasım mühlet veremem, dedi. Resûl-i Ekrem yehûdînin isrârını görünce kalktı. Ve hurmalıkda şöyle bir dolaşdı. Sonra geldi. Yehûdîye bir daha va'de teklîf ettiyse de yine imtinâ eyledi. Ben de kalktım. Resûlullah'a bir mikdar yaş hurma getirdim ve Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in karşısına koydum. Resûl-i Ekrem hurmayı yedi. Sonra yâ Câbir senin bostan çardağın nerede? diye sordu. Ben de (şurada diye) haber verdim. Haydi orada bana bir yer döşe diye emretti. Ben de hemen döşedim. Resûl-i Ekrem çardağa girip bir az uyudu. Sonra uyandı. Ben gidip bir avuç daha hurma getirdim, ondan da yedi. Sonra kalktı. Yehûdîye bir daha te'cîl teklîf etti. Yehûdî yine imtinâ eyledi. Sonra Resûlullah kalktı. Hurmalığın içinde ikinci bir daha dolaşdı. Sonra: Ey Câbir ağaçdaki hurmaları toplayıp yehûdînin borcunu ver, dedi. (Ben toplayıhcaya kadar) hurma harmamanın başında durdu. İşte bu topladığım hurmadan yehûdîye borcumu verdim. Borca verdiğim kadar da arta kaldı. Sonra bostandan çıkıp doğru Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'in huzûruna geldim. Ve bu bereketli vaziyeti müjdeledim. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: "Şahâdet ederim ki, muhakkak ben Allah'ın Resûlü'yüm" buyurdu. 1862

TAÂM BAHSİ Hurma yemek ACVE HURMASININ MUHASSENÂTINA DÂİR SA'D İBN-İ EBÎ VAKKÂS HADÎSİ Sa'd b. Ebî Vakkâs Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Her kim her gün sabahları aç karnına yedi tane (Medîne'nin) Acve hurmasından yerse, o gün içinde o kimseye ne sem, ne sihir zarar vermez" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1863

TAÂM BAHSİ Yemekten parçaları yalamak İBN-İ ABBÂS HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Rivâyete göre Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: "Sizden biriniz yemek yediği (ve elini yıkamak mümkün olmadığı) zaman yemek yediği parmaklarını yalamadıkça, yâhud (âilesinden birisine) yalatıp temizlemedikçe bir bezle silmesin!" buyurmuştur. 1864

TAÂM BAHSİ Abdestten sonra silinmek CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH VE EBÛ ÜMÂME HADÎSİ Câbir b. Abdullâh "Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında bizim (silinecek) mendillerimiz bulunmazdı. Biz (abdest aldığımızda) ellerimizi, kollarımızı, ayaklarımızı meshederdik" dediği rivâyet olunmuştur. 1865

TAÂM BAHSİ Yemek duâsı CÂBİR İBN-İ ABDULLÂH VE EBÛ ÜMÂME HADÎSİ Ebû Ümâme Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem yemeğini (yiyip yaygısını) kaldırdığı sırada şöyle duâ buyurmak i'tiyâdında olduğu rivâyet olunmuştur. - Allahım hamd Sen'indir. Sana çok, (riyâdan) temiz ve kendisinde feyz ve bereket olan hamd ile hamd ederiz. Rabbimiz (dîvânından) reddolunmıyan (kabûl buyurulan) ve terk olunmıyan, (ihtizâm buyurulan) ve kendisinden müstağnî olunmayan hamd ile hamd ederiz. 1866

TAÂM BAHSİ Yemek duâsı BİR DİĞER EBÛ ÜMÂME HADÎSİ Ebû Ümâme Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem taâmını yedikten sonra şöyle duâ buyurmak i'tiyâdında olduğu rivâyet olunmuştur: - Bize kifâyet derecede ni'met veren ve bizi suya kandıran Allahu Teâlâ'ya hamdederiz. O, bizim hamdimizi reddetmez ve bizi ni'metine küfredenlerden kılmaz, (şükredenlerden kılar). 1867

TAÂM BAHSİ Örtünmek HİCÂB ÂYETİNİN NÜZÛLÜNE DÂİR ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik "Ben hicâb kıssasını herkesten iyi bilirim. Übeyd İbn-i Kâ'b (bile) bu vâkıayı bana sormuştu" diye şöyle anlattığı rivâyet olunmuştur: Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem Zeyneb Bint-i Cahş ile evlendiği gün -ki, Medîne'de tezevvüc etmişti- gün yükseldikten sonra nâsı yemeğe çağırmıştı. Yemekden sonra Resûlullah oturdu. Dâ'vetliler de kalkıp gitdikten sonra bâzı kimseler gitmeyip Peygamber'in yanında oturdular. Nihâyet Resûlullah kalkıp yürüdü. Ben de berâber gittim. Hazret-i Âişe'nin odasının kapısına kadar gitti. Sonra bu oturanların çıkıp gittiklerini sanarak geri döndü. Ben de berâber döndüm. Geldiğimizde bu misâfirlerin hâlâ yerlerinde oturdukları görüldü. Resûl-i Ekrem ikinci def'a geri döndü. Ben de berâber döndüm. Bu sefer onların kalkıp gittikleri görüldü. Bunun üzerine Resûlullah benimle kendi arasına bir perde gerdi. Bu sırada Hicâb âyeti inzâl olundu. 1868


AKİKA BAHSİ

  EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir oğlum doğdu. Ben hemen nevzâdı alıp Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e götürdüm. Resûlullah oğluma İbrâhîm adı verdi. Ve hurma ile çiğnem yapıp ağzına çaldı. Ve yavruya hayır ve bereket duâ buyurdu. Sonra bana iâde etti. 1869

AKİKA BAHSİ Hicretten sonra Medine'de doğan ilk müslüman çocuk EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ HADÎSİ Esmâ' b. Ebî Bekr Ebû Bekr'in kızı Esmâ' radiya'llahu anhümâ'nın Abdullah İbn-i Zübeyr'i (hicret sırasında Kubâ'da) doğurduğu husûsundaki hadîsi yukarıda Hicret bahsinde geçti. Buradaki Esmâ' hadîsinin rivâyetinde şu ziyâde vardır: Abdullah'ın doğumu ile Muhâcirler son derece ferahlandılar. Çünkü Yehûdîler tarafından muhâcir müslümanlara: Artık sizi sihir ettik. Bundan sonra sizin nesliniz için erkek çocuk doğmıyacaktır, denilmişti. 1870

AKİKA BAHSİ Akîka (doğum) kurbanı;Doğum kurbanı DABB-Î SELMÂN İBN-İ ÂMİR HADÎSİ Dabbî Selmân İbn-i Âmir Resûlullah salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Erkek çocuğun doğumu ile berâber Akîka vardır. Onun nâmına akîka kanı dökünüz! ve çocuktan ezâyı gideriniz!" buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur. 1871

AKİKA BAHSİ Putlara kurban İSLÂM'DA FERA' VE ATÎRE BULUNMADIĞINA DÂİR EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem: (İslâm'da) ne fera', ne de atîre yokdur (yâni bu kurbanlar vâcib değildir). Fera', deve ve koyun makulesi hayvanların ilk yavrusudur. (Câhiliyet devrinde) müşrikler bu yavruları putlarına kurban ederlerdi. Atîre de Receb'de kesilenlerdi. 1872

ZEBÎHALARLA AVLARA VE BUNLARA ÇEKİLEN BESMELE BAHSİ

 Okla av MEŞHÛR HÂTEM-İ TÂÎ'NİN OĞLU ADİY RADİYA'LLÂHU ANH'İN OK AVI İLE KELB AVI HAKKINDAKİ SUÂLİ VE RESÛL-İ EKREM'İN CEVÂBINA DÂİR HADÎS-İ ŞERÎFİ Adiyy İbn-i Hâtim Rivâyete göre şöyle demiştir: Ben bir kere Nebî salla'llahu aleyhi ve sellem'e Mi'râz avı (nın hükmü) nü sordum. Resûl-i Ekrem: "Okun sivri tarafı dokunan avı ye! Okun enli tarafı dokunan avı yeme! Çünkü okun enli tarafiyle vurulan av vekizdir. (sopa ile vurulmuştur, haramdır)" buyurdu. Resûlu'llah'a kelbin avının hükmünü de sordum. Resûl-i Ekrem şöyle cevab verdi: "Kelbin senin için tuttuğu (ve muhâfaza ettiği) avı ye! Çünkü kelbin avı yakalayıp tutması şer'î kesimdir. Eğer kelbin avı yaralayıp öldürmüş ise ve kendi köpeğinin veyâ köpeklerinin yanında başka bir köpek de bulursan, ve bu cihetle yabancı köpeğin kendi köpeğin ile birlikte avı yakalayıp öldürmüş olmasından endîşelenirsen bu halde o avı yeme! Çünkü sen ava salıverirken çektiğin Besmele kendi köpeğine âittir, başka köpek için değildir." 1873

ZEBÎHALARLA AVLARA VE BUNLARA ÇEKİLEN BESMELE BAHSİ Ehl-i kitabın kabını kullanmak;Köpekle av;Okla av EHL-İ KİTÂB'IN YEMEK KAPLARI VE OKLA, MUALLEM VE GAYR-İ MUALLEM KELBLERLE YAPILAN AVIN HÜKÜMLERİNE DÂİR EBÛ SA'LEBE RADİYA'LLÂHU ANH'İN SUÂLLERİ VE RESÛL-İ EKREM'İN CEVAPLARINA DÂİR HADÎS-İ ŞERÎF Ebû Sa'lebetü'l-Huşenî Şöyle rivâyet olunmuştur. Müşârün-ileyh demiştir ki, ben bir kere Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'e: -Yâ Nebiyya'llah! Biz Ehl-i Kitap bir kavmin diyârında (Şam'da) bulunuyoruz. Biz Müslümanlar bunların kaplarını kullanıp içinde yemek yiyebilir miyiz? Yine böyle Yâ Nebiyya'llah, biz bir av sâhasında bulunuyoruz, yayımızla, okumuzla ve gayr-i mu'allem, mu'allem av köpeğimizle av avlaya bilir miyiz? Bizim için iyi ve doğru nedir? diye sordum. Resûl-i Ekrem şöyle cevab verdi: - Ehl-i Kitab evânîsine dâir suâlinin cevâbı şöyledir: Eğer siz Ehl-i Kitâb'ın evânîsinden başka yemek kabı bulursanız onların kaplarından yemeyiniz! Eğer onların kabından başka bulamazsanız Ehl-i Kitâb'ın kabını yıkayıp onun içinde yersiniz! (Av mes'elesine gelince:) Ey Ebû Sa'lebe yayınla, okunla Allah adını anarak avlarsan onu ye! Allah adını anarak mu'allem kelbinde avladığın avın etini de ye! Gayr-i mu'allem kelbinde avladığında avı (diri iken) yetişib boğazlarsan onu da ye! 1874

ZEBÎHALARLA AVLARA VE BUNLARA ÇEKİLEN BESMELE BAHSİ Sapanla taş atmak SAPAN TAŞI İLE AV AVLAMANIN HURMETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ MUGAFFEL RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullah İbn-i Mugaffel Rivâyete göre, müşârün-ileyh bir kimsenin sapan ile fiske taşı attığını görmekle ona: "Böyle taş atma! İyi bil ki Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem sapan ile taş atmaktan (ümmetini) men etti. -Yâhut sapanla taş atmayı çirkin gördü- demiştir. Râvî İbn-i Mugaffel (rivâyetine devâm ederek:) "Şüphesiz ki bu sapan taşıyle ne av avlanır, ne de düşman paralanır ve öldürülür. Ancak bu taş diş kırar, göz çıkarır!" demiştir. Abdullah İbn-i Mugaffel bir zaman sonra yine sapanla taş attığını görmüş de ona: "Be adam ben sana Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in sapan taşı atılmasını nehyettiğini, yâhut bu atışı çirkin gördüğünü hikâye ettim. Sen hâlâ atmağa devâm ediyorsun. Artık sana bundan sonra edebî söz söylemem" demiştir. 1875

ZEBÎHALARLA AVLARA VE BUNLARA ÇEKİLEN BESMELE BAHSİ Köpek bulunan evler;Süs köpeği bulundurmak DAVAR VE AV KÖPEKLERİNDEN BAŞKA KÖPEK EDİNMEMEK HÜKMÜNE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'den şöyle buyurdu(ğunu işittim), dediği rivâyet olunmuştur: Her kim koyun ve av köpeği olmıyarak (eylence nev'inden) köpek edinir (evinde muhâfaza eder) se o kimsenin her gün işlediği hayrın sevâbından iki kırat eksilir. 1876

ZEBÎHALARLA AVLARA VE BUNLARA ÇEKİLEN BESMELE BAHSİ Okla av AV VURULDUKTAN BİR VEYÂ İKİ GÜN SONRA BULUNURSA, BUNUN HÜKMÜNE DÂİR ADİY İBN-İ HÂTİM RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Adiyy İbn-i Hâtim Adiyy İbn-i Hatim radiya'llahu anh'in hadîsi yakında az önce geçti. (Buradaki) şu rivâyette şunu ziyâde etmiştir: Ey Adiyy, ava ok atıp da avı bir, yâhut iki gün sonra -avın üzerinde kendi okunun vurumundan başka hiç bir yara eseri bulunmazsa avın etini ye! Eğer av vurulduktan sonra suya düşmüşse onu yeme. 1877

ZEBÎHALARLA AVLARA VE BUNLARA ÇEKİLEN BESMELE BAHSİ Çekirge yemek ÇEKİRGE YEMEK HALÂL OLDUĞUNA DÂİR İBN-İ EBÎ EVFÂ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh İbn-i Ebî Evfâ "Biz, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem ile berâber yedi, yâhud altı muhârebede (gazâda) bulunduk, onunla berâber çekirge yedik" dediği rivâyet olunmuştur. 1878


SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI

 At eti yemek AT ETİ HAKKINDA HAZRET-İ EBÛ BEKR'İN KIZI ESMÂ' RADİYA'LLÂHU ANHA HADÎSİ Esmâ' b. Ebî Bekr Ebû Bekr'in kızı Esmâ' radiya'llahu anhümâ'dan rivâyete göre, Esmâ' şöyle demiştir: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem zamânında Medîne'de iken biz at keserdik, etini de yerdik. 1879

SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI Canlı hayvanı hedef dikip üzerine atış yaparak öldürmek TAVUK GİBİ HER HANGİ CANLI BİR HAYVANI HEDEF İTTİHÂZ ETMEK VE İŞKENCE İLE ÖLDÜRMEK HARÂM OLDUĞUNA DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre müşârün-ileyh bir kere bir tavuğu nişangâh dikerek ok atmakta olan beş on gencin yanından geçmişti. Bu gençler İbn-i Ömer'in gelmekte olduğunu görünce dağıldılar. Bunun üzerine İbn-i Ömer: "Bu tavuğu kim dikti? İyi biliniz ki Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem (canlı) tavuğu (veya her hangi bir hayvanı) böyle hedef ittihâz ed(erek öldür) en kimesey lâ'net etti" demiştir. 1880

SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI Hayvanlara eziyet HAYVANA İŞKENCE EDENE RESÛLU'LLÂH SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İN LÂ'NET ETTİĞİNE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Bir rivâyette: "Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem hayvana işkence ve azâb edene lâ'net etti" dediği rivâyet edilmiştir. 1881

SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI Tavuk eti yemek ÇÖPLÜKTE VE ŞURADA BURADA YAYILAN TAVUK ETİNİN YENİLMESİ CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî "Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in tavuk (eti) yediğini gördüm" dediği rivâyet olunmuştur. 1882

SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI Azı dişi olan dört ayaklı hayvanların eti;Tırnaklı ve pençeli kuşların eti ÇÖPLÜKTE VE ŞURADA BURADA YAYILAN TAVUK ETİNİN YENİLMESİ CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre, müşârün-ileyh: "Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem dört ayaklı hayvanlardan azı dişi olanların hepsinin (kuşlardan da tırnaklı ve pençeli olanların) etini yemekten nehyetti" demiştir. 1883

SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI İyi dost, kötü dost ÇÖPLÜKTE VE ŞURADA BURADA YAYILAN TAVUK ETİNİN YENİLMESİ CÂİZ OLDUĞUNA DÂİR EBÛ MÛSÂ EL-EŞ'ARÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Mûsâ el-Eş'arî Rivâyete göre Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: İyi hem-dem ile kötü dostun benzeri, misk sâhibi ile ateş üfleyip saçan demirci körüğü gibidir. İmdi misk sâhibi ya bu (güzel) kokudan bir mikdar sana (hediye) verir, yâhud satın alırsın, yâhud da ondan güzel koku alır, istifâde edersin! Fakat demirci körüğünün nefesi ya senin elbîseni yakmak, yâhud da ondan ağır bir koku koklamak zorundasın!. 1884

SAYDÜ'L-BAHR=DENİZ AVI Yüze döğme vurmak HAYVAN VE İNSAN SURATINA DAĞ VURULMASINI RESÛLU'LLÂH SALLA'LLÂHU ALEYHİ VE SELLEM'İN NEHYETTİĞİNE DÂİR ABDULLÂH İBN-İ ÖMER HADÎSİ. MEDÂR-I TEMYÎZ OLMAK ÜZERE BUNDAN BAŞKA A'ZÂNIN DAMGALANMASI TECVÎZ EDİLMİŞTİR Abdullâh b. Ömer "Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem yüz, surat döğünlenmesini nehyetti" dediği rivâyet olunmuştur. 1885


KİTÂBÜ'L-ADÂHÎ

 Kurban eti;Kurban kesme vakti KURBAN ETİNİN SÛRET-İ TAKSÎMİ HAKKINDA SELEME İBN-İ EKVA' RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Seleme İbn-i Ekva' Rivâyete göre, şöyle demiştir: Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem: (Bayram hutbesinde) "Sizden her kim kurban keserse (Bayramın) üçüncü (gece) sünden sonra evinde kurban etinden bir şey bulunduğu halde sabahlamasın" buyurdu. Ertesi sene hulûl edince Ashâb: Yâ Resûla'llah! (Kurban etini) geçen sene yaptığımız gibi mi dağıtacağız? Diye sordular. Resûl-i Ekrem şöyle cevab verdi; bu yıl (kendiniz) yiyiniz, (müsâfirlere, fukarâya) yediriniz, (âilenize) azık da ediniz. Çünkü geçen sene halk arasında geçim zorluğu vardı. İstedim ki (fakir) halka yardımda bulunasınız. 1886

KİTÂBÜ'L-ADÂHÎ Oruç tutmak haram olan günler RAMAZAN BAYRAMININ İLK GÜNÜ İLE EYYÂM-I TEŞRÎK DEDİĞİMİZ KURBAN BAYRAMININ DÖRT GÜNÜNDE ORUÇ TUTMAK HARÂM OLDUĞUNA DÂİR HAZRET-İ ÖMER HADÎSİ Ömer b. el-Hattâb Rivâyete göre müşârün-ileyh hazretleri bir kurban günü hutbeden önce bayram namazını kılıp sonra hutbe îrâd edip demiştir ki: Ey nâs! Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem sizi şu iki (bayram) günü oruç tutmaktan nehyetti: Biri orucunuzu bozduğunuz (Ramazan bayramınız) günüdür, öbürüsü de kurbanınızın etinden içinde yediğiniz (Kurban bayramınız) günüdür. 1887


KİTABÜ'L-EŞRİBE

 İçki içmek ŞİRB-İ HAMRIN UHREVÎ CEZÂ VE UKÛBETİ HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ÖMER RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh b. Ömer Resûlullah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Kim ki dünyâda şarab içer de, sonra bu günâhından dünyâda tövbe etmez (den ölür) se, o kişi âhirette Cennet şarâbından mahrûm olur, (içemez)" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1888

KİTABÜ'L-EŞRİBE Hırsızlık;İçki içmek;Zinâ edenler ŞİRB-İ HAMRI KÜFÜR DERECESİNE VARDIRAN EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANH'IN ŞİDDETLİ BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Zinâkâr (mü'min) kişi zinâ ettiği sıra (tam ve kâmil bir) mü'min olduğu halde zinâ edemez. İçki içen de içki içtiği zamanda (kâmil bir) mü'min olarak içemez. Hırsız da sirkat ettiği sıra (kâmil bir) mü'min olduğu halde sirkat edemez. 1889

KİTABÜ'L-EŞRİBE Yağmacılık ŞİRB-İ HAMRI KÜFÜR DERECESİNE VARDIRAN EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANH'IN ŞİDDETLİ BİR RİVÂYETİ Ebû Hüreyre Bir rivâyette (Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: Halkın gözü önünde yağmacılık eden yüksek mevkî sâhibi (zâlim kişi) yağmacılık ettiği zaman mü'min olarak çapulculuk edemez. 1890

KİTABÜ'L-EŞRİBE İçki "SEKİR VEREN HER İÇKİ HARAMDIR" HADÎSİ HAKKINDA HAZRET-İ ÂİŞE RADİYA'LLÂHU ANH RİVÂYETİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre şöyle demiştir: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'den Biti' (içkisinin hükmü) sorulmuştu -ki bu Biti', Yemen halkının içtikleri baldan ma'mûl içki idi- Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem: Sekir veren her içki haramdır, diye cevab verdi. 1891

KİTABÜ'L-EŞRİBE Çalgı çalıp eğlenmek;Dağ mesireleri;Fakiri baştan savmak;İçki içmek;İpekli elbise giymek;Zinâ RESÛL-İ EKREM'İN: (üMMETİMDEN ZİNÂ ETMEYİ, İPEKLİ GİYMEYİ, ŞARAP İÇMEYİ, ÇENGİ VE ÇİĞANA İLE EĞLENMEYİ HALÂL SAYACAK BİR ZÜMRE MUHAKKAK TÜREYECEKTİR) MEÂLİNDEKİ EBÛ ÂMİR RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ El-Eş'arî Ebû 'Âmir Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittiği rivâyet olunmuştur: (Bir zaman gelecektir ki) ümmetimden muhakkak birtakım zümreler türeyecektir. Bunlar zinâ etmeyi, ipekli elbîseler giymeyi, şarab içmeyi, def, dümbelekler (çengi, çiğâna ile) eğlenmeyi halâl ve mübâh sayacaklar. (Bunlardan) birtakım (merhametsiz, hodgâm) zümreler de dağ mesîrelerine yanlayacaklar, onlara âit koyun sürüsü ile çoban sabahları yanlarına gelecek, (akşamları gidecek). Bunlara bir fakir bir hâcet için gelecek de bu (duygusuz insan) lar fâkîre: Haydi (bugün git) yarın gel! Diyecekler. Bunun üzerine Allah (sevip eğlendikleri) dağı üzerlerine indirerek bir kısmını helâk edecek, (sağ kalan) öbürlerini de kıyâmet gününe kadar maymun ve domuz sûretlerine tebdîl edecek. 1892

KİTABÜ'L-EŞRİBE Düğünlerde ikram;Hurma şırası KURU ÜZÜM VE HURMADAN ISLATILARAK YAPILAN VE HENÜZ TAHAMMÜR EDİP FIKRAMADAN İÇİLEN HOŞAF VE ŞİRANIN HALÂL OLDUĞU HAKKINDA EBÛ ÜSEYD RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Es-Sâ'idî Ebû Üseyd Rivâyete göre müşârün-ileyh, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'i kendisinin düğün yemeğine da'vet etmişti. Filhal gelin olan karısı da dâ'vetlilere hizmet etmekte idi. Üseyd (râvîsi Sehl İbn-i Sa'd'e) demiştir ki: Ey, Sehl! Bu gece ziyâfette Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'e ne içirdim bilir misin? Tevr (dediğimiz kab için) de geceden bir kaç hurma ıslattım. Bunun şırasını içirdim. 1893

KİTABÜ'L-EŞRİBE Şıra ve sirke SIRLI ÇÖMLEKLERDE ŞİRA, SİRKE YAPILMASININ HÜKMÜ Abdullâh b. Amr b. Âs Rivâyete göre şöyle demiştir: Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem kırba ve tulum makulelerinden başka kablarda şıra ve sirke yapılmasını nehyetmiştir. Bu nehy üzerine Ashâb: "Yâ Resûla'llah! Herkes tulum, kırba bulamaz ki" demeleri üzerine, Resûl-i Ekrem halkın balçıktan ma'mûl çömlek ve küp makulesinde ziftlenmemiş olarak hoşaf, şıra ve sirke kurmalarına müsâade etti. 1894

KİTABÜ'L-EŞRİBE Hurma şırasıyla üzüm şırasını birleştirmemek SIRLI ÇÖMLEKLERDE ŞİRA, SİRKE YAPILMASININ HÜKMÜ Ebû Katâde Hâris b. Rıb'ıyy Rivâyete göre Ebû Katâ'de şöyle demiştir: Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem hurma ile ermemiş hurma koruğunu, yine hurma ile üzümü bir arada birleştirmeyi nehyetti. Bunlardan her birisi ayrı ayrı hoşaf ve şira yapılmalıdır, buyurdu. 1895

KİTABÜ'L-EŞRİBE  İÇECEKLERİN AĞZINI KAPAMAK HAKKINDAKİ HADİS Câbir b. Abdullâh Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Bir kere Ebû Humeyd Resûl-i Ekrem'e Nakî' (mer'asın) dan bir kâse süt getirmişti. Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem Ebû Humeyd'e: Bu kâseyi bir bezle örtmedin mi? Keşki bunun üzerine bir ağaç tahta parçasını olsun üstüne eymine koysaydın, buyurdu. 1896

KİTABÜ'L-EŞRİBE Sağım hayvanlarının geçici olarak verilmesi (meniha) SAĞILIP İÂDE ETMEK ÜZERE SAĞMAL DEVE VE KOYUN HEDİYE ETMEK NE GÜZEL SADAKADIR, HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Bol sütlü bir sağım devesi -sağılıp sâhibine i'âde edilmek üzere- hediyesi ne güzel sadakadır. Mümtaz sağmal koyun hediyesi de böyledir. Bu bereketli hayvan bir kap sabahleyin, bir kap akşam vakti sağılır. 1897

KİTABÜ'L-EŞRİBE  RESÛL-İ EKREM'İN SU KARIŞTIRILAN SÜDÜ İÇTİĞİNE DÂİR CÂBİR HADÎSİ Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere Ensâr'dan bir zâtın bostanına girdi. Yanında dostu (Ebû Bekr) berâber bulunuyordu. Resûl-i Ekrem bostan sâhibi (Ensâr'dan Ebu'l-Heysem)'e: - Eğer yanında eski kırba içinde bu gece gecele (tip soğutul)muş su varsa (içeriz), yoksa biz şu sudan (bardaksız) dudağımızla içeriz, buyurdu. Câbir der ki: Bu sırada bostan sâhibi (ağaçları sulamak için) bostanın bir tarafından öbür tarafına su çeviriyordu. Yine Câbir der ki bostan sâhibi: - Yâ Resûlu'llah! Gecelemiş suyum var, dedi. Ve bostan çerkesine gitti. Sonra Resûlu'llah ile Ebû Bekr'in yanına geldi. Ve bir bardağın içine su koydu, sonra suyun üzerine de Elcil koyunundan sütünden sağdı. Bunu Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem içti, sonra kendisiyle berâber gelen zat (Ebû Bekr) içti. 1898

KİTABÜ'L-EŞRİBE Ayakta su içmek;Su içme âdâbı;Süt içmek AYAKTA SU VE MEŞRÛBAT İÇMENİN CEVÂZINA DÂİR HAZRET-İ ALÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Alî b. Ebî Tâlib Rivâyete göre, bir kere Hazret-i Alî (Kûfe mescidi'nin) geniş kapısına gelmiş ve orada ayak üzeri su içmişti. (Halkın şüphesini izâle için): "Birtakım kimseler birisinin ayak üstünde su içtiğini fenâ görürler. Halbuki ben Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in benim içtiğimi gördüğünüz gibi su içtiğini gördüm" dedi. 1899

KİTABÜ'L-EŞRİBE Ayakta su içmek;Su içme âdâbı;Zemzem suyunu ayakta içmek RESÛL-İ EKREM'İN AYAKTA ZEMZEM İÇTİĞİNE DÂİR İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ VE BU BABDA KERÂHET İFÂDE EDEN RİVÂYETLER Abdullâh b. Abbâs Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem ayakta Zemzem suyu içti, dediği rivâyet olunmuştur. 1900

KİTABÜ'L-EŞRİBE Su içme âdâbı;Suyu bardaktan içmek BİR BARDAĞI KOYMADAN DESTİDEN SU İÇMENİN KERÂHETİNE DÂİR EBÛ SA'ÎD HUDRÎ VE EBÛ HÜREYRE HADÎSLERİ Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre, Ebû Sa'îd: "Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem tulumun ağzını dışarı kıvırmaktan yâni (bir maşrabaya koymadan) tulumun ağzından su içmekten nehetti," dediği rivâyet olunmuştur. 1901

KİTABÜ'L-EŞRİBE Su içme âdâbı;Suyu bardaktan içmek BİR BARDAĞI KOYMADAN DESTİDEN SU İÇMENİN KERÂHETİNE DÂİR EBÛ SA'ÎD HUDRÎ VE EBÛ HÜREYRE HADÎSLERİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem kırbanın veyâ (desti gibi) su kabının ağzından (bir maşrabaya koymaksızın) su içmekten ve birinizin ev(inin duvar)ına komşusunun bir ağaç (başını) koymasını men' etmesinden nehyetti. 1902

KİTABÜ'L-EŞRİBE Su içme âdâbı;Suyu nefes alarak içmek RESÛL-İ EKREM'İN BİR BARDAK SUYU ÜÇ NEFESTE İÇTİĞİNE DÂİR ENES RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Enes b. Mâlik Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem (su içerken) bir bardak suda üç def'a nefes alırdı. 1903

KİTABÜ'L-EŞRİBE Gümüş kaptan su içmemek ALTIN, GÜMÜŞ KAPTAN SU VE SÂİR İÇKİ İÇMENİN UHREVÎ UKÛBETİ HAKKINDA ÜMM-İ SELEME HADÎSİ Ümm-i Seleme Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadını Ümm-i Seleme radiya'llahu anhâ'dan Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Hani şu gümüş kaptan bir şey içen kişi yok mu? Muhakkak o kişi karnına cehennem ateşini (çurp çurp diye) içerek gönderir. 1904

KİTABÜ'L-EŞRİBE Suyu bardaktan içmek EBÛ HÂZİM'İN SEHL İBN-İ SA'D'İN BENÎ SÂİDE SEKÎFESİNDE RESÛL-İ EKREM'E SU İÇİRDİĞİ BARDAK HAKKINDA VE BU BARDAKTAN TEBERRÜKEN SU İÇTİĞİNE, SONRA BU BARDAĞIN ÖMER İBN-İ ABDÜ'L-AZÎZ'E HEDİYE OLDUĞUNA DÂİR RİVÂYETİ Sehl b. Sa'd Rivâyete göre, şöyle demiştir: Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem bir kere Benî Sâide sofasına gelmişti ve bana: Ey Sehl bize su versen! Buyurdu. Ben de şu kadehle onlara su verdim. Bu hadîsin râvîsi (Ebû Hâzim) der ki: Bu kadehi Sehl bize çıkarıp gösterdi. Bunun içinden (teberrüken) su içtik. Sonra Ömer İbn-i Abdülâzîz (Medîne vâlîsi iken) Sehl'den bu kadehin kendisine hediye edilmesini istedi. O da hediye etti. 1905

KİTABÜ'L-EŞRİBE Suyu bardaktan içmek RESÛL-İ EKREM'İN ENES İBN-İ MÂLİK RADİYA'LLÂHU ANH'DEKİ DİĞER BİR SU BARDAĞI. BU BARDAĞIN ÜZERİNDE DEMİR BİR HALKA BULUNDUĞU, BUNU GÜMÜŞ HALKA İLE DEĞİŞTİRMEK İSTEDİĞİNDE EBÛ TALHA'NIN BU TAĞYÎRE MÂNİ' OLDUĞU Enes b. Mâlik ('Âsım İbn-i Ahvel'in) rivâyetine göre, 'Âsım der ki: Enes İbn-i Mâlik'in yanında Resûlullah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in kadehi vardı. Enes İbn-i Mâlik: Ben bu kadeh içinde Resûlu'llah'a şu kadar çok zaman su verdim, dedi. Bu kadehin üzerinde demirden yapılmış bir halka vardı. Enes İbn-i Mâlik bunun yerine altun veyâ gümüşten bir halka geçirmek istedi. Fakat Ebû Talha ona: Sakın Resûlu'llah'ın yaptığından hiç bir şey değiştirme, diye tenbîh etti. 1906


KİTABÜ'L-MERZÂ

 Hastalık küçük günahlara kefârettir;Musîbetler sebebiyle müslümana mağrifet olunur MÜSLÜMANA İSÂBET EDEN FENÂLIK, HASTALIK, KEDER, HÜZÜN, EZÂ VE İÇ SIKINTISI, HATTÂ VÜCÛDÜNE BİR DİKEN BATMASI O MÜSLÜMANIN GÜNAHLARINA KEFFÂRET OLDUĞUNA DÂİR EBÛ SA'ÎD HUDRÎ RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Saîd-i Hudrî Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Müslümana fenâlık, hastalık, keder, hüzün, ezâ, iç sıkıntısı ârız olmaz, hattâ vücûduna bir diken batırılmaz; ancak Allahu Teâlâ bu musûbetlerden birisi sebebiyle o müslümanın suçlarını ve günahlarıını örter, bastırır. 1907

KİTABÜ'L-MERZÂ Kâmil mü'min MÜ'MİNİN BİR SAK ÜZERİNE BİTEN YEŞİL EKİNE, FÂSIK VE FÂCİRİN DE UZUN SERVİ AĞACINA TEŞBÎH BUYURULMASI VE HASTALIK GİBİ ŞEDÂİD-İ RÜZGÂRDA BİRİNCİNİN MUKÂVEMET ETTİĞİ HALDE İKİNCİNİN YIKILDIĞI Ebû Hüreyre Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Mü'min kişinin benzeri ekin nev'inden bir sâk üzerine biten tâze ot gibi (yumuşak) tır; hangi taraftan ona rüzgâr dokunursa rüzgâr onu eğer (fakat o yıkılmaz, yine doğrulur). Doğrulunca rüzgâr belâsı ile yine eğrilir (fakat yine yıkılmaz, doğrulur ve doğru kalır). Hak'tan yüz çeviren fâcir kişinin benzeri de sert ve düz çam ve dağ servisi gibidir ki, Allah onu tâ dilediği vakit (bir def'ada) söker, devirir. 1908

KİTABÜ'L-MERZÂ Musîbetler sebebiyle müslümana mağrifet olunur ALLÂHU TEÂLÂ, HAKKINDA HAYIR DİLEDİĞİ KİMSELERİ BİRTAKIM MUSÎBETLERE GİRİFTÂR EDER, HADÎSİ Ebû Hüreyre Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Şu bir kimse ki, Allahu Teâlâ onun hakkında hayır dileye, onu birtakım musîbetlere giriftâr eder" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1909

KİTABÜ'L-MERZÂ Hz. Peygamber'in hastalığı HAZRET-İ ÂİŞE'NİN (RESÛL-İ EKREM'DEN ZİYÂDE HASTALIĞI ŞİDDETLİ KİMSE GÖRMEDİM) HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe "Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'den ziyâde hastalığı şiddetli olan hiç bir kimse görmedim" dediği rivâyet olunmuştur. 1910

KİTABÜ'L-MERZÂ Humma hastalığı HASTANIN GÜNÂHI AĞAÇ YAPRAĞI GİBİ DÖKÜLÜR, HADÎSİ. RESÛL-İ EKREM'İN HASTALIĞI HUMMÂ İDİ Abdullâh b. Mes'ûd Rivâyete göre, şöyle demiştir: Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in hastalığında vücûdu hummânın harâretinden şiddetle sarsıldığı sırada huzûruna varmıştım. Ve: Yâ Resûla'llah! Hummâ harâretinden çok ıztırab çekiyorsunuz, dedim. Yâ Resûla'llah! Bu hummânın iki kat ıztırâbı var, elbette sizin için iki kat ecri ve mükâfâtı vardır, diye arzettim. Evet, deyip beni tasdîk ederek: "Hiç bir müslüman yoktur ki ona hastalık isâbet etmez, ancak Allahu Teâlâ onun hatâlarını ve günahlarını döker, nasıl ağacın (hazan vakti) yaprakları dökülürse." buyurdu. 1911

KİTABÜ'L-MERZÂ İffeti korumak;Sar'a HUMMÂ, SAR'A, KÖRLÜK GİBİ HASTALIKLARIN VESÎLE-İ CENNET OLACAĞI Abdullâh b. Abbâs Bâzı ashâbına (ki, 'Atâ' İbn-i Ebî Rebâh'tır) şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Ey 'Atâ'! Sana Cennet kadınlarından bir kadın göstereyim mi? Demiştir. O da: Evet gösteriniz, demesi üzerine İbn-i Abbâs şöyle demiştir: Şu (gördüğün iri yapılı ve uzun boylu habeşî) kara kadın yok mu? Bu kadın bir kere Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'e gelip: Yâ Resûla'llah! Ben sar'alanıyorum, sar'alanınca da açılıyorum, Allah'a benim için du'â buyurunuz, dedi. Resûl-i Ekrem: Ey kadın! İstersen hastalığına sabret. Bunun mukabilinde sana Cennet vardır. İstersen âfiyet vermesi için Allah'a du'â edeyim, buyurdu. Kadın: Yâ Resûla'llah! Hastalığıma sabrederim, dedi. Ancak ben açılıyorum. Açılmaklığım için Allah'a du'â buyurunuz, diye ricâ etti. Resûl-i Ekrem du'â etti. (Edeb yerleri açılmaz oldu). 1912

KİTABÜ'L-MERZÂ Açılma korkusu;Körlük HUMMÂ, SAR'A, KÖRLÜK GİBİ HASTALIKLARIN VESÎLE-İ CENNET OLACAĞI Enes b. Mâlik Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Allahu Teâlâ buyurur ki: Kulumu iki sevgilisiyle ibtilâ (ve göz nurlarından mahrûm) edip de kulum (ikâyet etmeyip) sabır ederse iki gözüne bedel olarak ona Cennet'i veririm. Enes İbn-i Mâlik der ki: (İki sevgilisi) sözü ile Resûlu'llah kulun iki gözünü murâd etmiştir. 1913

KİTABÜ'L-MERZÂ Hasta ziyâreti RESÛL-İ EKREM'İN YAYA, BİNİTLİ HASTA ZİYÂRETİ VE ZİYÂRET ÂDÂBI Câbir b. Abdullâh Rivâyete göre, Câbir: "Hastalığımda Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem beni hasta ziyâretine gelmişti. Gelirken ne katıra, ne de ata binmemişti" demiştir. 1914

KİTABÜ'L-MERZÂ Hz. Ebûbekr'in halifeliği;Hilâfet;Kadın kıskançlığı HASTANIN HASTA A'ZÂSINDAN ŞİKÂYET EDEREK MESELÂ: VAH BAŞIM, DEMESİNDE MAHZUR OLMADIĞINA DÂİR HAZRET-İ ÂİŞE HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe (Kardeşi oğlu Kasim İbn-i Muhammed'in) rivâyetine göre, Hazret-i 'Âişe (bir kere şiddetli baş ağrısına tutularak:) Vay başım, (ölüyorum!) Demişti. Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem de: Eğer sen ölür de ben hayatta kalırsam senin için istiğfâr eder ve senin için du'â eylerim! Buyurdu. Bunun üzerine Âişe: Vay başıma gelen musîbete! Vallahi öyle sanıyorum ki, muhakkak sen benim ölümümü istiyorsun. Eğer ben ölürsem muhakkak sen o son günün gecesinde kadınlarının birisiyle gerdek olup yaşayacaksın, dedi. Âişe'nin bu sözü üzerine Resûlu'llah şöyle buyurdu: Yâ Âişe! (endişelenme) belki ben "Vay başım!" demeliyim (çünkü senden önce öleceğim). Yâ Âişe! (hattâ) şimdi Ebû Bekr'e ve oğluna haber göndermek ve -Hilâfet dedikoducularının sözlerinden ve hilâfet umanların temennîlerinden nefret ederek- Hilâfeti Ebû Bekr'e vâsıyyet etmek arzu ettim. Fakat sonra düşündüm ki, Allah (Hilâfeti Ebû Bekir'den başkasına müyesser kılmaktan) imtinâ eder. Mü'minler de Ebû Bekir'den başkasının halîfe olmasını men' ederler. Yâhud Allahu Teâlâ (Ebû Bekir'den başkasının halîfe olmasını) men' eder. Mü'minler de (Ebû Bekir'den başkasına bî'at ve mutâba'attan) imtinâ' ederler. 1915

KİTABÜ'L-MERZÂ Ölümü temenni etmek BİR ZARAR İSÂBETİNDEN DOLAYI, ÖLÜM TEMENNÎSİNDEN NEHİY HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Enes b. Mâlik Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: Sizden biriniz kendisine (hastalık gibi) bir zarar isâbet ettiğinizden dolayı sakın ölümü temennî etmesin! Eğer muhakkak tememnî etmek zorunda bulunursa, şöyle söylesin: Allah'ım, yaşamak benim için hayırlı olduğu müddetçe beni yaşat, ölmek hayırlı olduğu zaman da beni öldür!. 1916

KİTABÜ'L-MERZÂ Ölümü temenni etmek HABBÂB RADİYA'LLÂHU ANH BİR HASTALIĞINDA: "EĞER RESÛLU'LLÂH ÖLÜM TEMENNÎSİNDEN NEHYETMESEYDİ ÖLÜMÜMÜ TEMENNÎ EDERDİM" DEMİŞTİR Habbâb b. el-Erett (Kays İbn-i Ebî Hâzim'in) rivâyetine göre, (Kays der ki: Biz, bir hastalığında Habbâb'ı hasta ziyâretine gitmiştik) Habbâb (karnını) yedi yerinden dağlamıştı. Bu ziyâretimizde Habbâb dedi ki: Bize takaddüm (Ve Peygamber zamânında vefât) eden arkadaşlarımız (bizden önce) gittiler. Dünyâ onların (Âhiret saâdetinden) bir şeylerini eksiltmemişti. (Çünkü dünyâda darlık içinde yaşadılar. Bize gelince) şüphesiz biz, (fütûhat sebebiyle) o kadar çok dünyâlığa kavuştuk ki, bugün biz onu topraktan (kâşâneler yapmaktan) başka sarfedecek bir yer bulamıyoruz. Eğer Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem bizi ölüm temennîsinden nehyetmemiş olsaydı muhakkak ben (şu hastalık ıztırâbından dolayı) ölümü temennî ederdim. 1917

KİTABÜ'L-MERZÂ Cennete yalnız Allâh'ın rahmetiyle girilir;Îtidâlli hareket;Ölümü temenni etmek ÖLÜM TEMENNÎSİNDEN NEHYE DÂİR EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'den işittim ki: - (Allah'ın kerem ve rahmeti olmadıkça) Hiç bir kişiyi onun güzel işi ve ibâdeti Cennet'e koyamaz, buyurdu. Bunun üzerine Ashâb: - Yâ Resûla'llah! Sizi de mi koyamaz? Diye sormuşlardı da Resûl-i Ekrem şöyle cevap verdi: - Evet beni de Allah'ın fazlı ve rahmeti bürümedikçe yalnız ibâdetim Cennet'e koyamaz. Bu vechile Ashâb'ım! İş ve ibâdetinizde (i'tidâl ile hareket edip) ifrat ve tefritten sakınınız. Doğru yoldan gidip Allah'a yaklaşınız! Sakın sizin hiç biriniz (sâlih olsun, fâsik olsun) ölüm temennî etmesin! Çünkü o, hayır ve ihsan sâhibi ise (yaşayıp) hayrını, ihsânını arttırması umulur; eğer günahkâr bir kişi ise (yine yaşayıp günün birisinde) tevbe ederek Allah'ın rızâsını dilemesi me'muldür. 1918

KİTABÜ'L-MERZÂ Hz. Peygamber'in hastaya duâsı RESÛL-İ EKREM'İN HASTA ZİYÂRETİNDE HASTA HAKKINDA ŞİFÂ VE ÂFİYET DU'ÂSI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem bir hasta ziyâretine vardığında yâhut bir hasta Resûlu'llah'a getirildiğinde şöyle du'â buyururdu: Ey nâsın Rabbi! Şu hastanın hastalığını gider, şifâ ihsan buyur. Rabbim, ancak Sen sağlık verirsin. Sen'in şifândan başka hiç bir şifâ yoktur. Rabbim bu hastaya öyle şifâ ver ki, o şifâ, hasta üzerinde hastalık izi ve eseri bırakmasın! 1919


KİTÂBÜ'T-TIB

 Her derdin şifasını Allah verir DERD VEREN ALLAH MUHAKKAK DEVÂSINI DA BİRLİKTE VERİR, MEÂLİNDEKİ EBÛ HÜREYRE RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Allahu Teâlâ verdiği her hangi bir derdin şifâsını da verir" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1920

KİTÂBÜ'T-TIB Ateşle yara dağlamak;Bal şerbeti içmek;Kan aldırmak;Şifa veren şeyler İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANH'IN ŞU ÜÇ ŞEYDE ŞİFÂ VARDIR: BAL ŞERBETİ, HACAMAT, KEY (=DAĞ), HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs "Şifâ üç şeye mühasırdır: Bal şerbeti içmek, hacamat âleti vurmak, ateşle dağlamak. Fakat ümmetimi (son bir ihtiyaç olmadıkça) ateşle dağlamaktan men' ederim" buyurduğu rivâyet olunmuştur. 1921

KİTÂBÜ'T-TIB Bal şerbeti içmek KARDEŞİNİN KARNI AĞRIYAN BİR KİŞİYE RESÛL-İ EKREM BAL ŞERBETİ İÇİRMESİNİ ÜÇ DEF'A SALIK VERİR. HER DEF'ÂSINDA O ADAM KARDEŞİNİN ŞİFÂ BULMADIĞINI SÖYLER. BUNUN ÜZERİNE RESÛL-İ EKREM: "ALLAH SÖZÜNDE DOĞRUDUR, FAKAT KARDEŞİNİN KARNI YALANCIDIR" BUYURUP YİNE BAL ŞERBETİ İÇİRMESİNİ EMREDER VE ŞİFÂSINI GÖRÜR Ebû Saîd-i Hudrî Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'e bir kişi geldi: Yâ Resûla'llah! Kardeşimin karnı ağrıyor (ishal oldu) demişti. Resûl-i Ekrem: Bal (şerbeti) içir! buyurdu. Sonra bu adam ikinci bir daha Resûl-i Ekrem'e geldi (ve hastalığın geçmediğini söyledi) Resûlu'llah yine bal şerbeti içir! buyurdu. Sonra üçüncü bir daha geldi. Resûl-i Ekrem yine bal şerbeti içiriniz! buyurdu. Sonra bu adam bir daha geldi. İçirdim (fakat, ishâli ve ağrısı geçmedi, arttı) dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem: Allah sözünde doğrudur. Fakat kardeşinin karnı yalancıdır. Haydi yine bal şerbedi içir, buyurdu. Dördüncü def'a içirdi de hastalıktan kurtuldu. 1922

KİTÂBÜ'T-TIB Çörekotu HAZRET-İ ÂİŞE'NİN HABBETÜ'S-SEVDÂ' HER HASTALIĞINA ŞİFÂDIR, HADÎSİ. VE HABBETÜ'S-SEVDÂ'IN ÇÖREKOTU VE KİMYON İLE TEFSÎRİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, 'Âişe (Hazretleri) Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Şu kara dâne (çörekotu) samdan başka (tıbban mücerreb olan) her hastalığa şifâdır" dediğini işittim. Ben de: Sam nedir? diye sordum. Resûl-i Ekrem: Ölümdür! buyurdu. 1923

KİTÂBÜ'T-TIB Ud-i Hindî ÛD-İ HİNDÎ KULLANINIZ. ONDA YEDİ TÜRLÜ ŞİFÂ VARDIR, HADÎSİ Ümmü Kays bint-i Mıhsan Mihsan kızı Ümm-i Kays radiya'llahu anhâ'dan Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur: Ûd-i hindî kullanmağa devâm ediniz! Ûd-i hindîye yedi türlü şifâ vardır. Uzre (denilen boğaz) hastalığı için bu ilâç buruna çekilir. Zâtü'l-cenb için de (su ile) hastaya içirilir. Hadîsin geri kalan kısmı yukarıda geçti. 1924

KİTÂBÜ'T-TIB Çocukları tedavi;Kan aldırmak;Ud-i Hindî ÛD-İ HİNDÎNİN NEVİ'LERİ HACAMAT VE KUST-İ BAHRÎ İLE TEDÂVÎ Enes b. Mâlik Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem (ehramlı iken) hacamat olduğuna ve Ebû Taybe'nin hacamat ettiğine dâir rivâyet olunan bir hadîsi yukarıda geçti. Buradaki hadîsin sonunda Enes İbn-i Mâlik Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem (bir hutbesinde) şöyle buyurdu, demiştir: (Ey Hicaz halkı) sizin kendisiyle tedâvî edeceğiniz şeyin en lüzumlu olanı hacamatla Kust-i bahrîdir. Sakın çocuklarınızı anjinden kurtarmak için bademciği sıkarak azab etmeyiniz! Ûd-i bahrî ile tedâvîye ihtimâm ediniz! 1925

KİTÂBÜ'T-TIB Allâh'a tevekkül edenler;Cennete hesapsız girecekler;Sihir;Şifa Allah'tandır;Uğursuzluk telâkkisi MEŞHÛR UKÂŞE HAKKINDA ABDULLÂH İBN-İ ABBÂS RADİYA'LLÂHU ANH HADÎSİ Abdullâh b. Abbâs Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: Bana bütün ümmetler arzolunup gösterildi: Bir, iki peygamber yanlarında onar, yirmişer, otuzar, kırkar ümmetleriyle berâber önümden geçmeğe başladılar. Bir peygamber de yanında bir ümmeti bile olmaksızın geçti. En sonu uzaktan büyük bir karaltı gösterildi. Bu (kesîf) karaltı nedir? Bu benim ümmetim midir? Diye sordum. Bu, Mûsâ peygamberle kavmidir? Diye cevab verildi, sonra bana ufka bak! Denildi. Bakınca ufku dolduran sevâd-ı a'zamı gördüm. Sonra bana semâ ufuklarının şurasına ve bu tarafına da bak! Denildi. Bir de ne göreyim! Bir sevâd-ı a'zâm baştanbaşa ufku kaplamıştı. Bana: Bu senin ümmetindir. Bunlar yetmiş bin kişi hesâba çekilmeksizin Cennet'e girecektir, denildi. Resûl-i Ekrem (bu hitâbesinden) sonra (odasına) girdi. Ve (hesâba çekilmeden Cennet'e gireceklerin evsâfı hakkında) mecliste bulunanlara bir şey söylemedi, artık meclistekiler dağıldı. (Ve şöyle münâzara ediyorlardı): Biz, Allah'a îmân ve Resûlü'ne itba' eden kimseleriz. Artık biz, Cennet'e hesapsız gideceğiz, yâhut: O bahtiyarlar evlâdlarımızdır, onlar İslâm câ'miası içinde doğmuşlardır. Biz ise câhiliyyet devrinde doğduk, diyorlardı. Bu münâzara Resûlu'llah'a erişmekle hemen hâne-i saâdetten çıkıp: "Cennet'e hesapsız girecek mü'minler efsun etmiyenler, teşe'üm iylemiyenler, şifânın (Allah'dan olduğuna inanıp) keyden olduğuna inanmıyanlar ve her hususta Allah'a tevekkül edenlerdir" buyurdu. Bunun üzerine 'Ukkâşe İbn-i Mihsen: Yâ Resûla'llah, ben onlardan mıyım? Diye sordu. Resûl-i Ekrem: Evet onlardansın! Buyurdu. Sonra başka birisi ayağa kalkarak: Ben onlardan mıyım? Dedi. Resûl-i Ekrem: bu hususta 'Ukkâşe senden öne geçti! Buyurdu. 1926

KİTÂBÜ'T-TIB Baykuş ötmesi;Cüzamlıdan kaçmak;Hastalık sirâyeti;Uğursuzluk telâkkisi CÜZZAMLIDAN ARSLANDAN KAÇAR GİBİ HAZER OLUNMASI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivâyet olunmuştur: (İslâm'da) hastalığın (bizâtihi) sirâyeti yoktur, teşe'üm de yoktur, öğey ve baykuş (ötmesinden te'sîri) de yoktur, safer (ayının hayır ve şerle alâmeti) de yoktur (bunlar câhiliyyet hurâfeleridir) fakat (Ey mü'min) cüzamlıdan arslandan kaçar gibi kaç! 1927

KİTÂBÜ'T-TIB Hastalık sirâyeti SÂRÎ HASTALIKLARDAN KORUNMA HAKKINDA RİVÂYETLER Ebû Hüreyre Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: (Resûl-i Ekrem bundan önceki hadîsi teblîğ buyurduğu mecliste, hazır bulunan) bir A'râbî: - Yâ Resûla'llah (hastalığın sirâyeti yoktur! Buyurdunuz. Fakat) benim geyikler gibi (düzgün sağlam) ve (temiz) kumluk (arâzî) de yaşayan develerime ne dersiniz? Bu develerimin arasına (hâriçten) uyuz deve (gelip) sokulunca develerimi uyuz ediyor! Di(ye ortaya bir şüphe bırak)tı. Resûl-i Ekrem: - Ya ilk uyuz deveye bu hastalığı kim sirâyet ettirdi? Diye cevâb verdi. 1928

KİTÂBÜ'T-TIB Ağılı hayvanlar;Ateşle yara dağlamak;Kulak ağrısı;Nazar değmesin;Zehir DAĞLAMAKLA TEDÂVÎ HAKKINDA ENES İBN-İ MÂLİK HADÎSİ Enes b. Mâlik Şöyle dediği rivâyet olunmuştur: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem Ensâr'dan (Amr İbn-i Hazm) âilesine ağılı hayvanların zehirinden, kulak ağrısından, (nazar değmesinden) (şifâ temennîsi için Allah'a sığınarak) nefes etmelerine müsâade buyurdu. Enes İbn-i Mâlik (rivâyetine devamla) der ki: Ben de Resûlu'llah hayatta iken Zâtü'l-cenbdeb key (dağla tedâvi) olundum. (Üvey babam) Ebû Talha, (amcam) Enes İbn-i Nadar, Zeyd İbn-i Sâbit hazır idiler. Beni Ebû Talha dağlamıştı. 1929

KİTÂBÜ'T-TIB Humma hastalığı;Hummanın su ile tedavisi HUMMÂ (=TİFO) HASTALIĞINDA SOĞUK SU İLE TEDÂVÎ OLUNMASINI RESÛLU'LLÂH BİZE EMREDERDİ, MEÂLİNDEKİ ESMÂ' RADİYA'LLÂHU ANHÂ HADÎSİ Esmâ' b. Ebî Bekr Ebû Bekr'in kızı Esmâ' radiya'llahu anhâ'dan (Münzir kızı Fâtıma'nın) rivâyetine göre, her ne zaman Esmâ' hummalı bir kadına du'â için getirilse hemen su alır ve hastanın vücûdiyle yakası arasına dökerdi ve: Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem her zaman bize hummalı kadını su ile serinletmemizi emrederdi, der idi. 1930

KİTÂBÜ'T-TIB Veba HUMMÂ (=TİFO) HASTALIĞINDA SOĞUK SU İLE TEDÂVÎ OLUNMASINI RESÛLU'LLÂH BİZE EMREDERDİ, MEÂLİNDEKİ ESMÂ' RADİYA'LLÂHU ANHÂ HADÎSİ Enes b. Mâlik Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: Tâ'ûn (bu hastalıktan ölen) her müslüman için (fî sebîli'llah) şahâdet (mesâbesinde)dir. 1931

KİTÂBÜ'T-TIB Nazar değmesine okumak HAZRET-İ ÂİŞE'NİN: RESÛLU'LLÂH BANA GÖZ DEĞMESİNE OKUMAKLIĞIMI EMRETTİ, MEÂLİNDEKİ HADÎSİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, Âişe (Hazretleri): "Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem göz değmesine okunmasını bana emretti, yâhut (mutlak olarak) emretti", demiştir. 1932

KİTÂBÜ'T-TIB Nazar değmesine okumak NEFES HAKKINDA ÜMM-İ SELEME VE ÂİŞE RADİYA'LLÂHU ANHÂ'NIN RİVÂYETLERİ Ümm-i Seleme Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem Ümm-i Seleme'nin odasında yüzünde sarılık eseri bulunan bir kız çocuğu görmekle: Bu kızcağızı okutunuz, buna nazar değmiştir, buyurmuştur. 1933

KİTÂBÜ'T-TIB Ağılı hayvanlar;Zehir NEFES HAKKINDA ÜMM-İ SELEME VE ÂİŞE RADİYA'LLÂHU ANHÂ'NIN RİVÂYETLERİ Ümmü'l-mü'minîn Âişe Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem'in, her ağılı hayvanın zehirinden nefes edilerek şifâ dileğine müsâ'ade buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur. 1934

KİTÂBÜ'T-TIB Hastaya şifa temenni etmek PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN HASTA HAKKINDA ŞİFÂ DU'ÂSI Ümmü'l-mü'minîn Âişe Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem hastaya (şifâ temmenî ederken) şöyle buyururdu: Allah'ın ismiyle (şifâ temennî ederim), şu bizim bâzımızın tükrüğü ile yurdumuzun toprağıdır. Bundan Rabbimizin izniyle hastamız şifâlanır. 1935

KİTÂBÜ'T-TIB Tefe'ül;Uğursuzluk telâkkisi İSLÂM'DA TEŞE'ÜM YOKTUR, GÜZEL SÖZLE TEFE'ÜL VARDIR, HADÎS-İ ŞERÎFİ Ebû Hüreyre Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "İslâm'da teşe'üm yoktur, en hayırlısı tefe'üldür" buyurduğunu işittim, dediği rivâyet olunmuştur. Mecliste bulunanlar: Tefe'ül nedir Yâ Resûla'llah! Diye sordular. Resûl-i Ekrem: Sizden birinizin duyduğu güzel sözdür, buyurdu. 1936

KİTÂBÜ'T-TIB Kahinler;Karında ölen ceninin diyeti İSLÂM'DA TEŞE'ÜM YOKTUR, GÜZEL SÖZLE TEFE'ÜL VARDIR, HADÎS-İ ŞERÎFİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, bir kere Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem Hüzeyl kabîlesinden biribiriyle döğüşen iki kadın arasında hüküm etmişti. (Şöyle ki:) Bu kadınlardan birisi diğerine bir taş atmış ve attığı taş gebe kadının karnına dokunarak karnındaki çocuğu öldürmüştü. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem'e da'vâ ettiler. Resûl-i Ekrem de: Kadının karnındaki cenînin diyeti köle veyâ câriye gurresidir (yâni bir diyetin nısf-ı öşürüdür) diye hükmetti. Bunun üzerine diyet ve garâmetle mahkûm olan kadının velîsi (seci'li ve kafiyeli bir edâ ile): Yâ Resûla'llah! Henüz yemeyen, içmeyen ve söz söylemiyen, sayha etmiyen çocuğun diyetiyle nasıl mahkûm olurum. Bunun benzeri hüküm bâtıl olur, dedi. Resûl-i Ekrem de: Bu adam kâhinler zümresindendir, buyurdu. 1937

KİTÂBÜ'T-TIB Bâzı fasîh belîğ sözler sihir gibidir DÜZGÜN VE BELÎĞ SÖZDE SİHİR VARDIR, HADÎSİ; ABDULLÂH İBN-İ ÖMER'İN RİVÂYETİ Abdullâh b. Ömer Rivâyete göre, bir kere Medîne'nin şarkında (Necd) ahâlîsinden iki kişi gelip (karşılıklı) hutbe îrâd etmişler, halk da bunların düzgün sözlerine hayrân olmuşlardı. Bunun üzerine Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: Şüphesiz ki açık ve fasîh sözlerden sihir (gibi ruhlar üzerinde müessir) olanları vardır, yâhut bâzı belîğ sözler vardır ki, onlar sihirdir (ruhları teshîr eder). 1938

KİTÂBÜ'T-TIB Hastalık sirâyeti HASTALIK BİZÂTİHİ SÂRÎ DEĞİLDİR, ALLÂH'IN TAKDÎRİYLE SÂRÎDİR Ebû Hüreyre Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem'in: "Sakın hasta deveyi sağlam devenin yanına uğratmayınız!" buyurdu, dediği rivâyet olunmuştur. 1939

KİTÂBÜ'T-TIB İntihar;Kendini öldürmek (intihar) HER NE ŞEKİLDE OLURSA OLSUN İNTİHÂRIN ÂHİRETDEKİ AĞIR CEZÂSI VE EBEDÎ AZÂBI HAKKINDA EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Nebî Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Her kim bir dağdan (yüksek bir yerden) kendisini aşağıya atıp öldürürse, bu intihar eden kimse cehennem ateşinde ebedî ve dâimî sûrette kendisini yüksekten aşağıya bırakır (bir halde azâb olunur). Şu bir kimse de zehir içer de, canına kıyarsa zehiri elinde içer bir halde ebedî ve dâimî bir sûrette cehennem ateşinde (azâb olunacak) tır. Her hangi bir kimse de kendisini (bıçak gibi) bir demir parçasiyle öldürürse, o da bıçağı elinde karnına vurarak ebedî ve dâimî sûrette cehennemde (azâb olunacak) tır. 1940

KİTÂBÜ'T-TIB Yiyecek içine sinek düşmesi SİNE'YİN YEMEK VE SU KABINA DÜŞMESİ HAKKINDAKİ EBÛ HÜREYRE HADÎSİ Ebû Hüreyre Rivâyete göre, Resûlu'llah Salla'llahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: Sizden birinizin (su veyâ yemek) kabına sinek düştüğü zaman o kişi onun her tarafını batırsın, sonra çıkarıp atsın. Çünkü sineğin iki kanadının birisinde şifâ vardır, öbürüsünde de hastalık vardır. 1941

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder